6 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/26

Tek adam rejimi krizlerle başladı
Seçimler, demokrasi ve düzen muhalefeti
“Köpekbalığı uçar mı?”
İşçi sınıfıyla yola devam!
Çocuğa yönelik şiddet ve cinsel istismar düzeni
Zorlu dönemde zorlu bir yürüyüş bekliyor
Yıllık enflasyon Haziran’da rekor kırdı: Yüzde 15’i geçti!
Hak gasplarına, işten atmaya karşı grev ve direnişler sürüyor
Mata Otomotiv’de sendika işbirliğiyle öncü işçiler atıldı
“Yaşananlar işçi demokrasisinin önemini gösteriyor!”
Tarihsel temelleriyle Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat
Almanya’da “Yeni Polis Yasası”
Ortadoğu’da emperyalist yıkım
Son AB zirvesi: Mültecilere karşı yeni saldırı dalgası
Emperyalist kapitalizm ve mülteci sorunu
İran’a emperyalist kuşatmanın bedelini emekçiler ödüyor
Son dönemin halk hareketleri üzerine
Haziran ayında 39 kadın öldürüldü
Emekçilerin sesi, ışığı, yumruğu: Rıfat Ilgaz!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İran’a emperyalist kuşatmanın bedelini emekçiler ödüyor

 

İran’da son dönemde kitle eylemlerinde artış gözleniyor. Yeni yıla birçok kente yayılan bir kitle hareketiyle giriş yapan İran, son günlerde de eylemlere sahne oldu. Geçen haftaya Tahran’da gerçekleştirilen esnaf eylemleri damga vururken, hemen ardından su kesintileri ve içme suyundan kaynaklanan zehirlenmeleri protesto eylemleri gerçekleştirildi.

Protesto eylemleri genelde sosyal sorunlardan kaynaklanıyor. İşsizlik, düşük ücret, ücret ödemelerinin aksatılması, İran riyalinin dolar karşısında değer kaybetmesi, gelir dağılımı adaletsizliği vb… Bazı çevreler protesto eylemlerini farklı amaçlar için kullanmaya çalışsa da emekçi kitleler haklı ve meşru taleplerle sokaklara çıkıyor.

Ambargonun etkileri

İran hem petrol hem doğalgaz kaynakları bakımından zengin bir ülkedir. Buna rağmen ekonomik alanda yaşanan sorunların derinleşmesinde ABD ile işbirlikçilerinin bu ülkeye karşı uyguladıkları ambargonun önemli bir payı var. Elbette krizin esas kaynağı İran kapitalizmidir. Bununla birlikte İran’ın mali ve ticari faaliyetlerini kısıtlayan ambargonun sorunları derinleştirdiği de bir gerçektir.

On yıllara dayanan ambargonun İran ile 5+1 (BM Güvenlik Konseyi üyeleri Rusya, Çin, İngiltere, ABD, Fransa ile Almanya) ülkeleri arasında yapılan nükleer anlaşmayla kaldırılması bekleniyordu. Bu, ancak kısmen gerçekleşti. Zira ABD yaptırımlara devam etti. Donald Trump yönetiminin geçen ay anlaşmadan çekilmesi ise sorunu daha da derinleştirecek. Çünkü Trump ambargo uygulamakla yetinmiyor, İran’la işbirliği yapan AB ülkelerindeki şirketleri de tehdit ediyor. Nitekim bu baskıların son günlerde yoğunlaşmasıyla, İran riyali hızla değer kaybetti.

Emperyalist-siyonist cephenin hesapları

İran karşıtı cephede ABD’nin yanı sıra siyonist İsrail ile şeriatçı Körfez rejimleri de var. Irkçı-siyonistlerle kral-şeyh takımı, İran yönetiminin yıkılmasını, Tahran’da Amerikancı bir rejimin kurulmasını hayal ediyorlar. Bu uğursuz hayallerin verili koşullarda gerçekleşme şansı bulunmuyor. Ancak ABD ile suç ortakları, ülke etrafındaki ablukayı sıkılaştırarak İran’ı kıstırmaya çalışıyorlar. Bu politikada ısrar, görünürde henüz kimsenin istemediği bölgesel bir savaşı bile tetikleyebilir.

Ablukanın yarattığı ağır faturayı İran burjuvazisi ya da iktidardaki elit mollalar tabakası ödemiyor. Ambargoya maruz bırakılan diğer ülkelerde olduğu gibi, İran’da da bedeli öncelikle işçiler, emekçiler, şehir ve kır yoksulları ödüyor. Nitekim emperyalist ve siyonist güçlerin temel hedeflerinden biri, kitle hareketlerinin yayılmasını körüklemek, sonra da hedefinden saptırıp rejimi yıkmanın bir aracına dönüştürebilmektir. Nitekim 2017 yılının son günlerinde gerçekleştirilen kitle eylemlerine ilk destek ilan edenler ABD, İsrail ve başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez şeyhleri olmuştu.

İran’da kitle mücadelesinin sorunları

Emperyalist ve siyonist güçlerle Körfez şeyhlerinin İran’a karşı izledikleri küstah ve saldırgan politika, bu ülkedeki kitle hareketinin temel handikaplarından birini oluşturuyor. Birincisi, abluka, İran egemen sınıflarına sosyal yıkım saldırılarını gerekçelendirme fırsatı veriyor. İkincisi, gelişen hareketleri “dış güçlerin komplosu” diye damgalamak için zemin hazırlıyor. Elbette emperyalist ve siyonist güçlerin her hareketi istismar etmek için pusuda bekledikleri de bir gerçektir. Bu da işi daha da karmaşık hale getiriyor. Elbette bu handikaplara rağmen sosyal yıkıma karşı gelişen kitle hareketleri hem haklı hem meşrudur.

D. Trump’la bölgedeki suç ortakları, halen İran’ı daha sıkı bir ablukaya almanın yollarını arıyorlar. İlan edilen hedef; İran’ın petrol ve doğalgaz satışını tamamen bloke etmektir. “Aç bırakarak diz çöktürme” diye tanımlanan bu hedefin gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Zira İran petrolünün %80’inden fazlası halen Çin tarafından satın alınıyor. Bu da Trump’ın hedefine ulaşmasının kolay olmadığına işaret ediyor.

ABD emperyalizminin ilan ettiği bu küstahça hedef gerçekleşmese de İran’daki sosyal sorunları daha da derinleştirmesi ihtimal dahilindedir. Bu ise kitle eylemlerinin de devam edeceği anlamına geliyor. Görünen o ki İran’da kitle hareketinin aşması gereken temel sorunlardan biri hem mollalar rejiminin sosyal yıkımına hem emperyalist saldırganlık ve küstahlığa karşı mücadeleyi birleştiren bir program ve siyasal önderlik yaratabilmektir. Bu düzey yakalanmadan yazık ki kitle hareketinin sağlıklı bir zeminde gelişip güçlenmesi çok zor olacaktır.

 

 

 

 

İran’da su kesintisi protestosu

 

İran’da içme suyunun tuzlu olması ve su kesintileri nedeniyle protesto gösterileri düzenlendi. Huzistan’da Hürremşehr Büyük Cami’nin önünde toplanan kitle “Hırsızlar din adına bizi yağmaladı” sloganını attı.

Musluk suyunun tuzlu olması nedeniyle halkın su tankerlerinden su satın almak zorunda kaldığı Hürremşehr’in Abadan eyaletinde de geçen hafta gösteriler düzenlenmişti. Eylemlerde “ABD’nin düşman olduğunu yalan söylüyorlar, bizim düşman tam da burada” sloganı atıldığı öğrenildi.

Eylemler 30 Haziran günü de devam ederken kolluk güçleri eylemcilere saldırdı.

İran polisinin yapılan eyleme göz yaşartıcı gazın yanı sıra silahla da saldırdığı belirtildi. Bir eylemcinin açılan ateş sonucunda yaşamını yitirdiği öğrenilirken, yaralı ve gözaltı sayısına ilişkin ise herhangi bir açıklama yapılmadı.





12 saat çalışma yasası protesto edildi

 

Avusturya’da muhafazakâr Halk Partisi (ÖVP) ve aşırı sağ Özgürlük Partisi’nden (FPÖ) oluşan koalisyon hükümetinin günlük çalışma süresini 8 saatten 12 saate çıkarma, haftalık çalışmayı ise 60 saat olarak değiştirmeyi ön gören yasa planı protesto edildi.

30 Haziran’da başkent Viyana’da yapılan 80 bini aşkın kişinin katıldığı eylemde 12 saat çalışma yasasının yanı sıra hükümetin yabancı karşıtı ve kutuplaştırıcı politikaları da protesto edildi.

Westbahnhof tren garında toplanan kitle Mariahilfer Caddesi’nden, Kahramanlar Meydanı’na kadar yürüdü. Yürüyüş sırasında izin saatlerinin çalınmasına tepki gösteren sloganlar haykırıldı. Meydanda sendika ve örgütler adına konuşmalar gerçekleştirildi. Avusturya Sendikalar Birliği Başkanı Wolfgang Katzian, hükümetin çalışma sürelerini 12 saate çıkartma kararına tepki göstererek, kararın halk oylamasına götürülmesini söyledi. Sendika sözcüsü Rainer Wimmer de 12 saat uygulamasına karşı çıkmak için her türlü yola başvuracaklarını, gerekirse grev yapacaklarını ifade etti.