17 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/32

Kriz derinleşiyor…
Erdoğan ve yancıları
Sermaye ve AKP iktidarının döviz telaşı
“Yeni Ekonomi Yaklaşımı” ve Sabancılar
Dinci faşist iktidarın uşaklık imtihanı
“Döviz krizi” ve Avrupalı emperyalistlerin korkuları
“Avukatlar olarak direnmeye devam edeceğiz!”
“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir!”
Rant odaklı kentleşme ve doğal afetler
Gre(if)v yargılanamaz!
“Greif’teki işgal, grev, direniş yargılanamaz!”
Cevabımız: İşgal, grev, direniş!
DEV TEKSTİL: Kriz bahane, işten atmak şahane!
Patron zihniyetli sendika bürokrasisine karşı mücadeleye!
Direnişin 3. ayında Flormar işçileriyle artan baskı ve saldırıları konuştuk
İşçi ve emekçilerin kaleminden ekonomik kriz
Almanya “ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”
İran’da kepenk kapatma ve grev
Korku hücresi
Faşizmin demir yumruğu altında şiirler okuyan Federico Garcia Lorca
Kriz, kapitalizmin ve tek adam rejiminin krizidir…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir!”

 

Cumartesi Anneleri/insanları gözaltında kaybedilen yakınları için 27 Mayıs 1995 tarihinde başlattıkları mücadeleyi 700 haftadır sürdürüyor. Aradan geçen 23 yılda devletin gözaltında kaybetme, failleri koruma ve ödüllendirme politikasında bir değişiklik olmadı. Ancak kayıp yakınları mücadeleyi kuşaktan kuşağa sürdürerek en azından yakınlarının kemiklerini bulabilmek için direniyorlar.

Gözaltına kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun annesinin başladığı bu mücadeleyi ikinci kuşak olarak sürdürürken, Abdülkerim Yurtseven’in torunu Berivan Yurtseven de mücadele bayrağını 3. kuşak olarak taşıyor.

Besna Tosun ve Berivan Yurtseven ile gözaltına kaybedilenler için 700 haftadır süren mücadeleyi konuştuk.

“700 haftalık değil 23 yıllık bir direniş”

700 haftadır devam eden bu mücadelede seslerinin duyulmaması, daha doğrusu görmezden gelinmesiyle ilgili neler hissettikleri konusunda “700 haftadır Galatasaray’dayız ama bu 700 haftalık değil 23 yıllık bir direniş” diyen Besna Tosun şunları dile getirdi: “27 Mayıs 1995’te başladık. 200. haftadan sonra yoğun polis müdahalesi başladı ve anneler 30 hafta boyunca o meydandan coplanarak, saçlarından yerlerde sürüklenerek gözaltına alındılar. Bu nedenle oturmalarına 1999’da ara vermek zorunda kaldılar ama bu arayış bu mücadele yeniden oturmaya başlayana kadar farklı alanlarda hep devam etti. 23 yıllık bu direniş, bizim için büyük bir onurdur ama annelerin 23 yıl boyunca evlatlarını aramaları, bir mezar düşü kurmaları bu ülke için büyük bir utançtır. Sadece devleti yönetenler için değil, bu annelerin haykırışını duymazdan gelen herkes için... Binlerce kayıp var, eğer yüz binlerce insan bu kayıplar için Cumartesi Anneleri’yle birlikte alanlara çıksaydı çoktan hakikatin açığa çıktığı, faillerin yargılandığı iklimi yaratmıştık.”

“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir”

Görmezden gelinmelerinin tek sebebinin sorumluların gözaltında kaybedilenlerin kemikleriyle yüzleşmekten korkmaları olduğunu ifade eden Berivan Yurtseven ise “Eğer Türkiye bir hukuk devleti ülkesi ise bu 700 haftadır yakınlarını bulmak için Galatasaray Meydanı başta olmak üzere tüm meydanlarda haykıran annelerin, çocukların ve torunların çığlıklarını duyar ve kayıplarımızı kaybedenleri adalet önünde yargılarlar” dedi.

3. kuşak olarak er ya da geç kayıplarının akıbetinin açıklanacağı inancıyla mücadelelerini her alanda sürdürmeye devam edeceklerini vurgulayarak; “Her şeye rağmen bu mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz; bu nesilden nesle devam edecektir” dedi.

“Amaç sadece kişileri katletmek değil, geride kalanları da sindirmekti”

Gözaltında kaybetme politikasının gerisindeki nedenler ile kimleri hedef aldığı konusunda, bunun ‘90’lı yıllarda bir devlet politikası olduğunu belirten Besna Tosun, “Sistematik olarak uygulandı ve bu kaybetme politikası Kürtleri ve bu ülkenin bütün muhaliflerini yok etmeye yönelikti. Amaç sadece kişileri kaybetmek değildi. Geride kalanları da bu korkuyla sindirmekti” dedi. Ancak geride kalanların korkup sinmek yerine başka kayıplar yaşanmasın diye başlattıkları mücadeleyi kuşaktan kuşağa sürdürdüğünü ve sürdüreceğini vurguladı.

Belli olan faillerin cezasız bırakılmasının acılarını katmerleştirdiğini söyleyen Berivan Yurtseven ise, hukuk mücadelelerinin sonuçsuz kaldığını belirtti. O karanlık yıllarda uygulanan politikada dedemizin gözaltına alınmasının tek sebebi Kürt olmasıydı” diyerek başka kayıplar yaşanmasını istemediklerini ifade etti.

“Bu suçları işleyenler kadar örtbas eden, cezasız bırakanlar da sorumlu”

Gözaltında kaybedilenlerin faillerinin isimleri ile birlikte belli olmasına karşın devlet eliyle korunup ödüllendirmesine ilişkin Besna Tosun şunları dile getirdi: “Her hafta bir kayıp dosyasını kamuoyu ile paylaşıyoruz ve bu dosyalarda kişilerin gözaltına alındıklarına dair bilgiler, tanık beyanları ve faillerin isimleri de yer alıyor. Yani bizler her hafta Galatasaray’dan bu dosyalarla bir suç duyurusu yapıyoruz aslında. Ama bu devletin savcıları bu gerçeği görmezden geliyor.” Tosun, kayıp dosyalarının neredeyse yüzde 80’inin daha soruşturma aşamasında kapatıldığına dikkat çekerek bu suçları işleyenler kadar örtbas eden, cezasız bırakanların da sorumlu olduğunu ve er ya da geç yargı önünde hesabını vereceğini söyledi.

“İç hukuk yollarından sonuç alamadığımız halde adalet arayışımızdan hiçbir zaman yılmadık” diyen Berivan Yurtseven de davaların AİHM’e taşınarak defalarca Türkiye’nin mahkum edildiğini söyledi. Failler adalet önüne çıkarılıp, cezalandırıldığında; dedelerinin, ninelerinin bir mezar taşı olduğunda ancak acıların dineceğini ifade etti.

“Birçok anne çocuklarının kemiklerine hasret hayata veda etti”

Cumartesi Anneleri’nin “Sağ aldınız sağ istiyoruz” şiarıyla Türkiye’nin en uzun soluklu mücadelesini başlattıklarını ifade eden Besna Tosun, ancak buna karşın birçok annenin çocuklarının kemiklerine hasret bir şekilde hayata veda ettiğini söyleyerek şöyle devam etti: “Kimisi hasta yatağında kaybettiği çocukları için bir mezar düşü kuruyor hâlâ. Hepimiz  sevdiklerimizin artık sağ dönmeyeceğini biliyoruz ama bu kabullenmek anlamına gelmiyor, vazgeçmek hiç değil. Sadece kayıplarımızı bulmak için değil çocuklarımızın geleceği için eşit adil bir yaşam için mücadele ediyoruz.”

“Hukukun rafa kaldırıldığı o dönemlerden bugüne değişen bir şey olmadı” diyen Berivan Yurtseven geçmişte olduğu gibi bugün de kayıplarının akıbetinin açıklanmamasını teşhir etti. Azalsa da gözaltında kayıp vakalarının sürdüğünü belirtti. “Bunun tek sebebi dedelerimizi, nenelerimizi kaybedenlerin hesap vermemesi, adaletin karşısına çıkartılıp cezalandırılmamalarıdır” diye ekledi.

Besna Tosun, annesinin başladığı mücadeleyi ikinci kuşak olarak sürdürmesine ilişkin şunları söyledi: “Cumartesi Anneleri’yle tanışmam babamın gözaltında kaybedilmesinden hemen sonra oldu. 12 yaşında küçük bir çocuk olarak babamı bulmak için gelmiştim Galatasaray’a. Aradan 23 yıl geçti şimdi bir anneyim; büyüdüğüm o meydanda şimdi oğlum büyüyor ve sadece babam için değil son kaybımız bulunana ve failler yargılanana kadar orada olacağım. Annelerimizin başlattığı bu direnişin devamcısı olmaktan onur duyuyorum.”

“Başımız dik bir şekilde alanda olmaya devam edeceğiz”

Nenesinin başladığı mücadeleyi üçüncü kuşak olarak devralan Berivan Yurtseven ise “Cumartesi Anneleri’nin çığlığı Fırat’ın doğusunda ve batısında faili meçhul bırakılmaya çalışılan kayıpların ve zorla kaybedilmelerin hesabını soran kayıp yakınlarının ortak çığlığıdır” dedi.

Yurtseven sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Cumartesi Anneleri’nin 3. kuşağı olarak dedelerimizin nenelerimizin akıbetini sorgulamak bir yandan çok acı vericiyken bir yandan da gurur verici bir durum. Biz dedelerimizin, nenelerimizin akıbetleri açıklanıncaya, failler hesap verene kadar Cumartesi günleri başımız dik bir şekilde alanda olmaya devam edeceğiz çünkü başı eğilmesi gereken biz değiliz, biz dedelerimiz ile nenelerimiz ile gurur duyuyoruz ve bu hep böyle devam edecek.”

Kayıplar için yükselttikleri çığlıkların duyulmasını, faillerin cezalandırılmasını istediklerini belirterek; “Tek istediğimiz artık kayıplarımızın akıbetinin açıklanması, dedemizin kemiklerinin bize verilmesi, bayramlarda ziyaret edebileceğimiz bir mezarımızın, bir mezar taşımızın olması!” dedi.