17 Ağustos 2018
Sayı: KB 2018/32

Kriz derinleşiyor…
Erdoğan ve yancıları
Sermaye ve AKP iktidarının döviz telaşı
“Yeni Ekonomi Yaklaşımı” ve Sabancılar
Dinci faşist iktidarın uşaklık imtihanı
“Döviz krizi” ve Avrupalı emperyalistlerin korkuları
“Avukatlar olarak direnmeye devam edeceğiz!”
“Mücadelemiz nesilden nesle devam edecektir!”
Rant odaklı kentleşme ve doğal afetler
Gre(if)v yargılanamaz!
“Greif’teki işgal, grev, direniş yargılanamaz!”
Cevabımız: İşgal, grev, direniş!
DEV TEKSTİL: Kriz bahane, işten atmak şahane!
Patron zihniyetli sendika bürokrasisine karşı mücadeleye!
Direnişin 3. ayında Flormar işçileriyle artan baskı ve saldırıları konuştuk
İşçi ve emekçilerin kaleminden ekonomik kriz
Almanya “ne pahasına yeniden nükleer bir güç haline gelebilir?”
İran’da kepenk kapatma ve grev
Korku hücresi
Faşizmin demir yumruğu altında şiirler okuyan Federico Garcia Lorca
Kriz, kapitalizmin ve tek adam rejiminin krizidir…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Korku hücresi

 

Amca çocukları olan Maksut ve Mikail kardeş gibiydiler. Maksut Mikail’in koruyucu abisi olmuştu hep. Çocukken Mikail dayak yerken hep Maksut yetişir kurtarır, üstelik Mikail’i döven veya dövenleri hırpalardı. Liseye kadar böyle devam etti. Mikail korkak ve pısırık, Maksut’sa cesur ve babayiğitti.

Lisede Mikail devrimci oldu. Lise 1’de teorik olarak devrimciydi. Lise 2’ye geldiğinde devrimci kimliği somut, pratik bir nitelik kazandı. Maksut belki yaşam içinde Mikail’den uzaklaşmamıştı ama kafa olarak uzaklaşmıştı. Ya da Mikail Maksut’tan uzaklaşmıştı. Maksut lise, sonra üniversiteyi bitirip iş güç sahibi olmaya kilitliyken, Mikail, ezberci ve paralı eğitime karşı mücadele ediyordu. Tabii mücadelesi henüz okulda afiş asmaktan ve okul dışında da toplantılardan ibaretti. Yine de bu kadarı bile okul idaresinin hışmını üzerine çekmesine yetmişti.

Müdürün odasına çağrılıp müdürün “uyarısıyla” karşılaştı ilkin. Ama Mikail yapacaklarına aynı şekilde devam etti.

Bir gün Maksut okul çıkışı Mikail’i iki üç kişinin ortalarına alıp itip kaktıklarını gördü. Kurtarıcı abi olarak koştu yanlarına. Ancak bu kez kurtaramadı. Biri Maksut’un kolunu kıvırıp birkaç saniyede ters kelepçe taktı. Maksut arkadan ellerine kelepçe takılınca onların polis olduğunu anladı. O an Maksut’un dilindeki “lan”lar, “abi”ye evrildi. “Abi ne oluyor. Niye Mikail’i itip kakıyorsunuz?”

Bu arada Mikail’e de ters kelepçe yapıp arabaya bindirmişlerdi. Maksut’u arabaya iten polis konuştu:

“Yürü, karakolda sana uzun uzun anlatırız!” Bu çıkışa, polis korosunun detone bir kahkahası eşlik etti.

Nezarete atıldıklarında hiç belli etmemeye çalışsa da Maksut Mikail’in korktuğunu sezdi ve rahatladı. Hep bildiği Mikail’di çünkü ve fakat polislerin yanında koruyucu abisi olmasa bile ezilmiyordu. Maksut da ezilip küçülmüyordu ama ruh halini olanca çıplaklığıyla ortaya serdiği için polislere eğlence malzemesi oluyordu.

Polisler Maksut’u akşam bıraktılar. Mikail ise ertesi gün adliyeden salıverildi. Maksut Mikail’in bırakılmasına çok sevindi fakat söylemek istediklerini söylemeden de durmadı:

“Oğlum delilik yapma. Kimse için değmez.”

“Kimse için bir şey yapmıyorum Maksut. Kendi insanlığım için, insanlığımı kaybetmemek için bir şeyler yapıyorum.”

“Ne yani, ben insanlığımı mı kaybediyorum?”

“Elbette bunu bilerek yapmıyorsun. Ama yanındakinin acısını hissetmez olduğun gün insanlığını da kaybetmiş olursun.”

“Korkuyorum... Sen de korkuyorsun.”

“Evet hem de çok korkuyorum. Dayak yemekten, hapse girmekten, işsiz kalmaktan korkuyorum. Ama en çok bu korkularımla kendi hücreme hapsolmaktan korkuyorum.”

***

Sonrasında Maksut korkularının da iteklemesi sonucu Mikail’le arasına ince bir duvar ördü. İkisi de üniversiteye giderken Mikail hapse girdi. Avukatlar bile Mikail’in tahliye olmasını beklerken, Mikail ağırlaştırılmış müebbet aldı. Maksut’un ördüğü duvar daha da kalınlaştı. Ama yine de arada bir Mikail’in görüşüne gidiyordu. Okul bitip işe başlayana dek gitti görüşe. Ama işyerinde ona göre kıdemli biri, “Maksut, amcanın oğlu hapiste ve sen görüşüne gidiyorsun. Büronun amiri de bunu biliyor ve hiç sıcak bakmıyor” dedikten sonra Maksut görüşe gitmeyi bıraktı. Sonra sonra mektup yazmaya da son verdi.

10 yıldır Mikail’i unutmamıştı Maksut ama kuzeninin adını dahi anmaz olmuştu. Bu arada evlenmiş, bir de kızı doğmuştu. Kızı artık yaşamının tek amacı gibiydi. Hatta yaşamında bir tek kızı kalmıştı, ona kendini insan olarak hissettiren. Arkadaşı çoktu ama tek bir dostu yoktu. Çünkü dost olmak ona taşıyamayacağı yükümlülükler getirecekti.

Arkadaşı hastayken “geçmiş olsun” der ve yapması gerekeni yapmış olurdu. Ama dost hastayken onun acısını paylaşmak gerekirdi. Maksut bir anda herkesten kopmamış, süreçle koptuğunun bile farkında olmayacak kadar kopmuştu. Arkadaşları da aynı durumdaydı. Hepsi kalabalık içinde kendi hücresinde yalnızdı.

Maksut işten geldiğinde, apartmana girer girmez burnuna kesif bir koku geldi. Eve girdiğinde kızını ve eşini burnunu tutar hale buldu.

“Baba yandaki daireden gelen koku bugün iyice arttı” dedi kızı. “Günlerdir size söylüyorum ama annem de sen de kokuyu fark etmediniz. Ancak bugün fark edebildiniz. Ben dün de zili çaldım ama kapıyı açan olmadı.” Anne hemen söze girdi:

“Maksut, polisi arasana, kötü bir şey olmasın?”

“Yöneticiye söyleyelim o arasın polisi. Onunla uğraşmayalım sonra” diye yanıtladı eşini Maksut.

Apartman yöneticisine söylediler. Yönetici polisi aradı. Maksutlar evden çıkmadan polisin yan kapının zilini çaldığını, bir süre sonra da kapıyı kendi yöntemleriyle açtıklarını duydular. Yarım saat sonra da kendi kapılarının zilinin çalındığını duydular. Maksut kapıyı açtı, karşısında polisi gördü.

“İyi akşamlar. Yan komşunuz ölmüş ya da öldürülmüş. Otopside belli olacak bu. Sizin de ifadenizi almak gerekebilir. Telefon numaranızı verin.” Maksut telefon numarasını verdi. Polis alacağını aldıktan sonra gitti. Maksut kederli ve tedirgindi:

“Al başına belayı. Yanda oturan öldü, yine de başımıza bela kaldı. Kim oturuyordu hiç görmedim.”

Eşi de görmemiş. Bir tek kızı görmüştü: “Hacer abla mı ölmüş!” diye iç geçirdi.

***

Mikail yeni sürgün olduğu hapishanedeki tek kişilik hücresine birkaç saat önce konulmuştu. Aynı havalandırmayı paylaşacağı Habip’in havalandırma saatiydi. Yeni tanışıyorlardı ama havalandırmaya açılan, şimdi kapalı kapının parmaklığı arasından kırk yıllık dostlar gibi kucaklaştılar. Hasan da sesiyle kucaklaştı. Hasan’ın demlediği çaydan bir bardak getirdi Habip, yanında da kek…

Habip 15, Hasan’sa 12 yıldır hapisteydi. İkisi de 11 yıldır hapiste olan Mikail’e “çömez” diye takıldılar. Gülüştüler...

Habip’in havalandırma saati bitince o da hücresine geçmek durumunda kaldı. Yarım saat kadar sohbetleri sürdü. Dinlenmeye çekildiler.

Mikail hücresine yerleşmeye çalışırken bir hapşırık sesi duydu. Gayri ihtiyari “Çok yaşa!” dedi. Kimin hapşırdığını bilmeseler bile detone olmasına fazlasıyla detone ama sıcak “Çok yaşa!” korosu yankılandı hapiste.

H. Ortakçı