23 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/44

Dinci-faşist koalisyonun “tek kıblesi” ABD’dir!
Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!
Erdoğan’ın kâbusu: Yine Gezi, hep Gezi!
Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?
Sanayi ve inşaatta kriz: “‘En kötüsü’ henüz yaşanmadı”
Kriz, zamlar, enflasyon rakamları, imzalanan sözleşmeler...
MİB Kocaeli kriz raporu: İşten atmalar, ücretsiz izinler, artan baskılar...
Aygaz’da işten atmaya karşı direniş
Sermayeye hizmet eden, işçiye düşman iktidar
Proletaryanın büyük öğretmeni Engels 198 yaşında…
Direnişin gücü ve siyonistlerin geri adımı
Çiplerle emeğin köleliği derinleştiriliyor!
Şiddetsiz bir dünya için mücadele!
Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri
Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi
Türkiye’de yüksek eğitim gerçeği
Örgütsüz işçi öfkesini gücü yettiğine yöneltiyor
İki dava insanı olarak yürüdük yolumuzu...
Bir röportaj…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şiddetsiz bir dünya için mücadele!

 

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, tarihini diktatörlüklere karşı savaşımdan almaktadır.

1960 yılının 25 Kasım’ında, Latin Amerika’nın küçük bir ada ülkesi olan Dominik Cumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşler katledilirler. Mücadelenin öznelerini fiziksel olarak ortadan kaldırarak egemenliğini sürdürebileceğini düşünen Trujillo diktatörlüğü, katliamın daha da körüklediği mücadeleler sonrası düşer. 1981 yılında Dominik’te gerçekleştirilen Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda 25 Kasım, Trujillo diktatörlüğünün düşmesinin bir adımı olan katliam anılarak, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kabul edilir. 1985 yılında Birleşmiş Milletler de 25 Kasım’ı kadına yönelik şiddetin yok edilmesi için mücadele günü ilan eder. Böylece 25 Kasım tüm dünyada, kadına yönelik şiddete dikkat çeken ve mücadeleyi yükseltme çağrısı yapan çeşitli eylem ve etkinliklere konu olmaktadır.

Ülkelerindeki baskıcı, gerici rejime karşı örgütlü mücadele yürüten Mirabel kardeşler, emek-sermaye çelişkisinin derinleştiği, krizlerin ağırlaştığı, savaşların yeni boyutlar kazandığı, diktatörlük rejimlerinin olağan hale getirildiği günümüz dünyasında güncel mücadele çağrısıdır.

Emperyalist-kapitalist dünyanın bu karanlık tablosunun yanında, yoksulluğun derinleştiği, savaş çığırtkanlığının boyutlandığı, topluma dinsel gericilik ve şoven milliyetçilik zehrinin pompalandığı ve krizlerin emekçilere ağır bir şekilde fatura edildiği günümüz Türkiye’sinde, 25 Kasım çok daha ayrı bir anlam kazanmaktadır. Emeğin azgın sömürüsüne dayalı bu sistemde en mağdur kesimleri oluşturan emekçi kadınlar, AKP döneminde tırmandırılan dinsel gericilikle, savaş politikalarıyla, esnek çalışmanın hakim hale getirilmesiyle şiddeti daha yoğun bir şekilde yaşamaktadır.

Kadına yönelik şiddet bir bütün olarak toplumun uğradığı şiddet ve aşağılanmanın düzeyini gösterir. Kadın cinsinin ezilmesinin kökleri, insanın insan tarafından sömürülmesini, köleleştirilmesini, ezilmesini doğuran özel mülkiyet düzenine uzanmaktadır. Kadın köleleştirilen ilk insan olmuştur. İnsanın sömürüsüyle şekillenmeye başlayan sınıflı toplumda sömürünün araçları kadın cinsini aşağılayan araçlarla birlikte gelişmiştir. Bu nedenle kadın cinsinin aşağılanması insanın aşağılanmasının da ölçüsü sayılmaktadır.

Geçmişten devraldığı baskı ve sömürü ilişkilerini farklı boyutlarda sürdüren kapitalist sistem kadın-erkek işçi ve emekçileri eşitsizliğe, şiddete dayalı bir yaşama mahkum etmektedir. Toplumun bir kesimine yönelik insanlık dışı dayatmalarla toplumun tamamını da insani değerlerden arındırmaktadır. Kapitalizmde bir kesime tanınan ayrıcalık bir başka kesime yönelik ayrımcılıkla bütünlük taşımaktadır.

Kadına yönelik şiddeti de içerecek şekilde, insana, insanlığa yönelik şiddet, eşitsizlik, aşağılanma ancak bunu besleyip yeniden yeniden üreten kurulu düzene karşı savaşımla yok edilebilir.

Ancak ezme-ezilme ilişkisinin olmadığı yani sınıfların ortadan kaldırıldığı, insanın insan tarafından sömürülmediği bir sistemde kadınlar şiddete uğramaktan kurtulabileceklerdir. Bu kurtuluşu sağlayacak olan da her cinsten ve ulustan işçi ve emekçilerin ortak mücadelesi olacaktır.

 

 

 

 

Kadına yönelik şiddette artış sürüyor!

 

Kadına yönelik şiddet, son 15 yılda sistematik bir şekilde artış sergiliyor. Resmi rakamlara göre, 2003 yılında gerçekleşen kadın cinayeti sayısı 83 iken, 2017 yılında bu rakam 409’a ulaştı. 2018’in ilk sekiz ayında ise 284 kadın öldürüldü. Oranlara baktığımızda, kadın cinayetlerinde yaklaşık %400 oranında bir artış gözleniyor.

2018’in ilk sekiz ayında ise, yine resmi rakamlara göre, 870 kadın şiddet gördü, 342 kadın ise tecavüze uğradı. Boşanan kadınların %34’ü uğradığı şiddet nedeniyle boşanıyor.

Kadına yönelik şiddetin bir başka boyutunu ise çocuk yaşta evlilikler ve çocuk istismarı oluşturuyor. Son 10 yılda 500 bin kız çocuğu zorla evlendirilirken, son 6 ayda doğum yapan kız çocuğu sayısı ise 142 bin 28.

Rakamları daha da uzatabiliriz. Ancak şu bir gerçek ki, kadının üzerindeki şiddet gün geçtikçe artıyor. Kuşkusuz ki bunun en temel sebebi, erkek egemen ideolojiye dayanan ve çözümsüzlük içinde debelenen kapitalist sistemdir. Ancak AKP’nin izlediği politikalar ile bu durum daha da ağırlaşmıştır. Dine dayalı çizgisiyle kadını yok sayan ve aşağılayan politikaları, kadına yönelik şiddeti beslemiştir. Yasalarla, şiddet uygulayanlar adeta korunmuştur. Yargı, “iyi hal” indirimleriyle şiddet uygulayanlara adeta ödül gibi cezalar vermiştir. Kadının korunmasını değil, “ailenin
korunmasını” esas alan politikalar izlenmiştir.

6284 sayılı koruma kanunu etkin uygulanmamış, sığınma evleri kapatılma noktasına gelmiş, koruma tedbirleri çerçevesinde kolluk görevini yerine getirmemiştir.

Devlet tüm kurumlarıyla, şiddetin arkasında yerini almıştır. Gelinen yerde, 6284 sayılı koruma kanunu ve nafaka kanununda da değişiklik yapmayı planlayarak kadınları daha da savunmasız bırakmayı hedeflemektedir.