23 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/44

Dinci-faşist koalisyonun “tek kıblesi” ABD’dir!
Erdoğan’ın “kriz yönetimi”!
Erdoğan’ın kâbusu: Yine Gezi, hep Gezi!
Kimler Diyanet’i siyasete alet ediyor?
Sanayi ve inşaatta kriz: “‘En kötüsü’ henüz yaşanmadı”
Kriz, zamlar, enflasyon rakamları, imzalanan sözleşmeler...
MİB Kocaeli kriz raporu: İşten atmalar, ücretsiz izinler, artan baskılar...
Aygaz’da işten atmaya karşı direniş
Sermayeye hizmet eden, işçiye düşman iktidar
Proletaryanın büyük öğretmeni Engels 198 yaşında…
Direnişin gücü ve siyonistlerin geri adımı
Çiplerle emeğin köleliği derinleştiriliyor!
Şiddetsiz bir dünya için mücadele!
Dominik Cumhuriyeti’nin kelebekleri
Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi
Türkiye’de yüksek eğitim gerçeği
Örgütsüz işçi öfkesini gücü yettiğine yöneltiyor
İki dava insanı olarak yürüdük yolumuzu...
Bir röportaj…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçi kadın mücadelesi ve Çorlu deneyimi

 

Kadınların ikinci cins olarak ezilmesi, baskı altına alınması ve sömürülmesi yüzyıllardır devam etmektedir.

Bugün dünyada ve Türkiye’de kadınlara biçimsel eşitlikler tanınsa da, ekonomik, toplumsal, siyasal alanda ezilmişliği ve eşitsizliği sürmektedir.

Kadınlar fabrikada, atölyede, büroda, tarlada, kısacası tüm çalışma alanlarında vasıfsız işgücü olarak görülmektedir. Geleneksel feodal yapının etkisi ve toplumsal önyargılarla birlikte kadınların eğitimi erkeklere oranla çok daha düşüktür.

Çalışmaya başlamasıyla birlikte kadının ailedeki ve toplumdaki rolünde farklılaşma meydana gelmiş, ancak ev yaşamının getirdiği yükten kurtulamamıştır. Sistemin ağır sömürüsü ve çalışma yaşamının yükü ile kadın çifte sömürüye maruz kalmıştır.

Kadın kapitalizmde eşitsizliğin, savaşların, krizlerin vb. sorunların faturasını öncelikle ödeyen cinstir.

Emekçi kadınlar tüm haklarını dişe diş mücadelelerle, büyük bedeller ödeyerek kazanmıştır. Ancak dünyada ve ülkemizde toplumsal mücadelenin geriye düşmesiyle birlikte bu kazanımların birçoğu kaybedilmiştir. Yanı sıra emekçi kadına yönelik baskı, cinayet, şiddet, mobbing gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir.

Kadınların yaşadıkları sorunlara dönük birçok platform, dayanışma, birlik vb. oluşturulmaktadır. Bunların büyük bölümü kadın sorununu sınıfsal özünden koparmakta, feminist bir çerçeveye oturtmaktadır. Kadın sorunu sınıflar üstü bir sorun olarak ortaya konularak, diğer toplumsal sorunlardan soyutlanmaktadır.

Aslında çoğu yerelde kadın mücadelesi 8 Mart ve 25 Kasım’a endeksli bir çalışma olarak ele alınmaktadır. Kadın mücadelesi açısından Çorlu’da yaşadığımız sürecin önemli bir deneyim olduğunu düşünüyoruz. Reformist ve feminist anlayışların kadın mücadelesine bakışlarının dar sınırları ile dar grupçu anlayışları ortaya seren bir deneyim bu.

Emekçi kadınlar cephesinde bu tabloya tepki aslında büyük. Fakat örgütlülüğün ve politik önderliğin olmadığı yerde, sınırlı eylem ve etkinliklerin ötesine geçilemiyor. Burada önemli olan birleşik mücadeleyi örebilmek, kadın sorununa bakışta farklılıklarımız olsa da, öne çıkan sorunlar temelinde bir araya gelme iradesi gösterebilmek. İçinden geçtiğimiz süreçte sermayeye ve onun devletine karşı güç olmak büyük bir önem taşıyor.

Çorlu Kadın Platformu deneyimi

Çorlu Kadın Platformu (ÇKP) altı yıl öncesinde bizim de içinde yer aldığımız ve erkeklerin katılabildiği bir platformdu. Bir sonraki yıl Çorlu Emekçi Kadın Platformu olarak ilk kez 8 Mart’ta yürüyüş düzenlendi. O yıl ve sonraki yıllarda siyasetler ve bağımsız kadın unsurlar da yer aldılar.

Ertesi yıl EMEP’in hazırladığı 8 Mart başlıklı konuşma metninin barış konusundaki dayatmaları nedeniyle platformdan ayrıldık. Daha sonraki süreçte platformun eylemlerine destek verdik.

Bu yılın 8 Mart’ında platforma dahil olma nedenimiz ise, hazırlık sürecinde emekçi arkadaşlarımızın katılmamız yönündeki ısrarları ve platform bileşenlerinin farklılaşmış olması. Platform toplantılarına bir dizi bağımsız arkadaş katıldığı gibi karar alma süreçlerinde de etkindiler. Eğitim Sen Çorlu temsilciliği de aktif bir bileşendi. Bağımsızların ve örgütlerin olabildiğince katılım sağladığı, herkesin söz hakkının olduğu bir işleyişe sahipti.

8 Mart hazırlığımız yaygın bir çalışmaya konu oldu. Fakat 8 Mart alanının yasaklanmasıyla platform bileşenleri kendi içinde bir dizi tartışma yaşadı. Aslında bu süreç bir turnusol kâğıdı işlevi gördü. “Kitlemi dövdürtemem” diyen EMEP alana çıkmazken, DEV TEKSTİL, HDP, Eğitim Sen, Nar Kadın alana çıkma konusunda ısrarlı davrandı. HTKP ve DİP ise çoğunluğa uyacağını söyledi. Sonuçta alana çıktık ve devletin azgın şiddetine maruz kaldık. Devletin zorbalığına karşı irade gösteren ÇKP, yerelde ve birçok yerde gündeme oturdu. Onurlu duruşumuz insanlara moral verdi.

Daha sonra 1 Mayıs üzerine konuştuk. Emekçi kadınların ve çocukların çalışma yaşamlarında türlü eşitsizliklere, baskılara maruz kaldığı, öldürüldüğü, tacize, tecavüze uğradığını, böylesi bir süreçte alana pankartla çıkmanın bir ihtiyaç olduğunu söyledik. Bu sefer CHP’nin ayak oyunlarıyla karşılaştık. CHP ve yandaş sendikaları, altına imza atılan kararlara uymayarak dayatmalarda bulundular. Özellikle HTKP temsilcisi bizi dışlamaya çalıştı.

Çorlu 1 Mayıs’ında ayrışma yaşandı. Kalan güçlerle yaptığımız toplantıda alanı onlara terk etmemiz gerektiğini söyledik, alternatif kürsü kurmayı önerdik. Fakat herkes planını yapmış, EMEP toplantıya dahi gelmeyerek CHP’ye yedeklenmeyi kabul etmişti.

Sonuçta DEV TEKSTİL ve Çorlu Kadın Platformu olarak, 1 Mayıs’ta Çorlu’da kalarak, alana girişte ise CHP’nin tutumunu teşhir eden konuşmalar yapıp, sloganlar atarak miting alanına girmedik. ÇKP yürüyüş öncesi ve sırasında büyük ilgi topladı. Bu tutumumuz ve duruşumuzdan dolayı fazlasıyla olumlu tepki aldık.

ÇKP ilk defa bu yıl kendisini 8 Mart ve 25 Kasım’la sınırlamamış, bir dizi çalışmaya imzasını atmıştır. Bunda “örgütsüz” arkadaşlarımızın azımsanmayacak emeği var. Son bir yıldır Çorlu Kadın Platformu ciddi bir ivme kazanmış ve rüştünü ispatlamıştır.

Bu yılki ÇKP çalışmasının 8 Mart ve 25 Kasım sınırlarından çıkararak yaptığı eylem ve etkinlikleri sıralayacak olursak;

* Ritm grubuyla bir dizi etkinliğe katılarak, kadınların her alanda olabildikleri gösterildi, kolektif bütünleşme sağlandı.

* Maaşını alamayan kadını taciz eden bir patrona karşı basın açıklaması yapıldı.

* Çocuğa cinsel şiddet nedeniyle bize ulaşan bir kadına destek sunuldu. Geniş bir kitle çalışması sonucu eylem yapıldı, hukuksal destek verildi, platform çalışmalarına katılması sağlandı. Platform bu çalışmayla ismini daha fazla duyurdu.

* Çocuğa dönük cinsel istismar ve şiddet konulu canlı radyo yayına katılarak etki alanını genişletti.

* Çorlu’da kadın ve çocuk istismarı ile şiddete karşı yürüyüşe pankartıyla katıldı.

* Sokakta kalan bir kadına ev imkânı sağlandı. Başka konularda (hukuksal, sağlık, iş) yardımcı oldu, maaş bağlanmasını sağladı.

* 2 Temmuz eylemine öncülük edilerek, emekçi kadının toplumsal sorunlara sessiz kalmadığı gösterildi.

* Flormar işçileriyle dayanışma ve boykot çağrısı yapıldı.

* Direnişteki Aygün Alüminyum işçilerine dayanışma ziyaretine gidildi.

* Eğitim çalışmaları başlatıldı.

Tüm bu çalışmalarla kadın dayanışmasını güçlendirmiş, kolektif bir irade yaratmış, kitlelere adımızı duyurmuş olduk.

Ancak, ÇKP’nin son iki toplantısında yapılan tartışmalarda, yukarıda yapılanlar karşımıza sorun olarak çıkarıldı. Platform neredeyse iş yapamaz hale getirildi.

Kısaca özetleyelim:

DİP: Bizim gücümüz yok, 8 Mart ve 25 Kasım dışında bir şey yapılmamalı. Kurum temsilcilerinin dışında kimse karar alamaz. Eğer bir kadın yaşadığı sorun üzerinden bize ulaşmışsa, kendi taraftarımızsa, kendi örgütlülüğümüz onunla ilgilenir!

EMEP: 8 Mart ve 25 Kasım’ın dışında bir şey yapılmamalı. Ben onlarca kadının temsilcisiyim, benim oyum ile bağımsızın oyu aynı olamaz, eğer bir şeye itiraz ediyorsam o yapılamaz!

Bu tutumlarla 8 Mart ve 25 Kasım dışındaki çalışmalar engellenmek istendi.

Uzun zamandır süregelen işleyiş, kadınlar tarafından ilgiyle karşılanan çalışmalar bir anda sorun olmaya başladı. Emekçi kadın mücadelesinde aktif olmak, sınıfsal karakterine bağlı işler yapılması, bu arkadaşlarımızı fazlasıyla rahatsız etti. Özellikle bağımsız arkadaşlara aşağılayıcı bakışları, kendisine devrimci, ilerici diyenler adına ibret vericiydi.

Birbirimizden etkilenmek” ciddi bir sorun halini aldı. DİP, Nar Kadın ve EMEP tarafından, “kimsenin birbirini etkilememesi” için, özellikle DEV TEKSTİL sorun halini getirildi. Buna yanıtımız, “Devrimciler düşüncelerinin kitleleri etkilenmesi, örgütlemesi için savaşıyor, bedel ödüyor. Eğer böyle bir iddianız yoksa bu bizim sorunumuz değil! Bunu yapan devrimcileri de tartışamazsınız!” oldu.

Son toplantıda Nar Kadın ve HDP yoktu. Diğer bileşenlerle yaptığımız toplantıda aynı sorunlar tartışıldı. Özellikle 1 Mayıs’a kadar sorun olmayan işleyiş artık bir sorundu. Bağımsızların katılımı sorunun temel nedenlerinden biriydi. Yanı sıra Eğitim Sen adına 4-5 kadının katılması, toplumsal sorunlara duyarlı olmak sorun haline gelmişti. Kadınların özneleşmesi, bürokratik anlayışın yıkılması, kimilerini fazlasıyla rahatsız etmişti.

Sonuçta Eğitim-Sen ÇKP’yle ilişkisini dondurma, DEV TEKSTİL’le de tümüyle kesme kararı aldı.

Bağımsız Kadın Birliği

Bağımsız işçi ve emekçi kadın arkadaşlar, Eğitim-Sen’li emekçi kadınlar ve DEV TEKSTİL Sendikası olarak yeni bir oluşum için bir araya geldik. İlkelerinin bizim için bağlayıcı olacağı Bağımsız Kadın Birliği’nin omurgasını oluşturduk.

Bizler bölgemizde kadınlar için güneş olmak amacıyla yola çıktık. Yeniyi yaratma iradesiyle yolumuzu yürüyeceğiz. Bu düzenin yoz çürümüş kültürüne ve erk anlayışına karşı mücadele edeceğiz. Her birimiz bu çalışmanın öznesi olacak. Bürokratik anlayışlara fırsat vermeyecek, gerçek bir kolektif ruhla mücadelemizi büyüteceğiz.

DEV TEKSTİL Sendikası Çorlu Temsilciliği

 

 

 

 

Güvencesiz çalışma yaygınlaşıyor, iş cinayetleri artıyor

 

Kapitalistlerin kâr harsı sonucu, ücretler düşüyor, çalışma koşulları ağırlaşıyor, işçi sağlığı ve güvenlik önlemleri azalıyor. Sermayeye hizmette kusur etmeyen AKP, iktidara geldiği andan bu yana patronlar lehine pek çok yasal düzenleme getirdi. Patronlar için kuralsız çalıştırmanın önünde hiçbir engel kalmadı.

İş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin sayısı her geçen gün artarken, son 5 yılda en az 580 kadın işçi yaşamını yitirdi. Kadınların güvencesiz işlerde çalışma oranının yüksekliğini düşündüğümüzde, gerçekte bu rakamların çok daha fazla olduğunu varsaymak gerekir.

İstatistiklere göre kadın işçi cinayetleri, tarım, tekstil, inşaat ve sağlık işkollarında gerçekleşti. Mevsimlik tarım işçilerinin bir kamyonun kasasında yaşamını yitirmesine sıklıkla tanık olduk. Ayrıca, işyerinde kendisini izleyen erkekler tarafından öldürülen kadın işçilerin sayısı da az değil. Gündelik çalışma, ev işçiliği vb kayıt dışı çalışma alanlarındaki cinayetlerin oranlarına ise rastlamak olanaklı değil.

 

 

 

 

Dünya ölçeğinde kadına yönelik şiddet artıyor!

 

Dünya ölçeğinde emperyalist kapitalist sistemin krizi derinleştikçe, baskı, şiddet ve siyasal gericilik daha da artıyor. Savaşın, yıkımın, bunalımın sonuçlarından en fazla kadınlar ve çocuklar etkileniyor.

Sadece savaş ve çatışmaların hüküm sürdüğü coğrafyalarda değil, “modern dünyanın” metropollerinde bile rakamlara göre her üç kadından biri şiddete uğruyor. Hollanda, İsveç, Finlandiya, Estonya, Litvanya gibi ülkelerde bu oran yükselirken, eski ‘Doğu Bloku’ ülkeleri Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti’nde şiddet gören kadınların oranı ise daha düşük.

ABD’de ise kadına yönelik şiddet ciddi boyutlarda. ABD’de ezilenler, göçmenler, Afro-Amerikanlar şiddetin doğrudan hedefi olmakla birlikte, Trump’a yönelik tepkiler ve sinema sektöründeki taciz vakalarının ifşa olmasından da görüldüğü gibi, şiddet ve taciz geniş bir kesimi kapsıyor.

Ortadoğu’da yıllardır süren savaşın sonuçlarını kadınlar ağır bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Kürt kadınlarının yanı sıra, Arap, Ermeni, Ezidi kadınlar da yıllardır savaşın sonuçları olan göçlere, yoksulluğa, cinsel şiddete maruz kalıyorlar.

Kadına yönelik cinsel şiddetin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri ise Hindistan. Resmi rakamlara göre ülkede her yıl yaklaşık 40 bin tecavüz vakası yaşanıyor. Bir öğrenciye otobüste toplu tecavüz edilmesinin ardından ölüm cezası getirilmekle birlikte, bu coğrafyada kadına yönelik şiddet hız kesmiyor.

Ürkütücü tablonun yaşandığı bir başka ülke ise Meksika. Organize suç oranlarının çok yüksek olduğu Meksika’da kadınlara yönelik şiddet vakaları da bu suç örgütlerini kesiyor. Günde ortalama 7 kadın öldürülüyor.

Pek çok ülkede kadına yönelik şiddet artarken, tepkiler de daha güçlü bir şekilde açığa çıkıyor. Trump’ın cinsiyetçi politikalarına karşı gerçekleştirilen kitlesel gösteriler, sinema sektöründeki tacize karşı yayılan #MeToo hareketi, İran’da örtünme zorunluluğuna karşı gerçekleşen eylemler sonucu tutuklama kararının kaldırılması, son 2 yıldır 8 Martlar’da Pakistan, Nikaragua, Arjantin, Bangladeş, Ekvator, Guatemala ve pek çok ülkede gerçekleşen kitlesel gösteriler örnek gösterilebilir.