18 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/03

Tek çıkış yolu mücadele!
Seçim sandıkları değil fiili-meşru mücadele!
Adaletsiz bir düzende adil seçim olabilir mi?
Sermayenin 2019 yılı için “yüksek beklentisi” ve kaygıları
Hasta tutsaklar katledilmeye çalışılıyor!
AKP iktidarı ‘büyük yalanlar’a muhtaç!
Tekstil işkolunda TİS sürecine giderken…
Hak-İş: Sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanı
İşsizlikte tırmanış devam ediyor
“Krizde gelir uçurumu büyüdü, maaşlarımız eridi”
Proletarya devriminin manifestosu - Rosa Luxemburg
Emperyalist dünya jandarmasının açmazları derinleşiyor
Kriz ve kitlesel işçi kıyımı
İsviçre’de ikinci büyük kadın grevine doğru
Görmezden gel, önlem alma, işten at!
“Tecavüzcülere af” yasası yeniden gündemde!
Hrant Dink’in ardından…
Paralı eğitim uygulamaları 1,1 milyon öğrenciyi okuldan kopardı!
Sinema sansür tanımaz
Her fabrikaya bir kreş!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Paralı eğitim uygulamaları 1,1 milyon öğrenciyi okuldan kopardı!

 

Geçtiğimiz günlerde CHP İzmir Milletvekili Ednan Arslan Milli Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) okullardan kaydını sildiren öğrenci sayısını, Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan ise devlet yurtlarına yerleştirilemeyen öğrenci sayısını istedi. Verilen yanıt, gittikçe ticarileşen eğitim sisteminin tablosunu özetler nitelikte oldu.

Raporda son 5 yılda okulu bırakan ve kaydını donduran öğrenci sayısı 1 milyon 115 bin 30 olarak açıklandı. Yıllara göre hazırlanan raporda üniversiteyi terk eden ve kaydını donduran öğrenci sayısı düzenli olarak artış gösterirken, 2017-2018 yılındaki artış %92,2’ye çıkarak bir önceki dönemi ikiye katladı. Yani kayıtlı verilere göre yalnızca 2017-2018 döneminde 408 binden fazla öğrenci kaydını dondurdu, üniversiteyi terk etti. Bundan daha birkaç ay önce de HSBC, hazırladığı bir araştırma raporunda, üniversite öğrencilerinin eğitim masraflarını karşılayabilmek için günde 5 saati işte, 2 saatini ise okulda geçirdiklerini kamuoyu ile paylaşmıştı.

Kuşkusuz bu sonuçlar şaşırtıcı değil. Sermaye iktidarı her ne kadar kriz yokmuş gibi göstermeye çalışsa da bu tablonun bu denli ağırlaşması doğrudan krizin bir sonucudur. İşçi ve emekçileri kölece çalışma koşullarına, işsizliğe, asgari ücret adı altında sefalete mahkum edenler işçi ve emekçi çocuklarını da bütün bunlarla paralel olarak geleceksizliğe mahkum ediyor. Eğitim her geçen gün ticarileşirken, yalnızca bir avuç asalağın yararlanabileceği bir ayrıcalık haline dönüştürülüyor. Paralı eğitim uygulamaları yalnızca birkaç örnekle sınırlı kalmıyor, her kademede paralı eğitim uygulamalarına rastlamak mümkün. Ancak bunun en yakıcı sonuçları üniversite eğitimi düzeyinde görülüyor.

Üniversite eğitimi bu düzende “paralı” olduğu için işçi ve emekçi çocuklarına ciddi bir maliyet getiriyor. Başta barınma, ulaşım, yemek gibi temel ihtiyaçlar sermaye devletinin uygulamaları ile piyasalaştırılıyor. Örneğin Türkiye’de 7 milyon üniversite öğrencisi mevcutken, KYK yurtlarının kapasitesi yalnızca 700 bin. Kalan 6 milyon 300 bin öğrencinin üniversite eğitimi alırken “barınma” sorunu ile karşılaşması, bir emekçi ailesinin ve öğrencinin neredeyse karşılayamayacağı ücretlerdeki özel yurt ve ev arayışına girmesi anlamına geliyor. Yalnızca 2018 yılında 100 bine yakın öğrenci KYK yurduna başvurduğu halde açıkta kaldı. Üstelik KYK yurtlarının da ücretsiz olmadığını, neredeyse özel yurtlar kadar pahalı olduğunu belirtmek gerekiyor.

Sorun alanları yalnızca barınma ile de sınırlı kalmıyor. Okullarda ve yurtlarda yemek gibi en insani ihtiyaç dahi büyük bir sorun haline geliyor. Neredeyse Türkiye’nin her üniversitesinde her dönem yemek ve yurt zamları yaşanıyor. Sermayedarlara her gün yeni fonlar ayıran iktidar öğrencilerin üniversitelerde, yurtlarda yediği lokmayı dahi parayla, üstelik her geçen gün yeni zamlarla satıyor. Üstüne okul ve yurt yemekhanelerinden her gün kitlesel zehirlenme haberleri geliyor.

Bütün bu paralı eğitim uygulamalarının yanında sermaye devletinin şefi çıkıp “Burs almayın kredi alın, bedavacılığa alışmayın” açıklaması yapıyor. Enflasyonun resmi rakamlara göre %23’ü geçtiğini, öğrencilerin aldığı kredi veya bursun ise Ocak ayı itibari ile 500 TL olduğunu biliyoruz. Üstelik “bedavacılık” söylemi ile sermaye devleti öğrencileri daha üniversite sıralarında “borçlandırmasını” bir lütuf olarak sunuyor.

Paralı eğitim uygulamalarının sermayenin içinde bulunduğu krizle daha da artacağı, kabaran faturanın işçi ve emekçilere, gençliğe ödetilmek istendiği çok açık. Buna karşı ise “eşit, parasız ve bilimsel eğitim hakkı” için mücadeleyi büyütmek ve örgütlülüğü güçlendirmek gerekiyor. Unutmayalım ki “Her düzeyde ve her yaşta parasız eğitim bir haktır.”

 

 

 

 

Marx’ın üniversitelere yansıması

 

Üniversitelerde yaşanan birçok sorun elbette ki kapitalizmden, onun ideolojisi liberalizmden kaynaklanıyor. Örneğin ‘68’den itibaren canlanan ve sınıf ile birlikte sahnede olan gençlik hareketini bastırmak için 12 Eylül darbesi sonrasında YÖK kuruldu. YÖK’ün asıl görevi gençliğin arayışlarını ve çıkış yollarını tıkayıp, gençlik kuşaklarını apolitikleştirmekti. Bunu başarabilmek adına yaptığı işlerin başında gençlerin okuduğu kitapları yasaklamak, dernekleri ve kurumları kapatarak örgütlenmeyi bastırmak vb. geliyor. Bunlar yapılırken eğitim de bilimsellikten uzaklaşıyor.

Ne var ki gençliğin mücadele dinamizmini tümden “yok etmek” hiçbir zaman mümkün olmuyor. Çünkü sistematik olarak uygulanan “apolitik gençlik” projesinde, gençliği işçi sınıfı ile birleştiren marksist etki yok edilemiyor. Dolayısıyla Marx’ın veya Marksizm’in içinin boşaltılması için uğraşılıyor. Yani Nazım’ın, Üç Fidanın, Erdal Eren’in, Berkin Elvan’ın temsil ettikleri devrimci değerler unutturularak içlerinin boşaltılması çabasında olduğu gibi, Marx’ın da ideolojisi lanetlenip içi boşaltılmaya çalışılıyor. Marx burjuvaziye göre yalnızca mükemmel bir ekonomist, sosyoloji alanında muazzam tahlilleri olan ve halen aşılamamış bir filozoftur. Burjuvazi onun devrimciliğinden ölesiye nefret eder.

Burjuvazinin bilinçli olarak unutturmaya çalıştığı nitelik, Marx’ı Marx yapan şeydir. Zira Marx her şeyden önce bir devrimciydi. Tüm emeği ve eserleri onun bu kimliğinin ürünüdürler. Kitapları üniversitelerde ders olarak okutulduğu halde ideolojisinin yasaklanması bundandır. Bunun apaçık örneklerinden biri 12 Eylül faşistlerinin tutumundan görülebilir. 12 Eylül’de binlerce devrimci gözaltına alınmış, işkencelerden geçirilmiş, kimileri cezaevine gönderilirken kimileri ise katledilmişti. Bunun sebebi Marx’ın ideolojisini benimsemiş olmalarıydı. O dönemde Marx’ın eserleri yaygın değilken bile toplatılmış, yok edilmiştir. Posterleri bile tehlike saçıyorken, 80’li yıllarda üniversitelerde Marx’ın ekonomisi ve felsefesi öğretiliyormuş. Yani burjuvazi Marx’a hem ihtiyaç duyuyor hem de onu yok etmek istiyor. Ki Marx halen üniversitelerde ve liselerde okutuluyor, ekonomi konuşulurken adı geçiyor, felsefesi halen aşılamıyor. “Marksizm güncel değil, çöktü” gibi argüman üretenlerin Marx’a muhtaçlıkları sürüyor.

Marx’ın ekonomisini, felsefesini ve sosyolojisini okurken, bilimden uzak, niteliksiz ve piyasacı eğitimi bizlere reva gören bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. Mücadelemizin ihtiyacı ise Marx’ın ideolojisi bilimsel sosyalizmdir, Marksizm’dir.

Trakya’dan bir DGB’li