25 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/04

Seçimler ve yalanlar
Emperyalizme çok yönlü uşaklık!
Yüzümüzü sahte seçim vaatlerine değil, kendi taleplerimize dönelim!
Rektörlük atamaları
Özelleştirme saldırısı ve sendika bürokratlarının “vatan-millet” söylemi!
İş cinayetlerine devlet katkısı
Kısa çalışma ödeneği İşsizlik Fonu’ndan sağlanıyor!
“Grevden vazgeçmeyeceğiz, bu kadar!”
2019, örgütlü güç olmanın yılı olsun!
MİB MYK Ocak 2019 toplantısı sonuç metni
Enternasyonalizm, Spartakistler ve dünya devrimi - V. İ. Lenin
Ölümünün 100. yılında Franz Mehring’e saygıyla...
Suriye’de yıkım, “yeniden imar” ve kapitalizm
Almanya-Fransa “dostluk” anlaşması
Rusya ile Japonya arasında adalar anlaşmazlığı
Kadın cinayetleri devlet kurumlarının gözü önünde işleniyor!
Birliğimizi güçlendirelim, mücadeleyi büyütelim!
İklim sorununa kitlesel tepki
Kapitalizm her şeye düşman!
Hapishanelerde saldırılara karşı direniş sürüyor
“Beni devrimciler gibi uğurlayın!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir annenin vasiyeti…

“Beni devrimciler gibi uğurlayın!”

 

Bir yakınımızın, arkadaşımızın kansere yakalandığını öğrendiğimizde çok üzülür, ne yapacağımızı bilemeyiz. Biliriz ki bu hastalık milyonlarca insanın ölümüne sebep olur. Tedavisi zordur, meşakkatlidir, aynı zamanda pahalıdır. Belki yabancı ülkede bir tedavi imkanı vardır diye düşünürüz ama onun da büyük bir tutarı vardır. İşte o zaman kara kara düşünür, yeni yollar bulmaya çalışırız. Sonunu bilmesek de cebimizde ne var ne yok özel hastanelere öder ya da devlet hastanelerinin bitmek bilmeyen çilesini çekmeye razı oluruz.

Annemizi kaybettik!

Geçtiğimiz günlerde kanser hastası bir annemizin kalp krizi geçirdiğini ve hayatını kaybettiğini öğrendik. Annemiz, yıllardır boğuştuğu hastalığına, acılarına, yoksulluğuna rağmen yaşamaya inat ediyordu. Ama sonunda onu yitirmiştik.

Uğurlamak için cem evinde toplanan büyük bir kalabalık vardı. Aynı cem evinde birçok devrimci sonsuzluğa uğurlanmıştı. Alaattin, Günay, Şirin, Serdar, Aziz ve daha adını saymadıklarımız... Sokakları dolduran öfkeli emekçilerin, gençlerin, kadınların sloganları yankılanırdı. Annemizi uğurlarken de, aynı mekânın duvarlarında slogan sesleri duyar gibiydik: “Kavgamızda yaşıyor!” Adı çok önemli değildi ya. İşçi sınıfının, ezilen halkların mücadelesini son nefesine kadar savunmuş olanların ada ihtiyacı yoktu.

Kırmızı tülbent

Anadolu’da kadınlar işlemeli ve renkli tülbent takarlar. Kadınların cenaze törenlerinde tabutun üzerine bu tülbenti koyanlar da vardır. Annemizin tabutunun üzerindeyse, hepsinden farklı, kırmızı bir tülbent vardı. Nedenini sorduğumuzda şunlar söylendi:

Annemiz yıllardır devrimcilerin cenazesine katılmak istiyordu. Ancak hastalığının dışarı çıkmaya imkan tanımamasından dolayı yer alamıyordu. Gazete sayfalarında, televizyonlarda devrimcilerin cenaze törenlerindeki kızıl bayraklara bakıyor, izliyordu. Bir gün eşiyle diyaloğunda ‘Beni de devrimciler gibi uğurlayın’ diyor. Eşi kendisinin devrimci olmadığını söylediğinde, ‘oğlum, kızım devrimci ya’ diyor annemiz.”

Törenin son konuşmasını, sınıf devrimcisi olan oğlu yaptı. Konuşmasında, annesinin birçok devrimcinin cenazesine katılmak istediğini, son görevini yerine getirmek istediğini söyledi. Şimdi annesini sonsuzluğa uğurlarken, sadece bedeninin bir parçası olan evlatları değil, evlatlarım dediği birçok devrimci hazır bulunuyordu.

Annemiz aramızdan ayrıldı. Ama o geride, insanca bir yaşam, yani sosyalizm mücadelesi veren nice çocuklar bıraktı. Onun, Anadolu’nun farklı milliyetlerinden, mezheplerinden gelen, hep yenilere doğru koşan evlatları var. “Gör, nasıl yeniden yaratılırım / Namuslu, genç ellerinle / Kızlarım, oğullarım var gelecekte / Herbiri vazgeçilmez cihan parçası” (A. Arif)

Bir slogan daha: “Kaza değil cinayet!”

Annemizin uğurlamasından dönerken, köşedeki mezarın başında biriken bir kalabalık gördük. Birkaç gün önce Yenibosna’daki bir fabrikanın trafo bakımı sırasında yaşanan patlama sonucu hayatını kaybeden bir işçinin mezarıymış. Sendika işyeri temsilciliği de yapmış olan işçi, yıllarca örgütlü mücadele yürütmüş. Bir gün öncesinde aynı mezarlıkta yine slogan sesleri yükseliyormuş: “Kaza değil cinayet!” Annemizi kaybetmenin acısı tazeyken, acımız bir kat daha arttı.

Şafağı görmek için son geceyi yaşıyoruz!

Maksim Gorki’nin Ana romanının son bölümünde, çantasında sakladığı bildirileri emekçilere dağıtan bir anne vardır. Bildirilerde devrimci faaliyetlerinden dolayı tutuklanan oğlunun mahkeme savunması yazılıdır. Etrafındakilere konuşma yapan annenin söyledikleri bugünü de özetliyor:

Çalışmak, yoksulluktan, açlıktan ve hastalıktan başka bir şey kazandırmıyor insanlara. Her şey aleyhimizde. Tüm ömrümüzü sabahın köründen gece yarılarına dek çalışıp didinerek tüketiyoruz, çirkefin, aldatmacanın içinde sürünüyoruz, kahroluyoruz, öte yanda ise başkaları çektiğimiz çileler sayesinde çatlayıncaya dek yiyor, içiyor, eğleniyor. Ve bizleri köpekler gibi tasmalı, zincirli tutuyorlar, cehalet içinde bırakıyorlar, korku içinde yaşatıyorlar... Evet, hiçbir şeyden haberimiz yok ve her şeyden korkarız! Bizim yaşamımız bir geceden ibaret, zifir karanlık bir gece!

Zifir karanlık bir gecede yürüyoruz. Önümüzü dahi göremediğimizi düşünebiliriz. Çok düştük, çok kalktık. Her kaybımızın acısını derinden yaşadık, ama kapitalizme olan öfkemiz bir an olsun azalmadı. Devrim mücadelesine çok emek harcandı, deyim yerindeyse tırnakla kazındı bugünlere gelebilmek için. Bugünkü karanlığa aldanmamalıyız. Bunun gelip geçici olduğu tüm yazılarda, eylemlerde karşımıza çıkıyor. Bilincimiz de, gücümüz de bu düzene son vermeye yeter. Şafağı görmek için son geceyi yaşıyoruz!

Küçükçekmece’den bir sınıf devrimcisi

 

 

 

 

Berkin’i vuran polis Fatih Dalgalı”

 

Halkın Hukuk Bürosu (HHB), Berkin Elvan’ın Haziran Direnişi’nde polis tarafından vurulmasıyla ilgili davanın 23 Ocak’ta görülen 9. duruşması öncesi dosyaya gelen teknik bilirkişi raporunun, katil polisin Fatih Dalgalı olduğunu tespit ettiğini duyurdu.

Adli Tıp Kurumu’nun incelemediği Berkin Elvan’ın vurulma anına ilişkin görüntülerin özel teknik bilirkişi heyeti tarafından incelenmesinin ardından hazırlanan rapor, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava öncesinde dosyaya girdi. HHB, sosyal medya hesabından yaptığı şu açıklamayla bilirkişi raporunu duyurdu:

Adli Tıp Kurumu’nun ısrarla inceleme yapmaması üzerine Berkin Elvan’ın vurulma anına ait görüntüler özel teknik bilirkişi heyetine gönderildi. Bugün görülecek duruşma öncesi dosyaya sunulan teknik bilirkişi raporuna göre sanık Fatih Dalgalı, Berkin’i vuran polis ile AYNI kişi.”

Katil polis tutuklanmadı, dava 27 Şubat’a ertelendi

İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, katil polis SEGBİS’le katıldı. Duruşmada “tanık” olarak beyanda bulunan Serdar D. ve Mahir P. adlı polisler Elvan’ın vurulduğu gün Okmeydanı’nda olmadıklarını öne sürdü.

Elvan ailesinin avukatları bilirkişi raporuyla birlikte katil polisin tutuklanması gerektiğini vurguladı. Katil polisin yalan beyan verdiğine dikkat çeken avukatlar, delil karartma şüphesi olduğunu da dile getirdiler. Av. Can Atalay, olay yerinde keşif yapılması talebini de iletti.

Mahkeme heyeti, tanıkların dinlenmeye devam edilmesine, keşif talebinin bir sonraki duruşmada değerlendirilmesine karar verirken, katil polisin tutuklanması talebini “görevi itibarıyla kaçma şüphesi olmadığı” iddiasıyla reddetti. Dava 27 Şubat tarihine ertelendi.