1 Mart 2019
Sayı: KB 2019/09

Yerel seçimler ve devrimci sınıf tutumu
AKP şefi ve yandaşların “yalan rüzgarı”
AKP-saray rejiminin tek umudu Washington!
AKP’nin sosyal patlama korkusu
Futbol rantı, pazarı ve kirli ilişkiler
Mafyalaşmış sendika bürokrasisine karşı lastik işçilerinin birliği!
EYT’ler mücadelesi üzerine...
Fabrikada Kızıl Bayrak deneyimi
Yasadışı devrimci örgütün ustası, devrimci davanın ölümsüz neferi!
TKİP VI. Kongresi toplandı!.. / 2
Kerenski’nin 15 Temmuz’u
Emperyalist metropollerde faşist yükseliş
Emperyalistlerin “insani yardımı”
Kuralsız ve güvencesiz çalışma tüm dünyada
Kadın hareketi ve 8 Mart
8 Mart’ın tarihsel mirası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Futbol rantı, pazarı ve kirli ilişkiler

 

Futbol endüstrisi dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir pazar yaratmış bulunuyor. Bu pazar öyle büyümektedir ki sadece birçok pazarla iç içe geçmekle kalmıyor, birçok sektörü besliyor da. Tekstilden medyaya, bankacılıktan şans oyunlarına kadar akla gelebilecek birçok alanda futbolun etkisi var. Futbol kulüpleri üzerinden kurulan şirketler, dernekler, gruplar üzerinden bu pazar sürekli büyüyor.

Futbol kulüplerinin borçları ya da futbolun uyutucu etkisi

Burjuvazi için böylesi büyük bir pazarı genişletmek, sürekli olarak futbol endüstrisini beslemekle olanaklıdır. Bu vesileyle sermaye devleti geçtiğimiz aylarda Türkiye Bankalar Birliği (TBB) ve Ziraat Bankası üzerinden futbol kulüplerinin yaklaşık 10-11 milyarlık borçlarının yapılandırılmasını gündemine aldı.

Çiftçiler borç batağında kıvranırken, işçi-emekçiler kredi borçlarını ödeyemez duruma gelmişken, 4 milyon kişi bankalara borçlanmış durumda yaşamaya mahkum edilmiş ve bunlara dair hiçbir adım atılmazken, futbol kulüplerinin milyar dolarları bulan borçları devlet tarafından boşuna yapılandırılmıyor. Futbol piyasası krizi aşsın ki, pazarı daralmasın. İşçi ve emekçileri uyutmaya, bölmeye devam etsin. İşçi-emekçilerin kendi sorunları etrafında birlik olmasının önüne geçilsin. İşte kriz döneminde futbolun uyutucu etkisinden yararlanmanın formülü budur.

Hepimiz biliyor ve yaşayarak görüyoruz ki, aynı sömürü koşullarında yaşayan birçok arkadaşımız fabrikada, sokakta kendi sınıf kardeşine, tuttuğu takım üzerinden düşman kesilebiliyor.

Spor Toto-İddaa ihalesi de Demirören’e…

Futbol pazarını besledikleri yetmezmiş gibi, AKP iktidarı bu pazarı yandaşları eliyle elinde tutmaya da çalışıyor. Demirören Grubu’nun ABD’li Scientific Games’in oluşturduğu Şans Girişim Ortak Girişim Grubu (OGG) ile Inteltek adıyla ihaleye giren Turkcell-Intralot ortaklığının teklif verdiği ihale Demirörenlere verildi. Adresi belli ihale ile büyük bir rant kapısı elde tutulmuş oldu. Tabi bu adrese teslim ihale bir dizi tartışmayı da beraberinde getirdi. Düzenin rezil çıkar ilişkileri bir kez daha ayyuka çıktı.

İlk ihalede sadece Inteltek teklif vermesine rağmen rekabet koşulları oluşmadı diye ihale iptal edildi. Geçtiğimiz haftalarda tekrarlanan ve sonuçlanan ihaleyi alan grubun, katılma şartlarını sağlayıp sağlayamadığına dair bir dizi soru işareti olduğu gibi duruyor. Demirören grubunun İddaa işini ihale ile değil, kurduğu ilişkilerle almış olduğu görülüyor. Buna ve Turkcell’in itirazına rağmen adrese teslim ihalede değişiklik olmayacağı da açıktır.

Yılda 10 milyar lira gibi bir paranın döndüğü yasal bahis işinde önemli bir rant olduğu ortada. Bu rantı ele geçirme hedefini gizlemek için dağıtılacak paranın %50’den %70’e çıkacağını söyleyerek sempati toplamaya çalışıyorlar.

Ancak herkesin bildiği gibi Spor Toto ve İddaa dışında bahis oynatmak yasak olmasına rağmen yasal bahisin iki katını bulan 20 milyarlık bir yasadışı bahis pazarı var. Bu özelleştirme ile bu alanın vergilendirilmesi ve bu pazarın ele geçirilmesi hedefleniyor. Bu pazar tanıdık-bildik, söz dinleyen bir sermaye grubunun elinde güvenceye alınmak isteniyor. Ve görülüyor ki Erdoğan başkanlığındaki sermaye iktidarı rantın bölüşümünde de olabildiğince ustalaşmış bulunuyor…

 

 

 

 

BDSP’den ‘Sınıfa karşı sınıf’ etkinliği

 

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu’nun bir süredir hazırlıklarını yürüttüğü “Ücretli köleliğe, çifte sömürüye, baskıya karşı; özgürlüğümüz ve geleceğimiz için sınıfa karşı sınıf!” şiarlı panel-forum, 24 Şubat’ta İstanbul Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde gerçekleştirildi.

Salona “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” ve “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!” şiarlı pankartlar asılırken etkinlik işçi sınıfı mücadelesinde ölümsüzleşenler anısına saygı duruşuyla başladı.

Ardından ise ilk olarak “Kriz, savaş, seçimler... İşçi sınıfının tutumu” başlıklı sunumda ‘Sınıfa karşı sınıf!’ şiarının anlamına dikkat çekildi.

Emperyalist-kapitalist sistemin dünya genelinde yaşadığı kriz ve buna bağlı gelişen savaş ve saldırganlığa değinilirken Venezuela’da ABD destekli darbe girişimi örneğine değinildi.

Türkiye’deki krizin ekonomik ve siyasi yönleri olduğu belirtilerek sermaye düzeninin yaşadığı rejim krizine vurgu yapıldı. Bir ‘iktidar gücü’ olan AKP’nin emperyalizme bağımlılığı ve açmazları ele alındı.

Baskı ve saldırılara karşı işçi ve emekçilerin mücadele ile kurtulacağı belirtilerek çözümün seçim sandıklarına havale edilmesi teşhir edildi. ‘Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!’ bakışıyla bir şeylerin gerçekten değiştirilebileceği vurgulandı.

İkinci sunum, yaşanan tüm siyasal sorunlara karşı gerçek ve kalıcı çözümün işçi sınıfının örgütlenmesi ve mücadele etmesi olduğunun vurgulanmasıyla başladı. Sunumda özel olarak örneklerle birlikte taban örgütlenmeleri üzerine duruldu.

Üçüncü sunumda ise işçi ve emekçi kadınların örgütlenmesi sorunu ele alınırken kadınlar üzerindeki baskı ve gericilik, taciz ve tecavüz saldırıları teşhir edilerek kadınların mücadelesi ve 8 Mart işlendi.

Kadın işçilere dayatılan düşük ücret, işsizlik, sigortasız çalıştırma, uzun çalışma saatleri, iş güvencesinin olmayışı, işçi sağlığı ve güvenliğinin yetersiz oluşu, kıdem tazminatı gibi sorunlar veriler eşliğinde işlendi.

Kadın işçilerin sınıf mücadelesinde yerini almasının, tüm işçi sınıfının kurtuluşu için gerekli olduğunun altı çizildi. Greif İşgali’nde kurulan ‘kadın işçi komisyonu’ deneyimi aktarıldı.

Son olarak, 8 Mart’ın tarihsel anlamı ve sınıfsal özüne vurgu yapıldı. Kadın işçilerin erkek sınıf kardeşleriyle birlikte 8 Mart’ta alanda olması gerektiği belirtildi.

Panel, sunumlara ilişkin soru-cevap bölümüyle devam etti. Katılımcıların sunumlara ilişkin sorularının panelistler tarafından yanıtlanmasının ardından panele ara verildi. İkinci bölümde ise Greif Direnişi ve Metal Fırtına deneyimleri aktarılırken, YFA Momentum’da işten atılan işçilerden biri, Avcılar Belediyesi’nde çalışan bir işçi konuşurken Zeytinburnu direnişçisi Kenan Güngördü, KHK’lara karşı direnen kamu emekçilerinden Yurdagül Şahin, Flormar direnişçisi ve Feniş direnişçisi de konuşmalar yaptı.