14 Haziran 2019
Sayı: KB 2019/22

İşçi sınıfı kölelik dayatan rejimden hesap sormalıdır!
Gerici-faşist iktidara geçit yok!
ABD ile ilişkilerde S-400 düğümü
Eski Tayyip Erdoğan’ın bugüne itirafları
Kürt halkı unutmayacaktır!
Açlık grevi eylemcilerinin tedavileri engelleniyor
Metal TİS’leri mücadele dinamiklerinin birleşip örgütlendiği bir süreç olabilmelidir!
“Onurumuz ile yaşamaya devam edeceğiz!”
Karadeniz: Bir halklar mozaiği - Habip Gül
Kriz, kadın işçiler ve taleplerimiz
15-16 Haziran Direnişi’nin mirasına sahip çıkalım!
Boşanma davalarında arabuluculuk
“Çevreci” Türkiye
Gündelik hayatın içinden İstanbul seçimleri
Clara Zetkin: Son nefesine kadar mücadele eden bir devrimci
‘84 ölüm orucu direnişi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gündelik hayatın içinden İstanbul seçimleri

 

Radikal siyasi fanatizmden sonra gelen aydınlanma

Ülkemizde siyasi partilerin dünyada emsaline az rastlanır seviyedeki particilik ve adamcılık anlayışının vatandaş üzerine etkisi, yenilenen seçim ile daha da belirgin bir hale geldi. Öyle ki bir vatandaş siyasal düşüncesini belirttiği için süratle ötekileştiriliyor ya da tam tersi, birdenbire göklere çıkarılabiliyor.

Şu sıralar, kazanan tarafa yön veren, herhangi bir tarafa fanatik olarak bağlı olmayan seçmen bu durumu fark etti. İşin en tehlikeli tarafı bu, evet, fark ettiler. Seçmen, ortada bir haksızlık olduğunu net bir şekilde anladı. Bu durum iktidar tarafından uzun zamandır bir ilk olan potansiyel bir yok oluş tehlikesi olarak algılandı.

İktidarın yenilenen İstanbul seçimi için sıraladığı vaatler ve göstermelik yumuşamalar açıkça gösteriyor ki zemin sallantıda ve bina her an çökebilir. Partisini radikal bir şekilde her ortamda savunan iktidar seçmeni bile belki ilk kez bir yerlerde bir sıkıntı, bir yanlışlık olduğunu hissetti. İşimiz gereği günde onlarca adrese uğruyoruz. Bu da bize vatandaşın nabzını birebir ölçme imkanı veriyor. Her ortamda partisini göklere çıkaranlar, İstanbul seçiminin iptali ile büyük bir aydınlanma yaşamışçasına ortadaki haksızlığı vurguluyor, durumdan rahatsız olduklarını ifade ederek “bu kadar da olmaz” diyorlar. Çok kısa bir süre önce iktidar partisine sempati duyan yaşlı bir teyzenin, “Geçen seçim hastaydım oy kullanmadım ama önümüzdeki seçimde hasta da olsam bu haksızlığa dur demek için gerekeni yapacağım” deyişi, ülkede bir şeylerin güzel olma ihtimalinin hâlâ var olduğunu hissetme arzumuzu besliyor.

Zamanda ileri giderek İmamoğlu’nun gasp edilen hakkının geri verildiği, günlük hayata devam edildiği bir günü düşünelim. Her şey gerçekten de güzel olacak mı? Yoksa bu söylemler havada mı kalacak? İmamoğlu’nun elinde sihirli bir değnek yok. Yani İstanbul kazanılsa da kaybedilse de herkes hayatına devam edecek.

İstanbul seçimi yerelde farkındalık yaratabilme imkanı sağlasa da geneldeki etkisinin beklenilenden düşük olma durumu da söz konusu. Çünkü ülkeyi yönetenler algı mekanizmasını çok güzel kullanıyor, kitleleri yönlendirmeyi iyi biliyorlar. Kimi çevrelerce İmamoğlu demokrasi için yeni bir umut, gelecek için alternatif bir yönetici. Ama bizler için bir alternatif olmadığı ortada. Ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik durumun telafisi, ancak uzun yıllar sürecek bir yenilenme ve devrim süreciyle mümkün olacaktır.

PTT İdari Hizmet Sözleşmeli bir dağıtıcı

***

Bu sistemde “hiçbir şey çok güzel olmayacak”

Ben Marmara Üniversitesi’nde okuyan, geleceğinden kaygılı bir öğrenciyim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yerel seçimlerinde oy kullanmadım. Bunun sebebi, gerici sistemin bir değişikliğe uğramayacağını, gelenin de gidenden bir farkı olmayacağını düşünmemdir.

Bilindiği gibi gerici-faşist iktidar, maşası YSK’ya talimat vererek İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini iptal ettirdi. Düzenin yasalarına dahi aykırı bir durumdur bu. Gelinen aşamada güç kaybeden faşist iktidar zorbalıkta sınır tanımıyor. Keyfi iptal kararı bunun en somut göstergesi. Birçok kişi seçimlerin haksız yere iptal edildiğini düşünüyor. Bunun için Ekrem İmamoğlu’na oy vereceğini ifade ediyor.

Ekrem İmamoğlu’nun “Her şey çok güzel olacak” sloganı, insanların onu kötü sistemin iyi alternatifi olarak görmeleri gibi bir algıya yol açıyor. İnsanlar abartılı bir umuda sürüklenmiş durumda. Gerçek olan ise değişen şeyin yalnızca koltukta oturacak kişi olmasıdır. Ekrem İmamoğlu ve CHP sömürü düzeninin bir parçasıdır. Bunların gerçekten bir şeyleri düzeltmesi imkansızdır. AKP zihniyetinden tek farkları, bence AKP kadar dini suiistimal etmeyecek olmalarıdır.

İmamoğlu seçimin iptal edilmesinden sonra açığa çıkan krizi iyi yönetti. Ekranlarda kibar ve saygılı bir görüntü çiziyor. Bu ülkede, bu sistemde siyasetçi olmak; sermayeye hizmet etmektir. Ne yazık ki! Devlet halka değil, sermayedarlara hizmet ettikçe ne işçiler hakkını alabilecektir ne de biz öğrenciler geleceğimizi güvende görebiliriz.

Sonuç olarak baskı ve zorbalığı her geçen gün arttıran, tek adam rejimiyle faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan AKP’nin çatlaklarını derinleştirmek bugünün öncelikli görevidir. Baskı ve zorbalığa dur demeliyiz. Mücadeleyi ve örgütlülüğü büyütmeliyiz. Bu sistemi değiştirmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bir şeyler güzel olur belki, ama bu sistemde “hiçbir şey çok güzel olmayacak.” Bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalıyız.

Marmara Üniversitesi’nden bir öğrenci

***

“İş işten geçtikten sonraki farkındalık”

Ekrem İmamoğlu sempatik ve halkın çocuğu tavırları sayesinde geniş bir kitleye hitabıyla beklenmedik bir başarı elde etti. Bu başarı haliyle AKP cephesinde ciddi bir hazımsızlık yarattı. Bu yüzden İBB seçimleri, tüm burjuva yasaları ayaklar altına alınarak, en kaba biçimde iptal edildi.

Peki, Binali Yıldırım mı, Ekrem İmamoğlu mu? Sonuç hangisi olursa olsun, ne “her şey çok güzel olacak”, ne de “daha güzel olacak.” Çünkü vadettikleri hizmetleri yerine getirseler bile insanlar dünya standartlarının altında hizmet alacaklar. Ayrıca atılan her yanlış adımla ve suiistimal edilen yetkilerle bizi her zamanki gibi diplere doğru çekmekle meşgul olacaklar.

İnsanlar eskisi gibi değil. Daha aydınlar artık, bazı şeylerin farkındalar. Farkındalar da bu farkındalık etin 80, domatesin 10 TL olmasıyla oluşmasaydı keşke. AKP çalıp çırptığı paraları muhafaza edecek yer bulamayacağı zamana kadar beklenmeseydi keşke. Televizyonda atıştığı ülke başkanlarıyla perde altı anlaşmalarını göremeyecek kadar körleşenlerin, bunları ancak et yiyemediği zaman fark edenlerin oy desteği sayesinde din istismarcıları “atı alıp Üsküdar’ı geçti”ler. Ülke karış karış satıldı. Yıllardır bilinçleri dumura uğratılan, sadakalarla satın alınanlar şimdi et yiyebilirler 80 TL’den.

İşsiz bir genç