13 Eylül 2019
Sayı: KB 2019/33

Ablukayı dağıtmak için birleşik, kitlesel mücadele!
Demokrasi mücadelesi kiminle, kime karşı?
Artan zorbalığa dur diyelim!
Kızılay’ın yardımseverliği yönetici kadrolarına
Hakkımız olanı almak için daha çok grev, daha çok direniş!
Metal işçisinin tarihi, gücünün ifadesidir!
Metal iş kolunda TİS süreci: İşçiler şer üçlüsüne karşı
“Metal işçisinin kazanması için çabamızı sürdüreceğiz!”
Lenin Marks’ı nasıl çalışırdı? - Nadejda Krupskaya
İngiltere’nin Brexit krizi ve AB
Amazon yangınları ve İsviçre’deki uluslararası tekeller
Yeni bir eğitim-öğretim döneminin başında...
Bir fabrika deneyimi
Kocaeli’de bir yaz stajı deneyimi
Petlas direnişi üzerine...
DGM düzeni AKP eliyle sürüyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kocaeli’de bir yaz stajı deneyimi

 

Staj, birçok öğrencinin okulu bitirmek uğruna asgari ücretin üçte birini alarak, çoğu işyerinde bunu bile alamadan üretimde çalıştırılmayı, hakaretlere maruz kalmayı, iş kazalarına uğramayı, genellikle de angarya işlerde çalıştırılmayı göze almasıdır. Çoğu okul ve meslek için staj zorunludur. Ayrıca okul ve sermaye iş birliğiyle yürütülen bir süreç olarak yaşanmaktadır.

Ben stajımı Kocaeli Başiskele’deki bir fabrikada yaptım. Ford, Renault, Hyundai gibi büyük otomotiv fabrikalarında üretilen bazı araba metal parçalarına boya işlemi yapılan bir fabrikaydı. Firmanın Gebze’de de ikinci bir fabrikası bulunuyor.

Ağırlıklı olarak kadın ve Suriyeli işçilerin emeği üzerinden sermayesini katlayan Boyaş, yasadışı yollarla sigortasız işçi çalıştıran yerlerden birisi. Suriyeli işçilerin sigortasız ve ağır çalışma koşulları altında asgari ücretle çalıştırıldığı bu fabrikada çalışma saatlerindeki belirsizlik, sömürünün en önemli boyutunu oluşturuyor. İşçiler, mesailer dışında günde 10 saat çalıştırılıyorlar. Bazen mesailer geç saatlere kadar sürüyor. Makine arızası olduğunda özellikle bakım bölümündeki işçilerin fabrikada sabahladıkları da oluyor. İşçilerin uzun çalışma sürelerine katlanmaları yetmezmiş gibi, mola süreleri de oldukça kısa.

Stajyer sömürüsüne gelince, çalışmış olduğum başka bir fabrikada olduğu gibi, hatta birçok yerden farksız olarak bütün stajyerlerin yaşamış olduğu sorunlarla karşı karşıyaydık. Genellikle bizlerin yapması gereken bir iş olmadığı halde üretim hattında çalıştırılmanın yanı sıra angarya işlerin ağırlığı da biz stajyerlerin omuzlarındaydı. İşyeri staj defterinde sorumlu olduğumuz bölüm olarak laboratuvar yazmasına rağmen genellikle üretim sahasında veya temizlik, zımpara gibi angarya işlerde çalıştırıldık.

Fabrikada diğer bir sorun da işçilerin bilinç durumlarıydı. İşçilerin büyük bölümü yasadışı çalıştırılma koşulları karşısında tepkisiz hale getirilmiş. Çoğu yanı başındaki fabrikada yaşananlardan bihaber. Keza her an işini kaybetme korkusu hakim. Suriyeli işçiler yaşamak gayesiyle bu koşullara resmen mecbur bırakılıyorlar. Kadın işçilerin ise çocuklarını okutmak için bu koşullara katlandıkları görülüyor. Elbette bunlar sınıfın toplam gerçekliğinden bağımsız değildi.

Bu ağır sömürü, özellikle de mesleki eğitim alanında sermayenin çıkarcı politikaları, patronların ihtiyaçları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Mesleki eğitim alanında sermayenin yoğunlaşması ve patronların ihtiyaçları çerçevesinde şekillendirilen eğitim sisteminin kısa bir özetidir aslında stajlarda yaşadıklarımız. Bizlerin geleceği patronların iki dudağı arasından çıkan kelimelere göre şekillenirken, sıra arkadaşlarımız olan Oğuzhan Çalışkan’lar, Ufuk Özcan’lar ve Mustafa Koç gibi daha niceleri staj sömürüsünde yaşamlarını yitirmekte, yaşamaya devam edenlerimizin payına sömürü düşmektedir.

Bizlere reva görülen kölelik koşullarına, geleceğimizin patronların iki dudağı arasından çıkan söze bağlı olmasına, geleceksizliğe, staj cinayetlerine ve patronların not verme yetkisine karşı bizler de özgürlüğümüzden ve geleceğimizden vazgeçmeyecek, işçilerin ve emekçilerin sosyalist iktidarı için mücadele edeceğiz!

Gençlik gelecek gelecek sosyalizm!

Kocaeli’den bir stajyer öğrenci

 

 

 

 

Liseli gençliği kuşatan düzen ideolojileri

 

Tüm hayatı boyunca yalnızca AKP iktidarını gören, dinci ve niteliksiz eğitim alan günümüz liseli gençliği, siyasette belli arayışlara yöneliyor. Siyasetten normal olarak kopamayan gençlik, ailelerin ve öğretmenlerin apolitizm dayatmasına karşın, siyasetin bir şekilde kendisine etki ettiğini anlayınca siyasetle ilgilenir hale geliyor. 

Liseli gençlik her türlü baskıya ve anti-komünist propagandaya rağmen devrimcilere ve onların bıraktığı mirasa saygı duyuyor ve bu mirası kendine ait hissediyor. Bunun önüne geçemeyen devlet ve düzen muhalefeti bu mirası kendi kalıplarıyla sunmaya çalışıyor. Sosyalizmi Kemalizm’le harmanlayanlar mı dersiniz, milliyetçilik ile harmanlayanlar mı istersiniz, İslam’la harmanlayanlar mı… Örneğin Deniz Gezmiş’in eli silahsız bir devrimciymiş gibi gösterilmeye çalışılması, “her ne kadar farklı görüşte olsak bile sonuçta bizim devletimiz” denilerek liseli gençliğin düzen sınırlarına hapsedilmeye çalışılması vb. gibi bir dizi demagoji, gençliği devrimcilikten uzaklaştırıp, düzen muhalefetine çekiyor.

Reformistlerin de aşağı kalır yanı yok!

Devrimcileşmeye çalışan gençliğe bir darbe de reformistlerden geliyor. Reformistlerin samimiyetsiz ortamlar, Marksizm-Leninizm öğretilerini gençliğe aktarmamak ve pratik faaliyet zemini sunamamak gibi nitelikleri gençliği sosyalizmden uzaklaştırıyor. Reformistlerin bu tutumu sonucunda ortaya çıkan şey, “AKP faşizmini geriletmek için...” gibi cümleler oluyor. Faşizm tek başına AKP’den ibaretmiş gibi, AKP yıkılsa bu düzen değişir gibi şeyler düşündürüyorlar gençliğe. “Bu düzen değişmeli” diyorlar ama gençliği de kendilerini de düzen içine hapsedip, devlet politikaları ile “devrimcilik” yapıyorlar.

Reformistler, gençliği devrim ve sosyalizm mücadelesinden uzaklaştırmalarının yanı sıra onları sağlam bir Kemalist haline de getiriyorlar. “Biz Kemalist değiliz ama...” diyerek, gençliğe ulusalcılığı da aşılıyorlar. Sonuç olarak ortaya çıkan gençlik, Marksizm-Leninizm’den uzak, ulusalcı, enternasyonal düşünemeyen ve düzene hapsolmuş bir kesim oluyor.

Devlet politikalarına ve reformizme karşı alınması gereken tutum

Devlet politikalarına ve reformizme karşı tepkimizi ve görüşlerimizi asla sakınmamalıyız. “Komünistler görüşlerini gizlemeye tenezzül etmezler” demiş Karl Marx. Örneğin, okulda devrimci bir önderi, sanki bu sistem ile mücadele etmemiş, sistemin kolluk güçleri tarafından katledilmemiş biri gibi yansıtabilirler. Bu karşılaştığımız ve karşılaşacağımız bir durum. Buna karşın, bu önderlerin devrimci kimliğini öne çıkartacak propagandalar yapmak, onların bu sistem ile haklı savaşını anlatmak bizim görevimizdir.

Reformistlere gerekli cevapları Lenin veriyor zaten. Reformistler ile mücadele edebilmek için Lenin okumalarına başlamalı, öğretilerinden sonuçlar çıkararak reformistleri susturmalıyız. Devrimci olabilecek genç arkadaşlarımız ile sıkı sıkıya bağlar yakalamalı ve onları reformizm bataklığından kurtararak, devrim ve sosyalizm mücadelesine çekmeliyiz. Liseli arkadaşlarımıza devlet terörünü sık sık anlatıp, buna karşı neler yapmalı diye sohbetler edebilmeliyiz.

Paralı, dinci ve niteliksiz eğitim aldığımızı bütün liseli arkadaşlarımız biliyor ve buna karşı bir öfke de besliyor. Bu öfkeyi açığa çıkaracak olan bizleriz. Korkusuzca okullarımızda devrimci mücadeleyi büyütebilmek için devrimci liseliler göreve, DLB saflarına!

Çorlu’dan bir DLB’li