İçindekiler:

4 Haziran 2021
Sayı: KB 2021/Özel-21

Kirli savaşların hesabını emekçiler soracak!
Kudurgan tehditlerin örtemediği acizlik
Suriye’de işlenen savaş suçları
AKP’den askerlere yargı zırhı
Yoksullaştıran büyüme
Rant ve talana geçit vermeyelim!
“Karanlık gider, Gezi kalır”
Sinbo’da “15-16 Haziran” direniş okulu
İşçiler grev ve eylemlerle haklarını arıyor
Tarihsel TKP’nin Kadrocu inkârı / 3 - H. Fırat
İEKK: İstanbul Sözleşmesi’nin iptali...
Emekçi kadının en güçlü silahı...
Filistin Direnişi ve kadınlar
Suriye’de seçimler ve yankıları
Belarus ve devletlerin hava korsanlığı
Emperyalistlerin soykırım riyakarlığı
Eğitim yapboz, öğrenciler kobay!
Boğaziçi’nde direniş 150 günü geride bıraktı…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emekçi kadının en güçlü silahı
örgütlü birliği ve mücadelesidir!

 

Kadına yönelik şiddet her geçen gün artarken, şiddeti uygulayanlara kalkan olmak iktidar politikası haline gelmiş bulunuyor. Şiddet mağduru kadınların yasal güvence altına alınmış olan korunma hakkı yok sayılıyor ve iyi hal indirimleri vb. ile şiddet uygulayanlara cezasızlık politikası sürüyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı, şiddete davetiye çıkarılması ve şiddeti uygulayanları koruması politikasının teyit edilmesi anlamına geliyor. Dahası, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair 6284 sayılı yasanın iptalinin de gerici-faşist iktidarın gündeminde olduğu biliniyor. Bu politikaların sonucu olarak ayda neredeyse 30 kadın katledilmekte, binlerce kadın şiddete uğramaktadır.

Toplumsal muhalefetin durgunluğu, sınıf hareketinin geriliği koşullarında, kadın hareketi nispeten dinamik olsa da, son derece yakıcı bir toplumsal sorun haline gelmiş olan şiddet engellenemiyor. Kadınlar, ölümüne şiddet uygulayan erkekleri “yaşamak için” öldürmek zorunda kalabiliyorlar. Nevin Yıldırım, Çilem Doğan, Melek İpek gibi...

***

Pek çok kadının gece sokakta yürürken ya da güpegündüz sokak ortasında, işyerlerinde, toplu taşıma araçlarında, hatta hiç tanımadıkları erkekler tarafından şiddete uğramalarının olağan hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Vardiyalı çalışan ve servis sorunu yaşayan pek çok kadın evde ve işyerindeki şiddetin yanısıra “sokaktaki” şiddetin korkusunu da yaşıyor.

Kadınların karşı karşıya kaldığı şiddet karşısında gerçekleştirdiği öz savunma haklı ve meşrudur. Uğradığı şiddet karşısında tüm çabaları sonuçsuz kalan birçok kadının bu yolla yaşam hakkını savunması son derece anlaşılırdır. Ancak, bireysel olarak bir “çözüm” olabilse de, “öz savunma”nın kadına yönelik şiddeti toplumsal düzeyde ortadan kaldıramayacağı, dolayısıyla sorunun gerçek çözüm yolu olamayacağı açıktır.

Kadın sorununun çözümünde özünde sınıfsal olan yaklaşımlar, kadın sorununun bir parçası olan kadına yönelik şiddetin nasıl önleneceği konusunda da karşımıza çıkmaktadır. Kadın sorunu ve kadına yönelik şiddetin kaynağında erkekler mi, yoksa yaşadığımız sistem mi vardır? Sorunun gerçek çözümü bireysel midir, toplumsal mıdır? Bu soruların yanıtı konunun nasıl ele alınması gerektiğinin de yanıtı olacaktır.

Öz savunmayı bir “çözüm yolu” olarak görmek, şiddeti kadın ile erkek arasındaki soruna, bireysel savunmaya indirgemek anlamına gelecektir. Oysa şiddetin kökeninde sömürü düzeninin kendisi, özel mülkiyete dayalı sınıflı toplum gerçeği vardır. Sömürücü sınıfların egemen olduğu her toplumsal sistem, kadın sorununu yeni biçimlerde üreterek bir sonraki toplumsal sisteme devretmiştir. Kapitalist düzen de, sömürü ve tahakküm ilişkileri ile birlikte kadına yönelik baskı, şiddet ve eşitsizlikleri yeni bir düzeyde üretmiş, kadın sorununa yepyeni boyutlar kazandırmıştır.

Kadın sorunu, bir parçası olarak kadına yönelik baskı ve şiddet toplumsal bir sorundur. Onu ortaya çıkaran toplumsal maddi koşulların ortadan kaldırılması ile sorunun gerçek çözüm yolu açılacaktır. Günümüz toplumunda yapılması gereken ise, her türlü baskı, şiddet ve ayrımcılığın kaynağı olan mevcut düzene karşı örgütlü mücadelenin yükseltilmesidir. Kadının yaşama hakkı da dahil en temel hak ve istemleri uğruna mücadeleye çekilmesi, bu mücadeleler içinde örgütlü bir güç haline gelmesidir.

Ve bu sorun kadın ile erkek arasında bireysel bir sorun değil de toplumsal bir sorun olduğuna göre, kadın-erkek tüm emekçilerin yaşadığı her türlü sorunun kaynağı olan düzene karşı bütünlüklü bir mücadelenin bir parçası olarak ele alınabilmelidir. Zira erkeğin değişim ve dönüşümünü sağlayacak olan da bizzat mücadeledir. 

Kısacası örgütlü mücadele, toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadına yönelik şiddete karşı durmanın, çok yönlü baskı ve şiddet karşısında dayanışmanın, aynı zamanda erkeği dönüştürmenin biricik çözüm zeminidir. Bu mücadeleler içinde kadınlar yalnız olmadıklarını görecekler, özgüven kazanacaklar, bu sayede haklarına ve özgürlüklerine daha güçlü bir biçimde sahip çıkacaklardır.

S. Sosyal

 

 

 

 

 

Mayıs ayı kadın cinayetleri

 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Mayıs 2021 raporunu açıkladı. Rapora göre Mayıs ayında 17 kadın öldürüldü, 20 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Kadın cinayetleri şu ifadelerle aktarıldı:

“Bu ay 17 kadın cinayeti işlenmiş, 20 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 17 kadından 10’unun hangi bahaneyle öldürüldüğü tespit edilemedi, 7’si de boşanmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü. 10 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmayıp şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam ediyor.”

Raporda illere göre Mayıs ayının kadın cinayetleri verileri açıklandıktan sonra kadınların kimler tarafından öldürüldüğü sorusu şöyle yanıtlandı: “Mayıs ayında öldürülen 17 kadının 7’si evli olduğu erkek, 3’ü eskiden evli olduğu erkek, 2’si oğlu, 1’i tanıdık birisi, 1’i babası, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i eskiden birlikte olduğu erkek tarafından öldürülmüştür. 1 kadının ise fail ile olan yakınlığı bilinmemektedir.”

Kadınları öldürüldükleri yerlere ilişkin ise raporda şu ifadeler yer aldı: “Kadınların 10’u evinde, 2’si sokak ortasında, 1’i arazide, 1’i ıssız yerde öldürülmüştür. 3 kadının ise öldürüldüğü yer bilinmemektedir. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 59’u evlerinde öldürüldü.”

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “kadına yönelik şiddet olaylarında görevini savsaklayan olursa hesabını soracağını” iddiasına karşı kadın cinayetleri konusunda Ayşe Tuba Aslan örneği de verilerek, devletin topyekûn görev savsakladığı vurgulandı. Soylu’nun “Türkiye’de faili meçhul cinayet yok” sözüne ilişkin de “Bu açıklamaları yapmadan önce, Yeldana Kaharman’a, Nadira Kadirova’ya, Aleyna Çakır’a, Rabia Naz’a ne olduğunu açıklayın. Bu ay kayboluşunun ardından 500 gün geçen Gülistan Doku’nun nerede olduğunu açıklayın” denildi.