İçindekiler:

29 Kasım 2021
Sayı: KB 2021/Özel-42

“Restorasyon” ve sol hareket
Düzenin temsilcileri derman olabilir mi?
Asgari ücret mücadele gündemidir
Kur krizi
Körfez şeyhlerinin ayağına düştüler
CHP ve TÜSİAD’ın “Kürt açılımı”
Asgari ücret için çağrılar
Sokaklarda “istifa” sesleri…
Engels, oportünizm ve devrim - A. Eren
Sinbo direnişinde 25 Kasım
Dardanel işçilerine: “Yaparsa işçiler yapar!”
Kadınlar 25 Kasım’da sokaklarda...
Frankfurt’ta 25 Kasım
Avrupa’da pandemide 4. dalga
Burkina Faso’da Fransa karşıtı eylemler
İsviçre’de halk oylaması
Wuppertal’de coşkulu Engels eylemi
Beyaz Adam’ın “adaleti”
Eğitim hayatımızı mahvedenlere karşı...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Masum” katil ve
Beyaz Adam’ın “adaleti”

 

Noam Chomsky’den bir alıntı ile, “Beyaz adama düşer, adam etmek” diyerek, kitabın tam ortasından girelim söze. Yüksek bir tansiyon altında süren yargılama süreci sona erdi ve 15 ayın sonunda “beyaz adamın adaleti” tecelli etti. Kenosha katili “suçsuz” bulunarak ‘aklandı’. Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Değerlidir) gösterilerine katılan iki göstericiyi vurarak öldüren katil Kyle Rittenhouse’un yargılandığı davanın 19 Kasım 2021’deki duruşmasında, mahkeme, “Sanık silahını meşru müdafaa için ateşlemiş” diyerek beraat kararı verdi.

ABD’de polis, 25 Mayıs 2020’de siyah George Flody’u, ensesine dokuz buçuk dakika bastırmak suretiyle nefessiz bırakarak katletmişti. Olayın ardından ABD’de başlayan ve oradan Avrupa kıtasına yayılan Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Değerlidir) hareketinin “Nefes alamıyorum” eylemleri ve protesto gösterilerine karşı devletlerin kolluk kuvvetleri ve paramiliter güçler tarafında ırkçı saldırılar gerçekleştirildi. Bu saldırılarla onlarca insan daha öldürüldü.

Katil Kyle Rittenhouse o dönem Kenosha kentinde gerçekleşen Black Lives Matter gösterisine saldırmıştı. Tutuklandıktan sonra mahkemede, cinayeti inkar da etmemişti. Yarı otomatik av tüfeği ile Black Lives Matter gösterisinde “iki kişiyi öldürmekten, bir kişiyi yaralamaktan, iki kişinin hayatını riske atmaktan, 18 yaş altında olmasına rağmen tehlikeli bir silaha sahip olmaktan” yargılanan katil, “Korunmak amaçlı adam öldürdüm ama masumum” iddiasında bulunmuştu.

Avukatları, “masum” katili “Protestocular tarafından saldırıya uğrayan müvekkilimiz meşru müdafaada bulunmuştur” diye savunmuşlardı. Davanın savcısı iddianamesinde, Kyle Rittenhouse’un şiddeti bizzat kendisinin tahrik ettiğini öne sürse de “Beyaz Adam” ikna olmadı. Mahkeme Başkanı Kenosha Bölge Mahkemesi Yargıcı Bruce Schröder’in isteği üzerine kararını açıklayan jüri, Kyle Rittenhouse’un iddia edilen hiçbir suçun faili olmadığını ve bütün suçlamalardan akladıklarını bildirdi.

Burjuva basını bile bu kararla “beyaz sanıkların ABD yargısı tarafından siyahlardan daha iyi muamele gördüğünü” yani “doğuştan torpilli” olduklarını yazdı.

Kararın ardından “meşru müdafaacılarla” “hukukun katledildiğine inananlar” ayrı ayrı, birbirinden farklı açıklamalar yapsalar da ortak bir noktaları vardı: Mahkeme kararına saygı ve kararın kabulü. Doğacak tepkileri yumuşatmak isteyen ABD Başkanı Joe Biden, mahkeme kararına tepkili olduğunu açıklasa da “Kenosha kararı birçok Amerikalıyı kızdırmasına ve endişelendirmesine rağmen, herkes mahkeme kararına saygı göstermeli ve kararı kabul etmeli” açıklamasında bulunup, “karara barışçıl ve yasalara uygun olarak yanıt verme” çağrısı yaptı.

Öte yandan mahkeme binası önünde, protesto korkusu nedeniyle karar açıklanmadan önce güvenlik önlemleri önemli ölçüde artırılmıştı. Eyalet valisinin emriyle Black Lives Matter gösterilerine karşı saldırganlıklarıyla bilinen ve sicilleri hayli kirli olan Ulusal Muhafızlardan yüzlercesi mahkeme binasının önüne sevk edilmişti.

Yağmacılardan korunmak mı planlı cinayet mi?

23 Ağustos 2020’de Afro-Amerikalı Jacob Blake bir polis operasyonu sırasında sırtından yedi kurşunla vurulmuş ve ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmıştı. Hastanede yatağa kelepçelen Jacob Blake, kendine geldiğinde ilk sözü “Baba polis beni niye vurdu” olmuştu. Ölümden kıl payı kurtulan 29 yaşındaki genç, felçli bir yaşama mahkum edildi. Onu sırtından vuran polis, “Bana bıçakla saldıracağını düşündüm” diyerek kendini ‘savundu’ ve elbette ceza almadı. Olayın ardından birçok yerde olduğu gibi, Kenosha kentinde de büyük protesto gösterileri yaşandı.

Kenosha kentine 30 kilometre uzakta oturan Kyle Rittenhouse, yanına yarı otomatik av tüfeğini alarak kente gitti. Rittenhouse, aynı amaçla şehirde bulunan paramiliter çetelere katıldı. Yani katil Kyle Rittenhouse’un Kenosha kentine hangi amaçla gittiği dahi belliydi. 25 Ağustos 2020’de hedef alarak iki göstericiyi öldüren ve birini de ağır yaralayan katil, tutuklanmasının üzerine sağcı, ırkçı ve faşist çeteler tarafında sembolleştirildi.

O zamanki ABD Başkanı Donald Trump da katil Kyle Rittenhouse’nin arkasında olduğunu açıklamakta beis görmedi. Dahası ABD başkanlık seçimlerinde bir figür olarak kullanıldı. Dönemin ABD Başkanı Trump, “onun suçsuz olduğuna” inandığını açıklamış, Başkan adayı Biden ise bir seçim kampanyası videosunda “beyaz üstünlükçü” saldırganları hedef almış ve Rittenhouse’un görüntülerine yer vermişti. Yani iki lider, halef ve selef de henüz yargılaması başlamayan bir davada taraf olmuşlardı.

Ama ikisinin de ortaklaştığı bir nokta vardı. “Adalettin kestiği parmak” acımazdı…

ABD’nin ırkçılığın sınıfsal kökeni

ABD’de bulunan Emory Üniversitesi’nin Trans-Atlantik Köle Ticareti araştırmasına göre, 1525-1866 yılları arasında 12 buçuk milyon Afrikalı gemilere istiflendi. Bunların 10,7 milyonu, zincirlenip gemi güvertelerinin altına sıkıştırıldılar. Aç ve susuz halde okyanus ötesine uzanan yolculuğa çıkarıldılar. Büyük çoğunluğu Brezilya ve Karayip adalarına gönderilen kölelerin 400 bine yakını ABD’ye getirildiler.

İngiltere’den 1783’te bağımsızlığını ilan eden ABD’nin inşası bu kölelerin alın teri ve kanı üzerinden gerçekleştirildi. O dönemde ABD ekonomisinde çok önemli olan “kölelik kurumunun” Amerika’daki tüm sanayi kollarının toplamından daha değerli olduğu kayıtlara geçti. Tarihçiler, o dönemde Amerika’daki yaklaşık 4 milyon kölenin değerinin 3,5 milyar doları aştığını ve bunun o dönemde demiryolları ve imalat sektörleri de dahil Amerikan ekonomisinin tamamı içindeki en büyük mali varlık olduğu kaydediyorlar.

“Sınırsız özgürlükler ülkesi” ABD, sahibine zincirle bağlı kölelerin kanı üzerine inşa edilmişti. O dönem sahibine zincirle bağlı olan kölelerle bugün “görünmez iple” sermayeye bağlı olan emekçiler arasındaki fark sadece zincirin görünmez ipe dönüşmesidir. Karl Marx’ın Kapital’in birinci cildindeki şu cümleleri bu olguyu da açıklar: “Romalı köle, sahibine zincirlerle bağlıydı; ücretli işçi görünmeyen iplerle bağlıdır. Ücretli işçinin görünüşteki bağımsızlığı kendisini çalıştıran efendilerinin sürekli değişmesiyle ve sözleşmenin ‘fiction juris’iyle (hukuki sanallığı ile) ayakta tutulur.”

Yani dünün zincirli köleliğinin bugünün ücretli köleliğine dönüşmesidir, değişen. Zincirlerini kıran köleler elbet bir gün ücretli kölelik zincirlerini de kıracaklardır. “Adaletin ve sınırsız özgürlüklerin” merkezi olarak lanse edilen ABD adaletini ve özgürlüğünü gözler önüne seren bir şiirle, işte “beyaz adamın adaleti”:

“Beyaz adam özgürlük adına

Dev bir kadın heykeli dikti

Doğu denizinin kıyısına

Ve her gece altında dans ettiğimiz yıldızları

Bayrak diye tutsak etti bir bez parçasına

Beyaz adam

Özgürlük gibi adaleti de

Bir kadın heykeliyle simgeledi

Ama elinde terazi tutan zavallı kadın

Gözleri bağlı olduğu için

Kendisine tecavüz edenin kim olduğunu göremedi.” (Sunay Akın’ın, Kaza Süsü kitabından…)