Özelleştirme saldırısı ve Telekom Kamu hizmetlerinin ve üretim birimlerinin özel sektöre devri anlamına
gelen özelleştirme uygulamaları yıllardır telekomünikasyon sektöründe
de uygulanmaya çalışılmaktadır. Bilindiği gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren kurulmaya başlanan
KİTler, sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda birer sermaye
birikim aracı olarak tekelci sermayenin palazlanmasının birer aracı
yapılmıştır. İkinci Dünya Savaşını takip eden yıllar emperyalistler
tarafından yaratılmış bulunan ağır tahribatın onarılma ihtiyacına da
karşılık gelen bir kapitalist genişleme sürecini de beraberinde getirmiştir.
Derinleşen kriz ve dünya ölçeğinde pazar alanlarının daralması ile birlikte,
DB ve İMF gibi emperyalist kuruluşlar ekonomik uyum ve reform
adı altında programlar dayatmışlardır. Uluslararası sermayenin dünyayı
saran ekonomik krizine çare olarak, KİTler tasfiye edilerek, emperyalizmin
tam denetim ve kontrolünde serbest piyasa ekonomisini güçlendirmek ve
dünya ekonomisiyle bütünleşmek anlamına gelen ve küreselleşme
adı verilen program hata geçirilmeye çalışıyor. Özelleştirme sonucu sistemin verimliliğinin artacağı, mülkiyetin tabana
yayılacağı, kamu açıklarının kapatılacağı, istihdam ve enflasyon sorunlarından
kurtulunacağı vb. sermaye medyası tarafından sürekli pompalandı. Oysa
bu tür programların uluslararası sermayenin kâr oranlarını daha da yükseltmek
için uygulandığı biliniyor. Bunu görmek için emperyalizmin uluslararası
tahsildarları DB ve İMF gibi kuruluşların az gelişmiş ülke halklarına
dayattığı kemer sıkma reçetelerine bakmak yeterlidir. Başta enerji ve telekomünikasyon olmak üzere temel önemdeki kamu kuruluşlarının
özelleştirilmesindeki amaç budur. İşbirlikçi sermaye sınıfı, küreselleşme
adına yeni sömürü alanlarını uluslararası tekelci sermayenin denetimine
açmakla yetinmiyor, eğitim ve sağlık alanlarını da adım adım özelleştiriyor. Haberleşme sektöründe durum PTT bünyesinde 80li yılların sonlarında 125 bin civarında
işçi-memur çalışmaktaydı. Gerek posta alanında gerekse Telekom alanında
özelleştirme uygulamalarından biri olan taşeronlaştırma sonucu, bugün
Telekomun toplam personel sayısı 70 bin civarına düşürülmüş bulunmaktadır.
Abone tesis işlerinin taşeronlaştırılması ile emekçilerin yoğun olarak
bir arada bulunduğu çalışma ortamlarında da taşerona bağlı emekçilerin
asgari yaşam koşullarında çalıştırıldıkları bilinmektedir. Demek ki,
iş kapasitesinin arttığı da dikkate alınırsa, 80li yıllarda
2-3 kişinin yaptığı işi bugün bir kişi yapmakta ve taşeron işçileri
ise her türlü haktan yoksun olarak bu iş yoğunluğundan nasibini almaktadır. Bugün Türk Telekomda çalışanları birbirinden koparmak, yalnızlaştırmak,
mücadele birliğini parçalamak amacı taşıdığı açık olan bir takım gelişmeler
yaşanmaktadır. Çalışanlar yıllardır işçi-memur gibi bir yapay ayrımla
ortak mücadeleden ayrı tutulmaya çalışıldı. 80li yılların sonlarında
gelişen bahar eylemlerinden sonra KİTlerde çalışan işçilerin TİS
mücadelesi ve ardından memur sendikalarının güçlü çıkışı görülmektedir.
Bu dönemde ve daha sonraki süreçte işçi-memur ayrımı, emekçilerin mücadelesini
engellemek için devlete bulunmaz olanaklar sağladı. PTTde çalışan
işçi ve emekçiler ortak hareket etme zemini sağlamakta büyük zorluklar
çektiler. Ortak hareket edememek, mücadelenin ortak kazanımlar sağlayamamasını
getirdi. PTT emekçilerinin mücadelesi Telekomda çalışan Haber Sene bağlı 26 sendikacının sürgünü
karşısında emekçilerin gösterdiği direniş savunma çizgisini aşamamış,
bu dönemde ortaya çıkarılan güç ve olanaklar sendikal mücadelenin kazanımları
açısından ileriye sıçratılamamıştır. Sendikacıların sürgünleri tüm PTT
emekçilerinin kararlı mücadelesi sayesinde geri aldırılırken, devletin
saldırısı bu dönemden sonra tüm PTT emekçi kitlesine yönelmiştir. Sürgün
ve soruşturmaların kapsamı daha da artmış, Haber-Sen PTT emekçi kitlesine
yönelik bu kapsamlı saldırılara karşı tok bir karşı duruşu örgütleyememiştir. Bu dönemde özelleştirme saldırısı bağlamında ciddi mesafeler almasına
rağmen, devlet gerek PTT emekçilerinin hareketlenmesinden tedirgin olduğu,
gerekse Türk Telekomun nasıl özelleştirileceği konusunda net bir
program ortaya koyamadığı için, özelleştirme gerçekleştirilememiştir. İlk olarak özelleştirmenin alt yapısı gereği PTT işletmeleri Posta
İşletmesi(Pİ) ve Türk Telekom olarak ikiye bölündü. Sonra gerekli yasal
düzenlemeler yapılarak özelleştirme önündeki hukuki engeller kaldırıldı.
Bilindiği gibi, geçen yıl sonlarında Telekomun özelleştirilmesinde
%20lerle yola çıkılmıştı. Uluslararası sermaye, İMF ve DB aracılığıyla,
tahkim yasasını meclisten geçirterek, başta enerji, haberleşme gibi
temel alt yapı sektörlerini yerli ve yabancı tekellerin talanına açmada
oldukça mesafe katetti. Daha önce %20lik satıştan söz edenler,
sonra bu oranı %33.5e çıkardılar. Şimdi ise %51i yabancı
sermaye olmak üzere tamamının satışında karar kılmış bulunuyorlar. Sermaye sınıfı kendi yarattığı krizin faturasını yüklemek için, işçi
ve emekçileri düşük ücrete, işsizliğe, çalışma koşullarının gün be gün
kötüleştirilmesine mahkum ederken, her türlü hak arayışı karşısında
da acımasız bir şiddetle ezme politikasını hayata geçiriyor. Biz işçi ve emekçiler özelleştirmelere, mülkiyetin devlet elinde kalması
çerçevesinde değil, kendi sınıfsal çıkarlarımız doğrultusunda bakmalıyız.
Sermaye sınıfı kendi sınıfsal çıkarlarını korumak için tüm ülke kaynaklarını
nasıl satışa çıkarıyorsa, biz işçi ve emekçiler de kendi hak ve çıkarlarımızı
sınıfsal kimliğimize yakışır bir biçimde savunmak durumundayız. Sermaye
sınıfı çıkarları doğrultusunda nasıl uluslararası sermaye ile bütünleşiyorsa,
biz işçi ve emekçiler de kendi sınıf kardeşlerimizle bütünleşmeli ve
ortak bir mücadele hattında birleşmeliyiz. Telekomun özelleştirilmesine izin vermeyelim! Son dönemde karşımıza getirilmiş bulunan iş mevzuatı, hizmet akdi gibi
sözleşmeler bizlerin ortak çıkarlarını temsil etmemektedir. Sözleşmeli
personelin iş mevzuatına geçirilmesiyle iş güvencesini ortadan kaldırmayı
hedefleyen devlet, yeni oyunlarla çalışanları özelleştirme batağında
boğmaya çalışmaktadır. Biz emekçiler bu oyunları çok gördük. Devletin bizi bölme-parçalama,
mücadelemizi boşa çıkarma girişimlerine artık izin vermeyelim. İşçi,
memur, sözleşmeli, tüm Telekom çalışanları olarak özelleştirme saldırısının
karşısına dikilelim. Haberleşme hakkı gaspedilmek istenen tüm işçi ve
emekçileri mücadelemizin ateşi etrafında toplayalım. Eğer biz yeterince
güçlü bir direniş ortaya koyabilir, sınıf kardeşlerimize bu sektördeki
özelleştirmenin tüm halkın haberleşme hakkının gaspı anlamına geldiğini
anlatabilirsek, yeterli sınıf dayanışmasını örgütleyebiliriz. Kuşkusuz
aynı şey, enerjideki özelleştirme saldırısı için de geçerlidir. Biz
Telekom işçi ve emekçileri de, sınıfımızın tümü gibi, enerjide özelleştirmeden
zarar göreceğiz. Öyleyse, sadece Telekomun özelleştirilmesine
karşı de&curen;il, enerjinin, sağlığın, eğitimin özelleştirilmesine
karşı da mücadele etmeliyiz. Bir yandan Telekomun özelleştirilmesine
karşı işletmelerimizde direnişi örgütlerken, diğer yandan, bu sektörlerde
çalışan sınıf kardeşlerimizle dayanışmayı güçlendirmeli, giderek özelleştirme
saldırısına karşı sınıfın topyekûn eylemine ulaşmalıyız. Bu saldırıyı püskürtmenin başka bir yolu yoktur. Bu yolu döşeyecek
olansa sadece bizleriz. Başkalarından, özellikle de sermayenin tam denetimi
altındaki sendika bürokrasisinden, sermaye çıkarlarına aykırı bir tutum
ve pratik beklemek hayalcilik olur. Ve beklemenin zamanı çoktan geçmiş
durumdadır. Şimdi mücadele zamanı, haklarımızı söke söke alma zamanıdır. Telekomdan bir işçi |
|||||