30 Haziran'01
Sayı: 15


  Kızıl Bayrak'tan
  Konya Tatbikatı aynasından yansıyanlar
  ABD-İsrail-Türkiye ittifakı...
  Ek vergiler krizin yeni taksididir..
  Fazilet Partisi kapatıldı
  Sivasın katili sermaye devletidir
  Kamu emekçileri hareketi
  Sınıf hareketi
  Ölüm Orucu ile dayanışma etkinlikleri
  Kriz ve devrimci sınıf çizgisi/9
  PKK-DÇS: Teslimiyet ve tasfiye süreci derinleştiriliyor
  Otadoğu
  Kapitalizmin kadın sağlığına genel etkileri
   Uluslararası hareket
  Ölüm Orucu direnişçilerinden mektup
  Müzik ve politik mücadele
  Politik çıkmaza doğru sürüklenen ÖDP
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Anadolu Kartalı Tatbikatı...

ABD-İsrail-Türkiye ittifakının
bölge halklarına yönelik saldırgan hazırlıkları


“Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Konya ve çevresindeki toplam 20 bin kilometrekarelik hava sahasını senaryo gereği savaş alanı ilan etmesinin ardından, önceki gün başlayan Türkiye, ABD ve İsrail savaş uçaklarının katıldığı Anadolu Kartalı Tatbikatı tüm hızıyla sürüyor.”

18 Haziran’da başlayan tatbikat, 20 Haziran tarihli Hürriyet’te böyle duyuruluyordu. Ancak devam eden günlerde, Hürriyet başta olmak üzere medya, “tüm hızıyla” sürdüğünü bildirdikleri bu önemli tatbikatı adeta ve birden unutuverdi. Bunu yeni bir “andıç” mı sağlamıştı, yoksa çok da farklı olmayan Genelkurmay açıklaması mı etkili olmuştu, bilinmez. Sonuçta, hangi yolla olursa olsun, düzen medyasının görevi düzenin çıkarlarını korumak olduğuna göre, bu çıkarlar neyin gizlenmesini-neyin reklam edilmesini gerektiriyorsa, medya onu yapacaktır ve yapmaktadır.

Önemli olan, düzenin böylesine önemli bir tatbikatı gündem dışı tutmak istemiş olmasıdır. Tatbikat Konya’da, yani Türkiye’nin göbeğinde yapılıyor. Aynı haberlere göre, Konya 3. Ana Jet Üssü’ne, “ABD, İsrail ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait yaklaşık 150 uçak konuşlandırıldı.” Ve “tatbikatta görev alan uçaklar 07.00-17.30 saatleri arasında Konya 3’üncü Ana Jet Üssü’ne birer dakika arayla inip kalkıyor.”, “Tatbikatla ilgili gelişmeleri Suriye, İran ve Irak da yakından takip ediyor.” Ve kuşkusuz, Avrupa başta olmak üzere tüm dünya takip ediyor. Amerikan basını bunu, ABD’nin jandarmalığının ve silah gücünün bir propagandasına dönüştürebiliyor. Amerikan Associated Press Ajansı’nın yayınladığı bol fotoğraflı bir röportajda, İncirlik Hava Üssü, Irak’a yönelik “200 bin sortide kayıp vermeyen üs” olarak reklam edilebiliyor.

Demek ki, Türk medyasının “suskunluk fesadı” sadece iç kamuoyunu hedefleyebilir, ki pek çok konuda olduğu gibi bugün olan da budur. Nedeni ise yapılanın halkın aleyhine olmasıdır.

Aslında ordunun konuya ilişkin açıklaması yeterince “açıklayıcı”dır. Genelkurmay’ın, “ABD ve İsrail’in yeni geliştirdiği silahların denenmesi, indirgenmiş uranyum ihtiva eden bombaların kullanılması, 100 metreden alçak uçuş yapılması”nın kesinlikle tatbikat kapsamında yer almadığı savunmasını, karşı saldırı izliyor: “Sahip oldukları çağdışı görüşleri, her fırsatta bir propaganda aracı olarak kullanmayı amaç ve alışkanlık haline getirmiş bazı kimselerin, uydurdukları yalanlarla halkı tedirgin etmeleri üzüntü vericidir. Varlığını, vatan ve ulusuna adamış bulunan TSK’nın halkına ve toprağına zarar verecek uygulamaların içinde bulunduğunu ifade etmek, ancak bu yüce değerleri benimsemeyen, çarpık ve çağdışı düşünce sahiplerinin hezeyanları olarak değerlendirilebilir.”

Tatbikat, ABD ve İsrail’in de katılımıyla yapılıyor. Senaryosu, İncirlik Üssü’ne yönelik olası bir füze saldırısı. Bir başka deyişle, ABD’nin tartışmalı füze kalkanı projesinin bir tatbikatı oluyor Anadolu Kartalı. Tatbikatın hemen öncesinde toplanan NATO özel zirvesinde, Avrupalı liderler, ABD’nin “Irak, İran, Kuzey Kore tehdidi” gerekçesine katılmadıklarını ve stratejik dengelerin korunması gerektiğini belirtmişlerdi. Yani, ABD halihazırda Avrupalı emperyalistleri projesine dahil edebilmiş değil. Ancak Konya’daki tatbikat da gösteriyor ki, emperyalist dünyanın jandarması aslında kimseyi ikna etmek zorunda olmadığını düşünüyor. Yeni silahların deneneceğinden de kimsenin kuşkusu olmamakla birlikte, açık olan, tatbikatla yeni savunma kalkanı projesinin denendiğidir.

Projenin adındaki “savunma”nın da kimseyi kandırması ya da ikna etmesi mümkün değildir. Emperyalist haydutluğun çetebaşı ve dünya halklarının başbelası ABD, savunma konumunda değil saldırı konumundadır. Adını saydığı devletlerin ABD’yi tehdit edebileceği iddiası son derece gülünçtür. Bu ülkelerin halkları da, tıpkı dünyanın diğer ülke halkları gibi, ABD emperyalizminin tehdidi altındadır. Özellikle Ortadoğu’nun, stratejik konumu nedeniyle sürekli tehdit altındaki bölge konumunu daha uzun bir süre (bir devrimle dengeler değişinceye kadar) koruyacağı açıktır.

Türkiye’nin ABD ile kölelik ilişkilerinin tarihi, NATO çerçevesinde görev yapacak İncirlik ile ilgili ilk anlaşmanın yapıldığı 1954 yılına kadar uzanıyor. 1969’da imzalanan Türk- Amerikan Savunma İşbirliği anlaşmasının 1975’te bozulmasıyla NATO çerçevesinde kalan İncirlik, 29 Mart 1980’de imzalanan anlaşmayla, ABD’nin 39’uncu Taktik Grup Komutanlığı, Türkiye’nin Tesis Komutanlığı (sonradan 10’uncu Tanker Üs Komutanlığı) adını almıştı.

Görüldüğü gibi ‘80’li yıllar, pek çok konuda olduğu gibi emperyalizme köleliğin derinleştirilmesi konusunda da önemli bir dönüm noktasıdır. O günden bu yana, 20 yılı aşan bir süreçte, sadece ülkede ABD hegemonyası pekiştirilmekle kalmadı, Türk ordusu da Pentagon’un Ortadoğu’daki maşası haline getirildi. ABD-İsrail-Türkiye askeri ittifakı tüm Ortadoğu halklarını her geçen gün daha fazla tehdit eder hale geldi.

Emperyalist haydutlar ve işbirlikçileri arasındaki bu kirli ittifak, diğer yandan, bölge halkları arasında bir devrim ittifakını acil ve yakıcı hale getirmiş bulunuyor. Zaten haydutların ittifakını kışkırtan da bölgenin bir devrim toprağı olma özelliğini korumasıdır. Bölgenin herhangi bir yerinde çakacak bir devrim kıvılcımının hızla yayılacağı ihtimali bu haydutları tedirgin etmeye devam ediyor. Savunma kalkanı projesine gerekçe gösterdikleri İran, Irak tehdidi, bu ülkelerin bugünkü devletlerinden duyulan bir endişeden ziyade, bu ülke halklarında yer etmiş bulunan derin anti-emperyalist, Amerikan karşıtı bilinçtir. Bölgede gelişecek her devrimci kalkışmanın, kendi emperyalist çıkarlarını doğrudan tehdit edeceğinin bilinci ve kaygısıyla hareket etmektedirler.

Son kriz vesilesiyle tüm açıklığıyla ortaya çıkan ABD ile kölelik ilişkilerinin, Türkiyeli işçi ve emekçilerin tepkisini çektiği oldu. Bu bilinçlenme, Türkiye devriminin anti-emperyalist/anti-kapitalist niteliğini de göstermesi açısından önemlidir. Türkiyeli devrimciler artık, her gelişmeyi İMF-ABD karşıtı gösteriye vesile etmeye başlayan işçi sınıfı ve emekçi kitlelere devrimimizin bu karakterini çok daha kolay anlatabileceklerdir.