genel etkileri D. Ümit Kapitalist sistemde toplumun çoğunluğu çalışıp ürettiği, asalak bir
azınlık da bunun sömürüsüyle yaşadığı için; çoğunluğa açlık, sefalet
ve sağlıksız yaşam koşulları, küçük bir azınlığa ise sağlıklı ve sefahat
içinde bir yaşam düşmektedir. Kâr üzerine kurulu bu düzende herşey satılıktır. Herşeye parayla ve
paran kadar sahip olabilirsin. Böylesi bir sömürü düzeninde emekçi kadınların yaşadığı sorunlar çok
daha katmerlidir. Çünkü, emeklerinin sömürüsü yanında, kadın olmaktan
kaynaklı baskı ve sömürüyü de yaşamaktadırlar. Bu ikili sömürünün yanında,
Türkiyede Kürt kadınları bir de ulusal kimliklerinden dolayı ezilmektedirler. Sağlığı kısaca; bedence, ruhça ve sosyal bakımdan tam bir iyilik
hali olarak tanımlayabiliriz. Ve kadın sağlığından bahsederken,
kadınların yaşamlarını geçirdikleri ev ve işyeri ortam ve koşullarını,
içinde yaşanılan toplum düzeni ve ilişkilerini de gözetmek durumundayız. Kapitalist düzenin kâr mantığı içerisinde, sağlık tanımında bahsi geçen
bedence iyilik halinin, parası olan için geçerli olduğu
bir gerçektir. Örneğin, kadınların sağlık hizmetine en çok ihtiyaç duydukları
doğal nedenler gebelik, doğum ve sonrası bakımdır. Ülkemiz koşullarında,
doğumların ölümlerle sonuçlanabilmesi ve bunun üçte ikisinin önlenebilir
olması, ayrıca anne ve çocuk ölümlerinin genellikle Türkiye Kürdistanında
görülmesi, sistemin sağlığa bakışını özetlemektedir. Emekçi kadının ruhça ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halinin
yine kapitalist düzen koşullarında mümkün olmadığı ortadadır. Örneğin,
yaşamını ev sınırları içinde geçirmek durumunda bırakılan ev kadınları,
kendilerini üretebilecekleri alanlardan yoksun oluşları, ekonomik sıkıntılar
ve tüm bunların getireceği sosyal yaşamdan uzaklık nedeniyle, ruhça
tam bir iyilik halinden de uzaklaştırılmaktadır. Öte yandan, geleneksel
yargılar hala etkinliğini sürdürmekte, kadınların ezilip baskı altında
tutulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Çoğu kadının yaşamı üzerine
bile söz hakkı yokken, bu kadınların sosyal yaşamlarından ne ölçüde
bahsedilebilir? Kadınların yaşadığı bu sorunlara, kadının çalışma yaşamına geçmesiyle
birlikte yenileri eklenmektedir. Çalışan kadın evdeki görevlerini
de aksatmamak zorundadır. Yanısıra kadınlar bir de işyerlerinde çalışma koşullarının yolaçtığı
sorunları yaşamaktadırlar. Günde 10 saati aşan çalışma saatleri, zorunlu
mesailer, sigorta hakkının gaspı vb.nin olağan olduğu
kapitalist işletmeleri ve sefalet ücretlerini düşünürsek, kapitalist
düzende işçinin bedence, ruhça ve sosyal yönden tam bir iyilik
hali mümkün değildir. Bu koşullar altında, açlık sınırında da
olsa yaşamını devam ettirmek zorunda olan işçiler, bir de
iş kazaları ve meslek hastalıkları riskleriyle karşı karşıyadırlar. Her işkolunun kendine özgü meslek hastalığı riski bulunmaktadır. Kadın
işçiler, en yoğun istihdam edildikleri işkollarından tekstilde dokumadan
kaynaklı tozlar veya gürültüden kaynaklı sağlık problemleri, büro ve
ticaret işkolunda varis, kadın emeğinin yoğun kullanıldığı tarımda ilaçların
ve doğal ortamın etkileri, kimyasal maddelerin kullanıldığı işyerlerinde
kanser riski, vb. çeşitli sağlık problemleriyle yüz yüzedirler. Kapitalist
düzenin kâr mantığıyla hamilelik döneminde bile kadın işçiler bu koşullar
altında çalıştırılır. Kapitalist hamile işçiye doğum izni vermek yerine
ise işten atmayı tercih eder. Kimyasal maddelerin kullanıldığı işyerlerinde çalışan hamile işçiler,
düşük ve erken doğum yapma gibi sorunlarla, emziren kadınlar ise çocuklarına
süt yoluyla kimyasal madde verme gibi risklerle karşı karşıyadırlar. Yanısıra, işyerlerinde kullanılan makine, araç ve gereçlerin bakımı
yapılmadığından veya aşırı yoğun çalıştırılmanın getirdiği yorgunluk
ve uykusuzluğa bağlı dikkat azalmasından dolayı birçok iş kazası olabilmektedir.
Ayrıca yemek verilen işyerlerinde yemek ve içme sularından zehirlenmelere
bağlı sağlık problemleri çokça yaşanmaktadır. Kapitalizmin gelişme sürecinde kadınlar yine son derece ağır çalışma
koşullarında azgın bir sömürüyü yaşamak durumunda kalmışlardır. Bunu
daha İngilterede İşçi Sınıfının Durumu başlıklı
eserinde ayrıntılı ve çarpıcı örneklerle ortaya koyan Engels, sağlıksız
ve uzun süreli fabrika çalışmasının kadın sağlığı üzerindeki etkileri
konusunda şunları söylemektedir: Fabrika işinin kadın vücuduna etkisi tümüyle kendine özgüdür.
Uzun çalışma, zamanın yolaçtığı biçim bozulmaları kadınlarda çok daha
ciddi olmaktadır. Kısmen yanlış oturuşun ve leğen kemiğinin kendi gelişiminin,
kısmen de omurganın alt kesiminin eğrilmesinin yolaçtığı kalça çarpılmaları
bu nedenlerden ötürü sık sık görülmektedir. (...) Kadın fabrika işçilerinin
öbür kadınlardan daha güç doğum yaptıklarına, sık sık da çocuk düşürdüklerine
birçok ebe ve doğum yardımcısı tanıklık etmektedir. Bu yetmiyormuş gibi,
bütün fabrika işlerindeki kadınlar topluca genel zafiyet çekmekte ve
gebe iken, doğum saatine kadar fabrikalarda çalışmaktadırlar, çalışmayı
daha önce bırakırlarsa yerlerinin kapılmasından ve işlerine son verilmesinden
ve ücretlerini yitirmektenkorkmaktadırlar. Ertesi sabah doğum yapan
kadınların akşam hala çalıştıkları sık sık görülmektedir. Fabrikalarda
makinelerin arasında doğurmaları bile hiç de seyrek görülen bir durum
değildir. (Marks-Engels-Lenin, Kadın ve Aile, Sol Yayınları,
3. baskı, s.31) Aradan geçen bunca yılda yaşanan teknolojik gelişmeye karşın, kadın
işçilerin yine sağlıksız çalışma ortamlarında azgın bir sömürüyü yaşamak
zorunda kalmaları, hamilelik ve doğum dönemlerinde kadın sağlığına dönük
koruyucu önlemlerin alınmaması, kapitalizmin aşırı kâr üzerine dayalı
bir sistem olmasından kaynaklanmaktadır. *** Kapitalist düzende krizden en çok etkilenenler yine kadınlardır. Kriz
koşullarında kapitalistler, kâr oranlarını kaybetmemek için, öncelikle
kadın işçileri işten atmaktadırlar. Ya da ücretlerden ve diğer sosyal
haklardan kısma yoluna gitmektedirler. Bunun nedenleri arasında, geleneksel
ataerkil yargılar nedeniyle eğitimde ve sosyal yaşamda hep daha geride
bırakılan kadınların zaten vasıfsız işlerde çalışıyor olmaları, yine
geleneksel etkenlerle kadının hak gasplarına karşı koyma olanaklarının
sınırlılığı, bu nedenle sömürüye katlanmaları gibi etkenler sayılabilir. Ev işleri/idaresi kadının görevi olduğu için, krizin derinleştirdiği
yoksulluk koşullarında, kadınların geçim sıkıntısı nedeniyle yaşadıkları
sorunlar artmaktadır. Kadın sürekli tasarruf yapmak, en temel ihtiyaçlarından,
yaşamını biraz olsun kolaylaştıracak, ev köleliğini biraz olsun hafifletecek
olanaklardan vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Bu koşullarda kadınlar ruhça
ve sosyal bakımdan büyük bir tahribat yaşamaktadırlar. Bir araştırmaya göre, kriz nedeniyle ilk elden kısıntıya gidilen, satın
alınması duran ürünler bulaşık makinesi ve diğer beyaz eşyalar, elektronik,
giyim, mobilya vb.dir. Öyle ya, gündelik yaşam için gerekli olan
bu ürünler işçi ve emekçilerin neyine! Yine aynı araştırmaya göre, tasarrufa gidilen hizmetler, sinema, tiyatro,
eğlence vb.dir. Ama aynı kriz günlerinde burjuva medyaya bakın,
işçi ve emekçilerin azgın sömürüsü sayesinde semirdikçe semiren bir
avuç asalağın nasıl bir safahat içinde yaşadığının görüntüleriyle doludur.
Kriz koşullarının yolaçtığı aşırı yoksulluk, stres, dengesiz beslenme
vb.nin beden, ruh ve sosyal yaşam üzerine etkileri ise yine aynı
araştırmaya göre şöyle: Özellikle kadınlarda verem hastalığında artış,
depresyon, stres; geçim sıkıntısı, işsizlik vb. yüzünden genelde erkeklerde
alkolizm, kadınlarda ilaç tüketimi gibi bağımlılıklar... Ve nihayetinde
çözümü intiharda bulanlar... Krizin faturasını işçiler ve emekçiler yaşamlarıyla ödüyorken, aynı
günlerde Sabancı kalkıp kriz bizim kâr oranlarımızı etkilemedi
deme arsızlığını gösterebiliyor. Kapitalist düzene karşı mücadele etmediğimiz
sürece, biz işçiler ve emekçiler yoksulluk ve ölüm biriktirirken, kapitalistler
de zenginlik biriktirecekler! Sağlıklı ve onurlu bir yaşam ve çocuklarımızın geleceği için mücadeleyi
yükseltmek dışında bir seçeneğimiz yoktur. |
|||||