İMF emrediyor, hükümet uyguluyor...
Kamuda çalışan binlerce işçi ve emekçinin
tasfiyesi gündemde Kamuda çalışan işçilerin tasfiyesi anlamına gelen zorunlu emeklilik uygulaması kamu emekçilerini de kapsayacak şekilde genişletildi. Son olarak Hazine Müsteşarlığının İMFye verdiği 3 Nisan tarihli niyet mektubunda şu ifadeler kullanılmaktadır: Kamu sektöründeki işgücünün rasyonelleştirilmesi amacıyla, Kamu İktisadi Teşebbüslerindeki tüm açık, doldurulmamış, atıl kadrolar ortadan kaldırılmıştır ve ilk verilere göre KİTlerdeki ihtiyaç fazlası işçi sayısının 40.000-60.000 aralığında olduğu belirlenmiştir. Nisan sonuna kadar, belirlenmiş ihtiyaç fazlası işçilerin sayısının Haziran sonuna kadar üçte bir oranında azaltılması hedefine en iyi şekilde nasıl ulaşılacağı tespit edilecektir. 2003 yılına kadar yayılan tasfiye saldırısı parça parça hayata geçirilecek. Böylece hem sınıf cephesinden yükselebilecek tepki ve eylemliliklerin önü kesilmiş, hem de böl-parçala-yönet politikası uygulanmış olacak. Zorunlu emeklilik kamu işçisinin 12 ay çalışan geçici işçilerin daimi işçi kadrosuna alınması karşılığında B. Meralin ortak olduğu tasfiye saldırısı, bu satılık bürokrat tarafından kazanım gibi gösterilmeye çalışılıyor. Oysa bu madde kamu işçisinin iş güvencesini ortadan kaldırırken, kazanılmış sosyal haklarını da gaspediyor. Protokole göre KİTlerde çalışan 38 bin geçici işçiden 10 bininin kadroya alınması hesaplanıyor. Türk-İşte örgütlü olan geçici işçilerin sayısı ise 175 bin civarında. Tek başına rakamların ortaya çıkardığı tablo ek bir söz söylemeyi dahi gereksiz kılıyor. Üstelik protokole göre geçici işçiler ücretlerinde bir artış olmamak kaydıyla kadroya geçebilecekler. İş güvencesi ve sosyal haklar konusunda ise herhangi bir açıklık yok. Devletin verdiği rakamlara göre şu ana kadar 15 bin işçi emekliliğini istedi. Yıl sonuna kadar 15 bin işçinin daha emekliliğini istemesi bekleniyor. Tabii ki burada kullanılan isteme sözcüğü gerçekliği yansıtmıyor. Çünkü gönüllü emeklilik uygulaması adı altında ya işten atma ya da ikramiyelerin ödenmemesi tehdidiyle işçiler sıtmaya razı ediliyor. Emekli ikramiyeleri için ödenek olup olmadığına ilişkin bir soruya karşılık Dervişin bu sene için var, fakat seneye ne olur bilinmez yanıtı basına yansımış durumda. Benzer bir dayatma kadrolu işçilerin memur kadrosuna geçmesi konusunda yaşanıyor. Başta, özelleştirme kapsamında olan ve kapatılması planlanan KİTlerden ayrılacak işçiler olmak üzere kamu işçilerinin bir kısmının memur kadrosuna geçebileceği söyleniyor. Ancak, işçiler kıdem tazminatını almaktan vazgeçerse memur olabilecek. Atıl istihdam olarak belirlenen ve emeklilik koşulunu sağlamayan işçiler, nakledildikleri kurumda çalışmayı kabul etmezlerse işten atılacaklar. Bu yolla yıl sonuna kadar 45 bin işçinin tasfiyesi hedefleniyor. Bununla hesaplanan, devleti, sürekli işçilerin aldığı yüksek maaş ile kıdem tazminatlarından kaynaklanan yükten önemli ölçüde kurtarmak. Kamu işçisinin kazanılmış haklarına el koyarak kapı önüne koymak. Zorunlu emeklilik uygulaması kamu emekçilerini de kapsıyor Geçici işçilerin kadroya alınması, işçilerin de memur kadrosuna geçmesi için yasal düzenleme yapılırken, tasarıya, kamu kuruluşlarındaki 1 milyon 700 bin memur ile KİTlerde çalışan 229 bini sözleşmeli 250 bin memurun da dahil edilmesi benimsendi. Buna göre 30 yılını dolduran tüm memurlar ayırım yapılmaksızın emekliye sevkedilecek. İMF'nin memur sayısının 1 milyon 700 binin üzerine çıkarılmaması yönlü dayatması üzerine Maliye ve Hazinede bir çalışma yapıldı. 30 hizmet yılını dolduran memurların yapılacak bir kanuni düzenleme ile zorunlu emekli edilmesi gündeme geldi. Erken emeklilik eleştirisi üzerinden, zorunlu emekli edileceklerin en az 55 yaşında bulunması koşulu eklendi. Ancak memur sayısı için hükümetin İMFye taahhüt ettiği asıl rakam 300 bin civarında. Zorunlu emeklilik yoluyla ilk elden tasfiye edileceklerin sayısı ise 30 bin. Yani zamana yayılarak tasfiyesi planlanan asıl rakam 1 milyon 400 bin. Tabii ki bunu sadece zorunlu emeklilik yoluyla yapacaklarını düşünmek saflık olur. Dünya Bankası'nın işçi statüsündeki fazla istihdamı 139 bin olarak belirlemesinin ardından işin mali boyutu da ortaya kondu. Devlette halen 30 ve üstü hizmet yılını doldurmuş 55 yaş ve üzerindeki memur sayısı 29 bin 333 olarak belirlenmiş bulunuyor. Bunların emekli edilmesi halinde, devlete yıllık emeklilik faturası sağlık giderleri de dahil 177 trilyon lira civarında. Göreve devam etmeleri durumunda ise devlete yıllık maliyetinin 317 trilyon lira civarında olacağı hesap ediliyor. Böylece devlet yılda yaklaşık 140 trilyon kâr etmeyi hesaplıyor. Yasa taslağında Türk Silahlı Kuvvetleri, hâkim ve savcılar, üst düzey görevliler, eğitim ve sağlık personeline yönelik tanınan ayrıcalığın da, hem İMFnin dayatması hem de Anayasa Mahkemesi yetkililerinin, ayrıcalığın yasanın iptaline neden olabileceği yönünde görüşleri nedeniyle kaldırılacağı söyleniyor. Tabii ki bu değişiklik TSKyı kapsamıyor. Zorunlu emeklilik yasası özelleştirmenin Tüm bunlar yasa taslağının ortaya çıkardığı somut bilgiler. Bu tasarıyla birlikte gündemde olan bir taslak daha var. Hükümet, zorunlu emeklilik ve istihdam tasfiyesiyle birlikte KİT'lerde yeni bir operasyona başladı. İstihdamı azaltmak amacıyla hazırlanan taslak KİT'lerin yapısını ve işleyişini de tamamen değiştirerek, birer özel sektör kuruluşu gibi çalışmalarını da getiriyor. Sermaye cephesinden amaç oldukça açık ve net. Önce kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçi ve emekçiler işten atma, resen emekli etme vb. yollarla tasfiye edilecek. Ardından bu kurumlar yapılan yasal düzenlemelerle özel işletme gibi çalışacak. Peşi sıra satışlar yoluyla emperyalistlere ve işbirlikçilerine peşkeş çekilecek. Zarar eden kurumlar ise Hazineye devredilecek. Onbinlerce işçi ve emekçi işsiz kalırken, hizmet ve mal üreten kamu kurum ve kuruluşları yeni düzenleme ile mal ve hizmet fiyatlarını serbestçe belirleyebilecekler. Yani eğitimden sağlığa, enerjiden ulaşıma kadar herşeyin fiyatı sermaye tarafından serbestçe belirlenecek. Böylece, zaten pahalı olan mal ve hizmetler birkaç kat daha pahalılaşacak. Yasa iş güvencesini de ortadan kaldırıyor Yasayla 45 bin kamu işçisinin ve 30 bin kamu emekçisinin yani toplam 75-80 bin çalışanın iş güvencesi ortadan kalkarken, geriye kalan bir milyonu aşkın işçi ve emekçinin de iş güvencesi tehdit ediliyor. Sermayenin atıl istihdam diye nitelendirdiği kesim sendikalı, dolayısıyla sosyal ve iktisadi hakları kısmen de olsa kazanılmış kesimi kapsıyor. Yasa özelleştirmelerin yolunu büyük oranda rahatlatırken yıllarca emeğiyle, alınteriyle çalışmış işçi ve emekçilerin sosyal haklarını gaspediyor. Sosyal haklarından vazgeçmeyeni ise beş parasız sokağa atıyor. Zorunlu emeklilik yasası kamuda tasfiyenin ilk ayağı. İMFye verilen sözler çerçevesinde bunu yeni saldırıların izleyeceğinden kuşku duymamak gerek. Sendikaların tutumu ve taban örgütlülükleri ihtiyacı Sermaye sözcüleri ile Bayram Meralin imzaladığı protokol, Türk-İş bürokratlarının ihanetlerine bir yenisini daha eklediklerini gözler önüne seriyor. Görüşme sonrası basına açıklama yapan bu hain,Ekonomik krizden çıkış için hep birlikte yol alıyoruz. Hem temsil ettiğimiz kesimin çıkarlarını koruyoruz, hem de Türkiyenin geleceğini düşünüyoruz diyebiliyor. Sanki krizin sebebi ve sorumlusu işçi ve emekçilermiş gibi krizden çıkış yolu olarak işten atmaları meşrulaştırmaya çalışıyor. KESK bürokratları ise yasanın kapsamından dahi bihaberler. Gazetelere açıklama yapan Sami Evren hiç utanmadan şu sözleri kullanabiliyor: Böyle bir uygulama net bir biçimde olmasa da IMFye verilen niyet mektuplarında yer alıyordu. Ama buna kamu emekçilerinin vereceği yanıt sert olacaktır. Yasanın eğitim ve sağlık sektörleri başta olmak üzere varolan açığı daha da artıracağı ortada. Üstelik zorla emekli edilen onbinlerce emekçinin yeri sözleşmeli personelle doldurulacak. Halihazırda eğitim ve sağlık sektörü başta olmak üzere iş güvencesiz, sosyal haklardan yoksun ve oldukça düşük ücrete çalışan binlerce sözleşmeli, taşeron personel var. Sami Evren ise İMFye verilen niyet mektuplarında açıkça ifade edilen sözlerin net olmadığını, ama böyleyse buna sert bir yanıt verecekleri masalını okuyor. KESK bürokratları militan bir mücadele geleneğine sahip kamu emekçilerinin gözünde henüz yeterince teşhir olmuş değiller. Bunun verdiği rahatlıkla tabanı oyalayan bürokratların, sermaye saldırıları karşısında gün geçtikçe yoksullaşan ve hak kaybına uğrayan emekçilerin tepkisini ne kadar dizginleyebilecekleri ise şüpheli. Sendika yönetimlerinin ihanetçi ve vurdumduymaz tavrı bir kez daha taban örgütlülüklerinin önemini ve ihtiyacını ortaya çıkarıyor. İşçi ve emekçilerin biriken tepkisinin örgütlü, sürekli ve eylemli bir sürece dönüşmesi için taban örgütlülükleri üzerinden yükselen bir mücadele hattı örülmesi gerekiyor. Hem hakların kazanılması ve korunması için hem de sendikal ihanet barikatının aşılması için taban örgütlülükleri varolan yerlerde güçlendirilmesi, olmayan yerlerde ise oluşturulması gereken temel ihtiyaçlardan birisidir. |
|||||