Şimdi de Erkan Mumcu parlatılıyor...
Düzen yeni alternatifleri hazırlıyor
Geçtiğimiz günlerde ANAP Genel Kurulu gerçekleştirildi. Erkan Mumcu'nun genel başkan olması sermaye medyası tarafından özel bir ilgiyle karşılandı. Sermayenin hizmetkarı bir dizi kalemşör, Erkan Mumcu'nun genel başkan olmasından sonra, ‘politik mevta' muamelesi yaptıkları ANAP'ın tırmanışa geçtiğin yazmaya başladılar, Mumcu'nun genel başkan olmasından sonra ANAP'ın üzerindeki ölü toprağının savrulduğu düşüncesinde birleştiler.
Sermaye medyası yıpranan AKP'ya yedek hazırlama çerçevesinde, daha önce de Mustafa Sarıgül ismini öne çıkarmıştı, ancak CHP Kongresi sonrası ortaya çıkan tablo Sarıgül operasyonuna zorunlu olarak ara vermeyi gerektirdi.
AKP'nin işbirlikçi sermayeye hizmette kusursuz bir çizgi izlemesi seçimlerde elde ettiği halk desteğinin hızla erimesini getiriyor. AKP'nin yaşadığı bu süreç tüm düzen partilerinin ortak kaderidir. Yıllardır, sermaye adına politika sahnesine çıkarak hükümet olan partiler bir süre sonra kemikleşmiş oylarını dahi koruyamaz hale düşüyorlar. Emperyalizme ve işbirlikçi sermaye iktidarına kusursuz hizmet etmenin bedelini ödüyorlar.
Yıpranan AKP gerçeği, sermayeyi, Erkan Mumcu türünden yeni koşu atlarının hizmete hazırlanması manevralarına yöneltiyor. Daha düne kadar ANAP'a mevta muamelesi yapan sermayenin satılık kalemşörlerinin, ANAP'ı Erkan Mumcu ve on milletvekiliyle cazibe merkezi haline getirmek için seferber olmaları, doğrudan sermayenin ihtiyaçlarıyla bağlantılıdır.
Emek düşmanı icraatlar AKP'yi hızla yıpratıyor
AKP hükümet olduktan sonra, önceki hükümetler gibi uluslararası sermaye ve işbirlikçi burjuvazinin çıkarlarını esas aldı. Emekçi düşmanı bir dizi ekonomik, sosyal ve siyasal saldırıyı büyük bir gözü karalıkla gündeme getirdi. Önümüzdeki süreçte de benzer saldırılar sürecek.
AKP emperyalizme ve Türk burjuvazisine hizmette sınır tanımadı/tanımıyor. Tüm ekonomik kararlar İMF politikaları ekseninde planlanıp, uygulamaya sokuldu. Emek düşmanı saldırılar çerçevesinde İMF ile eşgüdüm içinde çalışıldı. Yeni iş yasasıyla, işçi sınıfını ortaçağ kölelerine dönüştürecek uygulamalar hızla hayata geçirildi. SEKA, PETKİM, TÜPRAŞ, TELEKOM ve TEKEL'in de içinde bulunduğu stratejik işletmeler özelleştirme yağmasına açıldı. KİT'lerin haraç-mezat satışı konusunda diğer sermaye hükümetlerini aşan bir süratle saldırılar gündeme getirilip, hızla uygulamaya sokuluyor.
ABD emperyalizminin Irak'ı işgal politikası çerçevesinde, ülkenin tüm üsleri, hava ve deniz yolları ABD emperyalizminin hizmetine sunuldu. Irak'a asker göndermenin önünü açacak olan tezkere de AKP tarafından meclise taşındı. AKP tezkerenin kabülü için tüm gücünü kullandı. Tezkere kazası olmasaydı, işçi ve emekçi çocukları ABD'nin kirli savaşına sürülmüş olacaktı.
Tüm bu icraatlar işçi ve emekçilerin sermaye hükümetine yönelik öfkesini her geçen gün artırıyor. Emperyalistler ve işbirlikçi burjuvazi, daha önceki sermaye hükümetlerini bekleyen sonun AKP'yi de beklediğini görüyor. Biriken öfkenin devrimci kanallara akmasını engellemek için, işçi ve emekçileri düzen içine hapsedecek yeni alternatifler yaratılmaya çalışılıyor.
Özal'ın takipçisi
ANAP Kongresi sırasında dikkat çeken önemli sahnelerden biri, Erkan Mumcu ve Özal'ın dışında hiçbir genel başkanın resminin kongre salonuna asılmamış olmasıydı. Mumcu bu tercihle, Özal'ın icraatlarının takipçisi olmayı politik misyonunun gereği saydığını ortaya koymuş oldu.
Peki Turgut Özal kimdir? Nasıl bir sürecin ardından ANAP genel başkanı olmuştur? ANAP'ın tek başına hükümet olduğu 7 yıla yakın süreç boyunca hangi icraatların altına imza atmıştır?
12 Mart 1971 askeri faşist darbesi sonrasında Özal'ın yolu da ABD'ye düştü. Dünya Bankası'nda görev aldı. İMF-Dünya Bankası patentli emek düşmanı politikaların uygulanmasında rol oynadı.
Kendi deyimiyle “zengini ve parası olanı çok sever”di. Bu özelliği, Sabancı'nın trilyonlarına trilyon katmak için 1974 yılında Sabancı Holding koordinatörü olmasının yolunu açtı. Özal'ın bu becerikliliği MESS'in de (Madeni Eşya İşverenler Sendikası) dikkatini çekti. MESS patronları onu önce yönetim kurulu üyeliğine, ardından da MESS başkanlığına layık gördüler.
İcraatlarıyla Özal, kendisi gibi patronsever olan işçi-emekçi düşmanı Demirel'in de dikkatini çekti. 1979 Demirel hükümeti döneminde DPT Müsteşar Vekilliği ve Başbakanlık Müsteşarlığı görevlerinde bulundu. Demirel hükümetinin maliye ve ekonomi politikalarını yönlendiren de Özal'dan başkası değildi.
Tekelci sermayenin ihtiyacı olan yeni sermaye birikim modelinin uygulanması görevini de Özal üstlendi. 24 Ocak ‘80 kararlarının altındaki imza Özal'a aitti. İMF ve Dünya Bankası'nın açacağı krediler çerçevesinde Özal'ın kefilliğine özel bir değer biçiliyordu. 12 Eylül faşist darbesinden sonra, cuntanın emrindeki Bülent Ulusu Hükümeti'nde Özal da yeraldı. Artık maliyeden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısıydı. Cunta hükümetinde görev aldığı dönemde, yaşanan banker faciası ve düşük ücret politikasının baş mimarıydı.
ABD emperyalizminin desteğiyle, 12 Eylül sonrası yapılan ilk seçimde, ANAP Genel Başkanı olarak, Milli Güvenlik Konseyi'nden vize alıp seçime katılma hakkını elde etti. Öyle ki, aynı dönemde SODEP bile ‘83 genel seçimlerine katılamamıştı.
1982 yılında Türkiye'nin dış borcu 16 milyar dolara ulaşmıştı. ANAP'ın 1983-1987 yılları arasındaki 4 yıllık icraatları sonunda, dış borç 16 milyar dolardan 33 milyar dolara fırladı. Yüksek faizle borçlanma politikası, Özal'ın ekonomi politikasının özü-özetiydi.
Özal döneminde işçi düşmanı politikalar ayyuka çıktı. ‘89 Bahar Eylemleri ve ‘91 Zonguldak büyük işçi direnişinin ortaya çıkması, sermaye sınıfının ihtiyaçları çerçevesinde yürütülen saldırı politikalarının doğrudan sonucudur. Özal'ın mirasını sahiplenen Erkan Mumcu'nun yapacakları da Özal'ın geçmişte yaptıkları olacaktır.
Sermaye iktidarı daha şimdiden, yıpranan AKP'nin yerine iktisadi ve siyasal saldırılarını devam ettirecek yeni isimler ve partiler peşinde koşuyor. Erkan Mumcu'nun şahsında parlatılan ANAP, sermayenin yeni dönemdeki alternatiflerinden birisidir. Bu yolla işçi ve emekçilerin arayışını düzen kanalları içinde tutmak, sermaye iktidarının temel politikalarından biridir.
İşçi ve emekçilerin arayışı devrimci kanallara akıtılamadığı, arayışa devrimci bir nitelik kazandırılamadığı sürece, düzen partilerinin kitleler üzerindeki etkisi şu veya bu ölçüde devam edecektir. Komünistlerin güncel görevlerinden biri, işçi sınıfı ve emekçilerin bu etkiden kurtulmalarını sağlayacak sistematik bir devrimci müdahaledir.
|