28 Mayıs 2005
Sayı: 2005/21 (21)


  Kızıl Bayrak'tan
  Her yerde devlet terörü ve her yerde saldırı!
  Ordu buyurdu, cüppeliler ipi çekti,
Eğitim-Sen’e kapatma kararı verildi
  Yargıtay'ın Eğitim-Sen kararı; İnkar politikasına devam!
  Eğitim emekçilerinin eylemlerinden
  Kapatma kararına karşı eğitim emekçileri alanlarda
  Seydişehir direnişi
  İSDEMİR’de TİS kazanımla sonuçlandı
  Kamu TİS görüşmeleri başladı
  İşten atılan Coca-Cola işçileri direnişte!
  AKP hükümeti Beyaz Saray yolunda...
  Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran’da yürürlükte
  Derviş evine döndü!
  Güney Kürdistan sorunu üzerine
tamamlayıcı düşünceler/2
(Orta sayfa)
  KESK Kongresi/Yüksel Akkaya
  Arap halkı Sünni-Şii çatışmasına
sürüklenmek isteniyor
  Caferi’yi ağırlayan işbirlikçiler
Washington’daki efendilerine
yaranmaya çalışıyor

  Kontra şefleri koruyan Bush yönetimi Havana ve Caracas’ta protesto
edildi

  Özbekistan; Emekçi halkların örgütlü gücü
zorba diktatörlerden hesap soracaktır!
  Almanya’da eyalet seçimleri ve SDP’nin çöküşü
  Bir kez daha “savaş” üzerine
  İ.Ü.'’nde militan yaz okulu eylemi
  Sakarya’da faşist saldırılara karşı yürüyüş
  19 Aralık davası
  İşçi Kültür Evleri; Etkin bir kampanya hazırlığı
içindeyiz
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yeni Türk Ceza Kanunu 1 Haziran'da yürürlükte...

Artık basın yoluyla “haber edinmek” mümkün olmayacak!

A. Eylül

Yeni Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesine sayılı günler kaldı. Değişiklik yapılması için öngörülen iki aylık sürede kaba rötuşler dışında öze ilişkin hiçbir değişiklik yapılmadı.

Ceza Kanunu'nun hazırlığına damgasını Avrupa Birliği vurdu. Onay almak, taktir edilmek amacıyla yasa kapsamına alınan bir dizi ısmarlama hüküm, hükümetin “söz dinliyoruz” mesajını verme çabasıydı. Bu niyetle işkence suçunun yaptırımı ağırlaştırıldı, soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, insan ticareti gibi eski TCK'nın kapsamında yeralmayan bir dizi yeni suç tipi, kanunda yer buldu. Ancak yasanın yenilenme amacı demokratikleşmek değil, göze girmek ve göz boyamak olunca, sonuçta yasanın ruhunu oluşturan da bu oldu. Yasada ağır yaptırımlarla karşılanmış “insanlığa karşı işlenen suçlar” başlığı altındaki düzenlemeler bir yana, yasanın büyük bir kısmı adeta insanlığa karşı suç işler bir niteliğe büründürüldü.

Özellikle devletin toplumsal muhalefeti sindirme politikalarını kurumsallaştırıp, yasal kılıflara büründürme eğilimlerinin göze battığı yasa, toplumun birçok kesiminde tepkiye yolaçtı. Zina maddesiyle beraber başlayan tartışmalar, yasanın farklı farklı düzenlemeleri üzerinden bugüne dek sürdü. Örgütlenmenin, mücadelenin, hak aramanın en ağır suçlar arasında yeraldığı ceza kanunu, savunma hakkını büyük oranda zedeleyen maddelerle avukatları da topyekûn karşısına almış ve kanunilik ilkesini hiçe sayan muğlak ifadelerle, yasa uygulayıcısı konumundaki kişi ve kurumlara, somut duruma uygun bir dizi yeni suç tipini yaratabilme imkanı vermiştir.

Yeni TCK'nın yürürlüğe girmesi ile saldırıya uğrayan bir diğer haksa basın-yayın özgürlüğü. Bununla sıkı sıkıya bağlı olan toplumun bilgi edinme hakkıdır. Yasa metni üzerinde değişiklikler yapılması için öngörülen 2 aylık ek süre de özellikle basın kuruluşlarının bu konuya ilişkin açtıkları tartışmaların bir sonucudur. Birçok ağırlatıcı unsurun arasına suçların basın-yayın yoluyla işlenmiş olması eklenmiş, basın yayın kuruluşları adeta söz söyleyemez duruma sokulmuş, ayrıca Basın Kanunu ile beraber basın suçlarının yaptırımlarına ilişkin getirilen para cezasının hürriyeti bağlayıcı cezaya çevrilemeyeceği uygulaması fiilen ortadan kaldırılmış ve “özgür” düşüncenin, eleştirinin, muhalefetin yaptırımı yeni bir ceza yasasında daha hapis olarak düzenlenmiştir.

Ceza yasasından önce yürürlüğe girmiş olan Basın Kanunu sözde demokratik hükümler içermekte. Bu kanunun 19. maddesi uygulanarak yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bugüne dek geçen kısa zaman dilimi içerisinde onlarca gazeteci milyarlarca lira cezaya çarptırıldı. En çarpıcı örneklerden biri Cumhuriyet gazetesi yazarı Mehmet Sucu'nun işkence ile ilgili yaptığı bir haber sonrasında 20 milyarlık bir ön ödeme tebligatıyla karşılaşmış olmasıdır. Yine bu yasaya göre basın yoluyla işlenen suçlara yaptırım olarak para cezası öngörüldüğünde, bu cezalar hürriyeti bağlayıcı cezalara dönüştürülemeyecekti. Dolayısıyla bir açıdan olumlu görünen bu uygulamanın doğal sonucu milyarlık para cezalarını ödeyebilecek güçteki burjuva basın kuruluşlarının Basın Kanunu'ndan şikayetçi olmamaları, buna karşılık sermayenin uzantısı olmayan basın kuruluşlarına kapanma yolununun açılmasıdır. Ancak şimdi yeni Ceza Kanunu ile beraber Basın Kanunu'nun bu düzenlemesinin bile hiçbir hükmü kalmamış oldu. İntihara azmettirme, intihara teşvik suçlarının basın yoluyla gerçekleştirilmesi halinde yaptırım 4 ile 10 yıl arasında hapis cezasıyken, aynı suçun Basın Kanunu'ndaki yaptırımı 1 ile 20 milyar arası para cezası ve yine ilgili kanuna göre bu ceza hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülemeyecek. Peki bu durumda bu suçu işlediği iddia edilen bir gazeteciye hangi hüküm, hangi kriterlere göre uygulanacak?

İki ayda ne değişti, ne değişmedi?

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; 1 Haziran tarihi itibariyle basın organları derin bir sessizliğe gömülecekler. Bastırılmayı ve zorla susturulmayı sindiremeyenlerse ağır hapis cezalarıyla karşılaşacaklar. Burjuva medyada dahi derin bir hoşnutsuzluk ve tepkiler silsilesiyle karşılanan bu durum, eleştiri ve düşünceyi ifade özgürlüklerine ağır bir darbe ve devlet ağzıyla yazmayan her kaleme el konulması sonucunu doğuracak.

Yasanın yürürlüğe girişini geciktiren iki aylık ek süre zarfında yeni Ceza Kanunu'nun basın hakkını zedeleyen ve değiştirilmesi istenen maddelerin yalnızca bir tanesi yasa metninden çıkartıldı. Çete-yolsuzluk soruşturmalarını haber yapanlara 4.5 yıla kadar hapis öngören madde TCK'dan çıkartılmış oldu. Yine birkaç maddede suç tipinin basın yayın yoluyla işlenmesinin ağırlatıcı unsur olarak düzenlenmesinden vazgeçildi. Mevcut TCK'nın 312. maddesini karşılayan ve yeni dönemdeki düşünce suçlarında da uygulanacak olan ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama' başlıklı 216. madde, ‘Kanunlara uymamaya tahrik'le ilgili 217., ‘Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit' başlıklı 213., ‘Suç işlemeye tahrik'le ilgili 214. ve ‘Suçu ve suçluyu övme' suçuyla ilgili 215. maddenin yeraldığı ‘Kamu Barışına Karşı Suçlar' başlığı altındaki içerik olarak aynen korundu. Ancak, ‘bu sayılan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde verilecek ceza ‘yarı oranında artırılır' şeklindeki ‘Ortak Hükümler' başlıklı 218. madde değiştirildi. Maddedeki ‘yarı oranında artırılır' hükmünün yerine ‘yarı oranına kadar artırılır' hükmü konuldu. Ayrıca aynı maddeye, ‘bu suçların haber verme sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacı ile yapılan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağı' hükmü eklendi. (Elbette bu cümle Avrupa Birliği'nden tepki çekmemek, bakın biz eleştiriye açığız diyebilmek için eklendi.) Ancak, bu düzenlemeye rağmen, belirtilen maddelerin içeriği aynen korunduğu için haber ve düşünce açıklamalarına dönük tutum ilk düzenlemeye göre bir nebze kırılmış görünse de, özünde muğlaklığını koruyor ve hala isteyenin istediği gibi keyfi karar vermesini kolaylaştıracak bir noktaya çekilmeye fazlasıyla müsait.

Bu değişiklikler görüldüğü gibi gerçek bir değişimi ifade etmiyor. Dahası basın yayın organlarını susturmaya dönük bir dizi madde yasada aynen korundu. Ölüm orucu eylemlerine dair haberleri de kapsayacağı belirtilen “İntihara özendirmek”, sekiz yıl ile cezalandırılıyor. Yasaları eleştirenlere iki yıl, “yasadışı örgütler veya bunların amaçlarıyla ilgili haber yapanlara” üç yıl. Açlık grevi veya ölüm orucu eylemi yapılan cezaevlerindeki haberleri vermek açlık grevine teşvik sayılabilecek, cezası ise dört yıla kadar hapis. “Türklüğü, Cumhuriyeti ve TBMM'yi alenen aşağılayanlara üç yıla kadar” hapis cezası, “Türklüğe, orduya, hükümete dokundurmaya” iki yıl hapis cezası verilebilecek. “Hükümete, yargı organlarına, askere ve emniyet teşkilatına yönelik hakaret sayılacak yayınlara” iki yıla kadar hapis, “Türklüğü yurtdışında aşağılayan bir kişinin sözlerini haber yapanlara” dört yıla kadar hapis, “Temel milli yararlara karşı faaliyette bulunmak için yarar sağlayanlara”, (örneğin Ermeni soykırımı var diyenlere...) 10 yıla kadar hapis verilebilecek. “Zorunlu askerliğe karşı olanların açıklamalarını yayımlayanlara” üç yıla kadar hapis cezası, “Devletin güvenlik ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklayana” 10 yıla kadar hapis, “Yetkili makamların yasakladığı gizli bilgileri elde edenlere” üç yıl hapis cezası verilebilecek. Birçok burjuva gazetede yeralan bu örneklerin sayısı çoğaltılabilir.

Açık ki Ceza Kanunu ile birlikte basını susturmak ancak ötesinde toplumsal muhalefeti yok saymak ve onu kamuoyu ile buluşturabilecek kanalları tıkamak amaçlanmaktadır. Yolsuzluklar, hortumlamalar, hükümet politikaları, devlet terörü, bütün bunlar artık haber oldukları anda suç oluyorlar ve dahası kendileri birer suç teşkil eden bu durumların failleri cezasız kalırken, onlarla ilgili haber yapan gazeteciler hapse girmekle karşı karşıya kalıyorlar.

AKP'nin “demokratik TCK”sının, eskisinden bir farkı yoktur. Hatta bu yenisi daha baskıcıdır. Düzenin 6 Mart'ta Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemine saldırısını haber yapmayı, “Türkiye'yi ihbar etmek” olarak algılayan bir zihniyetin çıkardığı yasa de belli ki başka türlü olamazdı.

Bundan sonra burjuva medyanın kendisine nasıl bir açık kapı bulacağı ise merak konusu. Burjuva medyayı topyekûn karşısına almayı gözönüne alamayan hükümet, ağırlaştırıcı unsurlardan vazgeçmiştir ancak hala yasada öyle maddeler vardır ki, ki bunlar birçok basın organını maalesef düşünce özgürlüğünün kısıtlanmasından daha fazla endişelendiriyordur, bu kuruluşların magazin haberlerini dahi sansürleyerek uygulamaları zorunluluğunu doğuracaktır.

Eleştirinin, düşüncenin ve objektivitenin burjuva sınırlarda dahi olmadığı yazılı ve görsel bir basında haberin tanımı, gazetecinin işlevi ne olabilir? Bu yasayla beraber, açığa çıkan şey şudur: Artık hükümet temsilcilerinin söylediklerini tekrarlamak dışında ek olarak kurulan her cümlenin yaptırımı vardır. Kurulmayan her cümlenin, yapılmayan her eleştirinin yaptırımını ise toplum olarak ödeyeceğimiz açık.

Burjuva yasalarından demokrasi bekleyenlerin hayalleri suya düştü. Türkiye'nin demokratikleşme sürecinde Avrupa Birliği'ne bel bağlayanlar hayal kırıklığı içerisinde. İfade özgürlüğüne ve insan haklarına dönük saldırıların yasalar üzerinden yoğunlaştırıldığı bu süreç sadece yeni bir adımken, tüm bu süreci geçmişten kopuk algılama eğilimi ise hala devam ediyor. Yeni TCK ile beraber Türkiye'de süregelen uygulamalar değişmiş olmadı. Yalnızca varolan uygulamalara yasal kılıf bulunmuş oldu. Kısaca yeni TCK Türkiye'de baskı ve zor geleneğinin hala sürdüğünün ispatından öte bir anlam taşımamaktadır.