03 Eylül 2005
Sayı: 2005/35 (35)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ters tepen oyunlar ve büyüyen korkular
  Genelkurmay Başkanı'nın 30 Ağustos açıklamaları üzerine
   İncirlik yürüyüşü
  İncirlik yürüyüşü ve destek eylemleri
  Batman'da 20 bin kişi Hasan İş'i uğurladı
Özelleştirme tekelleşmeye hizmet ediyor
Kamuda toplu görüşme oyunu bitti
  Demokratikleşme paketlerinden yeni saldırılar çıkıyor
  Ekim Gençliği; Yeni döneme güçlü bir başlangıç için!
  TİSK:Sendikaya dost(!), işçi sınıfına düşman!
  "Sen 'sen' ol" ihanete geçit verme
  Ümraniye İşçi Kurultayı faaliyetlerinden...
  Küçükçekmece İşçi Kurultayı çalışmaları
  Sınıf çalışmasının sorunları ve kurultay çalışması
  Irak işgalindeki başarısızlık gizlenemiyor
  İşgalciler Irak'ı kaosa sürüklüyor

  Filistin direnişini bitirme planları tutmayacak

  Dünya Katolik Gençlik Günü ve gösterdikleri
  AKP H ükümeti "ucuz konut" adı altında emekçileri kandırıyor
  Türkiye'de aydın olmak!
  İçi boşaltılan kavramlar: Savaş ve barış!
  Düzene mahkum olmaktansa düzenin mahkumu olmak yeğdir
  Genç komünistlerin deneyimlerinden
  Bültenlerden / GOP İşçi Bülteni
  Emniyet gençleri "sevmeye" çağırıyor...
  İspanya'nın kızıl karanfili; Garcia Lorca
  Basından: Savaş bitiyor / Y. Türker
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Genelkurmay Başkanı'nın 30 Ağustos açıklamaları üzerine...

Pentagon'a göbekten bağlı ordunun “milli”lik hassasiyetinin sahteliği

Her fırsatta ve her konuda görüş açıklamaya/dayatmaya alışık TSK, Zafer Bayramı yıldönümü vesilesiyle de bir takım açıklamalarda bulundu. Vesile 30 Ağustos ama konu oldukça geniş. Kürt sorunu, AB ile ilişkiler, bölgenin durumu ve Türkiye'nin konumu bunların başında geliyor. Bütün bu konular, bol keseden kullanılan TSK övgüsü sosuyla süsleniyor. Ve bütün bu açıklamalar, 30 Ağustos kutlama programıyla bir arada bir anlam taşıyor. Bu anlamı, kutlama programı ve Genelkurmay Başkanı Özkök'ün ağzından ifade edilen TSK görüşleri içinden çekip çıkarmak gerekiyor.

30 Ağustos kutlama mesajında Özkök, her ne kadar; “AB üyeliğini, Ulu Önder ATATÜRK'ün bizlere vermiş olduğu ‘Türkiye'yi çağdaş uygarlığın ilerisine taşıma hedefi' için önemli bir araç olarak görmekteyiz” diyorsa da, tüm konuşmaya yedirdiği yakınmalar ve döne döne vurguladığı TSK övgüsüyle, ordunun, “AB normları!”nı, özelde de ülke yönetiminde ordu ağırlığı üzerine olanları bir türlü hazmedemediği ve hazmetme niyetinde olmadığını gösteriyor. Bunu kanıtlamak için TSK'nın diğer ordulardan farklı olduğunu söylüyor: “TSK'ni güçlü kılan iki önemli özelliği vardır: Bunlardan birincisi, Büyük Atatürk'ün deyimiyle TSK'ne has olan; ‘halis millilik' vasfıdır. Bu vasıf, TSK'ni ulusun ayrılmaz bir parçası haline getirmektedir. Bu özellik aynı zamanda TSK'ni diğer ülkelerin silahlı kuvvetlerinden de farklı kılmaktadır.” Bu farkın -dolayısıyla bu farktan kaynaklanan ağırlığının- anlaşılması gerektiğini vurguluyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri gelecekte de; çağın şartlarından ve yaşamakta olduğumuz değişimden kaynaklanacak reformları zamanında yaparak, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerine yürekten bağlılığı, özgün disiplini, köklü gelenekleri, pragmatik, itidalli, kararlı yaklaşımı, güçlü temsili ve modern yapısı ile bir taraftan ülkemizdeki huzur ve istikrarın sürdürülmesine; diğer taraftan da bölgesel üstünlüğümüzün idamesine ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki ulusal menfaatlerimizin korunmasına katkılarda bulunmaya devam edecektir.”

Başta da vurguladığımız gibi, TSK çeşitli konulardaki görüşlerini her vesileyle açıklar. Özkök'ün 30 Ağustos mesajı ve ödül töreni konuşması, bu yönüyle yeni bir şey söylemiş olmuyor. Yeni olan, ya da mesajı ve kutlama programını anlamlı kılan, ordunun milliliğine ve bağımsızlığa yapılan aşırı vurgudur. Aziz Nesin'in kendi mizah diliyle ifade ettiği bir psikolojik durumu açığa vuruyor bu aşırılık: Ne ordunun milliliğinden ve ne de ülkenin bağımsızlığından eser kalmıştır. Bu, ne yeni ve ne de yeni anlaşılmış bir durum elbette. TSK'nın millilik vasfı, yönetimi Pentagon'a havale edildiği gün sona ermiştir. Genelkurmay Başkanı'nın bu mesaj ve konuşmada kullanmaya kalktığı “ordu-millet bütünlüğü”nün de, profesyonel ordu ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. “Millet”, zorunlu askerlik görevi yapan erlerin (yani kendi çocuklarının) oluşturduğu orduyla barışıktır sadece. Ülkeyi darbelerle, sıkıyönetimlerle, iç savaşlarla yöneten Amerikancı, faşist orduyla değil.

Üstelik, TSK'nın Pentagon ile bağı öylesine “stratejik”tir ki, bu bağı gizlemeye bu tür konuşmaların gücü yetmemektedir. Çünkü başka günlerde başka vesilelerle yapılan açıklamalar, bu açıklamalardaki “stratejik ortaklık” vurguları, emperyalizme uşaklık bağının kuvvetini fazlasıyla ortaya koymaktadır. Elbette sadece açıklamalar değil bağı gösteren. Asıl, emperyalistlerin çağırdığı her göreve koşulması, bölgede jandarmalığını yapmaktan övünçle bahsedilmesi, ve daha pek çok gelişme, TSK'nın, milli olmak bir yana, emperyalist orduların en has piyonlarından biri olduğunu göstermektedir.

Mesaj ve konuşmalardaki abartı 30 Ağustos kutlama programlarında da fazlasıyla sergilenmektedir. Özellikle, “millici”lerin Afyon'a önden yaptığı çıkarma tam bir komedi niteliğinde. TSK'nın “millici” vasfı üzerine bin yeminle halkı ikna etme çabası da, TSK'dan daha gayretli biçimde bunlar tarafından yürütülüyor. Bizzat asker tarafından örgütlenip yönlendirildiği açık olan bu çevrelerin faaliyeti, anlaşıldığı kadarıyla, ve son günlerde kimi kurmaylar tarafından defalarca vurgulandığı üzere, “teröre karşı topyekûn mücadele” kapsamına giriyor. Ve biz bu ifadeleri “kontr-gerilla el kitabı”ndan hatırlıyoruz.

Bu kapsamda, son aylarda ardı ardına sergilenen “linç girişimi” senaryoları da bir anlam ifade ediyor. Bir yandan “illegal” biçimde örgütlenip yönlendirilen bu şoven/ırkçı saldırılar, diğer yandan faşist yasal düzenlemeler (hazırlanmakta olan yeni TMY'de olduğu gibi), ülkede yeni bir gericilik, baskı ve devlet terörü rüzgarı estirilme hazırlıklarını gösteriyor.

İşçi ve emekçi kitlelerin bu gericilik rüzgarına karşı hazırlanması ve örgütlenmesi sınıf devrimcilerinin her zamankinden fazla gayret göstermesini gerektiriyor.

--------------------------------------------------------------------------------------

1 Eylül Dünya Barış Günü…

Kalıcı barış sosyalizmle kazanılacak!

1 Eylül Alman faşizminin başlattığı emperyalist yıkım savaşının tarihidir. Dünya halklarını faşizm ve savaş belasından Sovyet halkları kurtardı. Alman faşizminin durdurulması 20 milyonu aşkın Sovyet işçi ve emekçisinin yaşamının feda etmesi ile mümkün olabildi. Kazanılan zafer SSCB'ye ve dünya halklarına büyük bir onur kazandırdı. Nazi faşizmi karşısında boyun eğenler, kirli hesaplarla faşizmin katliamlarını izleyenler, özcesi emperyalistler, savaş sonunda belki daha az maddi kayba uğradılar. Ama bu tutumlarıyla kapkara bir tarihi lekeyi alınlarına sürdüler.

1. Dünya Savaşı dünya halkları ve ülkeleri için tam bir yıkım oldu. 9 milyon 700 bin çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçi savaş nedeniyle hayatını kaybetti. 2. emperyalist paylaşım savaşında hayatını kaybedenlerin sayısı ise 1. emperyalist paylaşım savaşında hayatını kaybedenlerin sayısını beşe katladı. 7 milyonu Alman Nazi kamplarında olmak üzere tam 52 milyon insan katledildi. Alman faşizminin bozguna uğratılması SSCB vatandaşlarının özverili direnişi sayesinde mümkün olabildi.

II. Dünya Savaşı'nın üzerinden 60 yıl geçti. Emperyalist sistem yine kanlı savaşlar üretiyor. Kitlesel ölüm ve toplumsal yıkımlara yolaçıyor. Irak halkının haklı direnişine ABD emperyalizminin yanıtı katliamcılıkta sınır tanımamak oluyor.

ABD emperyalizmi Afganistan‘da işgal politikasının sürdürüyor. İran ve Suriye halklarına yönelik savaş tehdidini arttırıyor. Mazlum halklar, dünyanın işçileri ve yoksul emekçileri, bir bütün olarak insanlık, emperyalist katiller sürüsünün savaş tehdidi altında bulunuyor.

Emperyalist savaşın neden olduğu yıkım, dünya halklarının öfkesi ve nefretiyle karşılanıyor. Halkların ABD emperyalizmine karşı direnen Irak halkına yönelik sempatisi giderek artıyor. İşçilerin birliği, halkların kardeşliği mücadelesinin zemini güçleniyor. Barış umudu Irak halkının ellerinde büyüyor. Barış umudu dünya halklarının ABD emperyalizmine duydukları nefret içinde yeşeriyor. Bu umut ve kararlılıktır emperyalistleri korkutan ve şaşırtan. Emperyalizme yönelen isyan, barışa dair umutları arttırıyor.

Ezen-ezilenin, sömüren-sömürülenin olmadığı, barış içinde bir dünyayı kazanmanın tek yolu emperyalist-kapitalist egemenlik sistemini yıkmak, dünyada sosyalizmi egemen kılmaktır. Sosyalizm için savaşılmadan barış mücadelesinde kalıcı sonuçların elde edilmesi imkânsızdır. Dolayısıyla, barış bayrağı dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarının ellerindedir!