03 Eylül 2005
Sayı: 2005/35 (35)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ters tepen oyunlar ve büyüyen korkular
  Genelkurmay Başkanı'nın 30 Ağustos açıklamaları üzerine
   İncirlik yürüyüşü
  İncirlik yürüyüşü ve destek eylemleri
  Batman'da 20 bin kişi Hasan İş'i uğurladı
Özelleştirme tekelleşmeye hizmet ediyor
Kamuda toplu görüşme oyunu bitti
  Demokratikleşme paketlerinden yeni saldırılar çıkıyor
  Ekim Gençliği; Yeni döneme güçlü bir başlangıç için!
  TİSK:Sendikaya dost(!), işçi sınıfına düşman!
  "Sen 'sen' ol" ihanete geçit verme
  Ümraniye İşçi Kurultayı faaliyetlerinden...
  Küçükçekmece İşçi Kurultayı çalışmaları
  Sınıf çalışmasının sorunları ve kurultay çalışması
  Irak işgalindeki başarısızlık gizlenemiyor
  İşgalciler Irak'ı kaosa sürüklüyor

  Filistin direnişini bitirme planları tutmayacak

  Dünya Katolik Gençlik Günü ve gösterdikleri
  AKP H ükümeti "ucuz konut" adı altında emekçileri kandırıyor
  Türkiye'de aydın olmak!
  İçi boşaltılan kavramlar: Savaş ve barış!
  Düzene mahkum olmaktansa düzenin mahkumu olmak yeğdir
  Genç komünistlerin deneyimlerinden
  Bültenlerden / GOP İşçi Bülteni
  Emniyet gençleri "sevmeye" çağırıyor...
  İspanya'nın kızıl karanfili; Garcia Lorca
  Basından: Savaş bitiyor / Y. Türker
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emniyet gençleri “sevmeye” çağırıyor...

Devrimcilerse sevginin yeşerebileceği bir düzeni kurmaya...

Birkaç senedir Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi (TEMÜH) gençlik örgütlenmelerinin anti propagandasını, üniversitelere kayıt döneminde çıkarttığı ve yaygın olarak dağıttığı broşürlerle yapıyor. Bu sene de TEMÜH geçen seneki ile benzer içerikte iki ayrı broşür hazırlamış. Broşürlerden birincisinde “yabancılaşma ve yalnızlık” vurgusu yapılırken, diğerinde gençler nefretin değil sevginin temsilcisi olmaya çağırılıyorlar.

Yabancılaşma ve yalnızlık

Süslü cümlelerle kapitalist kültürü aklayıp, ona alternatif üretmek kaygısında olan herkesi öcü gibi göstermeye çalışan düzen bekçileri broşürlerinde şöyle yazıyorlar:

“Sizler, değişimi kelimenin tam anlamıyla yaşamaya başladığınız bu dönemde yeni sosyal gruplara, ilişkilere ve düşünlere adım atmak suretiyle sosyal çevrenize uyum sağlamaya çalışacaksınız. Bu dönemde, siz gençlerimizin, değişimin hızından ve çeşitliliğinden kaynaklanan ‘yabancılık ve yalnızlık' gibi bir takım uyum sorunlarını yaşamanız çok normal bir durumdur.”

Bu paragraf üzerine öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; yabancılaşma ve yalnızlık doğal değildir, aksine kapitalist kültürün insanları intihara kadar sürükleyebilen illet bir hastalığıdır. Parçalanmış ve sıkıştırılmış hayatlar yaşayan insanların önlerine yapay ve gerçekte hiçbir değeri olmayan hedefler konulur. Üniversite sınavını kazanmak gibi, üniversiteyi bitirmek gibi, iş bulmak gibi... Sonra bu hedefler gerçekleşir ve geriye derin bir boşluk kalır. Elbette mutluluk yoktur, elbette tatmin duygusu yoktur. Zira her hedef bireysel kurtuluşa, köşe dönmeciliğe kilitlenmiştir. Hedef mutluluk üretimine kilitlenmemiştir.

Kapitalist kültür, güvensizliği toplumsal yaşamı kontrol altında tutabilmenin en temel aracına dönüştürmüştür. Birbirine güven duymayan insanlar gün geçtikçe sosyal ilişki kurmakta güçlük çekmeye başlarlar. Sosyal ilişkilerde üretim özel bir yer tutmadığı için, gitgide insanların paylaşımları azalır ve zaman içinde insanlar birbirlerine yabancılaşmaya başlarlar. Beraberinde geliştirilmiş rekabet duygusu, insanların birbirlerini dost, arkadaş, sevgili olarak algılamaktan çok rakip gibi algılamaları sonucunu doğurduğu için yabancılaşma derinleşir ve yalnızlık yabancılaşmanın kaçınılmaz bir sonucuna dönüşür.

Broşürde de belirtildiği gibi, bir genç için değişim gerçekten kaçınılmazdır. Ancak önemli olan değişimin hangi yönde olduğudur. Broşürü kaleme alanlar, yalnızlık ve yabancılaşmanın doğal olduğunu ve üzerine gidilip aşılmasının olumsuz sonuçlar üreteceğini söylüyor. Olumsuz sonuçlar üretecektir. Ancak kimin için? Broşürü kaleme alanların temsil ettiği düzen için mi, yoksa değişen için mi? Broşürün ilerleyen yerlerinden anlaşıldığı üzere, bir öcü gibi korkulan değişim; devrimcileşme ve örgütlenmenin ta kendisidir. Bu durumda korkulup kaçınılması gereken sosyal çevre de üniversitelerdeki siyasal gençlik gruplarıdır. Açık ki böylesi bir değişim, değişimi yaşayan için olumsuz olamaz. Aksine, insanileşmektir bu, insancıl değerlerle tanışmak, üretmek ve yaşamdan zevk almaktır. Elbette bu değişim, düzen yanlıları için korkutucu ve önlenmesi kati surette gerekli bir değişimdir. Zira devrimci değerler kapitalist değerlere kafa tutar, onları hiçleştirir.

O zaman üniversiteye kayıt yaptıran gençlere bizim cephemizden söylenmesi gereken şudur:

“Üniversiteye adım attığınız şu günlerde elbette doğal olarak yaşantınızda da bir şeyler değişecek. Öncelikle hayallerinizi süsleyen üniversitelerin, sizi özgürleştiren mekanlar olmadığını göreceksiniz. Ancak şundan emin olun, değişiminiz üniversite ile beraber son bulmayacak, zira insansınız ve insan zaman içerisinde hiç durmadan değişir, gelişir. Dikkat etmeniz gereken nokta şudur, kapitalizm her an sizin yabancılaşma ve yalnızlaşmayı doğalmış gibi algılamanız için uğraşacak, ancak doğrusu o sizi yabancılaştırmak ve yalnızlaştırmak için elinden geleni ardına koymayacaktır. Tam da bu yüzden tetikte olun ve tek seçeneğinizin kapitalizme uyum sağlamak olmadığını görün. Kendinizle beraber yaşamı da değiştirmeye çabalayın!”

Nefretin değil, sevginin temsilcisi olun!

Bütün devrimciler sevginin temsilcisidir. Kimse dünyayı, insanları, doğayı, yaşamayı emperyalist-kapitalist barbarlık düzenine savaş açmış insanlar kadar çok sevemez. Aksi olsaydı bugün böyle bir düzenin içerisinde yaşamak zorunda kalmazdık. Bu yüzden hiçbir düzen bekçisi, hiçbir kan emici, hiçbir katil kendini sevginin temsilcisi ilan edemez.

Hedefsiz nefret onlara kalsın, ama sevgiden ve insan olmaktan kaynaklanan bir nefret duygusuyla doludur devrimciler, ki onların gözünü devrimcilerde kaynağı tükenmeyen sevgi kadar korkutan bir nefrettir bu. Çünkü içiçe geçmiştir. Çünkü ayrıştırılamaz. Bir devrimcinin düzenden ölesiye nefret etmesi, insanları ve insan olmayı ölesiye sevdiği içindir.

İkinci broşüre ve bundan sonra yazacakları tüm broşürlerde, istedikleri final cümlelerini kullansınlar, istedikleri hitaplarla başlasınlar, söylenecek tek söz var: Sevginin temsilcisi olmak için bu düzenden nefret etmek gerekiyor, nefreti büyütmek ve hep daha çok sevmek!

Broşürlerine inat, polislerine, soruşturmalarına, sömürülerine, savaşlarına, iktidarlarına inat, düzenlerini yıkmak için, dünyayı kendi istediğimiz renge boyamak için devrimciler örgütlenecek! Çünkü sevginin, nefretin, yani insani olan herşeyin yaşanabilir olmasının tek koşulu budur!

---------------------------------------------------------------------------------------

İzmir Hamzababa etkinliği üzerine...

Deneyimlerimizden güç alarak seneye daha güçlü katılacağız!

 

18. Hamzababa etkinliği İzmir Kemalpaşa'da 27-28 Ağustos günleri gerçekleşti. Etkinlikten 27 Ağustos akşamı haberdar olduk. Biraraya gelerek gitme kararı aldık ve görev bölüşümü yaptık. İki saat içerisinde hazırlıklarımızı tamamlayarak yola çıktık. Hamzababa'ya ulaştığımızda her tarafın insanlarla dolu olduğunu gördük. Bu bizi heyecanlandırdı. İlk kez geliyorduk ve hiçbir deneyimimiz yoktu. Sabah kahvaltıdan sonra bizimle gelen insanlarla bir toplantı gerçekleştirdik. Stand açacağımızı ve gazete satışı yapacağımızı duyurduk. Stand açtıktan sonra bizimle gelen ailelerin de gazete satışı yapmaları harcadığımız emeğin boşa gitmediğini kanıtladı. Propaganda ve ajitasyon konuşmaları eşliğinde gazete ve kartlarımızı sattık. Sesimizi binlerce insana ulaştırmaya çalıştık. Ancak gazetemizin 1.5 saat içinde tükenmesi üzerine standımızı toplamak zoruna kaldık. Bu da bizim deneyimsizliğimizden kaynaklanıyordu. Gazete satışı sırasında çeşitli illerden gelen insanlarla sohbet ettik, gazetemizi tanıttık. İnsanları kamp yerimize davet ettik. Bazı insanlar böyle bir şeye ilk kez burada tanık olduklarını dile getirdiler. Bizi oturdukları illere davet ettiler. Gazetemizi sürekli okumak istediklerini söylediler.

Festivalde ise gerici bir hava hakimdi. Sermaye devleti Aleviler'e karşı kanlı ve kirli bir tarihe sahipti. Ancak kürsüye çıkan her konuşmacı “devletimiz, milletimiz, hükümetimiz” diye övgü yağdırdı. Ne çabuk unuttular Maraş'ı, Sivas'ı, Çorum'u, Gazi'yi... Daha dün Dersim'de 17 devrimcinin üzerine bomba yağdıran bu devlet değil miydi? Eyüp Beyaz'ı Ankara'nın göbeğinde elleri kelepçeliyken katletmedi mi? Özelleştirme saldırısını hayata geçiren, işçileri, emekçileri açlığa, yoksulluğa ve işsizliğe mahkum eden bu devlet değil miydi?

Parababaları ve uşakları kürsüye çıkıp yalan söylemekten çekinmiyorlar. Ama işçi ve emekçiler bugün farkında olmasa da yarın uyandıklarında bu iktidarı ve hükümeti yıkacaklar.

Sınıf devrimcileri olarak eksiklerimizi görerek ve deneyimlerimizden güç alarak seneye etkinliklere daha güçlü katılacağız.

BDSP/Buca