9 Mayıs 2008 Sayı: SİKB 2008/19

  Kızıl Bayrak'tan
  İşçi sınıfı ve emekçilerin öfkesini büyütelim!
   Kandil’in bombalanmasıyla ABD planı yeniden yürürlükte!
1 Mayıs Taksim direnişi ruhunu kuşanalım!
1 Mayıs direnişi ve CHP’nin hesapları!
1 Mayıs eylemlerinden...
Devrimci 1 Mayıs Platformu’ndan açıklama:
  Zulmün borazanı dinci–gerici medyanın
1 Mayıs’a kin kusma ayini!
  Denizler’i savunmak, devrimi savunmaktır!
  Devrimci mirası yaşatmak,
daha ileriye taşımakla mümkündür!
  Taksim kararlılığının kazanımları
  1 Mayıs gözlemlerinden...
  Faşist zorbalardan hesap sorma zamanı…
  Gençlik hareketinden...
  Adana Sanayi İşçileri Kurultayı Sonuç Bildirgesi...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Dünyadan...
  1 Mayıs: İslami faşizmin turnusol kağıdı
Yüksel Akkaya
  1 Mayıs 2008’in öğrettikleri
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

1 Mayıs: İslami faşizmin turnusol kağıdı

Yüksel Akkaya

Emekçilerle sermaye cephesi arasındaki mücadelenin ulaştığı eşiği, tutumları gösteren sembolik göstergeler vardır. 1 Mayıs da bu türden sembollerden biridir. “Mazlum” ve “mağdur” AKP iktidarı “sırat köprüsünden” geçerken İslami takiyyeye uygun davranıp, zaten emekçilerce anılan, kutlanan günü, kendince bir bakanlar kurulu kararı ile de “onaylamış” oldu. Bunu da bir büyük bir ihsan olarak sundu! İyi de bu kararı almasaydınız da değişen bir şey mi olacaktı? Aldınız bu kararı, sonra da işçiye, emekçiye, İstanbul halkına gününü gösterdiniz. Sonuç: ne yaman takiyyeciymişsiniz, bunu ispatladınız. Kuşkusuz, takdir edilecek bir şey!

Kapatma davası ile karşı karşıya olan bu zavallı AKP ve iktidarının bir parça “akil” davranıp, 1 Mayıs gerginliğinden uzak duracağını, bu “fetişi” devrimci bir kararla aşacağını düşünen bütün liberal, demokrat taife adeta ters köşe oldu! Ters köşe olan bu “zevat” devlet memurluğuna elverişli bir sağlık raporu alamayacak düzeyde sara hastası olan bu zavallı bakanlar kurulu başkanından bir de zılgıt yedi, Salı günü grupta milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada. Bundan daha doğal bir şey de olamazdı. Zira, sermayenin has çocuğunun ilk işi her türlü dolapla ilkin İslami sermayeyi beslemektir. İkincil olarak emek düşmanlığıdır. İş yasası, sosyal güvenlik düzenlemeleri bunun açık kanıtıdır. Sırada kamu emekçilerini ilgilendiren “kamu personel rejimi” vardır. Elbet bunu bir de toplu iş hukukunun parçası olan sendikal alan ve toplu pazarlık alanının düzenlemesi izleyecektir. Ancak, bu cehaletten bile nasibini alamamış, parayı görünce secdeye kapanmış İslami faşist taife her ne hikmetse hep mağdur ve madun rolünde kalabiliyor! Hem döven, hem söven, hem işkence eden, hem emekçinin cebindeki parayı çalan hırsız; ancak, hem dövülen, hem mağdur edilen gariban! Olsa olsa bir puştluk bu kadar icra edilebilir. İcracılarını bu yetenekleri nedeni ile takdir edip, en uygun madalya ile ödüllendirmek lazım. Bu da emekçilerin bir tarihsel borcu olsun!..

“An”lar kimliği ve kişiliği gösterir. 1 Mayıs bu “an”lardan biridir. Kanlı Pazar’ın çocukları unutamadıkları öfke ve kini 1 Mayıs’ta, İstanbul’da bilimum liberal, demokrat destekçilerine de göstermiştir. İşin daha garibi, bu kanlı pazarların içinde yer almış İslami çocuklar iktidar olmaya çalıştıkları bu dönemlerde, kendilerini meşrulaştıran, iktidara gelmelerinde önemli destek veren gariban “tutarlı” kesime de öfke kusmakta hiçbir sakınca görmemiştir. İyi ki de böyle yapmıştır. Umar ve dileriz ki, bu saralı iktidar ve saralı baş bu kendini kaybetmişliğe devam eder de “demokrasi” adına denize düşüp yılana sarılanlar bir parça daha akil ve sakil düşünür. En azından bu kadar dangalakça bir azar işitmez.

Bu ne şiddet ve hiddet sayın bakanlar kurulu başkanı, saralı emek düşmanı zat-ı muhterem? “Taksim’de arkasında 500 kişinin bile olamayacağını” iddia ettiğiniz ve adını bile telafuz etmekten korktuğunuz sendikanın binasına yapılanları nasıl da görmezden gelip, böyle bir köyün yalancı çobanı rolüne soyunursunuz? Siz, saralı bir kişilik olarak böyle tepki gösterebilirsiniz, sorun değil; ancak, bu kişiliğiniz belli ki bir devlet yönetimine uygun değil! Ancak, sorun bu da değil, siz tipik bir İslami faşist olarak davranıyorsunuz. Ama takiyye ile örtmeğe, madun ve mağdur rolü ile sızlanarak kifayetsizlikle beslemeğe çalıştığınız bu alçakça ve zalimce rolü, davranışı İran deneyiminden biliyoruz. Ve, bu nedenle sizin hep emek düşmanı olduğunuzu ileri sürüyoruz.

Hodri meydan. Açın bir dava, hesaplaşalım. Önce haleti ruhiyeniz iyi mi, bir sağlık kontrolü yapalım. Sonra, parti programları ve hükümet uygulamalarına bakalım. Sonra da “dil sürçmelerine” takılalım. Ne dersiniz? Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın: Ben sizin saralı, emek düşmanı, bir İslami faşist olduğunuzdan eminim. Buyurun siz de tersini ispatlayın!

Biliyorum ki, güzide avukatlarınız bu yazıyı es geçecek. Ben de bir cenah olarak toptan faşist yüzünüzü bir sonraki yazıda ortaya koyacağım. Umar ve dilerim ki, bu Salı günü grup toplantısında esip gürlemenizi bir de benim karşımda mahkemede yaparsınız. Bekliyoruz efendim, bu bir suç duyurusudur, açın davayı. Yüreğiniz yetiyorsa. Taksim’in ceberrut hakimi sizseniz, halkın adaleti de biziz. Buyurun hesaplaşalım. Öyle “tırıçkadan” esip gürlemekle olmaz bu işler. Sıkıysa açın davayı: Durmak yok, yola devam diyelim… Var mısınız?

(Haftaya Tayyibgillerin pek sevgili Cemalettin Kaplan, Hayrettin Karaman gibi ulemalarının sınıfa dair düşünceleri ile bu İslami faşizmi tartışmaya devam edeceğiz. Tabii, Vakit, Yeni Şafak, Zaman, Star, Bugün, Sabah gibi gazeteleri de işe katacağız. Umar ve dileriz ki o zamana kadar bize bir dava açılmış olur. Açılmazsa açtıracak daha “ağır” şeyler de yazarız elbet. 1 Mayıs, İslami faşizmin bir turnusol kağıdıdır, renk körü olanlara göstermek de bizim vazifemizdir.)

Gençay Gürsoy gözaltısı...

Polis devletinin yeni bir pervasızlığı!

Türk Tabipler Birliği Başkanı Gençay Gürsoy, 2 Mayıs günü saat 05.00’te kaldığı otelde gözaltına alındı. Zira, “Basın Kanunu’na muhalefet” suçundan yargılandığı halde ifade vermemiş ve bugüne kadar bulunamamıştı! Hakkında 4 yıl önce verilen yakalama talimatı bu nedenle uygulanamamıştı! Nihayet Ankara’da kaldığı otelde gözaltına alındı. Kısa bir süre gözaltında kalan Gencay Gürsoy daha sonra serbest bırakıldı. Böylece polis devleti uygulamalarının pervasız bir yeni örneği daha sergilenmiş oldu.

Gözaltı saldırısının Gencay Gürsoy’un 1 Mayıs’ta faşist sermaye devletinin uyguladığı devlet terörüne karşı tepkisini ortaya koyduktan sonra gerçekleşmiş olması rastlantı değildi. TTB Genel Başkanı, 1 Mayıs’ta İstanbul’da sergilenen saldırganlığı insan hakları ve hukuk ayıbı olarak tanımlamış, sermaye hükümetine tepki göstermişti. İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü hakkında suç duyurusunda bulunacağını, bunların görevden alınması gerektiğini dile getirmişti.

Gözaltı saldırısının bir diğer nedeni ise, sermaye hükümetinin uygulamaya sokmaya çalıştığı “İstihdam Paketi”ne TTB’nin sert tepki göstermesidir. İstihdam Paketi’nin, Meclis Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşüldüğü saatlerde, tasarıyı basın toplantısı ile değerlendiren TTB şunları dile getirdi:

“Hükümete göre işçilerin sağlığı ve hekimlerin emeği yük sayılıyor. AKP, işverenlerin istekleri doğrultusunda, işverenlerin yüklerini hafifletmek amacıyla işyeri hekimliğini değiştirmek istiyor. ‘İstihdam Paketi’ alelacele geçirilmek isteniyor. İş Yasası’nın ‘İşyeri Hekimliği’ olan madde başlığı ‘İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri’ olarak değiştiriliyor. Sağlık Hizmeti alınabilmesi için en az 50 işçi şartı getirilmek isteniyor. Böylelikle işyerlerinin yüzde 98’inde 50’nin altında işçi çalıştığı için, işyerlerinin ezici bir kısmında işyeri hekimliği tarihe karışıyor. Onlarca işçinin öldüğü, onlarcasının sakat kaldığı Tuzla vb. işyerlerinde, iş sağlığının en önemli ayaklarından biri olan işyeri hekimlerinin bulunmaması, yasal kılıf giydirilerek normalleştirilmek isteniyor.”

“AKP Hükümeti, işverenlerin sırtına yük olarak gördüğü işyeri hekimliği hizmetlerini taşeronlaştırmak istemektedir” diyen TTB, bu alanın ticarileştirileceğini, bunun yaklaşık 8 bin işyeri hekimi üyelerini etkileyeceğini dile getirdi. “Tam gün çalışma ancak kamucu bir sağlık hizmeti sunumu içerisinde mümkündür” diyen TTB, düzenlemenin hekimlerin özlük haklarını geriye götürmekten başka bir işe yaramayacağını ifade etti.

Tam gün çalışma tasarısına, daha önceki cumhurbaşkanı tarafından veto edilen ithal hekim düzenlemesi de ekleniyor. İşçi ve emekçilerin sağlığı, ucuza çalışacak, mesleki bilgi ve becerisi şüpheli ithal hekimlere emanet edilmek isteniyor.

Sermaye hükümeti bu saldırıyı gerçekleştirmede TTB’yi engel olarak görüyor. Bu nedenle TTB seçimlerine, Sağlık İl Müdürlüğü aracılığı ile müdahale ediyor. Birçok il sağlık müdürlerinin ve bakanlık bürokratlarının, illeri dışında oda seçimlerinde oy kullandıkları saptandı.

TTB Genel Başkanı’na yönelen gözaltı terörüyle, sermaye çevrelerinin “demokratikleşiyoruz” yalanlarının içyüzü bir kez daha gözler önüne serilmiştir. AB emperyalizmine köleliği gizlemekten başkaca bir amacı olmayan “uyum yasaları”nı ülkeye özgürlük ve demokrasi getiren düzenlemeler olarak sunanların gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Ne Avrupa Birliği ne de başka bir emperyalist birlik! Bu ülkeye gerçek özgürlüğü işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci mücadelesi getirecektir.