28 Ağustos 2009
Sayı: SİKB 2009/33

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzenin “Kürt açılımı” açmazda!
  “Demokratik açılım” tartışmaları Kürt halkına saldırılar eşliğinde sürüyor!
  Emperyalist-kapitalist sistemin haydutları 1-7 Ekim’de Türkiye’ye geliyor.
  Haksız savaşların kiri silinemiyor
Sosyal yıkım saldırılarına
karşı mücadeleye!
Sermaye düzeninin
kolladığı iki katil!
Asemat’ta eylem, Asil Çelik’te
açlık grevi..!
Entes direnişinden
  İşçi ve emekçi hareketinden .
  Sermaye düzeninin Kürt sorununda tarihi çözümsüzlüğü
  Bir sendikalaşma deneyiminin gösterdikleri.
  3. köprü projesi: Yeni bir talan ve
çevre katliamı
  Afganistan’da seçim oyunu
  CIA’ya işkence soruşturması
  İlaç tekelleri insan yaşamını
hiçe sayıyorlar
  “Açılımlar” ve devrimci yurtsever
tutum üzerine
  Din tacirlerinin Ramazan’dan yansıyan görüntüleri
  Bültenlerdern.
  Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!
  Sincan Kadın Hapishanesi’nden
mektup
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

3. köprü projesi:
Yeni bir talan ve çevre katliamı

Tayyip Erdoğan 1997’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde “3. köprü İstanbul için cinayettir” diyordu. “Yeni köprü beraberinde çarpık yapılaşma ve yeşil katliamını getirecektir” diyen Erdoğan, nemalanma sırası kendilerine gelince kolayca fikir değiştirdi.

Dün bu açıklamayı yapanlar, bugün Beykoz ve Tarabya arasında yapılacağı açıklanan 3. köprü ile İstanbul’da yaşanan trafik sorununa çözüm bulunacağı, bunu yaparken de çevreye zarar verilmeyeceğini ifade ediyorlar. Bu sözlerin hiçbir inandırıcılığı olmadığı ortadadır. Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş ile birlikte helikopter turu atarak güzergâhın uygun olduğuna karar vermeleri ise ne tür “bilimsel” yöntemler kullandıklarını gösteriyor! 

3. köprü, sermaye çevrelerinin çıkarına göre hazırlanan bir projedir. Köprünün yapılması planlanan güzergâh ve çevresindeki arsa ve arazilerin rantını elde etmek için hazırlıklar önceden yapılmıştır. Öyle ki, Hürriyet emlak dergisinin Mayıs 2008 tarihli sayısına bakıldığında, güzergâhın daha o zamandan “tahmin” edildiği anlaşılmaktadır. Ne tesadüftür ki, 3. Köprü güzergâhı üzerinde arazi toplayan şirketlerin Erdoğan’la yakın ilişkileri sözkonusudur. Örneğin, bu güzergâhtaki arazileri alan firmalar arasında ÜLKER ve FİBA gibi büyük isimler bulunmaktadır. FİBA adlı firma, Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın genel müdürü olduğu Çalık Holding’in satın aldığı Sabah-ATV’nin ihalesi öncesinde Tayyip Erdoğan ile görüştüğü ortaya çıkan Hüsnü Özyeğin’e ait bir firmadır. Ülker ise, Erdoğan’ın geçmişte bayiliğini yapmış olduğu bir firmadır. Bölgedeki arazilerin büyük kısmı çoktan el değiştirmiş bulunmaktadır.

Sermaye devleti sözcülerinin talanlarına kılıf olarak kullandıkları trafik sorunu ise kapitalizmin bir sonucudur. “Kapitalistler ve onların idarecileri için trafik sorunu çözümlenemez. Çünkü, herkese otomobil ve otomobile dayalı parça ve ürünü satmak varken bundan vazgeçilemez. Çünkü yollar otomobillerle doldurulamaz ve sürekli olarak yeni bir otomobil talebi uyandırılamazsa sadece otomobil tekelleri değil petrol tekelleri de bundan zarar görür. İşte bundan dolayı, yerel idareciler bile bile yeni yollar yapmakta, yeni yollar son model arabalarla doldurulmakta, yollar kilitlenmekte ve idareciler de yeni yollar yapmak üzere kolları sıvamaktadırlar. Petrol ve otomobil tekellerinin, dünyayı yöneten tekelci güçler içerisinde oldukça özel bir konuma sahip olduğu düşünülürse, kapitalist sistem altında ve yerel yöneticilerden akılcı davranmalarını bekleyerek soruna çözüm bulmanın mümkün olmadığı görülür. Bu koşullarda, trafik sorunu, tüm azameti ve vahametiyle artmaya, insanlığın belası olmaya devam edecektir. Çünkü, diğer tüm toplumsal sorunlar gibi bu sorun da esasta bir düzen sorunudur. Kapitalistlerin çıkarları bu sorunun büyümesi dışında başka bir yol tanımamaktadır.”*

3. köprünün İstanbul’un trafik sorununu hiçbir şekilde çözmeyeceği ve dahası yeni sorunları beraberinde getireceği konunun uzmanlarınca da dile getiriliyor. İTÜ Ulaştırma Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Gerçek projeye karşı çıkarak, şu görüşleri savunuyor: “Bu projenin kendi yaratacağı trafik dışında, mevcut köprülerdeki trafik tıkanıklığına fazla bir faydası olmayacak. Bu köprü de bir süre sonra mevcut iki köprü gibi tıkanacak. 2-3 yıl içinde maksimum kapasitesine gelecek. Çünkü bu köprüler ve çevre yolları bir süre sonra kendi trafiklerini yaratıyorlar. Etrafında yapılaşmalar oluşuyor.

Ayrıca kuzeydeki bir köprü, yeni yapılaşmalarla İstanbul’un elindeki son orman alanlarının ve su havzalarının da tahribatına yol açacak. Yani İstanbul akciğerleri de yakında elden gidecek. Transit trafiğe hizmet edecek deniliyordu; transit trafiğin toplam trafik içindeki payı yüzde 3’ün bile altında. Dolayısıyla bu tamamen bir rant köprüsü olacak kanaatindeyim.”

Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube BaşkanıErhan Demirdizen de şunları söylemektedir: “İstanbul Boğazı’na yapılması planlanan üçüncü köprünün bir ulaşım projesi değil, emlak ve rant projesi olduğu düşüncesindeyiz”,  “Üçüncü köprüye tamamen karşıyız. İstanbul’un ulaşım ihtiyacı açısından üçüncü köprü nereye yapılırsa yapılsın ihtiyaca cevap vermiyor. Şu anda iki köprüyü ve deniz yollarını kullanarak iki yaka arasında günde 1,1 milyon yolculuk yapılıyor. Yeni köprü olursa bu en fazla 1.5 milyona çıkar. Şehir genelindeki yolculuk sayısı ise 21 milyon. Bu kadar fark için bu kadar pahalı yatırım yapılmamalı. Boğaz’ı raylı sistemle, tünelle geçmeliyiz. Üçüncü köprü hormonlu büyümeye, kuzey ormanları ve su havzalarının yapılaşmasına yol açar.”

İstanbul Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhçu ise şunları söylemektedir: “Boğaz’ın köprüyle geçilmesi düşüncesinin İstanbul’a bağlı tarım, içme suyu ve çevreye zarar vereceği bilimsel raporlarla ortaya konulmuştur. Çubuklu ve havzası, Beykoz ormanları, Ömerli Barajı’nın içme suyu havzası yok olabilir.

Kapitalizm gölgesinden faydalanamadığı ağacı keser!

Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım3. köprünün çevre katliamına neden olacağı uyarıları karşısında bu rant projesini şu şekilde savunuyor: “Ormandan yol geçmez deniyor, yok böyle şey. Ormanda hep yol var. Çevre hassasiyeti ile ülkenin ihtiyaçlarını, refahını, insanın ihtiyaçlarını birbirinden ayırmamız lazım.Çevreye bir şey yapmayalım diye elimizi hiçbir şeye dokundurmayalım mı?”

Kuşkusuz onların dilinde ülkenin “refah” ya da “ihtiyaçları” demek sermayenin ihtiyaçları ve refahı demektir. Bu nedenle çevre ve insan sağlığı açısından yapılan tüm uyarılara kulaklarını kapatarak, Eylül ayında bu konuyu meclis gündemine getirecekler. Konuya yönelik gelişen tepkilere rağmen sermayenin ihtiyaçları için ellerini çabuk tutmak istiyorlar.

Sermaye ve devleti orman alanlarına, içme su havzalarına, yerleşim alanlarına zarar geleceğini bile bile, çıkarları uğruna 3. Köprüde ısrar ediyor. Onların bu kadar küstahça insan ve çevre yaşamını hiçe saymalarını durduracak tek güç ise işçi ve emekçilerin örgütlü gücüdür. Yaşam alanlarımıza ve temiz bir çevrede sağlıklı yaşam hakkımıza pervasızca saldıran sermayeyi ancak bu güç sayesinde durdurabiliriz.

* www.kizilbayrak.net (16.06.2006) “Trafik sorununu kapitalizm yaratıyor, sosyalizm çözecek!

 

 

 

Arızlı’da depremzedelere baskın!

17 Ağustos Depremi’nin 10. yıldönümünde devlet terörüyle tanışan Kocaeli Arızlı’daki depremzedelere 20 Ağustos günü sabah erken saatlerde bir kez daha polis saldırdı.

Depremzedeler için yapılan deprem konutlarına bürokratların yerleştirilmesini engellemeye çalışan depremzedelere, sabaha karşı 05:30 sıralarında polis tarafından müdahale edildi.

Gece 02.00 sularında bir bürokratın eşyalarının eve taşınmasıyla başlayan gerginlik 7.5 saat sürdü. Polis saldırısı sırasında birçok kadın sinir krizi geçirirken bir kişi şeker komasına girdi, bir kişi de kalp spazmı geçirerek hastaneye kaldırıldı. Çıkan arbede sırasında 6 kişi yaralandı.

Irak hükümetinin yardımıyla sadece depremzedelerin kullanması amacıyla Arızlı’da inşa edilen deprem konutlarında toplam 237 daire bulunuyor. Bu dairelere, ailelerinden birden fazla kişiyi kaybetmiş depremzedeler yerleştirildi. Ancak ilerleyen süreçte Kocaeli Valiliği tarafından, depremzedelere burada ikamet etme sürelerinin 5 yıl olduğu ve sürelerinin dolduğu uyarısı yapılarak evlerin boşaltılması istendi. Geçen yıldan itibaren başlayan bu saldırılar sonucunda 80 daire boşaltıldı. Boşaltılan dairelere birçok bürokrat yerleştirildi.

Çıkan olaylardan sonra açıklama yapan Kocaeli Valisi Gökhan Sözer, depremzedelerin konutlarından zorla çıkarılmadığı ancak “bazı marjinal grupların depremzedeleri kışkırttığı” yalanına sarıldı. “Bunlar kabul edilir şeyler değil. Hak talep etmek, mağduriyet, demokratik olarak düşüncesini ifade etmek ayrı bir şeydir. İnsanlara tecavüz etmek, saldırmak, onlara karşı suç işlemek ayrı bir şeydir. Bunlara izin verilmeyecektir. Herkes bilsin” diyerek kitleye gözdağı vermeye çalıştı.