03 Eylül 2010
Sayı: SİKB 2010/35

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfı ayak bağlarından kurtulmaksızın sınıf mücadelesinde
yol alamaz!
Orduda resmi çizgi devam ederken
rejim krizi derinleşiyor!
Kürt halkının özgürlük ve eşitlik
istemleri boğulamaz!
BDSP’nin referandum seminerleri
devam etti..
Metal İşçileri Birliği MYK Eylül ayı toplantısı sonuçları
BETESAN’da direniş
dayanışmayla büyüyor!.
UPS direnişiyle uluslararası
dayanışma büyüyor
Direnişçi UPS işçileri
eğitim seminerinde buluştu
Toplu görüşme oyunu sona erdi..
İşçi ve emekçi hareketinden.
12 Eylül’ün hesabını
işçi ve emekçiler soracak!
Eyvah; Lenin de
boykota karşıymış!
Devleti aklamanın yeni hamlesi: Ergenekon’dan sonra Cemaat!.
Güney Afrika kapitalizminin konsolidasyonu ve işçi hareketi
Güney Afrika Cumhuriyeti’nde
kitlesel militan grev!
UPS’de sendika düşmanlığı tüm dünyada protesto edildi..
“Yok olup gitsinler!”
Rize’de su boşa değil felakete aktı
Tacizciye terfi,
tacize uğrayana ceza!..
Dünya Barış Günü, TC ve Kürdistan
M. Can Yüce
“Hasta tutsaklar
serbest bırakılmasın”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Rize’de heyelan uyarı sistemi çalışmıyor

Rize’de meydana gelen heyelan felaketinde plansız yapılaşma sonucu 12 kişi hayatını kaybederken, 2 yıl önce kurulan erken uyarı sisteminin çalışmadığı söyleniyor.

İTÜ, TÜBİTAK, Rize Valiliği, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü 2006’da, Türkiye’nin en fazla yağış alan, arazi ve toprak yoğunluğu açısından en riskli bölge olan Rize’ye 5 milyon dolar bütçeli “Afet Erken Uyarı Sistemi” kuruldu. Fakat sistem 1 yıl çalıştırıldıktan sonra kapatıldı.

İçinde bulunduğumuz ücretli kölelik düzeninde kentler ranta göre şekillenirken işçi ve emekçilerin barınma hakkı ya da sağlıklı ve nitelikli bir planlama göz ardı edilir. Depremler, seller, heyelanlar vb. örnekler üzerinden bunun doğruluğu defalarca kez kanıtlanırken sermaye devletinin ilgili tüm kurumları gibi valileri de bunun dolaysız sorumlularındandır. Fakat Rize’deki ölümlerin sebebini tek başına kurulan sistemin çalışmamasına bağlamak da felaketin sorumluluğunu üzerinden atmak anlamına gelir.

Sistemin kurulduğu dönemin valisi Kasım Esen, kendisinden sonra sistemin çalıştırılmadığını belirterek, “Sistem, Rize’de nereye ne kadar yağış düşeceğini hesap ediyor, toprağın nem miktarını ve hareketlerini ölçüyor. Öncesinden de haber veriyor zaten. Eğer o sistem çalışsaydı önceden tedbir alınır, o kadar can kaybı da yaşanmazdı. Sistem çalışıyor ama çalıştırılmıyor” diye iddia etti. Gündoğdu Belediye Başkanı Süleyman Yıldız da, “Bize beldede heyelan olacağına dair uyarı yapılmadı” açıklamasında bulundu.

Sistemin çalıştığını öne süren Rize Valisi Seyfullah Hacımüftüoğlu ise “Sadece yağış uyarısı geldi, heyelan değil” eleştirileri için, “Bu büyüklükte bir afet beklemiyorduk. 100’ün üzerinde uyarı geldi. Bu konuda kendi metotlarımızı kullanıyoruz” karşılığını verdi. Sistemin beyni konumundaki Afet Koordinasyon Merkezi’nin bulunduğu İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nin kapılarının kilitli olması da dikkat çekti.

Rize’de heyelan felaketi yüzünden ölenler, belki sistem çalışsaydı yaşayabilirdi. Sistemin hangi hesaplarla kullanım dışı bırakıldığı şu an bilinmiyor ama Rize Belediye Başkanı Halil Bakırcı’dan valisine kadar herkes birbirini suçluyor. Bakanlar, başbakanlar yerinde incelemeler yapıyor. Başsağlığı diliyor, sahte gözyaşları döküyor. Sonuçta kapitalizmin kentlerinde doğa olayları birer afete dönüşüyor ve bu felaketler hep işçi ve emekçileri vuruyor.



Zincirlikuyu’da polis terörü

PVSK ve TMY’den aldığı yetkilerle pervasızlıkta sınır tanımayan kolluk güçleri, günlük yaşamda yetkilerini ne kadar rahat kullandıklarını çeşitli örneklerle gösteriyorlar. Sokak ortasında gerçekleştirilen infazlarda dahi cezasızlıkla ödüllendirilen polis, 30 Ağustos günü de “görev” başındaydı.

Zincirlikuyu metrobüs durağında bir grup polisin, durak görevlisi güvenlik elemanını darp ederken çekilen görüntüleri ortaya çıktı. Zincirlikuyu metrobüs durağında görevli olan güvenlik görevlisi ile 5 polis arasında yaşanan tartışma sonucu güvenlik görevlisi, polisler tarafından kelepçelenerek darp edildi. Sermaye devletinin bekçi köpeklerinin her eylemi yanına kâr kaldığı için bu olayda da polis çevredekilerin tepkisini çekmekten rahatsız olmadı. Durakta bekleyen onlarca kişi, kelepçeli güvenlik görevlisinin darp edilmesine sessiz kalmayınca, polisle durakta bekleyenler arasında arbede yaşandı.

Bu sırada belindeki silahı çekerek kullanmak isteyen bir polisin yine durakta bekleyenler tarafından engellenmesi dikkat çekti. Duraktaki olayı cep telefonlarıyla görüntüleyen bazı yolcular da polisler tarafından gözaltına alınmak istendi. Yolcuların kameralı cep telefonlarına da el koyan polis ekiplerinin, kaydedilen görüntüleri sildiği görüldü.



Suzan Zengin serbest bırakılsın

29 Ağustos 2009 tarihinde gözaltına alınarak tutuklanan İşçi-Köylü gazetesi Kartal Büro çalışanı Suzan Zengin 1 yıl süren tutukluk sürecinde ilk duruşmasına 26 Ağustos günü çıkarıldı. Duruşma öncesinde Beşiktaş İskele Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı.

Saat 9.30’da bir araya gelen Suzan Zengin’in yoldaşları ve dostları Suzan Zengin’le birlikte tüm tutuklu gazetecilerin serbest bırakılmasını istedi.

Eylemde “Suzan Zengin serbest bırakılsın / İşçi-Köylü gazetesi”, “Devrimci düşünce suç değildir, üyemiz Suzan Zengin serbest bırakılsın / DİSK Emekli-Sen İstanbul Şubeleri”, “Devrimci basın susturulamaz, Suzan Zengin serbest bırakılsın / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi” pankartları açıldı.

Eylem İşçi-Köylü gazetesi adına yapılan bir basın açıklaması ile başladı. Açıklamada devrimci, sosyalist, yurtsever basın çalışanı 37 gazetecinin hapishanelerde tutuklu bulunduğuna dikkat çekilerek devrimci-sosyalist basın üzerindeki baskılar protesto edildi ve Suzan Zengin’in serbest bırakılması istendi.

Ardından söz alan Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’nden Yazar Temel Demirer baskılara inat mücadeleye devam edileceğini ifade etti.

Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu adına konuşan Necati Abay da basın örgütlerini duyarlı olmaya çağırdı.

Basın açıklamasına Belge Yayınları’ndan Ragıp Zarakolu, Deri-İş Genel Merkezi, Devrimci Demokrasi gazetesi, Kızıl Bayrak gazetesi, Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri ve Yeni Demokrat Kadın da destek verdi.




Vicdani retçi Suver açlık grevinde

Evine yapılan baskın sonucu 5 Ağustos 2010 tarihinde gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak Kasımpaşa Cezaevi’ne konulan, burada 9 Ağustos günü açlık grevine başlayan ve Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ne kaldırılan vicdani retçi İnan Suver 24 Ağustos 2010 tarihinde gönderildiği İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’nde açlık grevine başladı.

“Ben vicdani retçiyim ve bir gün bile askerlik yapmak istemiyorum” diyerek 31 Ağustos günü açlık grevi eylemi başlatan Suver ‘suçsuzluğunu haykırmak için’ açlık grevine başladığını belirtti.