08 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/39

 Kızıl Bayrak'tan
Eşitlik ve özgürlük için
devrimci sınıf kavgasına!.
Kürt halkının tek seçeneği mücadeleyi büyütmektir!
MGSB dinci partinin inisiyatifinde
yeniden şekillendiriliyor!
TÜSİAD’dan hükümete: Hizmete devam!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı Sonuçları
Metal işçileri MESS önündeydi.
ÇEL-MER işçileri:
Verilen sözler tutulsun!
Anakonda işçileri direniyor! 
Herkese eşit, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti!.
İşçi ve emekçi hareketinden
Tayyip’in tersane şovu için polis terörü!
“Kazanacağız başka yolu yok!”.
Yeni dönem ve
genç komünistlerin görevleri
Soruşturma-ceza terörüne karşı üniversitelerde direniş var!
YÖK gençliği teslim almak istiyor!
Ağaoğlu'nun HERKES için tek gerçeği
Kamu emekçileri hareketi üzerine
Avrupa'da büyüyen mücadele dalgası üzerine...
Dünyadan.
Ekvador’da darbe girişimi
püskürtüldü
Mücadeleci Kadınlar Konferansı
yapıldı
Kilisede fetih namazı
- Mahmut Alınak
“Bir şey çıkar mı?”
- M. Can Yüce
“Habip ve Ümit’in göz bebeklerindeki dünyayı kuracağız!”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sağlıkta dönüşüm yalanı sürüyor, milyonlar sağlık hakkından mahrum kalıyor!

Herkese eşit, nitelikli ve
parasız sağlık hizmeti!

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bir parçası olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulaması ikinci yılını doldurdu. Bu, sağlık alanını ticarileştiren, sağlık hizmetine ihtiyacı olanları piyasanın acımasız kollarına bırakan bir projedir. Sermaye sınıfının ihtiyaçları doğrultusunda ve IMF direktifleriyle hazırlanmış, 2003’lerin ortalarından itibaren “sağlık alanında büyük reform” adı altında gündeme sokulmuştur.

Süreç, SSK’ya ait hastane, dispanser, sağlık ocakları ve eczanelerin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesiyle başlamıştı. İMF’nin stand-by anlaşmaları için önkoşul olarak dayattığı sosyal güvenlik kurumlarının (Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve SSK) tek çatı altında birleştirilmesi ve GSS’nin kabulüyle, sağlığın tüm hizmet alanları piyasa açılmasıyla devam etmişti.

GSS neler getirdi?

Hatırlanırsa bu saldırı programı aldatıcı bir propaganda eşliğinde gündemimize sokulmuştu. Güya kuyruklar kalmayacak, hastane ayrımı olmayacak, herekese eşit ve adaletli sağlık hizmeti getirilecek, bıçak parası kalkacak, isteyen istediği hastaneye, istediği doktora gidecekti vs. vs. Ama son iki yıldır sağlık alanında yaşananlar GSS’nin ne kalite, ne eşitlik, ne de verimlilik getirdiğini, sadece katkı/katılım payları adı altında sağlık hizmetlerini her alanda( ilaç, tıbbi malzeme, muayene vb.) paralı hale getirdiğini gösterdi. GSS’nin ilk günlerinde kimi başlıklarda sıfıra yakın olan cepten ödemeler her geçen gün daha da artırıldı. Üstelik her hekim muayenesi için ayrı ayrı katkı payı alınmaya başlandı. Özel hastanelere gelince, muayene katılım paylarına bir de hastane fark ücretleri eklendi.

GSS uygulamasından sonra ilaç giderlerinin sağlık harcamaları içindeki payı da büyüdü. İlaç şirketlerinin kasalarını dolduran bu uygulamanın kimin işine geldiği ise ortadadır. Bu gerçek, sağlık hizmetinin daha “verimli” olacağını söyleyenlerin yalanlarını ortaya koymaktadır. Sağlık hizmetinden verim bekleniyorsa, olması gereken koruyucu sağlık hizmetine öncelik vermektir. Bu önlemler alındıktan sonra tedavi edici sağlık hizmeti devreye girer. Ancak sağlığın piyasanın koşullarına bırakıldığı bir ortamda tedavi etmenin korumaktan daha karlı olduğu açıktır. Bu nedenle sermaye sınıfını ve devletini koruyucu sağlık hizmetleri ilgilendirmemekte.

Yasada ayrıca 18 yaşını tamamlamış ve okumayan çocuklar anne ve babaları üzerinden sağlık hizmetinden yararlanamayacak. Uygulamaya başladığı andan itibaren 1 kuruş bile prim borcu olanlar sağlık hizmeti almayacaklar. Böylelikle milyonlarca insan sağlık sistemi dışında kalmış olacak.

Önceki yasaya göre bir işçi, işsiz kaldığı günden itibaren 10 gün daha sigortalı sayılıyor ve geriye dönük bir yıl içinde 90 günlük çalışması varsa, 90 gün sağlık hizmeti alma hakkına sahip oluyordu. Yeni uygulamayla işinden ayrılan sigortalı 100 gün değil, sadece 10 gün sağlık hizmeti alacak. Bunun gibi daha birçok hak gaspı var. Yetmemiş olacak ki, Genel Sağlık Sigortası için 31 Ekim’e kadar başvurmayanlara bir de 760 lira para cezası öngörülüyordu.

Sağlıkta yıkımı durduralım!

Sağlık alanı, sermaye sınıfının iştahını kabartan ve uzun vadede daha da karlı olacak gözüyle baktığı bir sektöre dönüşmüştür. Sağlıkta yıkım programının uygulama biçimleri sermaye sınıfının konuya uzun vadeli yaklaştığını göstermektedir. Bu program adım adım uygulamaya konulmuş ve böylelikle de kitlelerden gelecek tepkilerin önü alınmaya çalışılmıştır.

Oysa Sağlıkta Dönüşüm Programı bir bütün olarak işçi ve emekçilerin hayatını tehdit etmektedir. Şimdiye kadarki haliyle bile ‘bu program ölüm getirir!’ belirlemesinin doğruluğu açığa çıkmışken, kapıda bekleyen saldırılarla gelecekte işçi ve emekçileri vahim bir akıbetin beklediği açıktır.

Bu yıkım programının durdurulması için sağlık hizmetini alan ya da veren bütün emekçilerin birleşik mücadelesi şarttır. Parasız, nitelikli, eşit ve kolay ulaşılabilir sağlık hakkı için örgütlü mücadeleyi yükseltmek, yaşam hakkımıza yönelik bu sadırlara dur demek zorundayız.

 

 

 

 

Sağlıkta yıkım kadın işçileri de vuruyor

1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren SSGSS (Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası) yasası kadın işçilerin çalışma ve yaşam koşulları açısından da olumsuz sonuçlar yarattı. Birçok hakla birlikte, kadınlar için pozitif ayrımcılık anlamına gelen bazı haklar da tırpanladı.

Yasayla birlikte tüm çalışanlar için emeklilik yaşı 65’e çıkarılırken, prim gün sayısı 9 bin güne yükseltildi. Emekli aylıkları ise %23-%33 oranında düşürüldü. Yasa öncesinde 6 ay olan emzirme yardımı %83 oranında düşürülerek bir defaya mahsus olarak verilmeye başlandı. Dul kadınların da durumlarını ağırlaştıran düzenlemeler yapıldı. Eşinin ölümü durumunda, onun askerlik süresini borçlanarak emeklilik süresini tamamlatma hakkı kaldırıldı, dul eşin almaya hak kazandığı aylık yüzde 50’ye düşürüldü.

Bir başka uygulama ise, çocukların 18 yaşından sonra anne-babanın sigortasından yararlanamaması ve 25 yaşından büyük evlenmemiş kadınların sağlık sigortasından yararlanma hakkının kaldırılması oldu. Yasayla evlenmemiş kadınlar ailenin kazancına göre sağlık primi ödemeye mecbur bırakıldı.

Geçtiğimiz Mayıs ayında yasada yapılan değişiklikle, hiçbir sosyal güvencesi olmayan kadınların hamilelik dönemi boyunca ücretsiz olan muayene olma hakkı da gasbedildi.

“Doğum borçlanması”nda kısıtlama!

Son olarak yeni bir uygulama ile kadın işçiler açısından yeni bir kısıtlamaya daha imza atıldı. 16 Eylül tarihinde çıkan bir genelge ile, sigortalı olmadan önce doğum yapan kadınlar, “doğum borçlanması” uygulamasının kapsamı dışına çıkartıldı. Böylelikle kadınların erken emekli olabilmeleri engellendiği gibi, emekli olabilmek için daha fazla çalışmalarının önü açıldı.

Doğum borçlanması, özet olarak, kadınların doğum sonrasında çocuklarının bakımı ile ilgilendikleri için sigortalı olarak çalışmadıkları günleri Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan satın almaları anlamına geliyor. 16 Eylül’de yapılan düzenlemenin öncesindeki ilgili yasa, doğumdan önce ya da sonra iki yıl süreyle çalışmış olan kadınların, doğum nedeniyle çalışmadıkları iki yıllık sürenin primini ödeyerek kıdemlerine saydırmalarına olanak tanıyordu. Ayrıca iki çocuk için kadınlara bin 460 gün doğum borçlanma hakkı veriyordu. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), şimdiki düzenlemeye göre ise SSK’lı annelere iki doğum için verilen borçlanma hakkının kapsamını daraltıyor. Genelgeyle, ilk defa sigortalı oldukları tarihten önce doğum yapan kadınlar kapsam dışı kalıyor.

Son düzenlemeden bağımsız olarak doğum borçlanmasının kendisi bile kadınların üretimin dışına çıkartılarak eve gönderilmesi anlamına geliyor. Kadınlar, işlerini bırakıp doğacak çocuklarına bakmaya eve gönderilirken, üstüne bir de para ödemek zorunda bırakılıyor. “Doğum borçlandırılması” ne işe geri dönüş için, ne de kadın işçilerin kıdemi için hiçbir önlem içermiyor. Ancak sermaye sınıfı son yapılan düzenleme ile bunu bile fazla görerek kısıtlamalara gitmekte, Tayip Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği “3 çocuk” zihniyetine paralel olarak kadınlar eve mahkum edilmektedir.

Taleplerimizi kazanmak için mücadeleyi yükseltelim!

Bundan 2 yıl önce SSGSS yasasına karşı geniş çapta mücadele yürütülmüş, ancak sendikal ihanetin rolünü oynamasıyla birlikte yasa meclisten geçmişti. Aradan geçen bu zaman içerisinde bu yıkım yasasının sonuçları her gün karşımıza çıkmaktadır. “Doğum borçlanması” uygulamasında yapılan kısıtlama da bunlardan biridir.

Bu durumda, bu yıkım yasalarına ve sonuçlarına karşı, işçi ve emekçilerin temel talepleriyle birleşik mücadeleyi örgütlemek şarttır.

Bu mücadelede, herkese parasız sağlık hizmeti, tüm çalışanlar için genel sigorta (işsizlik, sağlık, kaza, yaşlılık) taleplerinin yanı sıra, doğumdan önce ve sonra 3’er aylık ücretli izin, tıbbi bakım ve yardım, kadınların çalıştığı tüm işyerlerinde ücretsiz, nitelikli kreş ve emzirme odaları açılması gibi talepler de yükseltilmelidir.