05 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/10

 Kızıl Bayrak'tan
Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemeliyiz!
Dinci gericilik demokratikleşmenin önündeki engeldir!
İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti
Sosyalizm ve
kadın sorun - Nilgün Eren
İstanbul ve İzmir’de 8 Mart’ın 100. yılında emekçi kadınlar buluştu.
8 Mart çalışmalarından
TEKEL işçileriyle
dayanışma faaliyetleri...
Sendika ağaları çadırları kaldırdı!.
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
TEKEL Direnişi gösterdi ve öğretti - Vokan Yaraşır
TEKEL direnişi ve sendikalar
Karadağ cinayetinin iddianamesi hazırlandı...
İmzalar baskı ve
terör rejimine karşı...
Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!
Üniversitelerde soruşturma terörü
Sömürgeci politikalar
İngiltere-Arjantin ilişkilerini geriyor...
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar /3 -M. Can Yüce
Evrim Erdoğdu’ya özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Siyonist rejimle ilişkiler aksamadan devam ediyor…

İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti

Arada bir yaptığı çıkışlarla İsrail’le ilişkilerin gerilmesine neden olan AKP şefi Tayyip Erdoğan, bir-iki yıldan beri hem parti tabanı karşısında hem Arap halkları nezdinde “Filistin kahramanı” havalarına bürünür oldu. Sözkonusu fevri çıkışlar, Türkiye-İsrail ilişkilerinde kayda değer bir soruna yol açmazken, “Filistin halkının dostu” kisvesine bürünmeye çalışan Tayyip Erdoğan, bu gerilimleri iyi kullanıyor. Öyle ki, Tayyip Erdoğan ve müritleri, yaşanan kısa süreli gerilimleri nimet bellemiş görünüyorlar.

Son yıllarda iki Amerikancı rejim arasındaki ilişkilerde birkaç kısa süreli gerilim yaşandı. Sert gibi görünseler de, bu gerilimlerin tümü kısa sürede aşıldı. Dahası, bu süre içinde Türkiye-İsrail ilişkileri farklı alanlarda gelişmeye devam da etti. Demek oluyor ki, gerilimleri yaratan AKP hükümetinin başı aynı zamanda İsrail’le işbirliğinin geliştirilmesi için çaba da harcıyordu. Yani Tayyip Erdoğan’la müritleri, aynı anda hem “Filistin halkının dostu” olarak görünmeye çalışıyor hem bu halkın celladı olan siyonist rejimle sıkı işbirliği içinde bulunuyor.

Bu ikiyüzlü politikanın en bariz örneği, İsrail’deki Türkiye elçisinin alçak koltuğa oturtulup hakarete maruz bırakılmasıyla patlak veren diplomatik kriz günlerinde görüldü. Krizin doruğa çıktığı günlerde, AKP’nin müsteşarları Tel Aviv’de işbaşındaydı. Müsteşarlar, Heron uçaklarının alımıyla ilgili son hazırlıkları tamamlamak üzere Tel Aviv’de mesai yaparken, Tayyip Erdoğan ve müritleri Ankara’da İsrail’e karşı esip gürlüyorlardı.

Ortalık durulunca, siyonist rejimin insansız Heron uçaklarını Mart ayında Türkiye’ye teslim edeceği açıklandı. Yani tam o kriz günlerinde, Tayyip Erdoğan’ın Tel Aviv’e gönderdiği müsteşarlar, 185 milyon dolar tutarında olduğu açıklanan silah alımı için gerekli olan işlemlere nokta koyup Ankara’ya döndüler.

Tayyip Erdoğan’ın Gazze etrafındaki kuşatma ve İsrail saldırganlığını eleştiren söylemleri halen devam ederken, siyonist İsrail, Heronlar’ın 6’sını Türkiye’ye sevk etti. Heronlar ve iki yer kontrol istasyonu 26 Şubat günü Türkiye’ye ulaşırken, kesin kabullerinin ise önümüzdeki bir iki hafta içinde yapılması, ardından uçakların Türk ordusuna teslim edilmesi bekleniyor.

Kalan diğer 4 Heron’un sevkiyatının da Mayıs veya Haziran ayı içinde yapılacağı açıklandı. Böylece 10 uçak, yer kontrol istasyonları ile veri terminali teslimatları tamamlanmış olacak. Bu teslimata yedek parçalar da dahil bulunuyor.

Bu arada insansız hava araçlarının kullanımı için gerekli pilot eğitimi de dahil işletme bakım eğitimleri daha önce İsrail’de tamamlanmıştı.

Açıklandığına göre Hava Kuvvetleri’nden yaklaşık 45 kişi gerekli eğitimi İsrail’de aldı. Pilotlardan bazılarının “eğitmen” olarak yetiştirileceği ve bundan sonra pilot ihtiyacının Türkiye’nin kendi imkânlarıyla karşılanacağı da belirtiliyor.

Filistin halkının başına bomba yağdıran ırkçı-siyonist rejimin kasalarına 185 milyon doları aktarmaya başlayan sermaye uşağı AKP hükümeti ve onun şefi Tayyip Erdoğan, utanmadan Gazze’nin adını anmaya devam ediyorlar. Oysa siyonist rejime karşı başlatılan boykot kampanyasının bazı yankılar uyandırmaya başladığı günlerde İsrail’e 185 milyon doların aktarılmaya başlaması, tam bir eylem kırıcılığıdır.

AKP ile şefi Tayyip Erdoğan’ın ikiyüzlülüğü burada bitmiyor. Zira mazlum Filistin halkından yana olduklarını iddia eden bu gericiler, İsrail’den aldıkları uçakları mazlum Kürt halkına karşı kullanacaklar. Bu durumda siyonist İsrail’in kasalarına 185 milyon dolar aktaranlar, hem uçakları Kürt halkına karşı kullanırken hem Filistin halkının tepesine bomba yağdıranları finanse ederken, her iki mazlum halkı da sırtından hançerlemiş oluyorlar.

İki Amerikancı rejim arasındaki ilişkilerin boyutu, elbette AKP’yi fazlasıyla aşmaktadır. Siyonist rejimle ilişkilerin çok yönlü olarak geliştirilmesi, işbirlikçi burjuvazi ve onun devletinin temel politikalarından biridir. Ancak Filistin halkından yana imiş gibi görünmeye çalışan AKP’nin düzenin diğer kurum veya partilerinden özünde bir farkı bulunmuyor.

Eğer Tayyip Erdoğan ile müritlerinde fark aranacaksa, bu, Filistin halkının cellatlarıyla işbirliği yaparken, bazen bu halkın dostuymuş gibi görünmeyi başarabilmeleridir.


Ali’nin katili devlettir!

Kayıp yakınları, oturma eylemlerinin 257. haftasında, 1948’de kaybedilen sosyalist aydın Sabahattin Ali’nin dosyasının Ergenekon Davası kapsamına alınmasını istediler.

27 Şubat günü Galatasaray Lisesi önünde biraraya gelen kayıp yakınlarının oturma eyleminde, “Failler belli, kayıplar nerede” pankartı açılırken kayıpların fotoğrafları ve karanfiller de taşındı.

İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına yapan Av. Mahmut Alınak Sabahattin Ali’nin kaybediliş sürecini hatırlattı. Ali’nin sosyalist bir yazar olduğu için polis tarafından izlendiğini ve sağ basın tarafından hedef gösterildiğini söyleyen Alınak, Sabahattin Ali’nin bu nedenle yurt dışına gitmeye çalıştığını ifade etti. MAH ajanı olan kaçakçıların, Ali’yi “sınıra götüreceğiz” diye devletin ajanlarına teslim ettiklerini ifade eden Alınak, Kırklareli Emniyet Müdürlüğü’nde sorguya alınan Sabahattin Ali’nin bu tarihten 2,5 ay sonra 16 Haziran 1948’de Sazara Köyü ormanlık alanında bir çoban tarafından ölü bulunduğunu ve Ali’nin cenazesinin ailesine teslim edilmeyerek, kendisi gibi mezarının da kaybedildiğini söyledi.

Alınak, devletin, Sabahattin Ali’nin kaybedilmesinin sorumluluğunu kabul etmediğini belirterek, Ali’nin ailesi ve toplumdan özür dilenmesini, Sinop Cezaevi’nin “Sabahattin Ali Müzesi” olmasını ve Sabahattin Ali’nin gömüldüğü yerin açıklanmasını istedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul