05 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/10

 Kızıl Bayrak'tan
Genel grev-genel direniş yolunda ilerlemeliyiz!
Dinci gericilik demokratikleşmenin önündeki engeldir!
İsrail Heron’ların 6’sını
Ankara’ya teslim etti
Sosyalizm ve
kadın sorun - Nilgün Eren
İstanbul ve İzmir’de 8 Mart’ın 100. yılında emekçi kadınlar buluştu.
8 Mart çalışmalarından
TEKEL işçileriyle
dayanışma faaliyetleri...
Sendika ağaları çadırları kaldırdı!.
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
TEKEL Direnişi gösterdi ve öğretti - Vokan Yaraşır
TEKEL direnişi ve sendikalar
Karadağ cinayetinin iddianamesi hazırlandı...
İmzalar baskı ve
terör rejimine karşı...
Gençlik özgür üniversite düşmanı Doğramacı’yı unutmayacak!
Üniversitelerde soruşturma terörü
Sömürgeci politikalar
İngiltere-Arjantin ilişkilerini geriyor...
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar /3 -M. Can Yüce
Evrim Erdoğdu’ya özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Asıl “balyoz” işçi ve emekçileredir!

Düzen cephesinde yargı krizi üzerinden alevlenen iç dalaş geçtiğimiz günlerde emekli orgenerallerin “Balyoz operasyonu” çerçevesinde gözaltına alınmasıyla doruğa ulaştı. Generallerin gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılmasıyla bu dalaşta ordu ve AKP arasında bir kez daha uzlaşma sağlandı. Bu uzlaşma Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliğinde Başbakan Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un katıldığı 3’lü zirveyle kendini gösterdi. Düzen cephesinde bunlar yaşanırken diğer yandan sermayenin sosyal yıkım saldırıları işçi ve emekçilerin belini daha da büker hale geldi. Yani asıl “balyoz” işçi sınıfına ve emekçilere vurulmuş oldu.

Düzen içi çatışma, son günlerde yeniden şiddetlendi. HSYK kararı, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin açıklamaları, AKP’ye karşı güçlü bir hamle oldu. Buna mukabil emekli ordu komutanları, emekli ve muvazzaf subaylar gözaltına alınmaya bazıları da tutuklanmaya başladı. Bir yandan ordu eksenli düzen cephesi, AKP’yi bertaraf etmeye çalışırken öte yandan AKP ise kontrollü bir şekilde bürokrasi içinde güçlenmeye, medya ve Ergenekon davası aracılığıyla karşı tarafı etkisizleştirmeye çalışıyor.

Başta devlet daireleri ve bürokratlar olmak üzere tüm düzen cephesi kendi içinde hükümet ve ordu yanlıları ekseninde bölünmüş durumda. Ordu içinde dahi AKP yanlıları var ki, buradan sık sık belge ve bilgi sızdırılıyor. Öyle ki, Genelkurmay Başkanı’nın az sayıda yüksek rütbeli subaya yaptığı konuşma kaydedildi ve internetten yayınlandı. En son Erdek Deniz Komutanlığı’nda bir nöbet çizelgesinde “Adi Başbakan” şeklinde bir parola-işaret kararlaştırıldığı ortaya çıktı. MİT bile ortasından bölünmüş durumda.

Gerilimin zirveye çıktığı günleri izleyen noktada Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çağrısıyla Çankaya Köşkü’nde biraraya geldi. Toplantının arkasından yapılan açıklamada, “Son günlerde kamuoyunda tartışılan konular ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır”, “kurumlar yıpratılmasın”, “herkes sorumluluk bilinciyle davransın”, “Anayasal düzen ve kanunlar çerçevesinde çözüleceğinden vatandaşlar emin olsun” dendi.

Bu açıklamadan da anlaşılıyor ki, Genelkurmay Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı; “Balyoz operasyonu”, yargıda koparılan gürültü ve Ergenekon soruşturması ile ilgili uygulamalar konusunda temelde bir fikir birliği içindedirler. Bu durum, onların aralarında, ortak bir plan üstünde anlaştıkları, ama bu planın uygulanmasında zaman zaman sorunlar çıktığını göstermektedir. Zira AKP hükümetinin ABD patentli Türkiye’nin yeniden şekillendirilme planına ordu da işin esası yönünden tam bir bağlılık içindedir. Bu yüzden de şimdilik bir uzlaşmaya varmalarında şaşılacak bir yan yoktur. Her ne kadar bu uzlaşma geçici ve iğreti olsa da…

Tüm bu olup bitenler aynı zamanda TEKEL işçilerinin direnişinin en kritik bir evreye girdiği bir dönemde yaşandı. Dolayısıyla sözkonusu düzen içi çatışma, düzenin teşhiri için bazı imkânlar sunsa da işçi ve emekçi hareketinin politik niteliğinin zayıflığı koşullarında belli bir paralizasyon ve zayıflık yarattığı da bir gerçek.

Oysa TEKEL direnişi üzerinden uzunca bir süredir ilk kez, işçi sınıfının sorunları ve mücadelesi su yüzüne çıkmış ve toplumsal haklılık ve meşruiyeti oldukça yüksek bir düzeye ulaşmış, sermaye düzeni hiç olmadığı kadar sorgulanır olmuştu. Bu düzenin gerçek gündemi olan sınıf mücadelesi daha görünür hale gelmişti. Fakat gerçek gündem yine saptırıldı ve bir kez daha düzen içi egemenlik mücadelesinin gölgesine itildi.

Oysa düzen içinde yaşanan bu çatışmaların, işçi sınıfının sorunları ve talepleriyle herhangi bir ilişkisi yoktur. Dalaşan taraflardan biri AKP, bir yandan demokrasi gösterisi yaparken, asıl olarak da işçi sınıfı ve emekçi kitlelere saldırılarına devam ediyor. TEKEL işçilerini tehdit eden, ilerici-devrimci güçlere ve Kürt halkına saldıran AKP hükümeti, düzen içi çatışmayı kullanarak asıl gündemi buraya kilitlemeye ve buradan çeşitli kesimleri yedeklemeye çalışmaktadır. Kuşkusuz ki, aynı şeyler ordu merkezli düzen kliği için de geçerlidir. Yaşanan bir iç iktidar dalaşı olduğu için, her iki burjuva kampın da kendi yaklaşımını haklı gösterme amaçlı öne sürdüğü gerekçeler gerçeği yansıtmıyor. Onlar, gerçekleri saptırarak işçi ve emekçi kitleleri kendilerine yedeklemeyi amaçlıyor. Yaşananların özü budur.

Açıktır ki, bu düzen içi çatışmalar sonucunda hangi düzen kesimi galip gelirse gelsin, sonuçta mevcut düzen aynı kalacaktır. Dolayısıyla düzen içi iktidar çatışmasıyla birlikte emekçilerin gerçek gündemi olan sınıf mücadelesi yeniden gündemden düşecek ve sömürü sürecektir. Ve bu çatışmadan hangi düzen kesimi üstünlük sağlarsa sağlasın, yine sermaye sınıfı kazanmaya, işçi sınıfı ve emekçi kitleler kaybetmeye devam edecektir. Öyle olunca da; ödenmeyen ücretler, sigorta ve tazminatlar yine alınamayacak ya da sendikal örgütlenme hakkını kullandığı için işçiler işten atılmaya, 4/C dahil dayatılan kölelik biçimleri devam edecektir. İşçiler, iş cinayetlerinde ölmeye ve sakat kalmaya devam edecektir.

Bir yandan krizin faturasının büyüklüğü giderek daha çok görülür hale gelirken, öte yandan mevcut ekonomik imkânları geçtiğimiz bir yılda sermaye sınıfına peşkeş çeken AKP hükümeti, şimdi bütçe açığını azaltmak ve sermayeye yeni fonlar yaratmak üzere yeni zamlara, vergilere başvurmaya hazırlanırken, yağmalanacak yeni kaynaklar aramaya başlamış bulunuyor.

Yaşananlar açıkça göstermiştir ki; işçi sınıfı ve emekçi kitleler, krizin yükünü reddedecek bir mücadele hattına girmezlerse, onları gerçekten de kötü günler bekliyor. Sermaye sınıfı inanılmaz bir arsızlıkla işçi ve emekçileri krizin yükü altına girmeye çağırıyor. Oysa bunun sonu yoktur ve son bir-iki yıl içinde açıkça görüldüğü gibi, emekçilerin, krizin yükünü kabul etmesinden sermaye sınıfı kazanıyor. Kriz bu asalaklar için tam bir fırsata dönüşmüş bulunuyor.

Bu acı tabloyu değiştirmenin yolu, TEKEL direnişinin açtığı yoldan ilerlemekten geçiyor. TEKEL işçileri direnişçi tutumuyla ortaya bir irade koymuşlardır. İşçilerin haklarını koruma ve taleplerinin karşılanmasını isteme iradesi ve kararlılığı olayların seyri içinde dosta düşmana kanıtlanmıştır. Dahası bu irade, diğer emekçilerin de önemli bir desteğini yanına almıştır. Yapılması gereken, direnişin açtığı yoldan ilerleyerek sosyal ve iktisadi saldırıları püskürtmeyi ve krizin faturasını emekçilere kesmeyi hedefleyen politikaları etkisizleştirecek birleşik ve kitlesel bir mücadele çizgisinde emekçileri harekete geçirmek olmalıdır.

Bunun için işyerlerinde, fabrikalarda örgütlenen iş bırakmalar, mitingler, gösteriler, yerel eylemler üzerinden birleşik genel grev-genel direnişin gerçekleşmesi için özel bir yüklenme şarttır. Sermaye düzeni ve devletinin saldırılarını püskürtmenin yolu buradan geçmektedir.



Bursa’da BDSP faaliyetlerinden

Afiş çalışması, şablon ve duvar yazılamaları

TEKEL’deki direniş sürecinin başlangıcından bu yana çıkarılan BDSP imzalı “4 Şubat başlangıç mücadele sürecek!”, “İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!”, “Uzlaşma yok kazanana kadar mücadele!”, “Direnen TEKEL işçileriyle dayanışmaya!”, “Sermayenin saldırılarına karşı genel grev genel direniş!”, “4/C kölelik ve güvencesiz çalışmadır!” ve “Her yer TEKEL her yer direniş!” şiarlı 250 adet afiş, başta işçi servis güzergahları olmak üzere Esenevler, Teleferik, Heykel, Santral Garaj, Demirtaşpaşa, Gökdere Köprüsü, Ankara Yolu 1. 2. 3. alt geçitlerinde yaygın olarak kullanıldı.

Ankara Yolu 1. 2. 3. alt geçitlerine ve Başaran Mahallesi’ne yaygın bir biçimde “Direnen TEKEL işçileriyle dayanışmaya!/BDSP”, “TEKEL işçisi yalnız değildir!/BDSP”, “Genel grev genel direniş!/BDSP” ve “TEKEL işçisi direnişin simgesi!/ BDSP” şablon yazılamaları yapıldı.

Ankara Yolu 1. Alt Geçit’e “TEKEL’de direniş kazanacak!/BDSP”, Demirtaşpaşa Metro İstasyonu’na “Direnen TEKEL işçileriyle dayanışmaya!/BDSP”, Koğukçınar’a ve Kestel’e ise “TEKEL’de ihanete geçit vermeyelim!/BDSP”, “Genel grev genel direniş!/BDSP” imzalı duvar yazılamaları yapıldı.


“8 Mart çalışması ve Kızıl Bayrak dağıtımı

“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü 100. yılında… İşten çıkarılmaya, hak gasplarına, sömürüye karşı, mücadele alanlarına! / BDSP” imzalı merkezi bildiriler Kestel, Esenevler’de kapı kapı dolaşılarak dağıtıldı. Teleferik Semt Pazarı’na ve bölgedeki evlere de dağıtılan bildirilerle mücadele alanlarına çağrıldı.

Kestel, Teleferik ve Esenevler’de Kızıl Bayrak işçi ve emekçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Bursa