12 Mart 2010
Sayı: SİKB 2010/11

 Kızıl Bayrak'tan
Baharı kazanarak genel grev
genel direnişe yürüyelim!
Newroz’un isyan ateşi emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı harlanmalıdır
Amerikancı iktidar
“etkin taşeronluğa” devam edecek!
Binlerce emekçi
kızıl 8 Mart’ı kutladı
Devrimci 8 Mart etkinlikleri.
8 Mart eylem ve etkinliklerinden
Esenyurt Belediye işçileri:
“Yılgınlık yok, direniş var!...
Regal Cam’da direniş başlıyor!
TEKEL’de mücadele sürüyor..
İşçi ve emekçi hareketinden
TEKEL direnişinin
bazı dersleri
4/C’den istihdam bürolarına
esnek çalışma yaygınlaşıyor!
Gençliğin 8 Mart etkinliklerinden
Soruşturma-ceza terörü gençliğin sesini boğamayacak!..
Anadolu Üniversitesi’nde
baskılar sökmeyecek!
Elazığ depremi sermaye iktidarının gerçek yüzüdür
Fiyat düşürmek yetmez Ücretsiz ulaşım!
Avrupa’da 8 Mart
Kapitalist zincirin Yunanistan halkası iflasın eşiğinde.
Yunanistan’da emekçiler
iflasın faturasını ödemiyor!
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar… -4- M. Can Yüce
8 Mart bölünmesinin ideolojik ve
tarihsel arka planı
Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!
Seher Tümer serbest bırakılmadı!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fiyat düşürmek yetmez:
Ücretsiz ulaşım!

Türkiye’de toplu ulaşım yapılırken raylı sistem, deniz ulaşımı ve havayolları ya verimsiz ya da fazla elit olarak kalmaktadır. Kent planında da aynı durum geçerlidir. Özendirilen bireysel araç kullanımı özellikle metropollerin artık kronikleşen bir trafik sorunuyla boğuşmasına yol açmaktadır.

Çözüm için atılan adımlar fazlasıyla popülist olmanın ötesinde hiçbir sonuç üretmemekte en iyi ihtimalle geçici çözümler olmaktadır. Bunun en açık kanıtı İstanbul’a yapılan metrobüs hattıdır. Astarı yüzünden pahalıya gelen sistem çözdüğünden daha fazla sorun üretmektedir. Kuruluşunun daha ilk yılında otobüs vurgunuyla gündeme gelen metrobüs için en uygun terim gecekondu olmaktadır. Seçim yatırımı olarak yapılan sistem, üzerine binen yoğunluğu kaldıramamaktadır. Sistem sanıldığının aksine ucuz değildir. Türkiye’nin dünyanın en pahalı yakıtını kullandığını düşündüğümüzde arka arkaya kalkan araçlar büyük bir maliyet anlamına gelmektedir. Ayrıca hattın taşıdığı yükün fazlalığı üzerinden geçtiği yola daha şimdiden zarar vermeye başlamıştır. Yol ya tasarımında böyle bir yoğunluğa göre dizayn edilmemiş ya da kuralsızca yapılmıştır. Ancak sonuçta yağışlı geçen bir kışın ardından bozulmaya başlamış durumdadır. Yol halihazırda alternatifsizdir. Bulunduğu hat üzerinde yapılan şerit daraltılması ve azaltılan otobüs seferleri yüzünden metrobüs hattı üzerindeki en ufak sorun koskoca şehri bir anda kilitlemektedir. Yaklaşık 50 otobüsle günde 200 ila 350 bin yolcu taşınması amaçlanmaktadır. Bu sayıdaki araçla işlek saatlerde gerçekleştirilecek seferler, araçların tasarım yükünün üzerine çıkılmasına sebep olacaktır. Bunun araçların ömürlerini kısaltacağı ortadadır. TMMOB Makine Mühendisleri Odası da konunun yakıcılığını vurgulamaktadır. Metrobüs sistemi, Avrupa’daki uygulamaları göze alınırsa, daha çok küçük şehirler için tasarlanmış ve artık demode olmuş bir sistemdir. Böyle ucube bir sistemin bile İstanbul’a biraz olsun nefes aldırdığını düşündüğümüzde Avrupa Kültür Başkenti’nin ne durumda olduğu açık-seçik ortaya çıkmaktadır.

Avrupa Kültür Başkenti İstanbul için söylenecek her şey sermayenin başkenti Ankara için de geçerlidir. Boyutları farklı olsa da özü itibariyle değişen bir şey yoktur. Ankara’da 20 yıldır bitmeyen raylı sisteme tek bir metre dahi eklenmemiştir. Seçim döneminde göstermelik başlayan inşaatlar daha sonra durmakta İ. Melih Gökçek’in zihni sinir projeleri de dâhil olmak üzere tüm projeler unutulmaktadır. Kömürle, makarnayla neredeyse 20 yıla yakın bir süredir şehri yöneten belediye başkanı İ. Melih Gökçek, süslü sözlerden saçma sapan hayallerden başka bir şey üretmiş değildir.

Böylesi bir planlama ile ortaya çıkan keşmekeş aslında sürpriz değil. En azından bilimsel ipuçlarını biraz olsun takip eden herkes ortaya çıkacakları önden tahmin edebilecektir. Sürpriz -daha doğrusu kabul edilemez- olan bu keşmekeşin faturasının her seferinde misliyle emekçilere çıkartılıyor olması. Geçtiğimiz günlerde İstanbul’da metrobüs fiyatlarına yapılan fahiş zam Kadir Topbaş’ın metrobüse aslında neden bu kadar değer verdiğini göstermişti. İBB başkanı için metrobüs para basan bir darphane konumunda planlanmıştı. Buradan kazanacağı paraları dünyanın en borçlu belediyelerinden biri durumundaki İstanbul Belediyesi’ni döndürmeye ve yolsuzluklarının finansmanına harcamak için planlar yapmıştı. Zaten Topbaş da zammın mahkeme kararı ile geri alınmasının ardından bunu açıkça ifade etmiş, soyguna devam etmek için yeni yollar bulacağını da eklemişti.

İstanbul’un aynadaki aksi konumundaki Ankara için durum daha da vahim. Yakın zamana kadar dünyadaki en pahalı toplu taşımayı yapan Ankara Büyükşehir Belediyesi de en borçlu belediyeler listesinde üst sıralarda. Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran olay ise, Ankara’da yolcu taşıma fiyatlarının mahkeme kararıyla yarı yarıya indirilmesi oldu. Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı çalışan EGO ve özel halk otobüsleri ile minibüslerde ulaşım ücretlerinde altı yıl öncesine dönüldü. 8 Mart gününden itibaren otobüslerde tam bilet 90 kuruş, öğrenci 60 kuruş, minibüslerde kısa mesafe 90 kuruş, uzun mesafe ise bir lira oldu. İ. Melih Gökçek için tam bir yıkım olan bu karar Ankara’da halk otobüsleri ve dolmuşçular tarafından da protesto edildi. Yaklaşık 200 milyon zarar edeceğini açıklayan Gökçek şunları söyledi: “Bu durum belediye için bir kaostur. Bu işin içinden maddi anlamda çıkabilmemiz ve işin mantığını anlamak mümkün değildir.”

Yaşanan indirimin ardından kontak kapatarak eylem yapan minibüsçüler ve halk otobüsleri şehirde büyük bir kaosa neden olurken belediye de sefer sayısını azalttı. Böylece bir kez daha fatura özel aracı olmayan emekçilere kesilmiş oldu.

Kentleri birer rant alanı haline dönüştüren kapitalizmin yarattığı açmaz bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Ankara’da yaşananlar aslında kentlerin kim için ne anlam ifade ettiğinin açık bir kanıtıdır. Hayatımızı belirleyen bir dizi hizmet “belediyecilik” adı altında bizlerin üzerinden oluşturulan bir rant alanına dönüşmektedir. Ulaşım esas olarak ücretsiz olmak durumundadır. En basit mantıkla en çok vergiyi ücretli kesimin ödediği düşünülürse işçi ve emekçiler bu hizmetin karşılığını fazlasıyla vermektedir. Ancak bu hizmetlerin tamamı bir rant alanı olarak tariflenmektedir ve kar-zarar hesapları yapılmaktadır. “… Ama tekrar tekrar altını çizmenin önemli olduğunu bildiğimiz tek gerçek, içerisinde yaşadığımız sistemin kapitalist sistem olduğudur. Bu sistemin tanrısı paradır/kârdır. Bu sistem topluma hizmet götürmeye, onun ihtiyaçlarını karşılamaya değil, toplumu soymaya dayalı bir sistemdir. Konut, ulaşım vb. sorunları çözmek için gerekli kaynaklar/zenginlik birikimi bir avuç asalağın elinde toplanmıştır. Bu zenginliklere el koymadan bu sorunları çözmek mümkün değildir. Dolayısıyla konut, ulaşım sorununu çözmek, yeşil alanlar, oyun parkları yapmak vb., şimdilerin ortaoyunu seçimlerinin boş vaadleri olmanın ötesine geçememektedir.

Yaşanabilir bir kent, insanca yaşam ancak sosyalizmde mümkündür.” (Sosyalizm için Kızıl Bayrak, Sayı: 2009/12, 27 Mart 2009)

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları