02 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/14

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs yolunda ayrışma ve
birleşme ekseni
TEKEL işçilerinin 1 Nisan eylemi..
Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek!
Anayasa tartışmaları ve emeğin sömürüsünün meşrulaştırılması
TEKEL işçilerinin
1 Nisan buluşması...
BDSP’den yaygın 1 Nisan çağrısı
İşçi ve emekçi hareketinden..
EKK’dan direnişteki TÜBİTAK işçisi
Aynur Çamalan’a..
Adana BDSP’den
TEKEL gündemli toplantı
Sınıf hareketi yeni bir dönemin başında / EKİM
Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşı mücadeleye!
Avukatlar sömürüye karşı birleşti
Kusursuz cinayet ve
çıplak gerçekler
Kızıldere şehitleri
katliamın 38. yıldönümünde anıldı
Gençliğin Kızıldere anmalarından...
“Hayatımız sınav” raporunun verilerinin gösterdikleri...
Genç-Sen’den geleceksizlik karşıtı faaliyetler...
Irak halklarının sorunları
birleşik direnişle çözülebilir!
Arap Birliği’nin Sirte Konferansı…
Almanya’da ırkçılık ve faşizm devlet eliyle örgütleniyor
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 6 -
M. Can Yüce
Polis terörüne son!
Hasta tutsaklar için
eylemler sürüyor.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yolsuzluk iddiaları nedeniyle Aytaç Durak görevden alındı...

Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşı mücadeleye!

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak hakkındaki yolsuzluk iddiaları bir süredir gündemdeki yerini aldı. Önce Adana Büyükşehir Belediye Meclisi’nde dinletilen rüşvet pazarlığı yapıldığı öne sürülen ses kaseti ortaya çıktı. Ardından Aytaç Durak’ın 20 yıldır ‘sağ kolu’ olarak bilinen, gittiği her partiye beraber götürdüğü, mecliste başkanvekilliğini emanet ettiği Mustafa Tuncel’den “Bugüne kadar belediyede yapılmış yasadışı ne kadar imar değişikliği varsa, mimarı Durak’tır” çıkışı geldi. Mustafa Tuncel, Aytaç Durak’ın servetinin 2 milyar dolar olduğunu iddia etti. “Çok laf yalansız, çok mal haramsız olmaz” dedi.

Aytaç Durak, hakkında yürütülen soruşturmalar nedeniyle İçişleri Bakanlığı’nca görevden alındı. Aytaç Durak’a yönelik yolsuzluk iddiaları üzerinden intikam almaya girişen AKP, bu konuda elde etmek istediği başarıyı şimdilik hayata geçirmiş oldu. Haklarında sayısız yolsuzluk haberi çıkan ve görülmemiş bir büyüklükte rant alanı açan sermaye hükümeti Aytaç Durak’a yönelik ‘yolsuzluk operasyonu’ üzerinden demokratlık pozlarını takındı.

Aytaç Durak dosyasında yolsuzluklardan geçilmiyor…

Aytaç Durak için hazırlanan dosyada yolsuzluk iddialarından geçilmiyor. Yolsuzluk iddiaları arasında Aytaç Durak’ın, 74 dönüm kamu arazisini önce kamulaştırıp, ardından da kooperatif üyeleri hisselerini sonraki aylarda Fahriye Durak’a satması, Fahriye Durak’ın arsasındaki teraslama çalışması belediye imkânlarıyla yapılması var. Ayrıca, iddialar arasında kökü yeşil alan olan eşi Fahriye Durak’a ait Merkez Çukurova İlçesi’nde Seyhan Baraj Gölü manzaralı 11 dönüm arsayı önce konut, sonra ticari imarlı arsanın usulsüz şekilde ticaret alanına dönüştürülmesi, bu imar değişikliğiyle rantında 40 kat artış sağlanması da yer alıyor. Bu konuyla ilgili olarak Aytaç Durak ve 54 meclis üyesi hakkında görevi kötüye kullanmaktan 1-3 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı.

Burjuva politikacıların mayasında yolsuzluk var...

Bugün Aytaç Durak’ın yolsuzluk dosyaları ifşat ediliyor. Başta AKP olmak üzere tüm düzen partileri yaptıkları açıklamalarla yolsuzluk yapan Aytaç Durak’ı suçlama yarışına giriyorlar. Oysa tüm düzen partileri boğazlarına kadar yolsuzluk pisliğine batmışlardır.

Yolsuzlukların ve rüşvetin yöntemlerinin çeşitlenmesi ve asıl patlaması kapitalist gelişmenin belirli bir düzeye ulaştığı 70’li yıllarla birlikte olmuştur. 12 Eylül 1980 karşı devriminden sonra geçmiş dönemdeki bazı siyasilerin hakkında yolsuzluk soruşturmaları açılmış ve 13 Nisan 1982 tarihinde Sosyal Güvenlik Bakanı Hilmi İşgüzar, 16 Mart 1982 tarihinde de Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı görevini kötüye kullanmak suçlarından Yüce Divan’da mahkûm olmuşlardır. 1980 öncesindeki önemli yolsuzluk olaylarından biri de ‘Lockheed Skandalı’ydı. Tüm dünyada çok sayıda tutuklama ve mahkûmiyetlere neden olan bu olay, Türkiye’de ucu askeri bürokrasinin üst kademelerine kadar dokunduğu için özellikle aydınlatılamadı. Dahası yolsuzluğun üstü kapatıldı.

1980’lerden bu yana ortaya çıkan başlıca yolsuzluk olayları arasında, Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın adının karıştığı rüşvet yolsuzluğu, F-16 savaş uçağı alımıyla ilgili rüşvet olayı, İstanbul Bankası yolsuzluğu, Jaguar Olayı, Karayolları Yolsuzluğu, İSKİ yolsuzluğu, İLKSAN yolsuzluğu, TÜRKBANK yolsuzluğu, hayali ihracat yolsuzlukları sayılabilir. Bu vakalar, çoğu bir sonuca ulaşmayan soruşturmalarla veya önemsiz cezalarla geçiştirilmiştir.

1990 yılında, bazı gazeteler, politikacıların mal bildiriminde bulunmalarını ısrarla talep ettiklerindeyse, adı her daim yolsuzlukla anılan ANAP bir yasa hazırlamak zorunda kalmıştı. Ancak elbette kendisini buna zorlayanları da yasa kapsamına almayı ihmal etmeyerek! Bu yasayla, burjuva politikacıların yanısıra, vakıf mütevelli heyetleri, gazetelerin patronları, yöneticileri ve bütün köşe yazarları da mal bildirimi verme yükümlülüğü getirildi. Onca tantananın ardından Meclis’te oluşturulan Mal Varlığı Araştırma Komisyonu’ndaki ANAP ve DYP’li temsilciler, liderlerini karşılıklı olarak aklayarak sorunun üzerine kara bir şal çekti.

AKP yolsuzluk batağında…

AKP milletvekilleri ve bakanlarından yolsuzluğa bulaşmamış olanı bulmak gitgide daha da zorlaşıyor. Mecliste 52 AKP milletvekiline ait zimmet, kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırma, sahtecilik gibi suçlara ait 79 dosya görüşülmeyi bekliyor. Bekliyor, çünkü 3 Y’nin “yasaklarla mücadele” kısmı, Tayyip’in 3 Y’sinde “yasaklarla mücadele” kısmı da yolsuzluğa dönüşünce, yasa yolsuzluğun güvencesi haline geldi.

Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olduğu gün açıklanan serveti: “Kasımpaşa’da bit daire, Maltepe’de bir kooperatif hissesi. Bolluca’da (Gaziosmanpaşa) 346 metrekare arsa, Burak Gıda ve Ticaret Limited Şirketi’nde yüzde 10 hisse,” (Sabah, 20 Şubal 1994). 7 yıl sonra Rahmi Koç. “Tayyip Bey 1 milyar dolar para biriktirmiş.” açıklamasını yaptı. (CNN Türk, 3 Ağustos 2001)

Başbakan’ın 26 yaşındaki oğlu Ahmet Burak Erdoğan, 2.325.000 dolara bir kuru yük gemisi aldı. Başbakan’ın diğer oğlu Bilal Erdoğan ise, ABD’de 261.000 dolara daire sahibi oldu. Ayrıca iki kardeş, Çamlıca Kısıklı’da “tapu kayıtlarına göre” 1 trilyon liralık villanın sahibi oldular. Başbakan aynı yerde içi 450 metrekare olan villanın bir benzerini kendisi için satın aldı. Eski Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan, hiç çalışmadan, yorulmadan, oturduğu yerde bir kalemde 366.000 lira kazandı.

AKP hükümeti 18 Kasım 2002’de kuruldu. Hükümetin henüz ilk 13 gününde, 31 Aralık 2002 tarihine kadar, tam 219 adet yol ihalesi yapıldı. Toplamı 52 trilyon lira olan ihale bedelleri, Sayıştay vizesinden kaçırılmak için 750 milyar lirayı aşmayacak şekilde ayarlandı. Böylece, yolsuzluk saptamasın diye Sayıştay devre dışı bırakıldı. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Ceylan Grubu’ndan, banka borcuna karşılık 52 milyon dolara Antalya’daki Deluxe Resort Otel’i aldı, karşılığında da Ceylan Grubu’nun 52 milyon dolarlık borcu silindi. 52 milyon dolara alınan otel, bir süre sonra 25 milyon dolara AKP yandaşı bir şirkete satıldı.

Bizzat Tayyip Erdoğan dokunulmazlık zırhına büründüğü için yargılanamıyor ve onunla ilgili zimmet, kalpazanlık, belgede sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturma gibi dosyalar bulunuyor. AKP hükümetinin yağma ve yolsuzluk sicilinin epeyce kabardığı herkesçe biliniyor. AKP’nin ileri gelenlerinin hemen hepsinin birkaç yıl içinde hızla zenginleşmesi, AKP’yi destekleyen sermaye kesiminin önünün açılması ve hızla palazlanmaları, devlet ve belediye ihalelerinin, kredi imkanlarının bunların önüne serilmesi bu konuda yaşanan sürecin tablosunu yeterince gösteriyor.

Yolsuzluğun kaynağı kapitalizmdir!

Din her zaman varolan düzeni meşrulaştırmak için egemen sınıflarca kullanılan en önemli ideolojik araçtır. Bu araç, bugün dinci kimliği ile öne çıkan AKP’nin elindedir. AKP sınıfsal olarak burjuva bir partidir. İşçi ve emekçilerin dini duygularını kapitalist sömürü çarklarının perdesi haline getirmekten başka farklı olarak hiçbir şey yapmamaktadır. Kısacası dinci parti vurgun, çıkar, haksız kazanç ve sahtekarlık partisidir.

Bugün AKP nezdinde yaşanan yolsuzluklar, Tayyip Erdoğan’ın malvarlığı, kapitalist sömürü sisteminden bağımsız ele alınamaz. Bütün burjuva politikacıların olduğu gibi, AKP yöneticilerinin kişiliğini, pratiğini belirleyen de burjuva soygun düzenidir. Şu, bu politikacının akçalı işleri bir yana, böyle bir kapitalist sistemin yöneticisi olmak bile, en büyük hırsız olmak için yeter de artar bile…

Tüm düzen partilerini ve düzenin bütün kurumlarını kapsayan dev bir yolsuzluk ve rant çarkı durmaksızın dönmektedir. Yolsuzluk çarkında dolaşan paranın yıllık olarak en az 300 milyar dolar düzeyinde olduğu bizzat resmi kurumlarca ifade edilmektedir. Bu da sistemi baştan aşağı kuşatmış bir yağma ve rant, çürüme ve kokuşma tablosunun ifadesidir.

Sermaye sınıfı iktidarda oldukça bu türden yolsuzlukların sonu gelmeyecektir. Azami kâra dayalı bir sistemde kriz koşullarında burjuvazi böylesi yolsuzluklarla sömürecektir. Sömürü yine artı-değer sömürüsüdür. Sermaye sınıfının tüm kazancı işçi sınıfının ürettiği artı-değerdir. Yolsuzlukla elde edilen paranın da kaynağı artı değerdir, işgücü sömürüsüdür.

Dolayısıyla, işçi ve emekçilerin yolsuzlukla mücadelesi, sömürü sistemine karşı verilen mücadelenin sadece bir parçasıdır. Aytaç Durak benzeri hırsızlar teşhir edilmeli, ancak bununla yetinilmemeli tüm yolsuzlukların kaynağı olan sermaye düzeni hedefe çakılmalıdır.