01 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/01

 Kızıl Bayrak'tan
2010 düzenin çok yönlü sorunlarla boğuşacağı bir yıl olacak
2009’da işçi sınıfı hareketi
2009’da kamu emekçileri hareketi,
25 Kasım’la birlikte kıpırdanmaya başladı
Direnişteki TEKEL işçileri ile konuştuk
TEKEL direnişinden
Devrimci sınıf faaliyetlerinden
TÜRK-İŞ araştırması
açlığın arttığını gösterdi
İtfaiye işçisi
hakları için nöbette
Sosyalist Kamu Emekçileri’nden
açık çağrı
2009’da düzenin tablosundan yansıyanlar
Son çeyrek asrın
en kritik yılı: 2010
Polis terörüne çözümsüz çözüm önerisi: “Bağımsız” kolluk şikayet mekanizması
“Karadağ cinayeti ve
tüm siyasi cinayetler aydınlatılsın!”
İzmir’de kampanya faaliyetleri
Genç-Sen 3. Genel Kurulu’nun ardından
Gençliğin polis terörü ve cinayetlerine karşı eylemlerinden
Adana Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği’nden
mücadele çağrısı
YTÜ’de soruşturma ve
ceza karşıtı mücadele
İsrail’in vahşi Gazze saldırısı birinci yılında
BDSP’li tutsaklardan
Devrimci tutsaklardan
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Polis terörüne çözümsüz çözüm önerisi: “Bağımsız” kolluk şikayet mekanizması!..

Çözülmek istenen
sermaye düzeninin ihtiyaçlarıdır!

Polis kurşunu ile yaşamını kaybeden insanların sayısı her geçen gün artıyor. Ortaya çıkan bilanço polis terörünü ve cinayetlerini üstü örtülemez bir biçimde gözler önüne seriyor. Geçmişten farklı olarak bugün toplumun geniş kesimleri polis terörünün varlığından haberdar. Çok değil, bir 10 yıl kadar önce insanlar, gözaltında su borusuna asarak intihar edenlerle ilgili burjuva medyaya yansıyan asılsız haberlere inanabiliyorlardı. Ama bugün artık 7’den 70’e herkes polisin taraf olduğu olaylarda Emniyet tarafından yapılan açıklamaları şüpheyle karşılıyor. Geniş kesimlerin polis terörü karşısında geçmişe oranla daha bilinçli olmasının gerisinde ise artık bu terörün daha ayrımsız ve ortalık yerde uygulanıyor olması yatıyor. Eskiden işkence kapalı kapılar ardında ve özellikle toplumun ilerici-muhalif kesimlerine uygulanırken, bugün polis sokak ortasında ilerici ya da değil, kendisine sadece soru soran kişileri dahi dövebiliyor, vurabiliyor.

Elbette bu dizginlerinden boşalmış saldırganlık toplumun bir kesiminde kabuğuna çekilme etkisi yaratsa da, başka bir kesiminde ise ciddi bir tepkiye yol açıyor. Özellikle son dönemde artan cinayetler artık burjuva medya tarafından dahi meşrulaştırılamadığı yerde, hemen herkes kişi olarak polis ve emniyet kurumuna duyduğu güvensizliği dile getiriyor.

Bu güvensizliğin yersiz olmadığı da açık. Yapılan araştırmalara göre tecavüz yahut taciz gibi cinsel suçların mağduru olan kadınların yarısından fazlasının şikayetçi olmaktan kaçınmasının nedeni, toplum baskısından öte, karakolda da tacize uğramak korkusu. Herhangi bir polisle, polisin görevi ile ilgili ya da ilgisiz bir konuda sorun yaşayan ve polisten şikayetçi olmak arzusu ile karakola başvuran kişiler ise, çoğu kez şikayetçi olarak girdikleri kapıdan “polise mukavemet suçunu işlediği iddia olunan şüpheliler” olarak çıkıyorlar. Ki bunlar en şanslıları 2008 yılının Ağustos ayında Uşak’ta yaşandığı gibi, genelde polisi polise şikayet etmenin sonucu bir torba dayak yiyip, işkenceye uğramak oluyor.

“Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizması” polis terörünü çözer mi?

Sermaye düzeninde “bağımsız” sözcüğünün kutsal bir anlamı vardır. Herhangi bir kavramın, kurumun, kişinin başına “bağımsız” sözcüğü geldi mi bütün işlevi-işleyişi değişmiş gibi bir muamele görür. Tarafsızlığı, objektifliği su götürmez ilan edilir. Şimdi aynı sözcük, toplum genelinde artan polis terörüne karşı oluşan tepkiyi dizginlemenin bir aracı olarak bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Abdülkadir Aksu 27 Aralık günü, Adana’da demokratik açılıma ilişkin yaptığı daldan dala atlayan konuşmasında toplumun “polisi polise, jandarmayı jandarmaya şikayet ediyoruz. Hiçbir şey olmuyor” serzenişine değinerek, demokratik açılım kapsamında bu sorunun da çözüleceğini vaat etti. Sermaye düzeninin son dönemde artan polis cinayetlerinin ve işkencelerinin gerisindeki sorumluluğunu üstünden atabilmesi için alelacele düşünülmüş ve esasında ithal edilmiş bu çözümün ise “bağımsız kolluk şikayet mekanizmalarının” kurulması olacağını söyledi.

Aksu konu ile ilgili şunları söyledi: “Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizması” ile ilgili de bir tasarı hazırlayarak meclise sunacağız. Yıllarca bu konularda vatandaş şikayet etti. ‘Polisten şikayetçi oluyorum, polisin kendisi inceliyor, jandarmayı jandarma inceliyor, nasıl olur bu işler’ diyordu. Artık, işler böyle yürümeyecek. Bağımsız Kolluk Şikayet Mekanizması için tarafsız komisyon oluşturulacak. Elbette içinde polis ve jandarma bulunacak. Ancak, ağırlıkla bağımsız kişiler yer alacak”

Böylece hükümet polis terörünü çözmeyeceğini ilan etmiş, bunun yerine olan olduktan sonra başvurulabilecek bir merci göstermiş oldu. Bu yöntem Türkiye’de hemen her konuda uygulanan yöntemdir. Sorunun kaynağını çözmek yerine, görünen yüzü ile ilgili göstermelik çözümler üretmek sermaye düzeninin sık sık yaptığı makyajıdır.

Peki böyle bir mekanizma polis terörünü bir nebze olsun çözer mi? Bağımsız bir kurul oluşacak neticede, muhtemelen içerisine göstermelik bile olsa bir takım “demokratik kurum”ların temsilcileri de alınacak. Peki polis terörüne set çekilmiş olacak mı? Bu soruya yanıt verebilmek için ilkel bir biçimde süreci işletelim: Polisten, yine bir kimlik kontrolü sırasında, size kimliğini ibraz etmesini istediğiniz için dayak yediniz, hakaret işittiniz vs. Sonra bu bağımsız kurula gittiniz. Şikayetinizi yaptınız. Bu arada size saldıran polis de her zaman olduğu gibi sayfalarca uyduruk tutanaklarını tuttu. Sonra... Sonrası elbette yok... Yine bütün belgeler savcılığa gidecek. Sonra yine “bağımsız yargı”, kendi gibi “bağımsız kurumdan” gelen bilgileri inceleyip, polisine arka çıkacak ve takipsizlik verecek. Kısacası Aksu’nun demokratik açılım güzellemeleri ile anlattığı bu kurum yarın bile kurulsa, polis terörünün dizginlenmesi bakımından değişecek tek bir şey yok.

Kaldı ki bu kurulun daha etkin bir işlevi olsa dahi bağımsızlığının “sermaye düzeninden bağımsız” bir kapsamı olmadığını bildiğimiz yerde, kurum sermaye düzeninin tercih ettiği ölçüde işleyecek, dokunulmaz sınırlara yine dokunmayacak. Zira bu tabloyu toplumun her bir bireyi “bağımsız yargı”nın bulanık bağımsızlığı ve göbekten bağlılığından çok da iyi bilmektedir.

Polis terörünü çözmeyen bir kurum neden kurulacak ve ne işe yarayacak?

Sermaye düzeninin dönem sözcüsü AKP, yine süslü püslü ifadeler ve demokrasi palavralarıyla topluma şov yapma derdinde. Ama sihirli değnekmiş gibi lanse edilen bu kurumla ilgili tartışmanın gerisinde, toplumun geniş kesimlerinin mağduriyeti değil, Türkiye’nin defalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki mahkumiyeti yatmaktadır. Evet, bütün diğer demokratik açılım masallarında olduğu gibi, burada da çözülmek istenen insanların güvensizliği, huzursuzluğu değil, sermaye düzeninin ihtiyaçlarıdır. Türkiye bundan önce defalarca faili polis olan olayların soruşturma aşamasında polisin görevlendirilmiş olması nedeniyle adil yargılama ilkelerine aykırılık, soruşturmanın tarafsız ve bağımsız yürütülmesi ilkesine aykırılık gerekçesi ile mahkum edilmiştir. Şimdi ise bu kurumla birlikte gerçek anlamda değil ama şeklen bu gerekçe ile mahkum olmanın önüne geçilmek istenmektedir.

Hemen her gün polis terörüne maruz kalma tehlikesi ile karşı karşıya olan geniş kesimlerin yaşamında bu kurumun bir işlevi olacak mıdır? Elbette! Yine insanlar dayağını yiyecek ve yine yargılama süreçleri sonuçsuz kalacak. Ama polisten şikayetçi olmak istediklerinde karşılarına güler yüzlü ve presentable kişiler çıkartılarak en azından öfkeleri dizginlenecek!

 

 

Esenyurt’ta polis terörü protesto edildi

27 Aralık Pazar günü BDSP, DHF, ESP-G, YDİ Çağrı tarafından örgütlenen ortak eylemle polis terörü ve cinayetleri teşhir edildi.

Depo Kapalı Cadde’de sloganlar ve alkışlarla toplanan kitle, Esenyurt-Avcılar polisinin son olarak Firüzköy Karakolu’nda Osman Aslı isimli genci katlettiğini hatırlatarak polis terörüne son verilmesi gerektiğini haykırdı.

İşçilere, emekçilere ve ezilen halklara yönelik saldırıların devlet terörü eşliğinde sürdüğünü ifade edilen açıklamada, bir cinayet şebekesi gibi çalışan Esenyurt-Avcılar polisinin suç dökümü hatırlatılarak, sokak ortasında infaz edilen komünist işçi Alaattin Karadağ’ı katledenlerin, TEKEL, itfaiye ve demiryolu işçilerine saldıranlarla aynı olduğu söylendi.

Açıklama şu sözlerle sona erdi: “Ama bu devran hep böyle gitmeyecek! Bugüne kadar gerçekleştirilen tüm vahşi saldırılara, baskılara, işkencelere rağmen bu ülkenin işçi, emekçileri, devrimcileri teslim alınamamış devrimci, değerlere sahip çıkmışlardır. Faşist katiller sürüsünden ve onların tasmasını tutan sömürü devletinden ve onların kokuşmuş düzeninden hesabı yine bu ülkenin işçi, emekçileri soracaktır.”

Polis terörünü ve cinayetlerini teşhir eden dövizlerle Alaattin Karadağ’ın fotoğraflarının taşındığı eyleme 60 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt