19 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/08

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişinde kritik günler, kritik sorumluluklar
Putlar yıkılabiliyorsa,
düzeni de yıkılabilir!
Sendikal bürokrasi iki cami arasında
Grevli-toplu sözleşmeli
sendika için mücadeleye!
İlerici-devrimci kurumlar Tekgıda-İş’i mücadeleyi büyütmeye çağırdı
TEKEL işçilerinden mücadele çağrısı
TEKEL direnişiyle
dayanışma büyüyor
TEKEL’de direniş günlüğü
Entes’te direniş bitti,
mücadele sürecek!
İşçi ve emekçi hareketinden...
Tekel Direnişi ve sol hareket
TEKEL işçileri haramilerin saltanatına karşı direnmeye devam ediyor!
Sendika kanun tasarıları: Eski tas eski hamam!
“Akkardan ikinci TEKEL olacak”
Direnişçi kadın işçilerden 8 Mart çağrısı
8 Mart hazırlıklarından...
Gençlik hareketinden...
Avrupa’da TEKEL’le
dayanışma büyüyor!
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri...
Emperyalist/siyonist güçlerin İran hesapları
Halkların celladı NATO Afganistan’da savaşı tırmandırıyor!
Türkiye’de demokratikleşme sorunu hakkında kısa notlar -2- M. Can Yüce.
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Direnişçi kadın işçilerden 8 Mart çağrısı...

Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!


“Kadın işçiler olarak her alanda mücadele etmeliyiz!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü yıllar önce işçi ve emekçi kadınlarımızın mücadeleleriyle kabul edildi. Seçme ve seçilme hakları bile olmayan kadınlar var. Bırakalım özgürlüğü, oy bile kullanamıyorlardı. İşte bu insanlar başkaldırdıkça bir sürü insanımız canından olmuştur ve oralardan beridir işçi ve emekçi kadınlar bugüne gelebilmiştir. Onların sayesinde bugün sokağa rahatça çıkabiliyoruz, işyerlerinde rahat çalışabiliyorsak, azıcık oradaki canlarını feda eden insanların sayesindedir.

Şimdi günümüzde kadınlar olarak işyerlerinde, evde bir sürü sıkıntı yaşıyoruz. Kadın işçi olarak erkeğin yanında biz kadınları basit görüyorlar. Hep itiliyoruz; ikinci sınıf muamelesi görüyor, ikinci planda kalıyoruz. Ustalar bile örneğin ücret konusunda ya da çalışma koşullarıyla ilgili erkek bir işçiyle konuşurken daha ılımlı oluyor. Kadın işçiyle konuşunca tavırlı ve aşağılayıcı konuşuyorlar. Herkesin yaşadığı gibi ben de bunları yaşadım. Kadın işçiler olarak bu tür şeylerden korkmamamız lazım; tepki göstermemiz lazım.

Biz paydos saatinde bile imza atmadan dışarı çıkamıyorken, iş saatinde kendi ustalarımız kendi özel keyiflerine göre erkek işçi arkadaşları alışverişe gönderiyorlardı. “Evet geleceğiz, bir şey yapacağız, işlerimiz var” şeklinde bir sürü dil döküyorduk. Her şekilde yaşadık; iş konusunda da, diğer bütün konularda da. O bölümden bu bölüme gönderiliyorduk. Kendi bölümümüzde iş sıkışmışken, haydi başka bir bölüme gönderiliyoruz! Sonra kendi işimizin başına döndüğümüzde “işinizi yarım bırakmışınız, bitirmemişiniz!” deniliyordu. Bu şekilde, bağırmalar ve çağırmalar ile sanki sabahtan beri işin başındayız da yapmıyormuşuz gibi gösterilmeye çalışılıyordu.

Direnişe geçmem üzerine patron da aynı şekilde, beni bir kadın işçi olarak küçük görerek “bir sürü insan var; elinin hamuruyla seninle mi uğraşacağım!?” diyerek arkadaşlarımın arasında benimle küfürlü konuşmuştu. Ama yine de yılmadan, korkmadan hakkımızı savunmalıyız.

Kriz de bahane! Patronlara yansıdığı söyleniyor ama onlara yansısaydı durum böyle olmazdı. Bu krizde bazı patronlar atölye açıyor sayısını yükseltiyor; mesela canlı şahidi zabıta işçileri “O gün kriz bahanesiyle 30 kişi işten atıldık ve aynı gün 60 kişi işçi alındı”. Örgütlü işçilerden destek var fakat diğer örgütsüz işçilerin dünyadan haberi yok. Onlar neden örgütlenmiyorlar; hala hiç haberlere bakmıyorlar? İşlerini kaybetmekten korkuyorlar. Sürekli işyerlerinde söylenenler böyle ama kesinlikle korkmamaları lazım. Krizi patronlar yaratıyor.

Mücadele etmedikten sonra elimizde ne var ne yok alacaklar. Evlerde de mahkum olacağız. Eski çağ ortamına geri döneceğiz. Sendikalaşmak ilk önce toplantılardan geçiyor. Kadın işçiler olarak bizler de bulunduğumuz her alanda mücadele etmeli, örgütlenmeli ve haklarımız için mücadeleyi, direnmeyi seçmeliyiz. Tıpkı 8 Mart’ı yaratan kadın işçiler gibi.

Bu vesileyle, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü şimdiden kutluyorum.

DESA direnişçisi Emine Arslan


“Taleplerimizi haykırmak için alanlara!”

Bu yıl 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün 100. yıldönümünü kutlayacağız. Yıllar önce yiğit, mücadeleci kadınların bize bıraktığı bu mirası daha güçlü bir şekilde ileriye taşıyabilmek için bizlere büyük sorumluluklar düşmektedir.

Sonuçta bu miras ödenen bedeller sayesinde bizlere bırakılmıştır. Bu anlamda 8 Mart’ı daha bir coşkuyla kutlamalıyız.

Emekçi Kadın Komisyonları’nda çalışma yürüten ve 8 ayı aşkın bir süredir direnişte olan bir kadın işçi olarak çifte sömürüye maruz kalan tüm işçi ve emekçi kadınlarımızı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde omuz omuza mücadeleye çağırıyorum.

Sömürünün hakim olduğu bu kapitalist sistemde hep ikinci sıraya itilişimize inat en ön saflarda taleplerimizi haykırmak için 8 Mart’ta alanlara...

Kadın-erkek elele örgütlü mücadeleye!

Direnen Entes işçisi Gülistan Kobatan


“Narin ellerimizle dünyaya şekil verelim!”

Narin ellerimizle dünyaya şekil verelim. Küçük bir emek dünyası yarattık narin ellerimizle. Geleceğimizi oya gibi işledik fabrikalarda. Hep küçük kaldı emek dünyamız, çünkü erkeklerin gölgesinde kaldık.

Hayatta mücadele ettik, ekmek kavgamızı verdik. Evde ve sokakta didiştiğimiz erkekler, ekmek kavgasında bizimle beraber oldu. Elele verip beraber mücadele ettik. Ancak bu şekilde güçlü oluruz. Erkek de kadın da bu gerçeği görmeli.

Tam da bugün emekçi kadınlar gününde bize bugünün neden verildiğini düşünmeli kadınlar. Geçmişte evlerine ekmek götürebilmek için kadınlarımızın nasıl fabrikada yakıldıklarını unutmamalı. 8 Mart yakılan işçi kadınların anısına emekçi kadınlar günü olarak ilan edildi ve bugünlere taşındı. Peki biz emekçi kadınlara, ev emekçilerine düşen nedir? Fabrikada yanarak ölen o kadınların izinden gidip fabrikalarda, alanlarda haklarımızı aramaktır.

Onurlu emekçi kadınlar, ev emekçileri, gelin yılın bir günü olan, bizim olan bu günde, emekçi kadınlar gününü alanlarda geçirelim, alanlarda sesimizi duyuralım. Narin ellerimizle dünyaya şekil verelim gül bahçesi gibi...

Sinter direnişçisi Lale Balta

(Şubat 2010 tarihli
Emekçi Kadın Bülteni’ninden alınmıştır...)

 

 

 

Medine’yi kim mi katletti?

Onu sessiz kalanlar öldürdü,
öldürüyor, öldürecek…

16 yaşında gencecik bir kadın Medine Memi. Elleri arkadan bağlı oturur vaziyette toprağın 2 metre altında bulundu bedeni. Babası ve dedesi tarafından diri diri toprağa gömülmüştü Medine. Ciğerlerine ve midesine toprak dolmuştu. Üzerine atılan toprağın altında yaşayabilmek için bir nefes daha almaya çabalarken… Bir nefesçik daha gencecik ömründen… Katillerinin bahanesi bilindikti, ‘Medine erkeklerle konuşuyordu, namusun temizlenmesi gerekiyordu’. Hüküm kesildi cezası diri diri gömülmekti.

Medine’nin ölümü üzerine birçok sebep aranıyor. Kimileri annesini döven dedesini polise şikâyet etiği için öldürüldüğünü söylüyor. Devlet “kayıtlarda Medine’nin başvurusu varsa neden Medine korunma altına alınmamış, ölüme terk edilmiştir” sorularından kurtulmak için araştırma başlatıyor. Tablo bilindik. Her zamanki gibi polisin hiçbir ihmali çıkmıyor, “güvenlik görevlilerimiz gereğini layıkıyla yapmıştır” deniliyor. Başka bir sonuç çıkması da şaşırtıcı olurdu zaten. Kimileri erkeklerle konuşmuş öldürülmüş diyor, kimileri erkeklerle konuşması imkânsızdı Medine’yi evden dışarı bile çıkarmazlardı, hiç okula bile gönderilmemişti diyerek Medine’nin ‘namusunu’ ‘aklamaya’ çalışıyor.

Medine’nin katilleri baba ve dede bulunuyor ancak “azmettirici kimdir” diye sorulmuyor. Suç ve suçlu aranıyor. Kimse dönüp gerçek katillere yani kadının bedenini satan, sözde namus naraları atarak cinayetlere davetiye çıkaran, ürünlerini pazarlarken dahi kadın bedenlini kullanan, kadını evde, işte, sokakta, fabrikada köleliğe mahkûm eden, fuhuştan gelir elde eden, yozlaşmamın kaynağı devleti, insanlığı yok eden kapitalist sistemi sorgulamıyor. Suçlular ellerindeki kanla karşımızda duruyor. Ezmeye, yok etmeye katletmeye devam ediyor. Bataklık yerli yerinde dururken bataklığın sahipleri göstermelik olarak 2 sineği hapse tıkıyor.

Ancak bizler devrimci kadınlar olarak gerçekleri görüyoruz ve haykırıyoruz. Medine’nin katili kapitalizm ve sermaye devletidir. Onlar bir-iki sinekle göz boyamak için çabalayadursunlar. Bizler öfkemiz ve kinimizle Medineler’e ve Güldünyalar’a ve daha nicelerine verdiğimiz sözle bataklığınızı kurutmaya geliyoruz. Kurusun ki bu bataklık, solmasın gencecik filizlerimiz Medinelerimiz.

Emekçi Kadın Komisyonları’ndan bir işçi