28 Ocak 2011
Sayı: SİKB 2011/04

 Kızıl Bayrak'tan
Ağır saldırı zayıf eylemlerle göğüslenemez!
Sermayenin ‘torba’sı mecliste
emekçiler sokakta
Kıdem tazminatının
gasbı için hazırlıklar
Çürüme ve bürokratikleşmede
son nokta!
Belediye işçisi örgütlülüğüne
sahip çıkıyor
İş Bankası Kuleleri önünde direnen Nemtrans işçileri ile konuştuk
PTT işçileri baskı ve
tehditlere karşı direniyor
İzmir’de işçi kurultayı çağrısı
Öztiryakiler işçisi direnişte
Art’de patron ve uşaklarından
faşist saldırı
Torba yasa ve metal işçilerinin
grev kararlılığı
Metal işçileri kararlı
Cahit Atalay serbest bırakılsın!
Gençliğe “iğrenç” saldırı
Genç-Sen’liler uğurlandı.
Emperyalistler silahsızlanma değil egemenlik peşinde!
Almanya’da Afganistan işgaline protesto eylemleri.
Tunus’ta emekçi halkın
isyanı devam ediyor
Arnavutluk'ta sosyal öfke kabından taştı
Lübnan halkları gerici
güçlerin hedefinde
Dünyadan
Kapitalizmin Dilovası felaketi
Tecrit derinleştiriliyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Arnavutluk'ta sosyal öfke
kabından taştı

Son aylarda farklı ülkelerde baş gösteren halk hareketlerinden biri de Arnavutluk'ta yaşanıyor. Geçtiğimiz haftalarda Arnavutluk Parlamentosu’nun etrafı sarıldı ve halkla polis arasında yoğun çatışmalar yaşandı. Yaşanan çatışmalarda bir göstericinin daha yaşamını kaybetmesiyle ölenlerin sayısı 4'e yükseldi. Ölen göstericilerin yanısıra yüzü aşkın eylemcinin daha yaralı olduğu ifade ediliyor.

Arnavutluk’ta yaşanan son eylemlere daha önce olduğu gibi yine hükümetin bakan ve milletvekillerinin yolsuzluklarının açığa çıkması neden oldu. Eski Ekonomi Bakanı Drigan Prifti Başbakan Yardımcısı İlir Meta ile aralarında geçen bir ihale pazarlığının görüntülerini basına sızdırdı. Eski bakanın, kovulmasının intikamını almak için bunu yaptığı ileri sürülüyor. Basında yayınlanan kasetin montaj olduğu vb. iddiaları üzerine ise bakan Prifti elinde daha çok görüntünün olduğunu söyleyerek, 13 dakikalık daha net görüntüleri yayınlattı. Elinde olan diğer görüntüleri yayınlayacağını ve ayrıca her şeye kendisinin de şahit olduğunu belirtti. Bu gelişmelerin ardından muhalefetteki Sosyalist Parti, hükümet partisi olan Demokrat Parti'yi sıkıştırmak ve bir erken seçime mecbur etmek için kendi taraftarlarını eyleme geçirdi. Fakat eylemler Sosyalist Parti'nin denetiminden de çıkarak militan ve kitlesel bir muhteva kazandı. Doğrudan kirlenmişliğin sembolü olan devlet kurumlarına yöneldi.

Geçmişinde devrimci bir mirasa sahip olan Arnavutluk'ta şu günlerde emekçilerin öfkesine yol açan sorunlar kapitalist restorasyonun egemen olduğu son yirmi yılın birikiminin ürünüdür. Arnavutluk yozlaşmış revizyonist bloğun çözülen son kalesiydi. Çözülmeden sonra hızla emperyalistler eliyle kapitalist restorasyon çalışmalarına girildi. Emperyalist şirketler ülkeye hücum etti, temel kamu işletmeleri özelleştirildi, elektrik, enerji, iletişim ve ulaştırma gibi stratejik sektörler emperyalist şirketlerin eline geçti. Arnavutluk Emek Partisi dağıtıldı ve ondan bugünkü adları Demokrat Parti ve Sosyalist Parti olan iki ayrı odak yaratıldı. Burjuva demokrasisi adına toplum  emperyalizmin işbirlikçisi bu iki parti arasında kutuplaştırıldı ve buna bir de toplumun mezhepsel olarak ayrıştırılması eklendi. Bugün birbirlerine girmiş olan başbakan Sali Berişa Demokrat Parti'nin, Edi Rama ise Sosyalist Parti'nin başkanlığını yapıyorlar.

Eski Doğu Bloğu ülkelerinin içinde ekonomik bakımdan en zayıf olanı Arnavutluk'tu. Sürekli zorluklarla boğuşmak zorunda kalmakla birlikte bir dönem Sovyetler Birliği ve Çin’in desteğiyle toplum ekonomik olarak belli bir düzeyde yaşayabilmişti. Fakat kapitalist restorasyon ülkedeki sosyal sorunları şimdiye kadar olmadığı biçimde büyüttü. Kamu işletmelerinin özelleştirilmesi yoğun bir işsizlik yarattı. Genelleşen işsizlik ve bununla bağlantılı olarak sistemleştirilen düşük ücret uygulaması emekçilerin yaşadığı sorunların başında geliyor. Arnavutluk’un devrimci geçmişinin birikimi olan toplumsal kaynaklar bürokrasinin yozlaşmış yöneticileri tarafından iç edildi ve kişisel servete dönüştürüldü. Eski Komünist parti genel sekreteri şimdiki başbakan Sali Barişa ve çocukları ise bunların başında geliyor. Birçok kaynak ülkede rüşvet ve komisyon dendiğinde akla ilk gelenlerin Berişa, kızı Argita ve oğlu Shkelzen olduğunu ifade ediyor. Hükümet ortağı olan Sosyalist Entegrasyon Hareketi’nin yöneticileri de yolsuzluğun içinde yüzüyorlar. Keza bu hareketin bakanı da kendisine rüşvet, komisyon ve diğer yolsuzluklardan pay verilmeyeceği için eski suç ortaklarını ifşa etme yolunu tuttu.

Geçtiğimiz hafta boyunca yaşanan gelişmeler Arnavutluk'un emperyalist dünya düzenine entegre edilmesinden bu yana geçirdiği üçüncü sarsıntı oluyor. İlki '97 yılında yine Sali Berişa’nın başbakanlığını yaptığı hükümet döneminde yaşanan yolsuzlukların ortaya çıkması üzerine gelişmişti. Arnavutluk halkının yoğun öfkesine konu olan yolsuzluklar Berişa hükümetini götürmüştü. Diğeri ise 2009 seçimlerinde Sali Berişa’nın Demokrat Partisi'nin hile yapması üzerine muhalefet günlerce süren eylemler düzenlenmiş ve seçimleri tanımamıştı. Ülkede 2009 seçimlerinin oluşturduğu gergin atmosfer iki yıldır devam ediyordu. Bu gerginliğin üzerine son yolsuzluk haberlerinin ortalığa saçılması eklenince halkın öfkesi bir kez daha ve daha kitlesel biçimde sokağa taştı.

Burjuva basın organlarında ise sorun iki parti ve bu partilerin başkanlarının arasında yaşanan bir sorunmuş gibi yansıtılıyor. Muhalefet partisinin “anlaşılabilir” protestosunun provoke edildiği söyleniyor. Fakat halkın kökleşmiş sorunlarından dolayı duyduğu öfkeye bir nebze olsun değinilmiyor. Arnavutluk'ta yaşanan işsizlik kroniktir, emekçiler düşük ücretle çalışıyor ve genel olarak son derece yoksul bir yaşam sürdürüyor. Emekçiler böylesine çile çekiyorken burjuva siyasetçilerinin yolsuzlukları diz boyudur ve artık kurumsallaşmıştır. Bütün devlet kurumları ve bürokrat takımı bu pisliğin içindedir. Onlar açısından rüşvet ve yolsuzluk meşru bir geçim kapısına dönüşmüş durumdadır. Arnavutluk'ta hiç kimse rüşvet vermeden bir işe giremiyor, her türlü ihale bakanlar, milletvekilleri ve onların yakınları tarafından kişisel vurgunlara dönüştürülüyor. Son bir haftadır ortaya çıkan toplumsal öfkenin temelinde de işte bu tabloya duyulan öfke yatıyor.

Sosyalist Parti'nin muhalefet gösterisi olarak düşünülen Tiran'daki eylemler hızla devlet kurumlarına yöneldi. Çeşitli devlet ve hükümet binaları molotoflandı, polis arabaları yakıldı ve militan sokak çatışmaları yaşandı. Eylemlerde hükümetin kitlenin üzerine saldığı polisin kurşunuyla dört kişi katledildi. Halk ise bunun üzerine daha da öfkelendi ve başbakanlık binasını hedefleyen eylemler daha da şiddetlendi. Burjuva basının verdiği bilgilere göre yirmi binin üzerinde kişi başbakanlığa yürüdü. Yolsuzluğun ve rüşvetin sorumlusu olan hükümetin tümden istifası istendi.

Birkaç gündür gelişmeleri izleyen ve olayların alacağı yöne göre tutum takınmak isteyen emperyalist güçler de son günlerde devreye girdi. ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton'dan AB temsilcilerine ve AGİT’e kadar bu gerici koronun birleştiği ve onaylamadığı tek şey kitlenin devlet kurumlarını da kapsayan militan tutumudur. Onları sevindiren şey ise Arnavutluk'ta yaşanan eylemliliğin “sosyalist tandanslı bir muhalefet” tarafından gerçekleştiriliyor olmasıdır. Edi Rama önderliğindeki sosyalist muhalefet de emperyalizmin uşağı sağcı Sali Berişa gibi emperyalizmle uyumludur, AB'ci ve NATO’cudur. Emperyalist şeflerin kendilerine hatırlattığı üzere yolsuzluk konusunda onların da geçmişi pek temiz değildir.

 Halkın muhalefet partisinin sınırlarını aşan militan tutumu hem hükümeti hem de muhalefeti giderek daha da zora sokuyor. Başbakan Sali Berişa gösterileri Sosyalist Parti'nin üzerine yıkarak Tunus'ta gerçekleştirilenin Arnavutluk'ta gerçekleştirilemeyeceğini ve istifa etmeyeceklerini söylüyor. Muhalefetteki Sosyalist Parti'nin başkanı ve aynı zamanda başkent Tiran’ın belediye başkanı olan Edi Rama ise ortaya saçılan yolsuzlukları gerekçe göstererek hükümetin istifasını istiyor ve militanlığıyla kendini bir hayli zorlayan sokağın denetimini kaybetmemeye çalışıyor. Başbakanlık binasını hedefleyen gösteriler son bulmuş ve sokak eylemleri şimdilik azalmış olsa da, Arnavutluk'taki hareketin nasıl seyredeceği 28 Ocak günü katledilenler için düzenlenecek gösteri ve 29 Ocak'ta Sali Berişa’nın kendi yandaşlarıyla yapacağı gösteriden sonra belli olacak.

Arnavutluk'ta gelişen harekete karşı Başbakan tarafından Edi Rama ve sokağa çıkanlar şahsında “Tunus diktatörü” ve “Tunus'taki darbe” gibi akılsız bir propaganda yapılıyordu. Bir süre önce ise eylemlerdeki şiddeti ve soruşturma bahanesiyle Başbakan, ordu komutanları, polis ve diğer güvenlik birimi temsilcileriyle yaptığı görüşmelerle sıkıyönetim ilan etmenin hazırlıklarına girişti.

Emperyalist devlet ve kurumlarının erteletmeye çalıştıkları Cuma günü gerçekleşecek anma gösterisi eğer bir kez daha militan sokak çatışmalarına sahne olursa o zaman Demokrat Parti'den desteklerini kolayından çekecekler ve bir başka işbirlikçi olan Sosyalist Parti'yle yollarına devam etmeyi düşüneceklerdir. Böylece halk bir kez daha tuzağa düşürülmüş olacak ve mevcut öfke kapitalizmin sınırları içine hapsedilecektir. Bir kısım kirlenmiş burjuva politikacının tavsiye edilmesi dışında emekçilerin yaşamında esasa dair bir değişiklik olmayacaktır. Fakat bugün belli ölçülerde muhalefet tarafından denetim altında tutuluyor olsa da Arnavutluk halkı şimdi yaşadığı deneyimi daha önce de yaşamıştı. Teşhir olmuş yiyicilerin bir kısmının tasfiyesi ya da göstermelik kırıntılar bu sefer halkın öfkesini ancak bir süreliğine dindirebilir. Fakat Arnavutluk emekçileri kapitalizmin işsizlik, düşük ücret boyunduruğu ve yolsuzluk bataklığından çıkabilecekse eğer bu kendi özgücü sayesinde olabilecektir. Bu ise devrimci iktidar ufkuna ve iddiasına sahip bir parti ve  bu parti etrafında kenetlenmiş kapitalizmi yıkmaya yönelmiş bir kitle eylemi demektir. Arnavutluk emekçi halkının tek gerçek çıkışı da budur.