8 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/14

 Kızıl Bayrak'tan
Seçim oyununu bozmak için devrimci sınıf seferberliğini büyütelim!
Savaş aygıtı NATO ve tetikçilerine karşı mücadeleye!
Şifreleme skandalının üstü örtülemiyor
Konak Belediyesi direnişçileri:
Zafer bizim olacak!
“Kaşarlanmış hain” uslanmıyor
Metalde grev uygulamaları
askıya alındı
3 Nisan mitingi üzerine
Türk-İş’te değişen bir şey yok!
TÜMTİS Genel Başkanı
Kenan Öztürk’le direnişler ve
sendikal bürokrasi üzerine
Direnişler birleşiyor
mücadele büyüyo
Haklarımız ve geleceğimiz için
BDSP: 1 Mayıs’ta alanlara! 
İşçiler kurultaylara yürüyor
Yüzlerce işçi kurultaylarda
tek yürek oldu!
İşçi kurultayları geleceğe kurulan köprüdür - K. Al
Casper işçileri
direnişle kenetlendi
BTS’den oturma eylemi
Sağlık emekçileri grevle kazandı!
Arap halkları saldırı, savaş ve gericilik kıskacından çıkış yolu arıyor!
Fildişi Sahili’ne
emperyalist müdahale
“Polis-idare-faşist işbirliğine son!” 
Öğrenci Kurultayı’na doğru
Edirne’de ulaşım eylemlerinde yaşanan ayrışma üzerine
Asimilasyon ve inkara devam!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Edirne’de ulaşım eylemlerinde
yaşanan ayrışma üzerine...

Edirne Belediye Meclisi’nin Kasım 2010’da aldığı karar doğrultusunda Edirne şehir içi toplu taşıma işini yapan Serhat Birlik firmasının araçları için yeni güzergahlar belirlendi ve bu doğrultuda yeni bir uygulamaya geçme kararı alındı. Mart ayında başlayan yeni uygulamada artık midibüslere binerken kentkart kullanılması zorunlu tutuldu ve ulaşım ücretlerine yaklaşık yüzde 33’lük bir zam yapıldı. Ayrıca öğrencilerin daha ucuza toplu taşıma hakkından yararlanması için özel kentkart zorunluluğu getirildi. Özel kentkart alabilmek için ikametgahlarını Edirne’ye taşımaları zorunlu tutuldu ve 7.5 TL’lik bir ücret karşılığında kişiye özel indirimli kentkartlarını alabilecekleri duyuruldu. Ulaşım ücretlerinde zam yapılması yetmiyormuş gibi bir de bu durumla karşı karşıya kalan ve ikametleri şehir dışında bulunan binlerce üniversite öğrencisi için durum içinden çıkılmaz bir hale geldi.

Bunun üzerine biraraya gelen ilerici, devrimci ve yurtsever öğrenciler soruna müdahale etmek noktasında bir dizi toplantı yaparak eylem planı çıkardı. Bu plan çerçevesinde öncesinde yaygın bir ön çalışma ile 25 Şubat günü Fen-Edebiyat Fakültesi önünde yaklaşık 500 kişilik bir eylem yapıldı. Buradan belediye önüne yürümek isteyen kitle D-100 karayolunda polisin kurduğu barikatla karşılaştı. Barikat önünde yürüme iradesi gösteren, sloganlar atan ve oturma eylemi yapan kitleyle polis arasında gerginlik çıkması ve arbede yaşanması üzerine TKP-EMEP ile Öğrenci Kolektifleri polisle yaptıkları pazarlık sonucunda kendi kitlelerinin kaldırımdan yürüyeceğini belirterek alandan ayrıldılar. Böylelikle polis barikatına karşı direnen coşkulu kitleyi böldüler. Bu durum yerel basında, “öğrenci eylemi kaldırımcılar ve yolcular olarak ikiye bölündü” şeklinde yer aldı.

Yaşanan bu durum sonrasında eylemin diğer bileşeni olan Trakya Üniversitesi Öğrenci Platformu (Ekim Gençliği, Devrimci Gençlik Birliği, TÖP, DYG, DGH,  SÖZ, Devrimci Hareket, Kaldıraç, Gençlik Derneği) böylesi meşru bir eylemde polisle yaşanan gerginlik sonrasında alanı terk eden ve kaçan örgütlerle ortak iş yapmama kararı alarak soruna müdahale yoluna gitti.

Trakya Üniversitesi Öğrenci Platformu’nun ikinci eylemi 3 Mart günü Ayşe Kadın Yerleşkesi’nden belediye önüne yürümek olacaktı. Kitle Ayşe Kadın Yerleşkesi önünde kortejler oluştururken polis kitleye azgınca saldırdı. Uzun süren çatışmanın ardından öğrenciler 4 km’lik yolu yürüyerek Saraçlar Caddesi’nde basın açıklaması yaptılar. Açıklamada hem ulaşım sorununa vurgu yapıldı hem de polis terörü teşhir edildi.

Bu süreçte “kaldırımcılar” da Belediye meclis toplantısına girerek burada söz almak istediler fakat burada da özel güvenliklerin müdahalesi sonucu toplantıdan zorla atıldılar. Daha sonra ise Ayşe Kadın Yerleşkesi önünden Belediye önüne “kaldırımdan” bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Örgütledikleri her eylemin ön duyurusunu yaparken de bu eylemin hiçbir siyasi amacı olmadığını, hiçbir siyasi temsilcisi olmadığını vurgulamaya özen gösterdiler.

Edirne’de eylemli süreç hala devam etmektedir. Trakya Üniversitesi Öğrenci Platformu ve Gençlik Derneği ulaşım sorunuyla ilgili eylemlerini aksatmadan sürdürmektedir. Buna karşın düzen cephesi de boş durmayıp iki eyleme de katılan yaklaşık 60 öğrenciye disiplin soruşturması açmış ve bu öğrencilerden savcılıkta ifade vermelerine ilişkin tebligatlar gönderilmiştir. Ama “kaldırımcılar” burada da tutumlarını sürdürerek savcılık ifadelerinde “biz kaldırımdan yürüdük, yol kapatmadık. Yolu kapatanlar diğerleriydi hatta biz kaldırımdan yürüdük diye bizi yuhaladılar” gibi beyanlarda bulundular.

Bu durum gösteriyor ki kendine “komünist, devrimci, sosyalist” diyen bu grup, liberal reformizmin batağına saplanmıştır. İnsanların sistemle yaşadığı en küçük çelişkinin bile siyasal bir sorun olduğu gerçeğini görmezden gelmekte ve apolitizme sürüklenmektedirler. Somut durum bunun en açık göstergesi ve ifadesidir. Bu durum liberal reformistlerin ilk defa yaptığı bir şey değildir. Biz bunları 2004 yılındaki NATO eylemlerinden, işçi sınıfının direnerek kazanmak için çaba sarfettiği Taksim 1 Mayısları’ndan hatırlıyoruz. Yerelimizde yaşadığımız bu durum bu yüzden bize hiç yabancı gelmiyor.

Biz komünistler biliyoruz ki sadece polisle çatışmak tek başına devrimcilik kavramının içini doldurmaya yetmez. Tek başına polisle çatışmak olsa olsa maceracılık olur. Devrimcilik teorik, politik ve pratik tutarlılık gerektirir. Tüm bunlar bizim eylemlerimizin ana hattını oluşturmaktadır. Bu biçimiyle bir eylem yaparken eylemin tüm yönleriyle nasıl bir hatta olması gerektiği bizim için ilkesel bir konudur. Bu bağlamda Edirne özgülünde önümüze barikatlar kurulmuş olsa da biz ve bizim gibi düşünen devrimci siper yoldaşlarımız alanı terk etmeyip polisle çatışma pahasına kararlılıklarını korumuşlardır. Düzen karşısında net bir tutum alınmıştır. Bundan sonraki süreçte de bu gibi tutumlarla karşılaşacağımızın bilinciyle hareket ederek sorunlara birleşik kitlesel devrimci bir bakış açısı ve fiili-meşru militan mücadele yoluyla müdahale edeceğiz.

Edirne’den genç komünistler

 

 

 

19 Aralık katliam planı ortaya çıktı...

Planlı ve organize katliam!

Gerçekleştirildiği sırada “Hayata dönüş” olarak adlandırılan 19 Aralık katliamına ilişkin belgeler günyüzüne çıkarken, operasyonun asıl adının da “Tufan” olduğu anlaşıldı. Jandarma arşivlerinden çıkan operasyon planına göre, katliam günler öncesinden planlanırken, operasyonu gerçekleştirecek timlere de sınırsız öldürme yetkisi tanınmış.

Planda kullanılan şu ifadeler bunu yoruma yer bırakmayacak biçimde kanıtlıyor: Mahkumlara karşı tereddütsüz, misliyle mukabelede bulunulacak, zor ve silah kullanılacak!

Planda ayrıca “Operasyonun can kaybıyla bitebileceği” de özel olarak vurgulanarak katliam taburlarına gereğini yapın denilmiş.

Hazırlıklar aylar öncesinden başladı

Operasyonun da komutanı olan dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Engin Hoş’un imzasını taşıyan plan, Jandarma Genel Komutanlığı’nın 11 Ekim 2000 tarihindeki emri üzerine hazırlanmış. Yani daha açlık grevleri başlamadan günler öncesinde devlet operasyon hazırlığına başlamış.

Devletin zirvelerinden gelen emirler doğrultusunda hazırlanan plan 15 Aralık 2000 tarihini taşıyor. Yani plan kanlı operasyondan dört gün önce netleşmiş. Bu tarihte ise devrimci tutsaklarla devlet arasındaki pazarlıklar da devam ediyordu. Yani bu göstermelik pazarlıklar kanlı operasyon planını gizlemek için yapılmıştır.

Organize katliam

Katliam sırasında DSP-MHP ve ANAP koalisyonu hükümetteydi. 19 Aralık 2000 tarihinde, 20 cezaevinde eş zamanlı yürütülen kanlı operasyon sonucunda 30 devrimci tutsak katledilirken yüzlercesi de yaralanmıştı. Helikopter destekli operasyonlarda cezaevi duvarları delinerek tutsakların üzerine kurşun sıkılmış, yanıcı ve boğucu sayısız kimyasal madde kullanılmış, bombalar atılmıştı. Katliamın ardından “Sahte oruç, kanlı iftar” gibi başlıklar kullanan medya da operasyonun dolaysız ortağı olmuştu.

10 yıl sonra açılan dava

Katliamla ilgili olarak ise dava süreci uzun süre sürüncemede bırakıldıktan sonra, Bayrampaşa Cezaevi ile ilgili olarak 10 yıl aradan sonra dava açılmış ve ilk duruşma 23 Kasım günü görülmüştü. 6 Nisan günü davanın ikinci duruşması görüldü.