8 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/14

 Kızıl Bayrak'tan
Seçim oyununu bozmak için devrimci sınıf seferberliğini büyütelim!
Savaş aygıtı NATO ve tetikçilerine karşı mücadeleye!
Şifreleme skandalının üstü örtülemiyor
Konak Belediyesi direnişçileri:
Zafer bizim olacak!
“Kaşarlanmış hain” uslanmıyor
Metalde grev uygulamaları
askıya alındı
3 Nisan mitingi üzerine
Türk-İş’te değişen bir şey yok!
TÜMTİS Genel Başkanı
Kenan Öztürk’le direnişler ve
sendikal bürokrasi üzerine
Direnişler birleşiyor
mücadele büyüyo
Haklarımız ve geleceğimiz için
BDSP: 1 Mayıs’ta alanlara! 
İşçiler kurultaylara yürüyor
Yüzlerce işçi kurultaylarda
tek yürek oldu!
İşçi kurultayları geleceğe kurulan köprüdür - K. Al
Casper işçileri
direnişle kenetlendi
BTS’den oturma eylemi
Sağlık emekçileri grevle kazandı!
Arap halkları saldırı, savaş ve gericilik kıskacından çıkış yolu arıyor!
Fildişi Sahili’ne
emperyalist müdahale
“Polis-idare-faşist işbirliğine son!” 
Öğrenci Kurultayı’na doğru
Edirne’de ulaşım eylemlerinde yaşanan ayrışma üzerine
Asimilasyon ve inkara devam!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AKP’nin Alevi raporu açıklandı...

Asimilasyon ve inkara devam!

AKP hükümeti tarafından başlatılan Alevi çalıştaylarının sonuç raporu açıklandı. Bu rapor AKP’nin Alevi açılımının içeriğinin de özeti oldu.

Çalıştay sonuç raporu dört temel başlıktan oluşuyor. Bu başlıklar “bağlam ve konsept”, “referans ve sabitler”, “kimlik sorunları”, “değerlendirme ve öneriler” olarak sıralanıyor.
Birinci bölümde AKP hükümetinin Alevilerin sorunlarına yönelik olarak attığı adımlara ilişkin övgüler diziliyor. Alevi çalıştaylarının öneminin altı çiziliyor.

İkinci bölümde Alevilerin tarihsel geçmişi ele alınıyor. Bu tarih yaşanan haksızlıklardan ve baskılardan soyutlanarak değerlendiriliyor.

Üçüncü bölümde Alevilerin yaşadıkları kimlik sorunlarına ilişkin vurgulara yer veriliyor. Alevilerin karşılaştıkları katliam ve baskılar, tüm bu sorunların kaynağı olan Osmanlı İmparatorluğu ve Türk devletinin rolü yadsınarak ele alınıyor.

Dördüncü bölümde AKP hükümetinin kırmızı çizgileri ile uyumlu bir tarzda Alevilerin esasa ilişkin olmayan sorunları sıralanıyor. AKP hükümetinin ve sermaye devletinin hassasiyetlerini gözeten bir tarzda, çözüme ilişkin öneriler ortaya konuyor.

Raporda bir yandan Aleviliği tanımlama görevinin Alevilere ait olduğu belirtilirken öte yandan ise tam bir ikiyüzlülük örneği sergilenerek Aleviliğin inanç alanları ile ilgili bir netliğinin bulunmadığı, bu nedenle Aleviliğin tanımlanamayacağı vurgusu öne çıkarılıyor.

Raporda; Alevilerin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sunduğu olanaklara sahip çıkmaları gerektiği belirtiliyor. Alevilere bu olanaklardan yararlanma önerisinde bulunuluyor. Böylece Alevi inancını ve Alevileri Diyanet İşleri Başkanlığı içine alarak boğma faaliyetlerine onay veriliyor.

Raporda zorunlu din dersleri uygulamasına ilişkin olarak da çeşitli görüşler ileri sürülüyor. Din dersi kitaplarının Alevilerin hassasiyetlerini içerecek şekilde düzenlenmesi gerektiği vurgulanıyor. Zorunlu din derslerinin kaldırılmasına ise karşı çıkılıyor, zorunlu din dersi uygulamasının sürmesi gerektiği belirtiliyor.

Alevi raporunda “yasal statüye sahip olmayan yapılanmaların önündeki engellerin kaldırılması” denilerek “Alevi açılımı” adı altında, siyasal İslamcı cemaatlere kamusal alanda meşruiyet kazandırılıyor. Cemaatleri devlet eliyle besleme çizgisi ise daha fazla güçlendiriliyor.

Rapor açılımın sınırlarını netleştirdi…

Açıklanan rapor Alevilerin eşitlik ve özgürlük taleplerini yok sayıyor. Raporun diline ve çözüm önerilerine Alevilere yönelik tektipleştirici devlet anlayışı damgasını vuruyor. Raporda özelde AKP’nin genelde sermaye devletinin kırmızı çizgilerine uygunluk ekseni temel alınıyor. Alevi raporu aynı zamanda AKP’nin dinci gericiliği besleyen anti-laik kamu kurumlarını ve ideolojilerini (Sunni Türk İslam Sentezi) güçlendirmeyi ve Alevileri bu anlayış içinde asimile etmeyi hedefliyor.

Alevi raporu cemevlerine yönelik devletin hukuksal ayrımcılığının süreceğinin açık göstergesidir. Alevi köylerine zorla cami yapılması anlayışı devam edecektir. Alevi raporu, Alevi emekçilerinin kanayan yarası olan Sivas katliamına onay veren ve Madımak Oteli’nin müze olması taleplerine gözlerini kapatan AKP hükümeti’nin açılımının sınırlarını netleştirmiştir.

Asimilasyona devam!

Sermaye devleti dünden bugüne Alevi gerçeğini kabul etmedi. Sünnileştirme politikasına sürekli olarak kan taşıdı. Alevilerin yaşadıkları köylere cami yapmayı temel bir tutum olarak benimsedi. Aleviler üzerindeki toplumsal baskıyı süreklileştirdi. Ramazan orucu tutmayan Alevileri horladı. Alevilerin devlet memuru olmaması için çaba gösterdi. Devlet memuru olmayı başaran Alevilerin görevlerinde yükselmelerini ise sürekli olarak engelledi.

Raporu hazırlayanlar Alevileri Sünnileştirme, bu mümkün değilse Şiileştirme politikasına kan taşıyorlar. Alevilerin egemen din anlayışına sahip olmamalarına yönelik düşmanlıklarını sürdürüyorlar. Bu rapor Alevilere yönelik düşmanlığın ve düşünsel kıyım sürecinin son örneğidir. Rapor, Alevilere yönelik asimilasyon politikasının süreceğinin açık göstergesidir.

AKP hükümeti, dini duyguların istismarına dayalı siyaset üzerinden sermayeye hizmet konusundaki yeteneklerini ispatladı. Şimdi aynı şeyi Alevi emekçileri istismar ederek düzene bağlama konusunda göstermek istiyor. Alevi çalıştayları bu amaçla gündeme getirildi. Hazırlanan Alevi raporu da bu anlayışı güçlendirme temelinde şekillendirildi.

Alevi raporu ne AKP hükümetinin, ne de sermaye devletinin Alevilerin demokratik istemlerine yanıt vermek kaygısı taşımadığına açıklık kazandırdı. Alevi raporunun amacının Alevi emekçilerinin asimile edilerek düzene bağlanması olduğu bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Bu nedenle Alevi raporu özelde AKP’nin genelde sermaye devletinin samimiyetsizliğinin yeni bir örneğidir.

Alevi emekçileri mücadeleyi büyütmelidir!

Türk devletinin kendi Alevisini yaratma yaklaşımı sürüyor. Alevi raporuna bu anlayış yön vermiştir. Alevi emekçileri kendilerine dayatılan bu rapora boyun eğmemelidirler. Devletin ve onun yürütme organı olan AKP’nin inançlarını tanımlama çabasını boşa çıkarmalı, Alevileri Sünnileştirmeyi içeren politikalara karşı uyanık olmalıdırlar.

Zorunlu din dersi öğretiminin son bulması, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dağıtılması, devletin dinsel kurumlara yaptığı her türden maddi yardımın kesilmesi, gericilik yuvası tarikat ve cemaatlerin dağıtılması, mezhepsel ayrıcalıkların kaldırılması taleplerinin önündeki engel burjuva sınıf iktidarı ve onun devletidir. Alevi emekçileri bu taleplerin kazanılması için mücadele bayrağını yükseltilmelidirler. Ancak kararlı ve militan bir mücadele ile alevi emekçilerinin sorunlarının çözümü yolunda mesafe alınabilinir.

 

 

 

 

Nükleer pişkinlik sürüyor

Gerici çıkarları gereği milyonlarca emekçinin hayatını tehlikeye atarak nükleer santral ısrarını sürdüren düzen sözcüleri, bu hamlelerini pişkince açıklamalarla “gerekçelendirmeye” devam ediyorlar.

Sermaye devleti, Japonya’da geçtiğimiz haftalarda meydana gelen depremin ardından ortaya çıkan nükleer felakete rağmen nükleer ısrarından vazgeçmiyor.

Türkiye’de kurulacak nükleer güç santrallerinin riskinin eleştirildiği kadar yüksek olmadığını ifade eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, ABD’de yapılan bir araştırmayı referans göstererek “bekarlığın nükleerden daha tehlikeli olduğunu” söyleyebildi. Yıldız, araştırmaya göre ABD’de bekarların evlilere göre 6 yıl daha az yaşadıklarının tespit edildiğini söyleyerek, “Sigara ortalama insan ömrünü 2.3 yıl, yoksulluk 700 gün, alkol 130 gün, kalp 2100 gün öne çekiyor. Uçak kazaları ise ABD’de ortalama insan ömrünü bir gün öne çekiyor. Nükleer santrallerin ortalama ömür kaybı ise sadece 0.03 gün olarak tespit edilmiş” dedi.

Düzen partileri aynı safta

Nükleer santral konusu, seçim vesilesiyle birbirleriyle “dövüşü” arttıran düzen partilerinin  aslında aynı safta olduğunu da yeniden gösterdi.
Öyle ki Yıldız aynı konuşmasında, diğer düzen partilerine nükleer konusunda hemfikir olmaları gerekçesiyle teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Kılıç, “Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür etmeliyim. CHP ve MHP seçim beyannamesinde, nükleer güç santrallerinde beraber olacaklarını söylediler. Nükleer konusunda detaylı bilgi almak isteyen siyasi parti başkanları ziyaret edebilirim” ifadelerini kullandı.

Üçüncü nükleer santral yolda!

Öte yandan, sermaye devletinin yakın zamanda yeni bir nükleer santral yapımı için ihale açacağı yönünde basına bilgiler de sızıyor.
Reuters’a bilgi veren Enerji Bakanlığı’ndan bir yetkili, Türkiye’nin enerji çeşitliliği ve arz güvenliği için 2023 yılına kadar toplam 15,000 MW kapasiteli üç nükleer santrali devreye sokmayı hedeflediğini anımsatarak, “Nükleer santralin yapılacağı üçüncü yer için birkaç yer ön plana çıkıyor. Bunların başında da Trakya Bölgesi’ndeki İğneada bulunuyor” dedi.