05 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/30

 Kızıl Bayrak'tan
Anayasa değişikliği tartışmaları ve devrimci tutum
“Açılım” sirkinin yeni cambazı Burkay - Z. Us
Generallerin “emeklilik kararları” ve YAŞ’tan yansıyanlar
Dinci partinin gücü ve pervasızlığı nereden geliyor?
Kapitalizm yeni bir krize hazırlanırken…
“İşsizlik fonu kıdem gaspına malzeme yapılıyor”
Birleşik Metal-İş 1 No’lu Şube
Genel Kurulu’nun ardından…
Mersin’de liman işçileri direnişte!
Güvencesiz çalışmaya karşı mücadele sempozyumu
PTT’de direniş çadırı kalktı, mücadele sürecek!…
Tunus-Mısır
dersleri - H. Fırat
TC’nin transformasyonu,
GOP ve hegemonya savaşları -
Volkan Yaraşır
“Kontrollü bir deneme mi?”
DTK direnişe çağırdı
Emperyalistlerle işbirlikçileri
Sudan’ı parçaladı ...
Somali’de resmi açlık ilanı...
S21 Projesi: Kavga
devam ediyor!
Kadın cinayetleri tırmanıyor
Hüsnü Yıldız’ın avukatı Taylan Tanay ile konuştuk...
Bertolt Brecht’i ölümünün 55. yılında saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

S21 Projesi: Kavga devam ediyor!

S21 projesi üzerinden süren mücadele sertleşerek devam ediyor. Değişik boyut ve sertlikte kavgalara konu olan S21 projesi, ilk kez Alman Demir Yolları şirketinin (DB AG) başkanı olan Heinz Dürr tarafından Nisan 1994’te, büyük bir gürültüyle basına ve kamuoyuna tanıtıldı. Nereden bakılırsa bakılsın, bu proje tartışmasız olarak, kentin merkezinin çehresini değiştirip, oldukça geniş bir yeşil alanı yok edecek ve su kaynaklarına zarar verip, yakın çevre ile raylı ulaşım sistemini sınırlayacak, dahası, kentte ve yakın bölgelerde yaşayan insanların gelecekdeki yaşamını olumsuz yönde etkileyecek olan bir projeydi. Ne var ki, bütün bunlar bu projenin mimarlarının umurunda bile değildi. Onların tek düşündüğü şey projenin arkasında duran tekellerin sefil çıkarlarıydı. Bu nedenledir ki, Stuttgart halkının iradesi de hiçe sayılarak, medya desteği eşliğinde her şey kapitalist tekellerin vurgunlarına kurban edildi. Projeden büyük vurgunlar yapacak olan arsa spekülatörleri, inşaat ve demir-çelik şirketleri, eyalet bankası LBBW, otomobil firmalari dezenfermasyona başvurarak, S21 projesini oldu bittiye getirip, topluma kabul ettirmeye çalıştılar. Doğrusu, bu konuda hayli başarılı da oldular. Nitekim, 29 Ağustos 1995’te yapılan ilk kamuoyu yoklamasına göre, halkın %51’lik kesimi projeyi çok iyi bulurken, karşı çıkanların oranı ise %30’da kalıyordu. Bu aşamada tekellerin ve onların hükmetinin projeyi gerçekleştirmelerinin önünde bir engel kalmamış görünüyordu. Bunun o kadar kolay olmayacağı sonradan anlaşıldı.

İnisiyatifler kuruluyor,
muhalifler harekete geçiyor

S21’in bir yıkım projesi olduğunu düşünenler harekete geçmekte gecikmedi. Kasım 1995’te PDS’nin federal parlamenteri Winfried Wolf’un girişimiyle “Leben in Stuttgart - Kein Stuttgart 21” inisiyatifi kuruldu. Ardından, S21 projesinin gerçek amaçlarını deşifre etmek ve karşı bir hareket yaratmak için değişik isimler altında yeni pek çok başka inisiyatif de kuruldu. Deyim yerindeyse tam bir propaganda savaşı başladı. Muhalifler yani S21 karşıtları çalışmalarını sadece soyut propaganda ile sınırlamadılar, bir yandan bilgilendirme çalışmaları yapan bu inisiyatifler, öte yandan da, oldukça somut alternatif raporlar hazırlayarak, projenin gerçek amaçlarını açığa çıkartmada oldukça başarılı bir pratik ortaya koydular. Bu arada, projenin iptal edilmesi amacıyla, bir de imza kampanyası yürüttüler. Toplanan 13 bin imza, 24 Temmuz 1996 tarihinde “Leben in Stuttgart - kein Stuttgart 21” inisiyatifi tarafından, vatandaşların itirazi olarak hükümete sunuldu.  

S21 bu tarihten itibaren burjuva çevrelerin en önemli istismar konularından biri oldu. Örneğin, Ekim 1996’da yapılan belediye seçimlerinin en önemli argümanlarından birisi de  S21  projesiydi. Proje karşıtlığına ilk soyunanlar ise Yeşiller oldu. S21 karşıtlığının prim yaptığını gören Yeşiller ve onların adayı Rezzo Schlauch seçim çalışmalarında, açıkça S21 karşıtı olarak tavır belirledi. Bu kampanya sonucunda CDU’nun adayı Wolfgang Schuster %35,2 oy alırken, Yeşiller ilk defa SPD’yi geride bırakarak, % 30.6 oyla, CDU’nun gelecekteki rakipleri olduklarını ortaya koydular. Yeşillerin bu seçim başarısında S21 karşıtı inisiyatiflerinin “S21 yandaşlarına oy yok!” çağrısı ve bu çerçevede yürüttükleri etkin kampanyanın rolü büyüktü. Yeşiller’in adayı R. Schlauch dışında kalan tüm adaylar, S21 projesini destekliyorlardı. Doğal olarak karşıt oylar kaçınılmaz biçimde Yeşillere aktı.

Bilindiği gibi Yeşiller, Stuttgart ve çevre halkının proje konusundaki hassasiyetini bu yılki eyalet seçimleri döneminde de istismar etti. S21 karşıtı çalışmaları organize ettiler, her hafta düzenli biçimde gerçekleştirilen protesto eylemlerini örgütlemede aktif çaba sarfettiler. Bu ise seçimlerde halktan büyük destek almalarını sağladı. Seçimlerden, kendi deyimleriyle “tarihi’’ bir zaferle çıktılar. Nitekim, aldıkları bu büyük destek sayesinde, ilk defa Almanya’nın bir eyaletinde, Baden-Württenberg Eyalet Başbakanlığı koltuğunu kaptılar.

Yalanlar ve gerçekler

S21 Projesi, projenin mimarları tarafından, başından itibaren Stuttgart’ın ve halkın yararına olan bir 21. yy projesi olarak lanse edildi. Aslında her şey tekellerin sefil çıkarlarına göre planlanmıştı. Fakat buna karşın, sürekli biçimde uluslararası ulaşımda ve kente sağlayacağı ticari imkanlardan söz edilerek, halkın dikkati dağıtıldı, zihni bulandırıldı. Böylece, aç gözlü tekellerin bu proje aracılığıyla yapacakları vurgunlar gözlerden gizlenmeye çalşıldı.

Projenin pek çok amacı vardı. Bunlardan biri de, Stuttgart üzerinden Slovakya-Paris bağlantısını sağlamaktı. En önemlisi de, projenin askeri amaçları da vardı. Ne ki, bu, bugüne dek hiç konuşulmadı ve ne hikmetse, hala da konuşulmamaktadır.

S21 karşıtı inisiyatifler projenin, askeri amaçlar dışındaki diğer amaçlarını önmeli oranda deşifre ettiler. Bu çerçevede, ilk elden tünel çalışmalarının ve ulaşımının su kaynaklarında yol açacağı tahribat ortaya kondu. Şehir merkezindeki yeşil alanın önemli oranda yok olacağı ise, geçen yıl başlatılan yıkımlarla oldukça somut biçimde kanıtlandı. Projenin maliyeti konusunda sürekli yalana başvuruldu. Her defasında farklı miktarlardan söz edildi. Yine de gerçekleri gizleyemediler. Maliyet konusundaki yalanları bizzat kendilerinin ortaya attıkları rakamlar tarafından açığa çıktı .

7 Kasım 1995 yılında DB AG ile federal, eyalet ve yerel çaplı yönetimler arasında yapılan çerçeve anlaşmasında 4,893 Milyar Alman Markı’na mal olacağı yazılıyordu. Bu Euro olarak, 2,5 Milyara denk geliyordu. Nisan 1998’de yapılan revizyonla rakam 4,893 Milyar Mark’tan 5.2 Milyar Mark’a çıkartıldı. Projenin arkasında duran bankalardan Südwestbank, LBBW’nin ve inşaat firması Bilfinger und Berger’in yaptığı hesaplar ise 7-8 milyar olarak açıklandı. Böylece, 1995 yılında 2,5 Milyar Euro olarak açklanan maliyet fiyatı, 2011 yılında proje sahipleri tarafından 7-8 milyar Euro’ya, yani demek oluyor ki üç katına kadar çıkartılmış oluyordu.

Ulaşımda kolaylık” yalanı

DB AG’nin Temmuz 2011’de İsviçre firması Schweizer Verkehrsgutachterfirma (SMA) yaptırdığı bir denemede, yer altına alınacak olan merkez istasyondan, saatde 49 trenin giriş-çıkış yapmasının olanaklı olduğunu açıkladı. SMA’nin yaptığı hesap bilgisayar üzerinden bu sonucu verirken, mevcut haliyle Stuttgarta HBF’den merkez istasyon saatte 39 tren sorunsuz olarak giriş-çıkış yapmaktadır. İyi ve kaliteli bir yönetimle mevcut Stuttgart garına 49 ile 54 arasında treninin giriş-çıkış yapması olanaklıdır.

Tünele alınacak olan Stuttgart garının maliyet rakamlarından ve belirttiğimiz diğer olumsuz sonuçlarından bağımsız olarak, ulaşım asıl olarak uzak mesafe ve hızlı ulaşımı temel aldığı için yakın mesafe ulaşımda nitel ve nicel olarak bir düşüşe yol açacaktır. Zaten bir otomobil üretim kenti olan Stuttgart’ta, projenin arkasında Mercedes, Porsche gibi firmaların yer almalarının asıl nedeni de, yakın mesafe toplu taşımacılıkta yaşanacak olan bu kalite ve kapasite düşüşnden dolayı, daha çok insanın araba almak zorunda kalacağı hesabıdır.

 S21’in arkasındaki tekeller

Dr.-Ing. Martin Herrenknecht, Vorstandsvorsitzender der Herrenknecht AG’nin yönetim kurulu başkanı. Bu firma Avrupa’nın tünel yapım makinalarının¸ üretiminde başta gelmektedir. Denetleme kurulu başkanlığını ise BW eski başabakanı CDU’lu Lothar Späth yapmaktadır.

Dr.-Ing. Michael Blaschko, Bilfinger ve Berger firmasının başkanı. Bu firma Almanya’nın en büyük inşaat firmalarındandır.

Michael Knipper Hauptgeschäftsf¸hrer des Hauptverbands Deutsche Bauindustrie. Almanya İnşaat Sanayicileri Birliği başkanı.

Hans-Martin Peter, Taşocakları Endüstri Birliği BW baskanı

Dr. Peter Baumeister, Südwestbank AG’nin Denetim Kurulu Başkanı.

Christian Brand, Baden-Württemberg Eyalet Bankası (LBBW)yönetim kurulu baskanı.

Heinrich Haasis, Deutschen Sparkassen Bankası’nın başkanı.

Siegfried Jaschinski, Landesbank Baden-Württemberg’in (LBBW) eski başkanı.

Joachim E. Schielke,  Baden-Württembergischen Bank’ın başkanı.

Willhelm Haller von Hallerstein, Mitglied der Geschäftsleitung Deutsche Bank AG.’nin yönetim kurulu üyesi.

Liste uzayıp gidiyor. S21 projesinin arkasındaki kapitalist güçlerin ortak özellikleri, projeyle maddi çıkar birlikteliklerine sahip oluşlarıdır ki, bu daha ilk bakışta göze çapmaktadır.

 S21 ve Yeşiller’in iki yüzlülüğü

Yeşiller S21 karşıtlığını, gerçekte bir seçim malzemesi olarak kullandı. Bunu oya dönüştürmek ve bu sayede iktidar ortağı olmak, her zaman Yeşiller’in önemli bir  hedefiydi. Nitekim, S21 karşıtlığı Yeşiller’i 1996 belediye seçimlerinde zafere oldukça yaklaştırmıştı. Bu sonuç Yeşiller’i iyiden iyiye heyecanlandırdı.11.12.2009’da, Stuttgart bölgesi başkanı Irmela Neipp-Gereke “Ayaklanmamız devam edecektir” diyordu ve ekliyordu,”Biz çoğunluğuz. Karşı çıkmak için haklı ve yeterli gerekçelerimiz var. Daha çok kenetlenmeliyiz. Bizden olan herkes protestolerını sokaklara taşımalıdır.” Yeşiller’in Stuttgart başkanı hızını alamayarak, SPD’ye “Bütün bunlara karşın sizlerin karşı tarafda olduğunuz asla unutmayacağız” diyerek yükleniyordu.

Yeşiller daha baştan itibaren S21’e karşı bir duruş sergiledi. Bir yandan proje konusundaki hassasiyetleri sömürürken, öte yandan, muhalefette olmanın verdiği rahatlık ve avantajla burjuva politikacılığının demagojik yöntemlerini sonuna kadar kullanmakta bir mahsur görmedi. Tam tersine, onlar için amaca giden her yol mübahtı. Nihayet, Mart 2011 eyalet seçimlerinde birinci parti olarak çıktılar. SPD ile birlikde hükümeti kudular. Şimdi hükümetteler, gelinen yerde Yeşiller için demagoji yapmanın imkanları tümüyle tükenmemiş olsa da, bir hayli azalmış bulunuyor. Günümüzde, Yeşiller’in hızlı S21 karşıtlığından eser kalmamıştır. Kendisine oy veren seçmenlerinin basıncını ise, şimdilik “kolisyon ortağımız kabul etmiyor“ diyerek savuşturuyor. Seçim öncesi dönemdeki gibi S21 karşıtı ateşli çağrılar yapmıyor, taraftarlarını S21 karştı protestolara katmak için ciddi bir çaba sarfetmiyor. S21 karşıtı eylemlere katılımdaki zayıflamanın önemli nedenlerinden biri de budur. Fakat hayat devam ediyor. Buna rağmen S21 karşıtı protestolar sürüyor. Düne kadar Yeşiller konusunda yanılgı içinde olanlar, yavaş yavaş onların gerçek yüzleri konusunda açıklığa kavuşuyorlar.

Yeşiller-SPD eyalet hükümeti, DB AG’nin Temmuz 2011’de İsviçre firması SMA yaptırdığı,araştırma sonuçlarını, kabul ettiklerini açıklayarak, protestoculara karşı açıkdan cephe aldı. Siyasal literatüre “schwarzer Donerstag” olarak gecen, 30 Eylül 2010’daki eyleme dönük vahsi saldırı tekrarlanmak isteniyor. Polisi yeniden eylemcilerin üzerine saldırtmanın koşulları hazırlanıyor. Her fırsatta „herkesi yasalara uygun davranmaya“ çağırmaları da bunun ifadesidir. Zaten, Eyalet başbakanı olan Winfried Kretschmann ilk ziyaretlerinden birini Porsche firmasına yaparak tutacakları yolu açıkca ortaya koymuştu. Hatırlanacağı üzere, bu aynı siyasal kadro Porsche arabalarını “porno wagen - porno mobil“ olarak nitelemişti. Günümüzde ise Porche’nin önünde diz çökmüş bulunuyorlar. Bunun şaşılacak hiçbir yanı yoktur. Yeşiller’i karakterize eden şey, ikiyüzlülük ve dönekliktir. S21 vesilesiyle bu bir kez daha kanıtlanmıştır, hepsi bu.

Son söz yerine

S21 karşıtlığının başını bir dönem Die Linke çekiyordu, sonra Yeşiller devraldı. Şimdi onlar da yolun sonuna gelmiş bulunuyorlar. O kadar ki, giderek S21 karşıtı olmaktan uzaklaşıyorlar. Günümüzde, S21 karşıtı hareketin başını, artık diğer inisiyatifler çekiyor. Bu arada, hareket katılımdaki zayıflamaya karşın, giderek daha tanımlı hale geliyor. Talepler daha bir belirginleşiyor, hedefler de daha bir netleşiyor. Ve dahası da, hareket giderek radikalleşiyor. Dikkate değer olan ise, son dönemlerde sedikaların ve sendikacıların harekete ilgi göstermesi ve belli bir katılım göstermesidir.

Yerli ve göçmen ilerici ve devrimci güçlere gelince, bugün için, hareket içinde, hiçbirinin sıradan bir katılımcı olmanın ötesinde bir rolleri bulunmamaktadır. Özellikle göçmen parti ve örgütler hali hazırada geçmiş durumlarıyla kıyaslanmaz ölçüde iddiasız bir konumda seyretmektedirler. Her şey bir yana, kimileri harekete asgari düzeyde bir ilgi dahi göstermemektedir. Şüphesiz ki, bu, sadece konjoktürel bir durum değildir. Sorun aynı zamanda bir program, politika ve perspektif sorunudur ki, bu konuda hepsi de sorunludurlar.

Fakat, herkese ve her şeye rağmen kavga devam ediyor. Gelecekteki seyri ve sonucu ne olursa olsun, S21 karşıtı hareket, bugüne kadarki deneyleri ile, görmek ve bilmek isteyenlere çok şey öğretmiştir, öğretmeye de devam etmektedir.



İsrail’de protestolar yayılıyor

İsrail’de, Dafni Leef adlı kadının kiralık evinden çıkarılmasından sonra Tel Aviv’in bilinen caddelerinden Rothschild üzerinde çadır kurmasıyla başlayan protesto hareketi büyüyerek ülke geneline yayıldı.

30 Temmuz günü başta Tel Aviv, Kudüs, Hayfa, Ber Şeva, Aşdod, Nasıra olmak üzere 11 değişik kentte eş zamanlı düzenlenen ve yaklaşık 150 bin kişinin katıldığı gösterilerde “sosyal adalet’’ çağrısı yapıldı. Binlerce kişi, Binyamin Netanyahu hükümetini protesto etti, hükümetten daha ucuz konut ve daha iyi yaşam koşulları talebinde bulundu.

Tel Aviv ve diğer kentlerde yapılan eylemlerde Netanyahu’ya hitaben “diktatör’’, “Sadaka değil, sosyal adalet istiyoruz’’, “Hükümet halka, halk hükümete karşı’’ sloganları atıldı.

Kudüs’te kent merkezinde Ben Yehuda Caddesi’nde toplanan 12 bin kişi Başbakan Netanyahu’nun resmi konutuna doğru yürüdü.

İki hafta önce daha ucuz konut talebiyle başlayan protesto gösterilerine anneler, aylardır toplu sözleşme görüşmelerinde hükümetle uzlaşamayan doktorlar, öğrenci dernekleri ve en son işçi sendikaları da katılmıştı.

150 bin belediye çalışanı grevde

150 bin belediye çalışanı 1 Ağustos günü greve gitti. Yerel Yönetimler Sendikası Başkanı Shlomo Buhbut, grevin ülke genelindeki belediye hizmetlerinin büyük çoğunluğunu durdurduğunu belirti.

Belediye ve yerel yönetimleri temsilcilerinin halkla birlikte olduğunu belirten Buhbut “halk sosyal adalet için gösteriler düzenlerken biz ellerimiz kollarımız bağlı duramayız” dedi.

 

Madrid’de protesto

İspanyol polisinin, Madrid’deki Sol Meydanı’nda sabahlamaya devam eden az sayıdaki sistem karşıtına müdahalesi protesto edildi. Madrid’de binlerce kişi 2 Ağustos günü yeniden sokağa çıktı.

Akşam saatlerinde başlayan gösteride, Sol Meydanı’na girmek isteyen sistem karşıtları meydana giren tüm sokakların polis tarafından kapatılmasından dolayı ilk sokakta oturma eylemi yaparak meclise yürüdü.

Meclis önünde de polis barikatıyla karşılaşan göstericiler, 15 Mayıs’ta ilk gösterilerin başlatıldığı yerlerden olan Atocha istasyonuna yürüdü.

Sol Meydanı’ndaki metro durağı eylemlerden kaynaklı kapatılırken, göstericileri bazı yollarda kısa süreliğine trafiği durdurdu.

Destek için Barcelona’da da bir grup gösteri düzenledi.


Madenciler’den açlık grevi

Arnavutluk’un Bulgiza maden ocağında çalışan işçilerin açlık grevi sürüyor.

Başkent Tiran’ın 40 kilometre kuzeyinde bulunan Bulgiza ocağında işçiler, ücretlerinin yükseltilmesi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talepleriyle açlık grevine başladı. 16 madenciden ikisi, grevin dokuzuncu günü olan 3 Ağustos günü hastaneye kaldırıldı.

Yerin 1400 metre altında grevi sürdüren madenciler, talepleri kabul edilinceye kadar açlık grevini sürmeye kararlı olduklarını açıkladılar.


Yunanistan’da öfke

Grevlerle çalkalanan Yunanistan’da, taksicilerin ülke genelinde başlattığı grev 2 haftayı geride bıraktı.

Hükümetin piyasaya yeni plakalar sunarak taksi sayısını arttırma kararına tepki göstermek amacıyla 18 Temmuz’da başlayan grev kapsamında protestolar 1 Ağustos günü de sürdü.

Taksiciler başkent Atina’nın merkezindeki Ulaştırma Bakanlığı binasının da bulunduğu, “Mesogion” Caddesi’ni ve Mora Yarımadası ile anakarayı birbirine bağlayan Rio-Andirio köprüsü girişini ulaşıma kapattı

Girit Adası “Heraklion” (Kandiye) Havaalanı girişinde de polis ile taksiciler arasında arbede yaşandı. Taksiciler kolluk güçlerini taş yağmuruna tutarken, polis de eylemcilere gözyaşartıcı gazla saldırdı.


BBC’de grev

BBC çalışanları 1 Ağustos günü Ulusal Gazeteciler Sendikası’nın aldığı karar doğrultusunda 24 saatlik greve çıktı.

BBC Dünya Servisi’nde ve BBC’nin dış yayınları takip eden BBC Monitoring hizmetinde çalışan personelin kesintiler gerekçe gösterilerek işten çıkarılmasının protesto edildiği grevde işten çıkarılanların BBC’nin başka kısımlarına açılan pozisyonlarda istihdam edilmemesine de tepki gösterildi.

Sendika BBC’nin kesinti gerekçesiyle ileride daha çok çalışanı işten çıkaracağını söylüyor.