12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!

Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran olayları ana başlıklar altında topladığımızda, bugünün dünyası hakkında oldukça yalın bir görüntüye ulaşabiliriz. Zira son günlerde yaşanan gelişmeler, içerisinden geçtiğimiz tarihsel dönemin tüm temel çizgilerini en yalın ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyabilecek bir nitelik taşımaktadır. Kuşkusuz bu tablo yeni değildir, fakat üst üste düşen çarpıcı gelişmeler bu tabloyu tüm hatlarıyla belirginleştirerek gözler önüne sermiştir.

Bu haftaya damgasını vuran gelişmelerden ilki, kapitalist metropollerde, yani sistemin merkezinde ortaya çıkan ve bu ölçüde de dünya ölçeğine yayılan mali kriz dalgasıydı. Borsalarda keskin düşüşler yaratan ve bir dizi devletin iflas riskini iyiden iyiye belirginleştiren bu süreç, üstesinden gelindiği iddia edilen krizin derinleştiğini ve yüzeydeki geçici durulmanın yanıltıcı olduğunu bir kez daha gösterdi. 2008’de ABD’de başgösteren ve finansal sistemin çöküşü, ardından ise genel bir ekonomik kriz görünümü kazanan büyük sarsıntının ardından emperyalist-kapitalist düzenin efendileri, sistemi kurtarmak adına devlet kasalarını mali sermayenin hizmetine sunmuşlardı. Böylelikle de sistemin çarkları yeniden döndürülürken gerçekte kriz bir başka alana, hazineler boşaltılarak devlet maliyesi alanına taşınmıştı. İşte bugün devletlerin iflası biçiminde ortaya çıkan kriz dalgası, krizi ertelemek üzere uygulanan bu türden geçici önlemlerin işe yaramazlığına ayna tutmuştur sadece. Hatırlatmak gerekir ki 2008 yılında kapitalizmin tarihinin belki de en ağır ve kapsamlı krizi de esasında, ‘70’li yıllara dayanan ekonomik krizin bir devamıdır. Aşırı üretim ve sermaye birikimi temelinde ortaya çıkan kriz, neo-liberal saldırılar ve finansallaşma gibi yöntemlerle aşılmaya çalışılmış, ancak bu önlemler tersinden krizin yükünü arttırmaktan başka bir sonuç vermemiştir. 2008’de yaşanan ağır ve sarsıcı kriz bunun ürünü olmuştur. Bugün de bu süreç devam etmektedir sadece. Dolayısıyla kapitalizmin soluğunu kesen kriz, önlem olarak gerçekleştirilen uygulamaların da tersinden büyütmesiyle derinleşerek devam etmektedir. Şu şartlarda emperyalist şefler krizin bu yeni dalgasını yatıştırmak üzere yeni tedbirler üzerinde çalışıyorlar. Fakat bir kez daha belirtmek gerekir ki, alacakları önlemler krizi ortadan kaldırmayacak sadece en fazla ağırlaştırmak üzere erteleyecektir.

Krizin nedenlerini ve gelişme seyrini tarihsel ve teorik bir çerçevede ele alan Ekim’in Ocak ’09 tarihli 256. sayısında yayınlanan “Bütünlüğü içinde kapitalizmin krizi” başlıklı yazı, krizin nedenlerine, gelişme seyrine ve sonuçlarına açıklık sunuyor. Güncel önemini koruyan bu yazıyı orta sayfamızdan da yeniden yayınlama yoluna gittik.

Konumuz yönünden aynı yazının bazı belirlemelerine ise burada özellikle değinmek istiyoruz. Çünkü bugünkü güncel görüntüyü teorik-tarihsel bir çerçevede ortaya koymakta işimizi alabildiğine kolaylaştırıyor. Örneğin sözkonusu temel değerlendirme şu cümlelerle başlıyor: “Dünya kapitalizminin bütününü saran ekonomik kriz tüm dünyanın ana gündemi olmayı sürdürüyor. Şu veya bu olay ya da gelişme kısa süreliğine de olsa elbette zaman zaman öne çıkabilir, fakat girmiş bulunduğumuz dönemin ana gündemi artık kapitalizmin küresel çaptakı krizidir. Tüm öteki olay ve gelişmeler bundan böyle bu zemin üzerinde bir anlam taşıyacaklardır. Krizden beslenecek, gerisin geri krizi besleyecektir”.

Bu ifadeler bugünkü gelişmelerin iç bağlantılarını ortaya koyması açısından özellikle önemli. Çünkü krizin yeni ve sarsıcı bir dalgasına sahne olan dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler her defasında kapitalizmin ekonomik krizi zemininde anlam kazanıyor ve giderek de onu büyüten bir rol oynuyorlar. Öyle ki geçtiğimiz hafta yaşanan kriz ile birlikte gündemdeki diğer başlıklar da tümüyle bu çerçeve içerisinde bir yer tutuyor. Bu temel gelişmelerin kısa ve özlü bir dökümünü yaparak durumu tam olarak açıklığa kavuşturabiliriz:

Geçtiğimiz haftanın krizle birlikte en yoğun biçimde tartışılan gündemlerinden birisi kuşkusuz Suriye oldu. Suriye’ye yönelik olası bir emperyalist müdahalenin ısıtıldığına şahit olduk. BM gibi zeminleri de kullanan ABD emperyalizmi Suriye’ye yönelik kapsamlı bir müdahale planını devreye soktu. Bu doğrultuda da bölgesel uşakları, en başta da Türk devleti harekete geçti. Esad rejimini kıskaca almak üzere yoğun bir abluka oluşturuldu. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk isyanları dalgasının bir uzantısı olan Suriye’deki kitle hareketi, politik bakımdan barındırdığı zayıflıklarla birlikte, giderek emperyalizmin Ortadoğu’ya müdahalesinin bir olanağı olarak kullanılmaya çalışılıyor. Gelişmelerin bir yanında bu temel olgu bulunuyor. Diğer yanda ise emperyalistler arası iç çelişkiler bu vesileyle daha da görünür olmaktadır. ABD emperyalizminin sistemin temellerine yönelme gücü gösteremeyen emekçi halk isyanlarını, hegemonya mücadelesinde bir olanak olarak kullanmaya çalışması karşısında Çin ve Rusya gibi yeni yükselen emperyalist güç odakları itirazlarını yükseltiyorlar.

Halk isyanları, isyanları bastırmak için karşı saldırılar, bölgesel savaşlar, kızışan emperyalist hegemonya mücadelesi, işte tüm bu olgular Suriye merkezinde yaşanan gelişmelerin olduğu gibi kapitalizmin derinleşen krizi zemini üzerinden anlaşılması gerektiğini gösteriyor. Zira emperyalist-kapitalist sistemi soluksuz bırakan mali ve ekonomik kriz, onyıllar boyunca düzenin çok yönlü yıkım politikalarıyla ezilen halkların üzerine binen yeni yükler getirirken, bu da bardağı taşırarak emekçi halk isyanlarının önünü açtı. Tunus’la başlayan Mısır’la devam eden ve giderek genişleyen ve dünya ölçeğinde yankılar yaratan bu hareket sürüyor. Fakat devrimci bir önderliğe sahip olamamanın tüm zayıflıklarını barındırarak… Bu temel zayıflığa da dayanan emperyalistler ve işbirlikçileri, süreci bir bastırma operasyonuyla hegemonyalarını sağlamlaştırmanın olanağı olarak değerlendirmeye çalışıyorlar. Elbette krizle birlikte artan iç rekabetleri buna bir yere kadar izin veriyor. Dahası kriz derinleşirken, emekçi halk isyanlarının dalgası da büyük sarsıntılar biçiminde büyümeye devam ediyor. Bu da onların işini iyice zorlaştırıyor.

Öyle ki, Suriye ile ilgili bunlar yaşandığı sırada, dünyanın çeşitli ülkelerinde isyan manzaraları görülmekteydi. İç sayfalarımızda bu emekçi halk gösterilerinin genel bir dökümünü bulabilirsiniz. Fakat burada bunlar arasında özellikle ikisine dikkat çekmek istiyoruz. Bunlardan birincisi İsrail’deki büyük ve görkemli sosyal mücadeledir. Diğeri ise emperyalist-kapitalist sistemin merkez ülkelerinden İngiltere’nin başkentinden başlayarak yayılan yoksul kesimlerin isyanıdır. Belirtmek gerekir ki, bu her iki gelişme de kapitalist krizin ve krizin faturasının emekçilere kesilmesinin dolaysız sonucudur. Sistemin yeni bir kriz dalgasıyla yüzyüze olduğu bir aşamada gerçekleşmeleri, bundan sonrasında emekçi halk gösterilerinin geleceğine dair bir fikir sunmaktadır.

İki örnek kapitalizmin küresel krizi karşısında büyüyen emekçi halk hareketlerinin yaygınlığını göstermek bakımından çarpıcıdır. Ancak bu iki örneğin kendilerine özgü yanları da vardır. İsrail sözkonusu olduğunda, Ortadoğu’nun bağrına saplanmış bir hançer gibi duran bu ülkedeki modern sınıf ilişkilerinin ve çelişkilerinin düzeyi olduğu gibi ortaya çıkmaktadır. Filistin sorununun ağırlığı, Siyonizmin bu sorunu toplumu yönetmek için kullanmadaki başarısı, ayrıca Filistin kurtuluş mücadelesinin dinci-gerici hareketlerin egemenliğine girmesi bir süredir, İsrail’deki bu modern sınıf ilişkileri gerçeğini perdelemişti. Fakat şu haliyle ortaya çıkan görkemli sosyal mücadele hem bu ülkedeki sınıf ve emekçi hareketinin tümüyle Ortadoğu’ya ait bir gerçek olduğunu gösteriyor, hem buradaki işçi sınıfı ve emekçileri bölgedeki emekçi halk hareketlerine organik olarak bağlıyor, yakınlaştırıyor. Dahası emperyalist-siyonist saldırı ve savaş stratejilerine ağır bir darbe vuruyor. Böylelikle siyasal ve askeri sorunları, esasta ekonomik-sosyal tabanlı sınıf hareketleriyle ilişkilendiriyor, bu ölçüde de sağlam ve devrimci bir ideolojik-siyasal gelişmenin önünü düzlüyor.

İngiltere’deki isyan ise toplumun en alt tabakalarının şekilsiz ve siyasal olarak son derece geri bir hareketi olmasına karşın, ilk olarak kapitalizmin krizinin ağır sonuçlarına karşı kapitalist metropolde gerçekleşmesi bakımından büyük önem taşıyor. İkinci olaraksa bu isyanın kısa sürede kontrol atına alınması kesin olmasına rağmen, genel olarak bu türden sosyal-siyasal patlamaların günümüzün dünyasında olağanlaştığını gösteriyor.

Sonuç olarak, sadece son bir haftada yaşanan gelişmelerin ortaya çıkardığı bu tablo, kapitalizmin derinleşen krizi temelinde emekçi halk isyanlarının ve savaşların birbirleriyle bağlantılı biçimde nasıl da yoğunlaştığını tüm yalınlığı ve çarpıcılığıyla gösteriyor. İçerisinde bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyası ise bu çelişki ve çatışmaların en yoğun ve çıplak biçimde yaşandığı bir saha ve bu sahada Türkiye egemen burjuvazinin siyasal-ekonomik ihtiyaçları ve emperyalist politikalarda üstlendiği rol nedeniyle özel bir ülke haline geliyor.

Böyle bir dünya ve bölge tablosu içerisinde komünistler olarak, görev ve sorumluluklarımızı bu tarihsel-siyasal perspektif içerisinde kavramalıyız. Bu perspektifle sürece devrimci bir yön kazandırmak ve gelişmeler içerisinde tarihsel rolümüzü oynamak üzere hareket etmeliyiz. Bu ise esasında öncelikle işçi sınıfını siyasallaştırmak hedefine bağlı olarak enerjimizi seferber etmek ve bununla birlikte ise devrimci sınıf partisini her bakımdan güçlendirmek anlamına gelmektedir. Son derece özel bir tarihsel dönemin devrimcileri olarak bu misyonun bilinciyle devrime hazırlanmalıyız.