12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mücadele Postası

Yeni bir dünya, yeni bir kültür...

İnsanlığın maddi ve fiziksel hayatını sürdürebilmesi, geliştirebilmesi için doğaya karşı verdiği uğraşla meydana gelen kültür, toplumların özlerinde bir birikime dayanır. Toplumların kendi üretkenlikleri, işleyişleri, beğenileriyle kendilerine kazandırdığı değer yargıları olmuştur. İnsanlık tarihinde yöneten ve yönetilen ayrımının çıkışından itibaren, kültür ve bununla şekillenen sanat da özgünlüğünü yitirmiş, yönetenler elinde daralmıştır. İnsanlığın sonraki tüm süreçlerinde değişen yöneticiler, toplumları da kültür üzerinden biçimlendirmiştir. Günümüzde herşey değersizleştiren bir tüketim kültürü hakim kılınmıştır.

Plansız ve anarşik bir sistem olan kapitalizmin tek mantığı daha çok sömürü ve tüketimdir. Feodalizmden kopuş ve dünyanın yeni bir sistemle yönetimine geçilmesiyle sermayedarlar, kurulan devletlerin gerçek/gizli özneleri olmuşlardır. Tarih sahnesine doğan bir burjuva sınıf, kurduğu fabrikalarda kendi mezar kazıcıları olan işçi sınıfını yaratmıştır.

Sanayileşmeyle birlikte tarımda da modernleşen sömürü, köylüleri de içine alarak büyümüştür. Toplum nezdinde nicel bir çoğunluk olarak işçi sınıfının nitel gelişimi yani kültürel ve sanatsal birikimi, burjuvazi tarafından her fırsatta ezilmeye çalışılmış ve bu kısmen de başarılmıştır. Kurduğu sömürü sistemiyle toplumun tarihsel uzantısıyla gelişen kültürünü, kendi kültürüne benzeterek işçi sınıfını siyasal, kültürel ve sanatsal alandan uzaklaştırıp; bencil, rekabetçi bir tüketim kültürüne maruz bırakmıştır. Gerici ve milliyetçi propagandalarla işçi sınıfının sorgulayan ve sorguladıkça biriken öfkesini dizginlemeye çalışmıştır. Bunu başaramadığı ölçüde, işçilerin sosyal hayatlarına, kişisel gelişimlerine ayırdıkları zamanlarını daha uzun ve ağır çalışma koşullarıyla gasp etmiştir. Sinemaya, tiyatroya ya da bir konsere gitmek bir yana, kitap okumak için bile işçinin zamanı neredeyse yoktur. İşçi sınıfını böylece sosyal ve siyasal hayattan koparıp bilinçlerine çürümüş kapitalizmin kültürünü yerleştirmek istemiştir.

Beraber vakit geçirdiği, bilinçlendiği, birbirinden öğrendiği ve dayanışma içinde olduğu her alandan işçi sınıfını soyutlayan sermaye sınıfı, işçileri makine başlarından evlere hapsederek yalanlarıyla ve reklamlarıyla süslediği televizyonla uyutmaktadır. Zenginlerin nasıl yaşadıklarını, mafyaların nasıl halk kahramanı ilan edildiğini anlatan dizileri izlerken; günde 12 saati aşan çalışma hayatımızı, başımıza yıkılacak kondumuzu, zorluklarla okula giden çocuklarımızın yani gerçek sorunlarımızın çözümünü düşünmüyoruz. Düşünmedikçe ve çözüm için birleşmedikçe daha da zorlaşan bir hayatta yalnızlaşıyoruz. Şüphesiz ki bunlar yönetenlerin planlı saldırılarıdır. Kendi saltanatlarını korumak için kültürel ve sanatsal ilericiliğin, üretkenliğin önüne engeller çıkarmaktadırlar. Fakat tarih göstermiştir ki, işçi sınıfı dayanışmacı kültürün ilericiliğini sahiplenerek, burjuvazinin gerici karakteriyle savaşmış ve engelleri aşmayı becermiştir.

Kapitalizmin kar hırsı maddiyatın yanında manevi olguları da tüketir. Kültür ve sanatın kollarını zamanla metalaştırarak toplumdan soyutlar ve marjinalleştirerek kendi elinde bir silaha dönüştürür. Örneğin bir senarist, filmini çekmek için yapımcılara ihtiyaç duyar, bir yazar kitabını bastırmak, dağıtmak için bir yayınevine ihtiyaç duyar. Sanattaki bu hiyerarşi de, sanatçıların ezilen ve yönetilen konumda olduklarını açıkça göstermektedir. Bu yüzdendir ki, ülkemizde ve dünyada birçok aydın-sanatçı; yazılarını, şiirlerini, türkülerini ezilen halkların ve işçi sınıfının mücadelesine direnç olmak, burjuvaziye karşı verilecek savaşımda bilinçlerini yükseltmek için bir silah olarak kullanmıştır. Kimi zaman acılarımızı, sevinçlerimizi bestelemiş, kimi zaman fabrika önlerinden, alanlara taşan haklı kavgalarımızı kaleme alarak yanımızda saf tutmuşlardır. Çok iyi biliyoruz ki; yaşadığımız kapitalist sistem ideolojisi kültürünün de kaynağıdır. Bizim yerimize karar veren, bizim yerimize düşünen ve seçme şansı tanımayan bu asalak düzenden kurtuluş mümkündür. Onun salgın bir hastalık gibi yaşamımızın her alanına bulaştırdığı bencil, rekabetçi kültüründen kurtulmak, paylaşımcı ve üretici bir kültür yaratmaktan, yani sermaye devletini yıkmaktan geçer.

T. Bulut


 

 

“Gerçekler bizi haklı çıkarıyor”

Galatasaray Lisesi önünde 332. kez buluşan Cumartesi Anneleri, bu haftaki oturma eylemine “Siz yalanlarınıza devam ettikçe, gerçekler bizi haklı çıkarıyor” diyerek başladı. Eyleme sinema sanatçısı Nur Sürer ve gazeteci Oral Çalışlar da katıldı.

Basın açıklamasına geçilmeden önce kayıp yakınları söz alarak konuşmalar gerçekleştirdi. 1995’te Dargeçit’te kaybedilen Abdurrahman Olcay’ın ablası 16 yıldır kardeşi için ağladıklarını, kardeşinin okula gitmek üzereyken evden alındığını ve bir daha kendisinden haber alamadıklarını söyledi. Kayıpların faillerinin bilinmesine rağmen halen sorumluların yargılanmadığını, Başbakanın hala seslerini duymadığını ifade etti.

1980’de kaybedilen Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır ise “Biz canımızı, ciğerimizi, yüreğimizi kaybettik” diyerek “Bu alanda kini, nefreti, barışı konuştuk. Ancak hiçbir nefret ve kin barıştan yüce değildir. Ancak yüzleşmeyle barış kurulabilir” dedi.

Eylem 1995’te İstanbul’da kaybedilen ve kimsesizler mezarlığına defnedilen Rıdvan Karakoç’un kardeşi ve yine 1995’te kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşinin konuşmalarıyla devam etti.

Bu haftaki eylemde 18 yıldır kendisinden haber alınamayan Abdulvahap Timurtaş’ın hikayesi aktarıldı. Ardından İHD Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Başak Çan tarafından basın açıklaması okundu. Açıklamada 1962 doğumlu Timurtaş’ın 14 Ağustos 1993’te Şırnak ili Silopi ilçesi Yeniköy yakınlarında ilçe jandarmasınca gözaltına alındığı, baba Mehmet Timurtaş’ın Jandarrna Komutanlığı’na başvurmasına rağmen cevap alamadığı bilgisi verildi. İç hukuk yollarının tükenmesinin ardından AİHM’e başvurulduğunu aktararak Türkiye’nin mahkum edildiğini dile getirdi.

Gözaltında kayıpların yaşandığı dönemin asker, polis, bürokrat ve siyasetçilerinin yargılanması talebiyle açıklama son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 

‘Kahrolsun faşizm’e tutuklama

5 Ağustos akşam saatlerinde Ankara Mamak’ta üzerinde onlarca yazı ve slogan bulunan bir duvara “Kahrolsun faşizm”, “Tek yol devrim” ve “Genç Umut” yazıları yazan Liseli Genç Umut üyesi Fırat Barik, yolda yürürken gözaltına alındı.

Geceyi gözaltında geçiren Barik, Ankara Özel Yetkili Savcılık tarafından “terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması ve tutuklama talebiyle Özel Yetkili Mahkeme’ye sevk edildi. Ankara 12. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi de, Barik’i bu suçlamadan dolayı tutukladı. Barik, Sincan F Tipi Hapishanesi’ne gönderildi.