12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İsyan dalgası İsrail’de!

Sınıf mücadelesi enternasyonal kardeşliğin yolunu döşüyor!

Arap dünyasındaki halk isyanları dalgasının yarattığı sınırlı sonuçlar bile Tel Aviv’deki siyonist şeflerin uykularını kaçırmaya yeterli olurken, İsrail’de Yahudi/Arap işçi ve emekçilerin ayağa kalkması, oryantalist/ırkçı-siyonist rejimi “aşil topuğu”ndan vurdu.

Irkçı-sağcı hükümet, ilk şaşkınlığı üzerinden atar atmaz birtakım tavizler vererek yangını söndürmeye çalıştı. Ancak havuç-sopa politikası izleyen Benyamin Netanyahu hükümetinin manevrası pek bir işe yaramadı. Kısa sürede yayılan eylemler, Yahudi/Arap emekçilerden güçlü destek alırken, siyonist rejimi meşruluk krizine doğru sürükledi.

Tel Aviv ve Kudüs başta olmak üzere çok sayıda kente yayılan eylemler hem İsrailli hem Filistinli işçi ve emekçiler için büyük bir önem taşıyor. Hatta bu eylemleri, Ortadoğu’nun geneli açısından da önemli saymak mümkündür. Zira emperyalist güçlerin bölge halklarının başına musallat ettiği ırkçı-siyonist rejimin, Yahudi işçi ve emekçilerin sınıf eksenli mücadelesi olmadan yenilgiye uğratılması mümkün değil. İsrail’deki eylemleri, uzun yıllardan sonra bu yönde atılmış ilk ama önemli adımlar olarak düşünmek gerek.

Sınıf çelişkileri öne çıkıyor

İsrail’de kişi başına düşen milli gelir batı Avrupa ülkeleri düzeyindedir. Uluslararası Yahudi sermayesi ve ABD’den mali destek alan ırkçı-siyonist rejim, Ortadoğu’nun “demokrasi ve refah adası” olmakla övünmeyi marifet sayıyordu. Filistin halkına karşı uyguladığı ırkçı politikalar, “demokrasi adası” efsanesinin safsatadan ibaret olduğunu yıllar önce gözler önüne sermişti. İşçi ve emekçilerin “toplumsal adalet” ve “doğrudan demokrasi” talebiyle başlattığı eylemler, “refah adası” söyleminin de safsata olduğunu gözler önüne sermiş bulunuyor. Bu arada “doğrudan demokrasi” talebi, siyonist rejimin Yahudi işçi ve emekçiler için de “demokrasi vahası” olmadığını kanıtlıyor.

İsrail zengin bir ülkedir. Ancak bu zenginlik işçi ve emekçilerin değil, azınlık olan burjuvazinin elinde toplanıyor. Evden atılan bir kadının çadır kurarak tepkisini ortaya koyması üzerine başlayan eylemlerin kısa sürede kitleselleşmesi, sınıflar arası uçurumun İsrail’de de giderek derinleştiğini gözler önüne sermiştir.

Konut sorununa, hayat pahalılığına, işsizliğe, sağlık ve eğitim haklarının paralı hale getirilmesine, yolsuzluk ve rüşvete karşı patlak veren eylemler, İsrail burjuvazisinin sadece Filistin halkını değil, Yahudi işçi ve emekçileri de ezdiğini, onlara kölece yaşam koşulları dayattığını ortaya koymuştur.

Irkçı-siyonist ideolojiyle işçi ve emekçilerin bilincini zehirleyen, sınıf kimliğini yozlaştırıp etnik/dinsel kimliği öne çıkaran Yahudi burjuvazisi ve onun rejimi, bu alanda kayda değer başarılar elde etmesine rağmen patlak veren isyan, kapitalizmin egemen olduğu her yerde temel sorunun sınıfsal olduğunu çarpıcı bir şekilde yeniden kanıtlamıştır. Kapitalizm, her koşulda zenginliği bir yerde yoksulluğu bir yerde biriktiren bir düzendir. Ölü emekten başka bir şey olmayan sermayenin canlı emeğin kanıyla beslenen bir vampir olarak hareket etmesine olanak sağlayan kapitalizm döne döne uzlaşmaz sınıf çelişkileri üretir. Bu ise, canlı emeğin ölü emeğe karşı isyanını kaçınılmaz kılıyor. Aralarında önemli farklar olmasına rağmen hem Arap ülkelerinde hem İsrail’de patlak veren isyanlarda aynı şiarların yükseltilmesi, bu evrensel gerçeği bir kez daha kanıtlamıştır.

Esas olan bağımsız sınıf kimliğidir

Milliyetçilik, ırkçılık, dincilik işçi ve emekçilere insanca çalışma ve yaşam koşulları sağlamıyor. Tam tersine, bu gerici burjuva ideolojilerin etkisi altına giren işçi ve emekçilerin sınıfsal kimliği erozyona uğradığı için, kölelik zincirleri daha da kalınlaşıyor. Zira sınıf eksenli mücadeleyi başaramayan ya da bundan uzak duran işçi-emekçilerin esaret zincirlerinin kalınlaşmasını hiçbir güç önleyemez. Buna karşın hiçbir güç de koşullar oluştuğunda işçi ve emekçilerin sınıf eksenli mücadeleyi yükseltmesini de engelleyemez.

Bilinçleri yıllardır ırkçı-siyonist zehirle bulandırılan Yahudi işçi ve emekçilerin uzun sayılabilecek bir suskunluğun ardından, Yahudi burjuvazisine ve onun rejimine karşı sınıfsal taleplerle ayağa kalkmaları, üstelik bunu Filistinli Araplarla omuz omuza yapmaları, sınıf çatışmaları diyalektiğinin çarpıcı bir örneği olmuştur.

Tepeden tırnağa militarize edilen, “güvenlik” paranoyası ile sersemletilen, Filistinli/Arap “öcüsü” ile korkutulan bir toplum olmasına rağmen, İsrailli işçi ve emekçilerin “toplumsal adalet” ve “doğrudan demokrasi” istemleriyle ayağa kalkmaları, burjuva ideolojisiyle sersemlemenin geçici, sınıfsal kimliğin ise baki olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

Siyonist rejimin yıkılması bölge işçi ve emekçilerinin çıkarınadır

Emperyalistlerin desteği ile inşa edilen siyonist İsrail devleti, kurulduğu günden beri bölgesel çapta işçi ve emekçilerin çıkarlarına saldırmış, her türlü ilerici-devrimci gelişmeye karşı aktif düşmanlık politikası izlemiştir. Emperyalistlerin desteği, katliamlar ve sürgünlerle boşaltılan Filistin topraklarını gaspederek İsrail devletini kuran siyonistler, Yahudi işçi ve emekçileri de bu suça ortak etmişlerdir. İşçi sendikası Histadrut, rejimin ırkçı-siyonist politikalarını destekleyerek kabarık bir suç dosyası biriktirmiştir.

Bu olgu, Yahudi işçi ve emekçileri vebal altında bırakmakla kalmamış, sınıfsal kimliklerinin gelişimini de engelleyerek sakatlamıştır. İsrailli işçi ve emekçiler, doğalarına aykırı olmasına rağmen, uzun yıllar siyonizmin dolgu malzemesi olmaktan kurtulamamış, dolayısıyla kölelik zincirlerini kırma mücadelesinden uzak durmuşlardır. Yani siyonizm sadece Filistin halkını değil, Yahudi işçi ve emekçileri de, tahakküm altına almıştır. Dolayısıyla ırkçı-siyonizmin yenilgisi, Yahudi işçi ve emekçilerin özgürleşmesi için olmazsa olmaz koşullardan biridir. Bu noktada farklı haklardan işçi ve emekçilerin çıkarlarıyla Yahudi işçi ve emekçilerin çıkarları çakışmaktadır. İsrail’de başlayan eylemler, bu bilincin gelişmesine önemli katkılarda bulunacaktır.

Siyonizme ve her tür gericiliğe karşı enternasyonal dayanışma…

İsrail’deki isyan, Filistin ve Arap dünyasındaki işçi ve emekçilerin milliyetçi-dinci ideolojilerin etkisinden kurtulmalarına katkıda bulanacaktır. İsrail’in de sınıflı bir toplum olduğu, bu ülkede de birbiriyle çatışan sınıflar olduğu, siyonist etkiye rağmen Yahudi işçi ve emekçilerin Filistinli sınıf kardeşleriyle omuz omuza mücadele edebildiğinin görülmesi büyük bir önem taşıyor. Tel Aviv’de çadır kuran gençlerin Tahrir Meydanı’ndaki direnişe atıfta bulunmaları, bir diğer önemli noktadır. Bu etkileşim, emekçilerin enternasyonal dayanışmaya eğilimli olduklarını gösteriyor. Bu gelişmelerin Yahudi ve Arap emekçiler arasındaki önyargıların kırılmasını kolaylaştıran bir rol oynaması kaçınılmazdır.

İsyan hali işçi ve emekçilerde bilinç sıçramaları için en uygun iklimi yaratır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan ve halen devam eden isyanların İsrail’i de kapsaması, son derece hayırlı bir gelişme olmuştur. Zira bu durumda bölge ülkelerinin tümünde işçi ve emekçilerle egemen sınıflar arasındaki çatışma şiddetlenmiş, egemen sınıfların emekçiler üzerindeki ideolojik tahakkümüne ciddi bir darbe indirmiştir. Bu gelişmeler, aynı zamanda enternasyonal dayanışmanın önemi ve zorunluluğu konusunda bir bilinç açıklığının ilk nüvelerinin filizlenmesine katkıda bulunmuştur.

Tüm bunlar henüz bir başlangıç. Bu arada emperyalist/siyonist güçlerle işbirlikçileri karşı saldırıya da geçmiş bulunuyor. Ancak her şeye rağmen farklı ülkelerdeki işçi ve emekçilerin bir sınıf olarak hareket etmeye başladıkları, buna bağlı olarak sınıf eksenli bir mücadele yükselttikleri ve bu sürecin enternasyonal dayanışma için zemin hazırlayacağı gerçeği değişmiyor. Sınıfa karşı sınıf eksenli mücadelenin gelişimi, işçi ve emekçilerin bölgesel çapta da sınıf çıkarlarının kesiştiğini görebilmelerini kolaylaştıran yeni bir dönemin kapılarını açacaktır.

 

Tahrir, Sol, şimdi de Rothschild...

İsrail’in başkenti Tel Aviv’deki şehrin en prestijli caddelerinden biri olan Rothschild, 600’den fazla çadırla, 2 binden fazla kişiye ev sahipliği yapıyor. Ortak yaşamın gerektirdiği birçok alan oluşturulmuş ve kolektif bir yaşam yürütülüyor. Geniş bir çadır mutfakta yemekler hazırlanıyor. Ortaya çıkan bulaşık ise çadır mutfağın hemen berisinde ortaklaşa yıkanıyor. İlk yardım çadırında ise İnsan Hakları İçin Doktorlar Örgütü’nden doktorlar gönüllü hizmet veriyor. Bazen bir gönüllü ortalığı temizliyor, bazen de belediye temizlikçileri rutin hizmetlerini sürdürüyor.

Akşamları ise müzik grupları gönüllü ufak konserler düzenliyor. Bunun yanında hayat pahalılığı ve protestoların tartışıldığı ortak sohbetler gerçekleştiriliyor. Bunlar da gece geç saatlere kadar sürüyor.

Sabahları çadırda uyananlar kalkıp işlerine gidiyor.

 

Gelir uçurumu

İsrail, gelişmiş dünyada gelir düzeyleri arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkeler arasında yer alıyor..

Bir İsraillinin ortalama maaşı ayda 2 bin 500 dolar civarında ancak öğretmenler ve sosyal yardım uzmanları ayda 2 bin doların altında kazanıyor.

Tel Aviv ve Kudüs’te sadece iki odadan oluşan küçük apartman dairelerinin fiyatı 500 bin doları bulabiliyor. Kiralar ise bir odalı evler için 1000 doların, iki odalılar için 2000 doların üzerine çıkıyor.

 

İsrail’de halk “reformlara” kanmıyor

İsrail’de 6 Ağustos akşamı 250 binden fazla kişi, hayat pahalılığını protesto etmek için çeşitli kentlerde sokaklara döküldü.

Tel Aviv’de binlerce gösterici, ellerinde bayraklarla ve davullar çalarak, caddelerde yürüdü. “Halk için sosyal adalet” ve “devrim” sloganları attı. Bazı göstericiler ellerinde, “Kazançlardan önce halk”, “Kira, bir lüks değildir”, “İsrail çok pahalı” ve “İşçi sınıfının kahramanları” yazılı pankartlar taşıdı.

Kudüs’te de göstericiler İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun konutunun önünde toplandı. İsrail hükümetinin açıkladığı reformların, halkın üzerinde gerçek bir etkisi olmayacağını savunan göstericiler talepleri karşılanana kadar eylemlerini sürdüreceklerini dile getirdiler.

Netanyahu, gösterilerin ardından inşaat izni ve vergi indirimi dahil olmak üzere bir dizi reform açıklamıştı. Ayrıca elektrik fiyatlarındaki artışın durdurulduğuna, vergilerde indirime gidilerek yüzde 20’den yüzde 12’ye çekildiğini söyledi. Ancak bu reformlar halkın öfkesini yatıştırmaya yetmedi.


Talepler hükümete iletildi

Protesto hareketine katılan İşçi Sendikaları Konfederasyonu, Ulusal Öğrenci Birliği, doktorlar, emekliler, taksiciler ve diğer kesimlerin temsilcileri, sosyoekonomik değişiklik ve sosyal adalet talepleriyle ilgili uzun bir listeyi hükümete iletti. Listede yüksek konut fiyatların düşürülmesi, gıda, petrol ve elektrik harcamalarının düşürülmesi, vergilendirmede indirime gidilmesi, parasız eğitim ve sağlık sisteminde değişikliğe gidilmesi gibi talepler yer alıyor. Özellikle alınan yüksek vergilere dönük büyük bir tepki var. Vergilerin nereye gittiği sorusunun cevabı ise ülkedeki yüksek “güvenlik” harcamaları. “Savunma” için ayrılan miktarın yaşam standartlarını yükseltmek için kullanılması isteniyor.

 

Dünyadan...

Şili’de dev gösteriler

Şili’de eğitimin özelleştirilmesine karşı öğrencilerin haftalardır gerçekleştirdiği eylemler devam ediyor.

4 Ağustos günü başkent Santiago’da yapılan eylemde polisin öğrencilere, saldırması sonucu şehir savaş alanına döndü. Yolları kapatıp, çöp tenekelerini ateşe veren öğrencilere polis su ve göz yaşartıcı gazla saldırdı. Yüzlerce öğrenci yaralandı ve gözaltına alındı.

Öğrenciler nitelikli ve parasız eğitim için 9 Ağustos günü büyük bir gösteri düzenledi. Başta başkent Santiago olmak üzere çeşitli kentlerde gerçekleştirilen eylemlere polis saldırdı. Çıkan çatışmalarda yüzlerce kişi gözaltına alındı.

Santiago’da 70 bin kişi sokağa çıkarken diğer kentlerde de binlerce kişi hükümetin eğitim reformunu protesto etti. Santiago’da devlet başkanlığına yürümek isteyen kitleye polis gözyaşartıcı bomba ve tazyikli su ile saldırdı. Göstericiler ise ateş yakarak yollara barikatlar kurdular. Çıkan çatışmalarda 23 polisin yaralandığı belirtilirken Santiago’da en az 72, ülke çapında ise 273 kişi gözaltına alındı.


“Öfkeliler” Sol Meydanı’nda

İspanya’da geleceksizlik ve işsizliğe karşı süren eylemler 4 Ağutos günü polis terörünün hedefi oldu. 2 Ağustos günü polisin Sol Meydanı’nı boşaltarak burayı abluka altına alması 4 Ağustos günü protesto edildi. “Öfkeliler”in Sol Meydanı’na girmek istemesi üzerine polis göstericilere saldırdı. Şiddetli çatışmaların yaşandığı kentte çok sayıda eylemci yaralandı. Saldırı sonucunda 4 kişi hastanede tedavi altına alındı.

Polis terörüne rağmen geri adım atmayan “Öfkeliler” 5 Ağustos günü Sol Meydanı’na tekrardan girdiler. 5 bini aşkın sistem karşıtı meydandaki heykele ‘saygı’ yazarken, yaptıkları açıklamalarda “Meydan halkın. Bugün kutlama yapmalıyız çünkü savaşı kazandık. Bu akşam güneş (İspanyolca Sol demek) doğdu” dediler.

Sistem karşıtları düzenledikleri basın toplantısı ile İçişleri Bakanı Antonio Camacho’nun istifasını istedi.

 

Bielefeld’de faşistlere geçit yok!

6 Ağustos Cumartesi günü Almanya’nın Bielefeld şehrinde eylem gerçekleştirmek isteyen neonaziler, Bielefeld’e yakın şehir ve kasabalardan toplu olarak trenle gelip şehir merkezinde yürüyüş yapmak istediler. Bielefeld’in ilerici ve devrimcileri de bu eylemi engellemek için günler öncesinden çalışmalar yaptılar. Güçlü ön hazırlığa rağmen eyleme katılım oldukça zayıftı. Trenden inmesi beklenen neonazileri engellemek için tren istasyonunun önünde toplanıldı. Bielefeld tren istasyonunun önünde bulunan, katledilen yahudilerin isimlerinin ve ölüm tarihlerinin yazılı olduğu anıtın önünde, isimler ve özgeçmişlerinin okunmasıyla eylem başladı. Yapılan konuşmaların ardından neonazilerin gelmesi beklendi. Trenden inen neonaziler yoğun polis korumasıyla istasyonun dışında, yürüyüş yapmalarına izin verilmeden bir süre bekletildiler. Bu süre içinde antifaşist sloganlar hiç susmadı. Neonazilerin yürüyüş yapmaları için izin verilmedi.

BİR-KAR ise yürüyüş güzergahına “Faşizm düşünce değildir, suçtur! Tüm faşist parti ve organizasyonlar yasaklansın!” yazılı afişleri yaptı. Eyleme ise “Savaş, faşizm, kriz kapitalizmin ürünüdür, çözüm ise sosyalizmdir!” pankartıyla katılım sağladı.

Kızıl Bayrak / Bielefeld