11 Mayıs 2012
Sayı: SYKB 2012/19

Kızıl Bayrak'tan
“Sendikal ayrışma”nın önemi ve sınırları
Tanıkları ve belgeleriyle
‘77 1 Mayıs katliamı
Kayseri 1 Mayısı’nın gösterdikleri
Komünistler Denizler’i andı
Denizler mezarı
başında anıldı
İstanbul’da üç fidan anmaları
İşçi cinayetlerinin hesabını sormak için örgütlenmeye!
TOGO Ayakkabı’da köleliğe karşı direniş
“TOGO’ya söke söke gireceğiz!”
ART direnişi kazanımla
sonuçlandı
TİS uygulanmadı, işçiler iş bıraktı
Sağlıkçılar şiddete
karşı eylem
KESK: 1 Mayıs’ın mesajı ortak mücadele!
Bosch’ta taraflar ve tutumlar
MİB Merkezi Yürütme Kurulu Mayıs ayı toplantısı
Avrupa işsizlikte rekor kırıyor
Emekçiler grevde, direnişte!
Kamusal alanın tasfiyesinden ironiler
Bielefeld’de 6 Mayıs anması
“Denizler’in yolunda düzene başkaldırıyoruz!”
İzmir Öğrenci Kurultayı bileşenlerinden kurultaya dair
Bologna Süreci üzerine...
Sincan’da çocuklara
işkence tutanakta!
10 ilde baskın, gözaltı, polis terörü
Ser verip sır vermeyen bir yiğit:
İbrahim Kaypakkaya...
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Sendikal ayrışma”nın önemi ve sınırları...

Tek çıkış yolu devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesidir!

Çıkarları birbirine temelden karşıt iki sınıfın karşı karşıya geldiği 1 Mayıs’ta yaşanan “sendikal ayrışma”, dinci-Amerikancı AKP iktidarının bir tezgâhı olsa da, bazı yönlerden hayırlı olmuştur. Sermayenin sendikalardaki Truva atlarının “içi boş bir 1 Mayıs” dayatmalarının sonuç vermemesi üzerine gündeme getirilen ayrışma, “burjuvazi-AKP-Truva atları” koalisyonunun beklediği sonucu yaratmadığı gibi, işçi sınıfına ihaneti “kutsal vazife” sayanların maskesini de parçalamıştır. Son yılların en kitlesel, en yaygın ve en coşkulu 1 Mayıs kutlamalarının gerçekleştirilmesi önlenememiştir.

Türk-İş, Hak-İş ile iki kontra memur konfederasyonunun gündeme getirdiği ayrışma, bu ihanet çetesinin politik tercihleriyle ilgilidir. Zira adı geçen “dörtlü çete” için, Kürt sorununun demokratik çözümünün talep edilmesi, 4+4+4 eğitim sistemine ilişkin eleştirilerin olması ve Suriye’yi hedef alan emperyalist saldırganlığa karşı tutum alınması, ayrışmanın gerekçeleri olmuştur. Bu sebepler, dörtlü ihanet çetesinin ırkçı-gerici karakterini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermiştir.

Hem dinci-Amerikancı iktidarın dayattığı kutuplaşmanın hem tabandaki mücadele dinamiklerinin basıncının etkisiyle, Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP), “dörtlü çete“ ile suç ortaklığı yapmayı reddederek, olumlu bir tutum aldı. Türk-İş yönetimine muhalif sendikaların tutumu, birleşik 1 Mayıs kutlamalarına katkıda bulunmuştur. Kuşkusuz tabanın parçalı bir 1 Mayıs’a gösterdiği tepkinin de bu noktada büyük etkisi olmuştur. Diğer bir ifadeyle birleşik 1 Mayıs, esas olarak tabandan gelen basınç ve oradan alınan kuvvetin ürünü olmuştur.

SGBP’nin duruşu olumlu olmakla birlikte belli sınırların ötesine geçememiştir. Türk-İş ve Hak-İş ile suç ortaklarının ihaneti son sınırına vardıran alçaltıcı tutumları net bir şekilde teşhir edilip, tabandaki mücadele dinamiklerine de yaslanarak bu ihanetten hesap sorma sorumluluğuyla hareket edilememiştir.

Elbette SGBP’den böyle bir tutum beklemek gerçekçi değildir. Zira bu platform muhalif olsa da, Türk-İş şeflerinin ihanetine cepheden tutum alma gücünden yoksundur. Türk-İş ağalarının ihaneti eskiye dayandığı halde, bu platformun kendini açıktan muhalif ilan etmesi yenidir. Bu durum ayrışmanın anlamlı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmasa da, SGBP’nin Truva atlarıyla cepheden hesaplaşma iddiasından uzak durduğunu gösteriyor.

Öte yandan DİSK, KESK, TTB ve TMMOB da, “dörtlü çete” ile anlaşmak adına gereksiz yere zaman harcamış, ancak son hafta 1 Mayıs çalışmalarına başlayabilmişlerdir. Bu gereksiz oyalanma “dörtlü çete”ye karşı tok bir tutum almaktan kaçınmakla ilgilidir.

Yaşanan bu ayrışma farklı tartışma ve değerlendirmelerin konusu oldu. Sendika bürokratlarının kuyruğuna takılmayı “sınıf adına siyaset yapmak” sanan ya da öyle sunmaya çalışan liberal reformistler, “dörtlü çete”nin kaba ihanetini adıyla anmak bir yana, “gelecek 1 Mayıs’ta Türk-İş’i aramızda görmek istiyoruz” türünden temennileri, utanıp sıkılmadan şimdiden dillendirmeye başladılar. Bu anlayışın temsilcileri, “sendikacı” sıfatı taşıdıkları için sermayenin Truva atlarına karşı tutum almaktan bile aciz görünüyorlar.

Daha baskın olan eğilimler ise, ayrışmaya abartılı bir önem atfediyor, hatta “emek ve sol” cephesinde yeni bir çıkış yapmanın olanağı olarak değerlendiriyorlar. SGBP bileşenlerinin Türk-İş şeflerine rağmen DİSK, KESK, TTB, TMMOB ve ilerici-devrimci güçlerle Taksim Meydanı’na çıkma kararına atıf yaparak, olayın “büyük bir önem” taşıdığını savunuyorlar. Fazla iyimser olan bu değerlendirmelere göre, ayrışma hem sendikal hem siyasal alanda yeni bir birlik oluşturmanın ilk adımı olabilir ve olabilmeli.

Truva atları tarafından gündeme getirilen bu ayrışmayı sınıf ve kitle hareketi için “büyük bir olay” olarak değerlendirmek, iyi niyetli olsa da temelden yoksundur. İlkin, bu ayrışma Truva atlarının dayatması olarak gündeme gelmiştir. Bunun üzerine, kaba ihanete ortak olmak istemeyen SGBP, doğru bir tutumla birleşik bir 1 Mayıs’tan yana tutum almıştır. Diğer bir önemli nokta ise, ayrıştırıcı ve birleştirici olan, sendika yönetimlerinden çok devrimci 1 Mayıs ve sınıf saflarındaki mücadele dinamizmidir. Sendikalar ancak bu dinamikten güç alabildikleri ölçüde nispeten ileri tutumlar sergileyebiliyorlar. Demek ki, ileri yönde sendikal ayrışmalar ancak işçi sınıfının mücadele dinamiklerinin hissedildiği yerde gündeme gelebilir.

Verili durumda Truva atlarına karşı tutum alanların da devrimci bir sınıf hareketi geliştirme gibi bir dertleri bulunmuyor. Devrimci sınıf hareketi bir yana, bu halleriyle DİSK ile SGBP, çoğu zaman ekonomik-demokratik mücadelenin hakkını bile veremiyor. Sendikalı işçi sayısının dibe vurması bunun somut göstergesidir.

Sermayenin kaba saldırılarına karşı tek çıkış yolu, devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesidir. Bununla birlikte, 1 Mayıs vesilesiyle daha da belirgin bir hal alan sendikal ayrışmayı desteklemek, bu adımı, sınıfın temel kitle örgütleri olan sendikalardaki ihanet şebekesiyle hesaplaşma düzeyine çıkarılması için teşvik etmek de gerekiyor. Ancak bu ayrışmadan çok şey beklenmemeli ve her durumda belirleyici olanın, tabanın mücadele azmi ve kararlılığı olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Bu vesileyle belirtmeliyiz ki, yaşanan olumlu gelişmelerin yeni bir düzeye sıçratılması noktasında ilerici-öncü işçilere de önemli sorumluluklar düşmektedir.

Bu ayrışmanın daha ileriye taşınması, Truva atlarının sermayenin organik parçası olduğu gerçeğini gözden kaçırmamak ve buna uygun pratik bir tutum içinde olmakla mümkündür. Sermayeye karşı mücadele Truva atlarına karşı mücadeleyi de içermelidir. Bu uğursuz kasta karşı mücadele etme konusunda samimi olanların, tutumlarını açık bir şekilde ortaya koymaları, sınıfın karşısına da bu netlikle çıkmaları zorunludur. Unutulmamalıdır ki, sermaye uşağı ve emekçi düşmanı AKP’nin bakanlarına “1 Mayıs kürsüsü”nü açanlar, işçi sınıfına karşı burjuvazinin saflarında konumlandıklarını ispatlamış bulunmaktadırlar.

Devrimci 1 Mayıs’ın birleştirici/ayrıştırıcı gücü bu yıl daha net bir biçimde görülmüştür. 1 Mayıs alanlarında ortaya çıkan birleşik mücadele eğilimi ve dinamikleri, sermayenin azgın saldırılarına karşı güçlü bir direnişi örgütlemenin nesnel bir temeli olduğunu göstermiştir. Görev, bu olanaklara da yaslanarak, sermaye iktidarına karşı birleşik, meşru ve militan bir mücadeleyi örgütlemektir.