21 Eylül 2012
Sayı: SİKB 2012/05 (38)

  Kızıl Bayrak'tan
  15 Eylül mitingi ve mücadele görevleri
  Çözümsüzlük sermaye devletini daha da saldırganlaştırıyor!
  Aleviler 7 Ekim mitingine...
Savaş ve saldırganlık trafiği sürüyor...
Polis kirli senaryolarını sürdürüyor!
Sömürünün diğer adı: Zam!
  Gedik Kaynak deneyimi üzerine...
  Güven Elektrik işçileri direnişte!
  Kipa işçilerinden eylem!
  Sınıf hareketinden...
  Ulucanlar katliamı ve direnişinin 13. yılında...
  Ümit Altıntaş’ın annesi Songül anayla konuştuk...
  “Polis terörünün tarihi devletin...
  AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüşüyor - Volkan Yaraşır
  Marikana ve ANC liderliğindeki İttifak’ın* işçi karşıtı rolü - Dr. Vishwas Satgar
  ‘Yeryüzünün lanetlileri’ gelecekleri
için alanlarda!
  Avrupa İstikrar Mekanizması
  Hollanda’da seçimler tamamlandı
  “Okulumuza sahip çıkacağız!”
  Eğitimin özelleştirilmesinde son
halka
  Ortaklaştırılmış eylemliliklerin
gerekliliği ve önemi üzerine
  Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!
  Haydarpaşa için “yağma ve talan projesi”nin startı verildi!
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüşüyor

Volkan Yaraşır


Kapitalizmin yapısal krizi derinleşiyor. Küresel düzeyde büyük alt üst oluşlara yol açacak bir sürecin içindeyiz. Özellikle AB, küresel bir kriz odağına dönüşüyor.

Troyka’nın krizi kontrol etme yönündeki her hamlesi sorunu daha da yoğunlaştırıyor. AB bugün iç içe geçen, birbirini besleyen ve tetikleyen kamu borç krizi ve bankacılık krizi yaşıyor. Ve bu iç içe geçen kriz senkronu giderek şiddetleniyor.

AB’de borç ve bankacılık krizi derinleşiyor


Avrupa Birliği İstatistik Kurumu (Eurostate), Ağustos ortasında yayınladığı raporda Avro Bölgesi’nde ekonomilerin küçüldüğünü açıkladı. Bu küçülmenin AB genelinde de sürdüğünü bildirdi. Eurostate, Avro Bölgesi’ndeki 17 ülke ekonomisinin 2012 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 0,4 oranında küçüldüğünü, AB bölgesindeki 27 ülkede ise küçülmenin yüzde 0,2 oranında gerçekleştiğini açıkladı.

Özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzasında yer alan ülkelerde durum son derece riskli bir noktaya geldi. Aynı periyotta Yunanistan’ın küçülmesi yüzde 6,2’ye ulaştı. İberya bölgesinde de durum pek parlak değil. Portekiz ekonomisinin 2012 ikinci çeyreğinde yüzde 3,3 oranında daraldığı görüldü. İspanya ekonomisi ise iflasın eşiğine sürükleniyor. İspanya, ikinci çeyrekte yüzde 1 oranında küçüldü. Avrupa’nın üçüncü büyük ekonomisi olan İtalya ise tehlikeli bir sürecin içine girdi. İtalya yüzde 2,5 oranında bir daralma yaşadı.

Rapor, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın “yıkıcı” bir durgunluk içinde olduğunu ortaya koydu. Fransa yüzde 0,3 oranında bir büyüme gösterse de bu durum hızla değişebilir. İngiltere’nin yüzde 0,8 oranında bir daralma yaşaması, İngiltere’de işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Almanya her ne kadar aynı periyotta yüzde 1’lik bir büyüme trendi yakalasa da henüz “arzuladığı” toparlanmayı gerçekleştiremedi.

Kıtasal düzeyde yaşanan ekonomilerdeki küçülmenin “doğal” uzantısı olarak işsizlik de giderek yükselmeye başladı. Kriz öncesinde yüzde 7 dolayında bir rutinde seyreden işsizlik, kriz yıllarında orantısal bir yükselişe geçti. 2012 Temmuz sonunda AB’deki işsizlik oranı yüzde 10,4’e ulaştı. Avro alanındaki oran ise yüzde 11,3’e yükseldi. Böylece AB’deki işsizlerin sayısı 25 milyonu geçti. Yalnızca son bir yılda (2011 Ağustosu – 2012 Ağustosu arasında) işsiz yığınlara 2 milyon kişi daha katıldı. Bu durum istatistiki olarak işsiz sayısında son bir yılda yüzde 10’a yakın bir yükselmenin yaşandığını gösteriyor. Ve içine girilen sürecin sarsıcı sosyal boyutlarını ortaya koyuyor. AB’deki genç işsizlerin oranında da ciddi bir yükselme görülüyor. Genç işsizlerin sayısı AB düzeyinde 5,5 milyona ulaştı. Totalde bu oran toplam işsizlerin yüzde 22’sini oluşturuyor.

Krizin ilk yıllarında Almanya’da işsizlik oranı yüzde 9’lara yükselmişti. Almanya bir düzeyde gerçekleştirdiği “istikrarlı” ihracata dönük büyüme ile bu oranı aşağıya çekti. İşsizlik, 2012 Temmuz rakamlarına göre yüzde 5,5’e kadar düştü.

2012 yılının üçüncü ve son çeyreğinde iç içe geçen borç krizi ve bankacılık krizinin derinleşmesiyle AB ve Avro Bölgesinde işsizliğin orantısal bir şekilde yükselmesi büyük bir olasılıktır. Yıl sonuna doğru AB’deki işsizlik oranının yüzde 12’lere ulaşması bekleniyor.

Böylesi bir tablo AB’nin her ülkesini saran yüksek kamu borçlarıyla daha da vahimleşiyor. Avro alanında kamu borç yükü milli gelirin yüzde 89’una ulaştı.

Özellikle Avrupa’nın Akdeniz Havzasında durum son derece kritik bir aşamaya geldi. Kriz, zaten kamu borçlarının çok yüksek seyrettiği bir konjonktürde AB’yi vurmuştu. Krizi engellemeye yönelik her hamle birkaç yıl içinde bütçe açığını içinden çıkılmaz bir noktaya sürükledi. Kamu borçları önemli bir eşiğe geldi. 2011 yılının sonunda AB içindeki 27 ülkenin kamu borçları 11 trilyon avroya yükseldi. 11 trilyon avro AB’nin yıllık hasılasının yüzde 85’ine ve Avro Bölgesi’nin yüzde 90’ına ulaşıyor.

Kamu borçları, AB’nin oluşturduğu parametrelerin çok üstünde seyrediyor. Ve AB’nin gelişim sürecini etkileyecek bir içeriğe bürünüyor.

Akdeniz havzası bu süreçten yıkıcı bir şekilde etkilendi. Yunanistan’da her an bir ekonomik çöküş yaşanabilir. Yunanistan’a yönelik Troyka’nın her operasyonu çöküş olasılığını artırıyor. Portekiz ve İrlanda batık ülkeler olarak değerlendiriliyor. Ve Yunanistan ile birlikte anılıyor. İtalya ve İspanya gibi Avrupa devleri bile bu anafordan etkilenmeye başladı. Hatta sarsıntılar Fransa’yı ve Belçika’yı etkileyecek boyuta yükseldi.

Bu konjonktürde kamu borçlarının yüksek olduğu ülkeler devlet kağıtları basarak borcu borçla kapatmaya çalışıyor. Ama alınacak yeni borçlar için yüksek faiz ödemek zorunda kalmaları, borç sarmalını içinden çıkılmaz bir noktaya getirdi.

Yunanistan buna çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Yunanistan on yıllık borçları için yüzde 20 oranında faiz ödemek zorunda bırakıldı. İspanya ve İtalya’ya uygulanan faizler yüzde 5-6 civarında. Almanya ise yüzde 1’lik faizle borçlanıyor.

Kamu borç krizi içinde çırpınan ülkeler bu kez de faiz darbesiyle sarsılıyor.

Bir emperyalist blok ve emperyalist proto-devlet olarak AB

Finans kapitalin son operasyonu, Avrupa Merkez Bankası-(ECB) aracılığıyla devlet tahvillerini “uygun” bir faizle, üç yıl için sınırsız bir şekilde alma kararı oldu. ECB’ye devlet tahvilleri satacak ülke öncelikle, Avro’nun istikrarı için kurulan Avrupa Kurtarma Fonu’na (ESM) başvurması gerekiyor.

ECB bu kararı Almanya’nın muhalefetine rağmen aldı. ECB, aldığı kararla bir yandan sosyal yıkım programlarının sistemli bir şekilde hayata geçirilmesini sağlamayı, öte yandan özellikle avro krizinin etkilerini azaltmayı ve hegemonyasını yaygınlaştırmayı hedefliyor. Bunun yanında yaratacağı bağımlılıkla borç krizi sarmalındaki ülkelerin maliyesine yön veren ve bütünüyle kontrol eden bir konuma ulaştı. Kendisine yönelik her türlü itirazı böylece fiilen engellemeyi başardı.

Böylesine adımlar, AB’nin finans kapitalin yapısal ve konjonktürel ihtiyaçlarına göre reorganize olmasını içeriyor. Ayrıca işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için yeni stratejik saldırılar anlamına geliyor.

Kıta düzeyinde neo-liberal hegemonyanın yeniden ve radikal bir şekilde inşasını içeren bu süreç kamu harcamalarının hızla azaltılmasını, sağlık ve eğitimin metalaştırılmasını, sınıfın atomize ve amorfe edilmesini ve tarihsel kazanımların gasp edilmesini içeriyor. Troyka işgücü reformu adını verdiği yeni emek rejimi düzenlemesiyle sınıfın kolektif aksiyon yeteneğine darbe vurmak ve çalışma yaşamını sistematik esnekleştirmek ve güvencesizleştirmek istiyor.

Bütün bunların yanında ECB’nin son hamlesi ve Avrupa Kurtarma Fonu’nun bütçesinin yükseltilmesi (Almaya’nın itirazına karşın Avrupa Anayasa Mahkemesi fonun yükseltilmesini onayladı) AB’nin jeostratejik hedeflerine uyumlu bir gelişme ve düzenlemelerdir.

AB bir emperyalist blok ve emperyalist proto-devlet yapılanmasıyla jeostratejik hedeflerine uygun projeler oluşturuyor ve adımlar atıyor. Kapitalizmin yapısal krizine bağlı olarak emperyal özneler arasında hegemonya savaşlarının şiddetlendiği koşullarda AB’nin jeopolitik yönelimleri ve hamleleri kendisi için yaşamsal önem taşıyor. Özellikle bu hamleleri engelleyecek ya da etkisizleştirecek AB içindeki gelişmelere karşı da son derece hassas bir tavır sergiliyor. Bunu net olarak Yunanistan üzerine yürütülen tartışmalarda görebiliriz.

Troyka, hazırladığı son raporda, Yunanistan’ın mali denetimine vurgu yaparken ayrıca Yunanistan’ın Avrupa para birliği içinde kalmasının sadece bir para sorunu olarak görülmediğini açıkladı. Yunanistan’ın AB’nin Doğu Akdeniz Bölgesi ve Ortadoğu’da jeopolitik çıkarları açısından son derece önem taşıdığını vurguladı. AB’nin dominant ülkesi olan Almanya’nın da soruna yaklaşımı benzer şekilde oldu. Merkel, Yunanistan’ın jeostratejik önemine vurgu yaptı.

Bu açıklamalar ve adımlar AB bünyesinde bundan sonra yaşanacak gelişmelere de perspektif sunmaktadır.

AB’de yaşanan kriz küresel ve kıtasal düzeydeki bir dizi etkenle kesişen ve derinleşen bir seyir içine girdi. Özellikle borç krizi ve bankacılık krizinin bir iç senkron kazanması AB’de yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

2013 yılı AB için kritik bir yıl olacak. 2012’nin son çeyreğinde borç ve bankacılık krizinin gelişim seyri, Avrupa işçi hareketinin mücadelesi, Yunanistan’ın içine girdiği yüksek konjonktür ve Yunanistan işçi sınıfının yaratacağı yeni dinamikler önem taşıyacaktır.

AB coğrafyasının kapitalizmin yapısal krizinin odağı haline dönüşmesi, yaratacağı sınıfsal antagonizmanın şiddetiyle birlikte, bu coğrafyayı aynı zamanda sınıf ve kitle hareketi açısından da küresel bir odağa dönüştürmektedir. Ve bu odaktaki gelişmelerin uluslararası düzeyde işçi hareketini besleyici ve şekillendirici bir rolü olacaktır. 2013 yılının bu yönüyle de dikkat çekici bir yıl olması yüksek bir ihtimaldir.