25 Ocak 2013
Sayı: KB 2013/04

 Kızıl Bayrak'tan
Polis devletinde devlet terörü haftası
AKP destekli silahlı çetelerden Serêkaniyê’ye saldırı
Devletin “demokrasi” makyajının son kalıntıları da dökülürken
Devlet terörüne karşı eylem güncesi
ÇHD İstanbul Şube Yöneticisi Ş. Ceren Uysal ile saldırılar üzerine
ÇHD İstanbul Şube yöneticisi Av. Gülvin Aydın ile devlet terörünü konuştuk
Hrant Dink eylem ve etkinliklerle anıldı
Türk Metalciler Kızıl Bayrak’a dava açtı
Sermaye hükümeti Ulusal İstihdam Stratejisi’ne start veriyor
UİS operasyonunda son perde
Karayolları’nda özelleştirme saldırısını durdurmak için ileri!
Daiyang-SK Metal işçileri açlık grevine başladı
İTO/Teknopark işçileri ücretlerini almakta kararlılar
TKİP IV. Kongresi sunumları.../3
“Geleceğin kıtasında” yeni bir savaş, eski bir sömürge
Doğanın metalaştırılması ve finansallaştırılması / Volkan Yaraşır
Güney Afrika deneyiminin gösterdikleri / S. Eren
İsrail seçimleri
ODTÜ’nün coşkusuyla gençliğin devrimci kavgasını büyütelim!
“Devrimci Kadın Kurultayı”na yürürken
Kadınların sağlıklı koşullarda kürtaj hakları kısıtlanamaz
Devrimci kadınlar kurultaya hazırlanıyor
Devlet terörüne karşı direniş ateşini her yere yayalım!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Devrimci Kadın Kurultayı”na yürürken...

Kadın sorunu üzerine

 

Sınıf devrimcileri olarak siyasal mücadelenin ve toplumsal devrimin temel gündemlerinden birisi olan kadın sorununa dair devrimci bir bakışa, sorunun tarihsel-toplumsal kökeni ve günümüz burjuva toplumundaki mahiyeti üzerinden bir açıklığa sahibiz. Dahası 25 yıl içerisinde kadın sorununa ilişkin önemli bir teorik-ideolojik birikim yaratmış bulunuyoruz.

Bunun kendisini elbette en başta sahip olduğumuz marksist dünya görüşüne borçluyuz. Bu, biz sınıf devrimcileri açısından büyük bir avantaj ve üstük alanı. Fakat diğer bir dizi alanda olduğu gibi kadın sorunu üzerinden ortaya konulmuş bu birikimi saflarımıza yeterince mal edebildiğimizi söyleyemeyiz. Bu sorun TKİP II. Kongresi’nde tam da şöyle tanımlanıyor:

Gelinen yerde kadın sorununun genel teorik-politik çerçevesine ilişkin belli bir açıklığı vardır partinin. Bu açıklık saflarımızdaki kadro ve militanlara ne denli mal edilebildi, sorunun özü ve esasları teorik ve politik yönleriyle ne denli kavranabildi, bu ayrı bir sorun. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da saflarımızda sorunun kavranışı planında ciddi yetersizlikler olduğundan kuşku duymamak gerekir.” (TKİP II. Kongresi Değerlendirmeleri, Kadın sorunu ve emekçi kadın çalışması / www.tkip.org)

İçerisinden geçmekte olduğumuz faaliyet dönemini, özellikle Devrimci Kadın Kurultayı ve 8 Mart gündemini bu sorun alanına etkili bir müdahale zemini olarak ele almak, komünist hareketin 25 yıl içerisinde bu alanda yarattığı birikimi öncelikle saflarımıza mal etmek önemli bir yerde duruyor. Zira 10 Şubat’ta gerçekleştireceğimiz Devrimci Kadın Kurultayı’nın güçlü bir şekilde hayata geçmesi, dahası kadın sorununu tarihsel ve sınıfsal temelinden koparan, onu burjuva toplum sınırlarında kadın-erkek eşitliği sorununa indirgeyen ve genel bir demokrasi sorunu olarak tanımlayan liberal-reformist ve feminist yaklaşımlara karşı bir mücadele platformu olabilmesi tam da buna bağlıdır.

Genel çerçevesiyle kadın sorunu

Kadın sorunu her şeyden önce “tarihsel kökleri” olan “toplumsal”, dolayısıyla sınıfsal bir sorundur. Sorunun bu eksende ele alınması, yani tarihsel ve toplumsal bütünlüğü içerisinde kavranması, kadın sorununun çözümüne dair devrimci bir yaklaşım oluşturabilmenin de önkoşuludur. Aşağıdaki görece uzun sayılabilecek alıntı, konuyu başkaca bir söz söylemeyi gereksiz kılacak bir açıklıkta ortaya koymaktadır:

Kadın sorunu toplumsal bir sorundur; bu onun mevcut toplum ilişkilerinin ürünü olan, bu ilişkilerin bütününden kaynaklanan bir sorun olduğu anlamına gelir. Günümüzün burjuva toplumunda bir insan ilişkileri sistemi var ve bu somut anlamını kapitalist üretim ilişkilerinde bulmaktadır. Belli bir iktisadi ilişkiler bütününe, bunun ifadesi bir mülkiyet düzenine dayanan ve bu temel üzerinde kendine uygun düşen üstyapısal ilişkiler ve kurumlaşmalarla tamamlanan bir sınıf egemenliği sistemi bu. Kadın sorunu temelde bu ilişkiler sisteminin bütünü içinde anlamını bulur, bunların oluşturduğu bütünsel toplumsal yapıdan kaynaklanır...

Öte yandan bu sorun tarihsel bir sorundur; bu onun tarihsel evrim içinde, belli toplumsal koşullar çerçevesinde, belli üretim ilişkilerinin ürünü olarak ortaya çıktığını anlatır; ve elbette, köklü toplumsal değişim ve dönüşümlerin sonucu olarak ortaya çıkacak yeni koşullar ve ilişkiler içinde de zamanla ortadan kalkacağı anlamına gelir.” (Günümüzün burjuva toplumunda genel boyutlarıyla kadın sorunu / H. Fırat)

Buradaki yaklaşım kadın sorununun sınıflar mücadelesinde temel bir alan olduğunu ortaya koymaktadır. TKİP Programı’nda, kadının kurtuluşuna dair ortaya konulan perspektif tam da bu nedenle “Türkiye devrimi” bölümünün “toplumsal sorunlar” başlığı altında yer almıştır. Zira belirli bir toplumsal-sınıfsal koşullarda ortaya çıkmış bir sorunun çözümü ancak verili toplumsal koşulların ortadan kaldırılmasıyla, yani bir toplumsal devrimle mümkün olabilir.

Saflarımızda kadın sorununun tarihsel ve toplumsal temelleriyle kavranması bu nedenle fazlasıyla önemlidir.

Kadın sorununun “demokratik” mahiyeti

Bütünlüğü içerisinde ele alındığında, ortaya çıkışından günümüze sınıfsal bir karakter taşıyan kadın sorunu, kendi başına bir “demokrasi sorunu” olarak tanımlanamaz.

Kadın sorununun demokratik mahiyeti esasta “hak eşitliği” sorunudur. TKİP Programı’nın “Acil demokratik ve sosyal istemler” bölümünde yer alan “Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği” talebi tam da emekçi kadının günümüz burjuva toplumunda uğruna mücadele etmesi gereken demokratik bir istemi tanımlamaktadır. Yine emeğin korunması çerçevesinde gündeme getirilebilecek bir dizi talep, emekçi kadının mücadeleye kazanılmasında önemli bir yerde durmaktadır.

Elbette sınıf devrimcileri olarak, emekçi kadının demokratik istemleri uğruna, bir başka ifadeyle yaşamın her alanında “hak eşitliği” uğruna verilmesi gereken mücadeleyi fazlasıyla önemsemeliyiz. Pratik olarak bunun gereklerini yerine getirmek için gereken emeği ortaya koymaktan asla geri durmamalıyız. Kaldı ki bunu parti programı üzerinden bir görev olarak tanımlamış bulunuyoruz.

Buradaki sorun, genel olarak demokrasi sorununda olduğu gibi, bu taleplerin nasıl, ne temelde ele alındığı ile ilgilidir. Emekçi kadınların demokratik istemleri uğruna vereceği mücadeleyi sosyalizm mücadelesine, yani kadının gerçek anlamda eşitliğe ve özgürlüğe kavuşacağı toplumsal düzene bağlamak ile varolan tarihsel-toplumsal koşullardan kaynaklanan bu aynı sorunları, toplumsal düzenin temellerine dokunmadan kendi içerisinde “demokrasi mücadelesine” bağlamak, reformizm ile devrim arasındaki en temel ayrım noktasını oluşturmaktadır.

Bu yaklaşım kendisini kadın çalışması üzerinden de ortaya koymaktadır. Kadın sorununu tarihsel ve sınıfsal temelinden kopararak kendi başına “demokrasi sorunu” olarak gören ve çözümünü de burada arayan küçük-burjuva devrimci anlayışla ile reformist-feminist çevreler, kadın çalışmasını da bütünüyle bu temele oturtmaktadırlar. Sorunu kadın-erkek arası “hak eşitliği”ne indirgeyen bu yaklaşım, TKİP II. Kongresi’nde şu şekilde değerlendirilmiştir;

Türkiye’nin kendini marksist sanan küçük-burjuva demokrat grupları, kadın çalışması denilince farklı sınıf ve tabakalardan genel kadın kitlesine hitap eden demokratik bir çalışma anlarlar genellikle.” (TKİP II. Kongresi Değerlendirmeleri/ Kadın sorunu ve emekçi kadın çalışması / www.tkip.org )

Emekçi kadının maruz kaldığı sınıfsal ve cinsel eşitsizlik gerçek anlamda ve kalıcı olarak sosyalizmle ortadan kaldırılabilir. Tüm demokratik hak ve özgürlükler de yine sosyalist toplumda gerçek anlamda güvence altına alınabilir. Fakat bunun kendisi emekçi kadının demokratik istemleri uğruna vereceği mücadeleyi küçümsemek, yok saymak anlamına gelmemektedir. Tersine emekçi kadının demokratik hak ve özgürlükleri için vereceği mücadele onun bilinç ve örgütlenme düzeyini yükseltecek, sorunun gerçek kaynağını görmesini kolaylaştırarak sosyalist bilincin gelişmesine hizmet edecektir.

Kadınlar, erkek cinsi ile hukuksal olarak eşitliği sağladıkları ölçüde, kendi ezilmişliklerinin hak yoksunluğundan değil, bizzat kapitalizmin ekonomik karakterinden kaynaklandığını görürler ve doğrudan, açık bir biçimde sermaye düzenine karşı savaşıma yönelmelerinin imkanları genişlemiş olur.” (EKİM I. Genel Konferansı/Değerlendirme ve Kararlar, Eksen Yayıncılık, s. 237-242)