3 Mayıs 2013
Sayı: KB 2013/18

 Kızıl Bayrak'tan
Yasaklarınız ve zorbalığınız vız gelir
Çekilme sürecinin destekleyenleri
ve Kürt hareketinin beklentileri
Taksim 1 Mayısı’na direnme kararlılığı damgasını vurdu!
Her yer Taksim, her yer direniş!
İstanbul 1 Mayısı:
Kazananlar ve kaybedenler!
Sermaye devletinin
15-16 Haziran kabusu
İzmir’de yüzbini aşkın
işçi ve emekçi alandaydı!
1 Mayıs Ankara’da kitlesel ve coşkulu bir mitingle kutlandı!
Bursa’da kitlesel 1 Mayıs
Adana’da 1 Mayıs coşkusu
Kayseri’de coşkulu ve
kitlesel 1 Mayıs
Çanakkale’de 1 Mayıs
Devrimci mirası yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
Almanya’da 1 Mayıs
Dünyada 1 Mayıs
İsviçre/Basel’de 1 Mayıs kutlaması
Kürdistan’da 1 Mayıs’a direniş rengini verdi
İllerde 1 Mayıs
Aydın’da 1 Mayıs süreci
İşçi ve emekçilerle 1 Mayıs ve Taksim üzerine konuştuk
PMR Kauçuk direnişi üzerine
Bosch işçisine Bursa’dan ziyaret
Hamas-El Fetih anlaşmazlığı devam ediyor
Üniversiteleri “karıştıran” Suriyeli ajanlar değil
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul 1 Mayısı: Kazananlar ve kaybedenler!

 

Siyasal arenada öznelerin kitleler ile buluşabildiği ve eylemlerinin toplum nezdinde kabul görerek geniş bir meşruluk kazandığı önemli tarihsel momentler vardır. Bu süreçler en uç biçimlerde gerici bir partiyi iktidara taşıyarak faşizme kapı aralarken kimi zaman toplumsal devrimlerin yolunu açar.

Ama bu ideal biçimlere çok az örnekte ulaşılır. Genelde ise bu gibi tarihsel anlar, daha sınırlı da olsa siyasal hayattaki özneleri kazananlar ve kaybedenler biçiminde ayırmak ile yetinir. Ne kazananlar için her şey bitmiştir, ne de kaybedenler yolun sonuna gelmiştir. Ama kazananlara umut aşılayan bu momentler, kaybedenleri de derin bir öfkeye ve çaresizliğe sürükler.

Bu genellemeler ışığında 2013 1 Mayısı’na baktığımızda kaba da olsa günümüzün kazananları ve kaybedenlerini kolaylıkla görebiliriz...

Kazananlar

İşçi sınıfı: Taksim 1 Mayısı’nın kazananı öncelikle işçi sınıfıdır. Bu gerçek, bugün için alenen ortadadır ve üzerine fazla bir söz söylemeye dahi gerek yoktur. Sermaye devleti, daha birkaç yıl önce yine dişe diş mücadeleler ile kazanılmış Taksim’i yasaklamaya çalışarak işçi ve emekçilerin öfkesini uyandırmış, uygulamaya koyduğu yasaklara verilen militan yanıt ile bir kez daha 1 Mayıs politik olarak kazanılmıştır. Ne fiziki olarak Taksim’e çıkılmamış olması, ne de olağanüstü engellemeler nedeniyle katılımın birkaç on bin ile sınırlı olması bu gerçeği değiştirir.

Belki bugün geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi yüzbinler Taksim’e yürüyerek meydanı zaptedememiştir ama, aynı yüzbinlerin kalbi Taksim’e yürüyen ilerici ve devrimci güçlerle birlikte atmıştır. İşte Taksim’i işçi ve emekçilerin zaferi haline getiren de bu temsiliyettir.

Boyalı basının yalan ve çarpıtmalarına, devletlilerin “marjinal gruplar” demagojilerine rağmen bu durum değişmemiş, hiçbir meşruluğu olmayan yasak açıkça sökmemiştir. Birçok durumda “yüzleri maskeli”, “elleri sopalı-taşlı” diye “terörist” muamelesi görebilecek güçler, üstelik de orta sınıf mahallelerde bile sahiplenilmiş, evlerden atılan limonlarla ve birçok yardımla desteklenmiştir.

Ulusalcı güçler: İşçi sınıfının kazananlar arasında olduğu açıktır ancak siyasal alan her zaman bu kadar net olmaz. Bu sürecin kazananları arasındaki bir başka güç de kuşkusuz ki ulusalcı cenahtır. Daha düne kadar terör edebiyatının savunucusu, her tür kirli ilişkinin odağında yer alan bu CHP-İP çizgisi, bugün AKP karşıtlığı üzerinden sola yanaşmaya çalışmakta, daha doğru bir ifade ile solu kendine çekmektedir.

Geçtiğimiz 1 Mayıslar’da, TEKEL direnişinde olduğu gibi emekçilerin AKP’ye karşı biriken öfkesini düzen içi kanallara akıtarak AKP’ye karşı destek bulmaya çalışan ulusalcı cenah, bu gibi gündemleri emekçilerin gözünü boyamak için kullanma çabasındadır.

Sendikal bürokrasi: 1 Mayıs Taksim eyleminde de olan budur ve gerçekten de CHP kitlesi, özellikle de emekçi ve gençlik güçleri çatışmaktan geri durmamış, aristokrat milletvekilleri bile biber gazına maruz kalmıştır. Tüm ikiyüzlülüğüyle CHP ve İP’in bu hamlesi, onları da sürecin kazananları arasına yerleştirmektedir. Bu ise devrimci güçlere apayrı bir görev daha yüklemekte ve işçi ve emekçilerin mücadeleleri ile elde edilen kazanımları bu istismarcılara bırakmama görevine dikkat çekmektedir.

Sendikal bürokrasinin de bu 1 Mayıslar ile kendini akladığı ve kitleler gözünde meşruluğunu arttırdığı ayrı bir gerçektir. Özellikle 2007 çıkışıyla uzlaşmacı DİSK bürokratları adeta imaj tazelemişler, bu popülarite Çelebi’ye meclis yolunu dahi açmıştı.

Yeni seçilen DİSK yönetimi için de bu süreç başlı başına bir kazanım olmuştur. Kuşkusuz ki, yönetimi yekûn olarak mahkum etmek ya da hiçe saymak gerçeklikten kopmak anlamına gelecektir. DİSK süreçte önemli bir rol oynamış ve eylemin meşruluk kazanmasında kritik yer tutmuştur. Ama bunun mevcut sendikal anlayışları genel itibariyle aklamasına da dikkatli yaklaşmak gerekir. Bu haliyle DİSK, bu çekincelerle birlikte sürecin kazananları arasında yerini almıştır.

Devrimciler: Ve kuşkusuz ki, sürecin tüm yükünü göğüsleyen, barikatların başında canını ortaya koyan, saatler boyu çatışan ve polis zulmünü en yoğun hisseden devrimci güçler sürecin kazananları arasında hak ettikleri yeri almaktadır. Ancak bu kazanım hiç de sadece tarihsel olarak üstlendikleri rolü oynamalarından ibaret değildir.

Devrimci güçlerin bu süreçte esas kazanımı, üstte de belirttiğimiz geniş bir meşruluk alanı içerisinde ve toplumla iç içe fiili-meşru direnişi yükseltebilmek, bunu yaparken tüm şiddet yöntemlerine rağmen meşruluğun gücüyle hak ettiği yere konulmaktır. Sol hareketin gerek devrimci şiddet, gerek fiili-meşru mücadele konusunda bir türlü kavrayamadıkları temel ilkeler, bu süreçte bir kez daha açıkça ortaya çıkmış, başka zaman “terörist” damgası yiyip dışlanacak olan sol güçler işçi ve emekçilerin bağrına basılmıştır.

Gönülsüz destekçiler: Bunların dışında göstermelik de olsa Taksim iradesini destekleyen Türk-İş, öyle ya da böyle alanlara çıkan ve görünüp kaybolan kimi reformist güçler, yine de sürece bir biçimde eklendikleri için kazananlar arasında kabul edileceklerdir. Dahası birkaç yıl sonra tüm bu grupların 2013 1 Mayısı’na imza atma yarışına girecekleri şimdiden kestirilebilir.

Ve kaybedenler...

AKP: Sürecin gerçek kazananı nasıl ki tüm yalınlığıyla işçi sınıfıysa, gerçek kaybedeni de onun karşısındaki sınıf olan burjuvazinin günümüzdeki iktidar organı olan AKP’dir. Şu açıktır ki, Tayyip efendinin Kasımpaşalı üslubu sökmemiştir. Eski vali, yeni içişleri bakanının rövanş hırsı kursağında kalmıştır. Yeni valinin kendini ispat çabası elinde patlamıştır. 1 Mayısı var eden güçler bununla ne kadar övünseler de azdır.

Devletliler, Taksim’i vermek zorunda kalmanın yükünü hiçbir zaman unutmamış ve aradan geçen üç yılda belli ki etkilerini daha da arttırmış olmalarına güvenerek bir kez daha kozlarını oynamak istemiştir. Belki işçi sınıfının örgütsüzlüğüne, sendikaların acınası hallerine, polislerinin gücünü ve iktidarlarının sağlamlığına güvenip, ya da kendilerini kaptırıp Taksim’i işçi ve emekçilerin elinden almak istemiştir. Zira Taksim iradesinin kırılması yarın kıdem tazminatı gasp edilirken, taşeron yasaları çıkarken, kölelik hakim kılınırken AKP’nin elini kolaylaştıracaktır.

Bu oyunun bozulmasının sebebi ise düzen güçlerinin halen daha bu toprakların devrim toprağı olduğunu anlayamamış olmalarıdır. Bugün belki işçi sınıfı örgütsüz, devrimci hareket yorgun ve tasfiyenin eşiğindedir. Ama devrimci maya her dem hazırdır ve toplumun derinlerine nüfuz etmiştir. Eğer ki AKP’liler, kendilerini emperyalizme ve dinsel gericiliğe dayanan kof güçlerine ve ordu gibi güçlere karşı elde ettikleri başarılara fazla kaptırmamış olsalardı, sadece geçtiğimiz yılların 1 Mayısları’na bile bakarak bunu görebilirlerdi.

Ancak AKP ve bütün olarak düzen cephesi, öngörüsüzlüğünün bedelini büyük bir prestij kaybıyla ödemiş, bir kez daha çok korktuğu işçi sınıfının tokadını yemiştir. Kendilerini devirebilecek tek gücün işçiler olduğunu söyleyen ve korkularını sıklıkla belirten AKP’lilere bu tokat bugün için fazlasıyla yeter

Yandaşlar: Bu kesimi çeşitlendirmek mümkün. Gazetesinden sendikasına kadar hayli geniş bir çerçevede toplanan yandaşların ortak noktası AKP güdümünde papağanlık yapmak, dalkavuklukta sınır tanımamaktır. Ancak sürecin AKP’ye tattırdığı yenilgi, Çanakkale’ye kaçan Memur-Sen’e de, Taksim’de göbek atan Hak-İş’e de, valiye destek çıkmaya çalışan basın şarlatanlarına da gerekli yanıtı vermiştir.

Bu takımın biraz yüzü olsa bir daha kafasını kaldıramazdı ama yandaşlık öncelikle onursuzluğu gerektirdiğinden bu cenah ilk fırsatta faaliyetlerine kaldığı yerden devam edecektir.

Ve TKP: 2013 1 Mayısı’nın belki de en talihsizi majestelerinin solu yani TKP’dir. Kendince hesaplar yaparak Taksim’deki çatışmadan kaçma planları kuran TKP, böylece kitlesini korumayı, düzene de ılımlı bir mesaj vermeyi amaçlamıştır. Taksim yasaklanır yasaklanmaz yemeden içmeden Kadıköy’de olacağını ilan etmiş, dahası çocuk kandırır gibi “biz zaten gelmeyecektik” bahanelerinin ardına sığınmıştır.

NATO protestolarında kapıyı çekip pikniğe giden bu çevre, bu kez de Kadıköy’de kendi gövde gösterisini yapmayı amaçlamış, burjuva basın bile TKP’nin mitingi hakkında “biz ayrı bir takımız, onlarla ilgimiz yok” mesajı verilmek istendiği yorumunu yapmıştır.

1 Mayıs’ın devrimci atmosferi karşısında kendi mitinginin bile büyük kısmını bu eyleme ayırmak zorunda kalan TKP şeflerinin konuşmalarında ise “biz bu kalabalığı Taksim’in neresine sokacaktık?” gibi komiklikler yapmak zorunda kalmıştır.

TKP’nin utancının en üst boyutu ise kuşkusuz ki valinin devrimcileri marjinal ilan edip ağzından köpükler saçarken tekrar tekrar TKP’ye teşekkür etmesi olmuştur. Bu utançla birlikte Taksim 1 Mayısı’na “panayır” benzetmesi yapan TKP’nin kendisi işçi ve emekçiler şahsında panayır partisi terekesine düşmüştür.

Gizli kaçaklar: Nasıl ki gönülsüz destekçiler çatışmaya girmeye erinseler de şöyle bir görünüp kaybolmayı seçtilerse, bir de açıktan gelmeyeceğini ilan edemeyen ancak soluğu farklı yerlerde alan ya da hiç ortada görülmeyen kesimlerdir. Kimi sendikal hesaplarla küskünleri oynarken kimisi söylemde keskin, pratikte liberal fanustaki örgütlenmelerini riske atmamak için ortadan kaybolmayı seçmişlerdir.

İsim vermeye gerek yok ama onlar zaten bu utancı yaşayacaklar ve her fırsatta çevrelerindekilere kendilerini anlatmanın derdine düşeceklerdir.