7 Mart 2014
Sayi: KB 2014/10

Çürümüş düzenden kurtuluş sandıkta değil…
DİSK'in devremci ruhu Greif'te yaşıyor!
Göstermelik değil gerçek sınıf dayanışması!
DİSK Tekstil: Vurdumduymazlığa devam!
Sendikal Güç Birliği Platformu’na çağrı!
Greif işçilerinin direnişini anlamak
Greif’in işgal şiarı Kadıköy’de yankılandı!
Greif’te işgal ve direniş yaşam biçimi oldu!
Luna’da kazanmak için Greif gibi direnmeli!
Feniş işçileri, ihanetçi bürokratları uyarıyor!
DİSK’in Çaykur atağı: Kime yarar kime zarar!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı…
Greif direnişi ışığında taban örgütlenmeleri
Derby’nin işgal ruhu Greif’te yaşıyor!
1968 Derby’den günümüze işyeri işgalleri - Zafer Aydın
“Şehir senin”, peki siyasal iktidar kimin? - T. Ulaş
Greifleri çoğaltalım, işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşelim! - Burcu Deniz*
Almanya’da her yer Greif!
Demokrasi komedisinde son perde!
“Biri yer bini bakar, kıyamet ondan kopar!”
Koç ve Erdoğan “istikrar” için buluştu!
Ukrayna’da kriz ve savaş rüzgarları…
Birleşik, kitlesel bir devrimci gençlik hareketi için ileri!
Ali İsmail Korkmaz amfisi etkinlikleri
Emekçi kadınlar sokağa!
Emekçi kadınların kavga ve mücadele günü: 8 Mart
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Greif direnişi ışığında taban örgütlenmeleri

 

Sınıf hareketinin güçlenmesi, kitlesel/militan bir düzeye yükselmesi, sınıflar mücadelesinin belli bir dönemdeki gelişim seyrine bağlı olmakla birlikte, hareketin gelişimini hızlandıran veya köstekleyen öznel ve nesnel etmenlerin rolü de küçümsenemez.

Son 20 yılda Türkiye işçi sınıfının sayısız çıkışları oldu. Fakat bu yaygın eylemliliğe rağmen hareket kitlesel, militan bir düzeye sıçrayamadı. Bunun böyle olmasında pek çok etkenden söz etmek mümkün. Denebilir ki, hareketin en temel zaaf alanlarından biri, sınıfın halen taban örgütlülüğünden yoksun olmasıdır. Nitekim taban örgütlülüğünden yoksunken mücadeleye atılan sınıf bölükleri, çoğu durumda karşılaştıkları engeller, saldırılar ve ayak oyunlarına yenik düşmektedirler. Belirtelim ki, karşı hamleler sadece sermaye sınıfından değil, yanı sıra -pek çok örnekte görüldüğü üzere-, sendikal bürokratik kasttan da geliyor. Dolayısıyla tabana dayalı sağlam bir örgütlenme olmadan, karşı hamleleri püskürtmek veya boşa düşürmek mümkün olmuyor.

Her başarılı işçi eyleminde taban örgütlülüğünün payı var

200 yılı aşkın bir süreden beri kapitalist sınıflara ve onların siyasal iktidarlarına karşı mücadele eden işçi sınıfı, bu sürede sayısız direniş, grev, genel grev, isyan, ayaklanma, devrim girişimi ve devrim gerçekleştirmiştir. Bu çatışmada yenilgiler olduğu gibi, geçici zaferler ve zaferler de vardır.

Grev, genel grev, meşru/militan direniş söz konusu olduğunda, sınıfın temel dayanağı taban örgütlenmeleri olmuştur. Asalak kapitalist sınıflarla giriştiği çatışmalarda zafer kazandığı hemen her yerde, koşullara uygun oluşturulan, sınıfın dinamiklerini açığa çıkartıp seferber eden taban örgütlülükleri de olmuştur.

İsyan, ayaklanma, devrim dönemleri de, kendi taban örgütlülüklerini yaratmıştır. Farklı ülkelerde oluşturulan Sovyetler, konseyler, komiteler, meclisler gibi örgütler, sınıfın mücadele içinde yarattığı, hayatın içinde oluşturulan örgütlenme biçimleridir.

Kuşkusuz ki, devrimlerin zafere ulaşmasında bu taban örgütlülüklerinin özel bir yerleri olsa da, bu tek başına yeterli değildir. Devrimin zaferi için, işçi sınıfının devrimci sınıf partisinin siyasal önderliğine de ihtiyacı vardır. Rusya ve Almanya bu konuda iki çarpıcı örnektir. Rusya’da sınıfın devrimci öncü partisi hazırdı; devrim zafere ulaştı. Almanya’da işçi sınıfı ayaklandı ama parti henüz hazır değildi. Burjuvazi, sosyal demokratların da yardımını alarak, devrimi yenilgiye uğrattı.

Burjuvazi ile giriştiği mevzi savaşında ise, işçi sınıfı, Türkiye dahil pek çok ülkede zaferler kazanmıştır. İşte bu zaferlerin kazanılmasında, taban örgütlülüklerinin özel bir rolü olmuştur. 1960’lı yıllarda Türkiye işçi sınıfının Saraçhane mitingi ve Kavel’den başlayarak gerçekleştirdiği grev, işgal, direniş ve nihayet görkemli 15-16 Haziran isyanı, taban örgütlenmelerine dayanan eylemlerdir. Keza ‘70’li yıllarda gerçekleştirilen pek çok grev, genel grev, miting, direniş ve işgallerde de aynı durum sözkonusu. ‘89 Bahar Eylemleri’yle başlayan süreçte de, taban örgütlülüğü belirgin bir rol oynamıştır. Kısacası Kavel’den Greif’e bütün güçlü işçi direnişleri taban örgütlülüğüne dayanmıştır. Sendikalar da, ancak tabanın örgütlü desteği ve basıncı ile misyonlarına uygun bir rol oynayabilmişlerdir.

Sınıfın gücünü seferber etmek, inisiyatifini hakim kılmak

İşçi sınıfının güncel ekonomik-demokratik talepler veya daha uzun vadeli siyasal istemler uğruna yürüttüğü mücadele her koşulda burjuvazinin ve onun siyasal sınıf iktidarının, yani devletin hışmına uğrar. Bilindiği üzere burjuvazi hem bilinçli hem örgütlü bir sınıftır. Üstelik bu sınıf kalleş olduğu kadar yüzsüz, sinsi olduğu kadar da gaddardır. Gücünün yetmediği yerde ise, devletin kolluk kuvvetlerini harekete geçirmekten de geri durmaz.

Böyle bir sınıfa karşı verilen mücadelenin başarısı için işçi sınıfının da örgütlü, kenetlenmiş, mücadeleye hazır olması gerekiyor. Bu da ancak taban örgütlülüğü ile mümkün olabilir. Zira tabanda örgütlenen işçilerin kenetlenmeleri, omuz omuza mücadele etmeleri, güçlerinin farkına varmaları, kısa sürede mümkün olur. Gücünün farkına varan işçi sınıfı, bu gücü hasmına, yani kapitaliste hissettirir.

Sendikaların çoğunluğuna egemen olan zihniyetin, meşru/militan mücadeleyi reddettiği, işçileri yasal süreçlere hapsettiği, sınıfın iradesini kırmaya çalıştığı ve iş kapitalistlerle açık çatışmaya dönüştüğünde işçileri yüzüstü bıraktığı artık kimse için bir sır değil. Bu zihniyetin taşıyıcısı olan bürokratik kastın pek çok direnişin yenilmesinde uğursuz bir rol oynadığını da geçerken belirtelim.

Bu koşullarda işçi iradesinin belirleyici olması, ancak sağlam bir taban örgütlülüğü varsa mümkün olabilir. Zira ancak örgütlü, kenetlenmiş olan işçiler, sendikal bürokrasinin oyunlarını bozabilir. Demek ki, işçilerin grev, direniş, işgal gibi süreçlerde belirleyici bir rol oynayabilmelerinin temel koşullarından biri, taban örgütlülüğüdür.

Bilinçli, planlı mücadele

Grev, direniş, işgal vb. eylemlerin başarısı, bu mücadelelere katılan işçilerin bilinçlendirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Ne istediğini bilmek ne kadar önemliyse, kazanmak için nasıl mücadele etmek gerektiği, karşılaşılacak sorunlar, aşılması gereken engeller, patronlardan ve onların çıkarlarına bekçilik eden kolluk kuvvetlerinden gelebilecek olası saldırılar ve nihayet sendikal bürokrasinin alacağı tutum vb. konularda bilinç açıklığının sağlanması da o kadar önemlidir.

Örgütlenme süreci bir eğitim süreci olarak da işletildiğinde, bilinçlenme alanında da önemli gelişmeler olacaktır. Bunun olduğu yerde işçi, mücadele süreçlerini planlamak, işçileri sürecin izleyicisi değil katılımcısı haline getirmek de mümkün olur. Bu koşullarda birlikte düşünmek, tartışmak, karar almak ve uygulamak kolektif bir bilinç de yaratır.

Mücadele süreçlerini buna göre planlamak ve pratikte hayata geçirmek için de taban örgütlülüğü şarttır. Zira taban örgütlülüğünün olmadığı yerde bu işleri sistemli, disiplinli, düzenli şekilde hayata geçirmek mümkün olmaz.

Sınırları parçalamak için!

Sınıf hareketinin düzeyi ve sendikalara egemen anlayış, meşru/militan mücadeleden uzak durulması gerektiği, yasal süreçlerin işletilmesi ve masa başı pazarlıklarıyla yetinmek gerektiği anlayışını egemen hale getirmiş. Oysa bu tarz, her adımda işçi sınıfına ve sendikalara kaybettirmektedir. Bilindiği üzere sınıflar mücadelesinin yasaları, kağıt üzerine yazılanlardan çok, bizzat mücadele alanında yazılır ve uygulanır.

İşçi sınıfının, sınıflar mücadelesinin yasalarının yazılmasında taraf olabilmesi, ancak örgütlüyse mümkündür. Örgütlü gücü pratikte hissettirmeyen işçileri, kimse ciddiye almıyor zaten. Bu noktada, özellikle sendika bürokrasinin çizdiği sınırların aşılması, umutsuzluk ruh halinin kırılması için taban örgütlülüğünün sağlam olması şarttır. Bu olduktan sonra işçi sınıfının parçalayamayacağı duvar, kıramayacağı pranga yoktur.

Sınıf dayanışmasını örgütlemek

İşçiler grev, direniş veya işgal eylemine geçtikleri zaman, somut olarak bir patronla muhatap olsalar da, mücadeleleri, bir bütün olarak kapitalist sınıfı hedef alır. Direnişe katılan işçilerin çoğunluğunun, kısa sürede, “biz sadece kendimiz için değil, aynı zamanda sınıfımız için de direniyoruz” demeleri, parçanın bütünle bağını kurmaya başladıklarını gösterir.

Aynı durum kapitalistler için de geçerlidir. Bir patron, kendi çıkarlarını ön planda tutsa da, ait olduğu sınıfın çıkarlarını da düşünür. Nitekim kapitalistler, fabrikasında direniş olan patronu destekliyorlar. Zira olaya sınıfsal yaklaşıyor ve işçilerin direnişinin yenilgisi için ortak çalışıyorlar.

Demek ki, işçi sınıfı son derece örgütlü ve organize bir sınıfa, burjuvaziye karşı mücadele ediyor. Bundan dolayı direnen işçilerin diğer sınıf kardeşlerini de harekete geçirmek, yani sınıf dayanışmasını geliştirmek gibi bir sorunları var. Kendi alanına sıkışmış veya sıkıştırılmış bir direnişin başarı şansı az olacaktır. Dolayısıyla sınıf dayanışmasını harekete geçirmek, direnişi sınıfın farklı kesimlerine taşımak hemen her koşulda büyük bir önem taşır. Maddi, manevi ve moral açıdan, sınıf dayanışmasının büyük bir önemi var.

Taban örgütlülüğünü yaratamayan bir direnişin, sınıf dayanışmasını harekete geçirme şansı da düşük olacaktır. Diğer bir ifadeyle, güçlü ve yaygın bir sınıf dayanışması, ancak taban örgütlülüğü sağlamsa başarılabilir.

Süreci diri tutmak için

Uzun süreli direnişlerde yaşanan temel sorunlardan biri, işçilerde yorucu etkiler yaratması, maddi sıkıntıların da etkisiyle, direnişçi işçilerin sayısının azalması ve giderek kazanma inancının yitirilmesidir. Direnişçi işçilerin maddi, manevi ve moral motivasyonu sağlanarak, sürecin yorucu/yıldırıcı olması önlenebilir.

Bunun için direnişçilerle maddi dayanışmanın örgütlenmesi, sürecin hareketli, eylemli ve canlı tutulması kritik bir önem taşır. Bunların başarılabilmesi, çok yönlü, planlı, dinamik bir çabayı zorunlu kılar. Bu da ancak sağlam bir taban örgütlülüğü ve pratikte işleyen bir işçi demokrasisi sayesinde başarılabilir.

Greif’ten öğrenmek

Burjuvazi ve onun kokuşmuş düzenine karşı mücadelede, taban örgütlerinin işçi sınıfı açısından taşıdığı önemi, ilgili herkes dile getirir. Burada işaret ettiğimiz başlıklar -ki bunlara daha birçokları eklenebilir-, adı, işlevi, kapsamı farklı olsa da, taban örgütlenmesinin işçi sınıfı açısından kritik bir öneme haiz olduğunu ortaya koyuyor. Bu aşamadan sonra asıl soru şudur: Verili koşullarda taban örgütlülüğünü sağlamak mümkün mü, nasıl?

İşte tam bu noktada Greif deneyimine bakmak gerekiyor. 44 taşeronun olduğu bir işletmede bile taban örgütlülüğünün sağlam bir şekilde yaratılabileceğini dosta-düşmana gösteren Greif işçileri, dört haftadır planlı, coşkulu, hareketli, dinamik bir direniş süreci örgütlemeyi de, bu sayede başardılar.

Greif işçilerinin “İşgal, grev, direniş!” şiarıyla devam eden kararlı mücadeleleri, taban örgütlülüğüne dayalı çalışmanın burada işaret ettiğimizin ötesinde işler başarabileceğini de göstermiş bulunuyor.

Greif işçileri, zor ama mümkün olanı başararak, sınıf kardeşlerine izlenmesi gereken yolu da gösterdiler/gösteriyorlar. Sınıf hareketi, sadece Greif direnişiyle şaha kalkmaz. Ancak Greif’ler çoğaltılarak bu süreç hızlandırılabilir. Dolayısıyla Greif direnişinin zaferi için seferber olmak ve yeni Greif’ler yaratma çabasını hızlandırmak günün önemli görevidir.


 
§