27 Haziran 2014
Sayı: KB 2014/26

İşçi sınıfı saflarında
direnme eğilimi güçleniyor
Grevci cam işçileriyle
dayanışmayı büyütelim!
Tarih sınıf mücadelesinin
yasalarıyla yazılıyor!
Grevci işçilerden
Şişecam patronuna yanıt!
5 bin 800 cam işçisi grevde!
“Hakkımızı alana kadar devam edeceğiz!”
Trakya Cam işçileriyle cam grevini konuştuk...
İşçiler direniyor,
sendika ağaları süründürüyor!
Torbadaki taşeron yasasıyla patronlara müjde!
Yaygın faaliyet...

Bursa’da Greif deneyimleri tartışıldı!

ÇHD’den açık mektup

Dün Sivas’ta yakanlar, bugün Irak ve Suriye’de kan döküyorlar!

İİki devrim, iki sonuç - A. Eren
Emperyalizmin gerici din savaşları ve hedef şaşırtma hesapları
IŞİD, emperyalistler,
gerici rejimler
Emeklilerin dünyasından
servet-sefalet kutuplaşması
Efendilerin korkusu
çözümsüzlüğü aşamıyor!
Dünyadan eylemler
Kampa yoğun ve tempolu hazırlık
Devrim Okulları sürüyor
“Sınıfın, devrimin ve sosyalizmin sesi Kızıl Bayrak 20. yılında!”-1
IŞİD gericiliğinden kadınlar için tecavüz fetvası!
Karanlıkta Uyananlar’dan Kış Uykusu’na sinemada sınıf çatışması - K. Ehram
Trakya’da Fortuna’nın üzerinden
80 yıl geçti
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emeklilerin dünyasından
servet-sefalet kutuplaşması

 

Çağımızın temel sorunu olan yoksulluk ve açlık kitleselleşerek büyümeye devam ediyor. Açlık ve yoksulluk daha çok Afrika’yla birlikte anılıyor olsa da, bu toplumsal veba kapitalist üretimin gelişmesine, bilim ve tekniğin devasa gelişme kaydetmesine, zenginliğin muazzam oranda artarak temerküzünün yoğunlaşmasına paralel olarak yer yuvarlağının dört bir yanında katlanarak artıyor.

Emperyalist metropoller, yoksunluk ve açlığın kendi kıtalarının dışında, kendi ülkelerine yabancı bir olgu olarak sunmaya özen gösterseler de, toplumsal olguların üzeri görmezlikten gelinerek kapatılamıyor. Açlığın Avrupa dışında, Avrupa’nın gelişkin emperyalist ülkelerinin dışında yaşanan bir olgu olmadığını kabul etmek zorunda kalıyorlar. Bu itiraf, aslında kendi sistemlerinin iflasının itirafıdır da. Asgari olarak kırk yıl aralıksız çalışarak, kapitalist üretimin ve sermayenin büyümesini sağlayan işçiler çalıştıkları süre boyunca, yaşlılık güvencesi olarak da emeklilik sandığına büyük ödemelerde bulunuyorlar. Her konuda olduğu gibi işçiler burjuvazi tarafından burada da dolandırılarak, yaşlılıklarında acımasızca açlığın kucağına terk ediliyorlar. Emekli maaşının artık ay sonunu getirmeye yetmediğini belirten Almanya Sosyal Yardımlaşma Federasyonu Başkanı Ulrike Mascher, ‘yaşlılıkla bağlantılı fakirlik fenomenin’ inkar edilemez olduğunu söylerken, kapitalizmin en rafine gelişme gösterdiği ülkelerde bile işçileri hangi ‘kötü kader’in beklediğini dile getiriyordu.

Alman emperyalizmi yükselirken
toplumsal sefalet de büyüyor

Kapitalist tekellerin emperyalist Almanyası, rakipleriyle kızışan rekabet savaşında elini güçlendirerek rakiplerine karşı üstünlük sağlamak için toplumu mutlak bir yoksullaşmanın pençesine attı. AB’de rakiplerine karşı sağladığı rekabetteki üstünlüğünü, ücretlerde ve çalışma koşullarında sendikaların ihanetiyle elde ettiği gerici anlaşmalara borçludur.

AB ülkeleri içerisinde, son yirmi yılda reel ücretlerdeki geriye gidişinin başını Almanya çekiyor. Alman tekellerine özellikle, Schröder-Fischer (SPD-Yeşil) hükümetinin bu alanda yaptığı hizmetler paha biçilmez olanaklar sundu. İş yasalarından sosyal ve sağlık yasalarına, ücret artışlarından eğitim alanına kadar yapılan yasal değişiklikle kapitalist tekellere büyük olanaklar sundular. Emeklilik yaşını kademeli olarak 67’ye yükseltmekle de kalmadılar, emeklilik primlerinin hesaplanmasında yaptıkları değişiklikle emekli olacakların kazanılmış haklarını da gaspederek, emeklilik fonunu kapitalist tekellerin hizmetine açtılar.

CDU-FDP hükümetinin Federal Çalışma Bakanı Ursula von der Leyen, gelecekte emekli maaşından başka bir geliri olmayanların büyük geçim sıkıntısı ile karşılaşacağını açıklamıştı. Bakanlık uzmanlarının yaptığı bir araştırmada 35 yıl süresince 2500 Euro brüt ücret alan bir çalışanın emeklilik kasasına ödediği primlerle gelecekte 688 Euro 16 cent emekli maaşı alacağını açıklamışlardı. Yapılan hesaplamalar Almanya’da çalışanların yüzde 36’lık bir kesiminin, ayda 2 bin 500 euro’dan daha az brüt aylık ücret aldığını ortaya koydu.

Bu açıklama ve hesaplamalar, zaten büyük bir geçim sıkıntısı içerisinde olan emeklileri gelecekte çok daha büyük bir yoksulluk ve açlığın beklediğini gösteriyor. Federal İş Kurumu tarafından açıklanan rakamlar emeklilerin içinde bulundukları durumu ortaya koyması bakımından oldukça çarpıcıdır. Buna göre, kapitalist sistemin krizinden etkilenmeden yoluna devam etmekle övünen kapitalist tekellerin Almanyası’nda yaşlılar arasındaki yoksulluk katlanarak artmış. Son on yılda, emeklilik aylığıyla geçinemeyip çalışmak zorunda kalan yaşlıların sayısı on beş kattan fazla bir artış göstermiş. Federal İş Kurumu açıklamasında: ‘Düşük emekli aylığını takviye amacıyla kısa süreli işlerde çalışanların sayısı son on yılda 56 binden 830 bine yükseldi’ diyerek ortaya koyduğu tablo, kapitalist sistemin en gelişkin ülkelerinde bile işçi emeklilerinin sefaletini ortaya koyuyor.

Bitmeyen yalan ve çarpıtmalar: Sorun nüfus

Kapitalist ülkelerde yaşlılar arasındaki yoksulluk ve açların sayısındaki artışın üzeri artık kapatılamıyor. Buna karşılık üzeri kapatılamayan, katlanarak devam eden emekliler ve artık çalışanlar arasındaki yoksulluğun nedeni çarpıtılarak, nüfus yapısındaki değişikliğe bağlanıp Malthuscu gerekçelerle kapitalist sistem aklanmaya çalışılıyor.

Çalışma Bakanlığı sözcüsü konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada aynı yalan ve çarpıtmaya başvurarak, Malthuscu bir yaklaşımla sorunun kaynağının ‘nüfus yapısındaki değişiklik’ olduğunu söyledi. Malthus’un bu ‘yeni’ seleflerine inanacak olursak, sorunun kaynağı üretim araçlarının özel mülkiyeti ve bunun sonucu olarak da düşük ücret, azami sömürü ve toplumsal zenginliklerin tekellerde temerküzünün yoğunlaşması olmayıp, insanların uzun yaşamasıdır. ‘ Nüfusun gücü, yeryüzünün, insanın geçimini sağlama gücüne kıyasla, sınırsız ölçüde büyüktür.’ (Marks-Engels, Nüfus sorunu ve Malthus, sf. 11) dahiyane safsatasını iki asırdan fazla bir zaman önce ortaya atan Malthus’un gerici saçmalamaları, Malthus’un ‘yeni’ selefleri eliyle, toplumsal sorunların kaynağının anlaşılması için ileriye sürülüyor olması oldukça hazindir. Her konuda muhataplarını demode(!) olmuş teori ve ideolojilere bağlı kalmakla suçlamayı hüner sayan burjuvazi ve onun aylıklı kapı kulları çareyi, ‘sahiplenilmiş bir dünya’yı korumak için, davetsiz misafirlerin katlinin vacip olduğunu ileri süren halefleri Malthus’un kanatları altına sığınmakta buluyorlar. Kokarak çürümeye başlayan bir meftadan yayılan pis ve iğrenç kokuları burjuvazinin modern ve çağdaş uşaklarının çabaları da önlemeye yetmiyor.

Malthus açlığın temelinde yatan özel mülkiyet dünyasını tanrı adına kutsayarak, ‘davetsiz misafirleri’ sorunların kaynağı olarak ilan ederek burjuvaziye uşaklıkta büyük bir hizmette bulunmuştu. Kapitalist toplumdaki açlığın kaynağı olarak ‘davetsiz misafirleri’ sorumlu tutan papaz Malthus çözüm yolunu da, aynı sadelikle(!) ortaya koyuyordu. Savaşları, yoksulların kitlesel kırımlarına yol açan salgın hastalıkları ve doğurganlığın kısıtlanmasını tek gerçek çare olarak salık veriyordu.

Malthus’un bayrağı
Bakan Ursula von der Leyen’in elinde

Dönemin CDU’lu Çalışma ve şimdiki hükümetin de savaş Bakanı Ursula von der Leyen, gelecekte emekli maaşından başka bir geliri olmayanların büyük geçim sıkıntısı ile karşılaşacağını, söylerken ‘ana-babasından haklı olarak talep edebileceği bir geçim olanağı sağlayamıyorsa ve toplum onun emeğini istemiyorsa, yiyeceklerden en ufak bir pay isteme hakkının olduğunu öne süremez ve hatta, gerçekte, onun bulunduğu yerde bir işi yoktur’ diye buyuran Malthus’tan ne fazlası ne de eksiği vardır. O, Malthus’un iki asır önce söylediklerini insan haklarının, barış ve özgürlüğün güvencesi(!) olan modern Avrupa’da, dünya silah ticaretinde dördüncü sırada yer alan ve iki büyük emperyalist savaşı başlatma gibi tarihsel bir utancı omuzlarında taşıyan, ‘Almanya’nın dünya üzerinde daha aktif bir rol oyması için askerî operasyonlar konusundaki temkinli tavrından vazgeçmesi gerektiğini’ isteyen bir papaz eskisinin devlet başkanı olduğu emperyalist Almanya’da söylüyor. Kapitalist sermaye birikimi ve yoğunlaşması önüne çıkan her engeli, ‘sahiplenilmiş dünyayı’ korumak için buna yeni bir savaş da dahil olmak üzere her aracı kullanacalaklarını ilan ediyorlar. ‘Emekli maaşından başka bir geliri olmayanların büyük geçim sıkıntısı ile karşılaşacak’ olmaları, bu büyük emperyalist amaç uğruna girilen savaşta sadece bir ayrıntıdır bu kan emiciler için.

İşçi sınıfı sorunun kaynağını başka yerde görüyor. İşçi sınıfı ‘sahiplenilmiş bir dünyayı’ sahipsizleştirerek işe başlayarak, kapitalist özel mülkiyet dünyasına son verip asalakları şölen sofrasından defederek, şölen sofrasında bu sofranın gerçek sahiplerine, toplumsal zenginlikleri yaratanlara yer açarak sorunu çözecektir.

 
§