7 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/44

Taşeron köleliğine ve işçi katliamlarına karşı direniş!
Kapitalistlerin serveti, emekçilerin sefaleti büyüdü!
2015 bütçesi savaş, kalekol ve Ak Saray’a!
Adalet’ten Ak’a saraylar kağıttan kuledir
İşçi katliamları sermayenin harcında var!
Kapitalist sömürü çarkları arasında tarım işçisi olmak
Faruk Çelik çark etti!
Ülker nasıl dünya üçüncüsü oldu?
Maaşına zam, işine son!
DEV TEKSTİL tanıtım toplantıları
Yusuf Erdinç karayolu işçilerine sesleniyor
Kapitalizmin bacasız fabrikası: Profesyonel spor
VESTEL: Bir fabrika ve bir kentin öfkesi!
Kobanê direnişi: Yanılgılar, hayaller ve devrimci çözüm
Şovenizmin panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir!
Kobanê’de direniş çeteleri kuşatıyor!
Tunus seçimleri üzerine
Kapitalizmin krizi: Taşeronlaştırma ve vekalet savaşları
Dünyada işçi ve emekçi eylemleri
‘Yeryüzünün Lanetlileri’ ayağa kalkıyor!
Şanlı Bir Ekim gecesinde bulutları ateşle dağıtan uluslararası proletaryanın kızıl rüzgârı
Bu kavga senindir, bu kavgada ‘sen de varsın!’
Ankara DLB’den coşkulu Oğuzhan Çalışkan buluşması!
Kadınlar gericiliğe ve şiddet karşı direniyor!
Kendi destanımızı yazalım
Eugene Pottier ve dünya işçi sınıfının marşı: Enternasyonal
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kobanê direnişi: Yanılgılar, hayaller ve devrimci çözüm

 

Haziran Direnişi dinci-gerici AKP iktidarına ağır bir politik ve moral darbe vurmuştu. Dinci-gerici iktidara günümüzde hatırı sayılır bir darbe de Kobanê direnişi tarafından vurulmuş bulunuyor. Bundan kaynaklı olarak, halihazırda sermaye devletinin hem cumhurbaşkanı hem de fiili başbakanı olan T. Erdoğan’ın kimyası daha bir bozulmuş, saldırganlıkta iyice sınır tanımaz hale gelmiştir.

Dinci-gerici AKP İktidarı tam bir kirli savaş iktidarıdır

Daha Şengal katliamının yankıları sürüyorken, IŞİD adlı ölüm makinesi bu kez de Kobanê’ye saldırdı. Bu saldırı özel hedefleri olan bir saldırıydı. Dosdoğru Kobanê’nin şahsında Kürt halkının Rojava’da ortaya koyduğu özgür iradeye, daha genelde ise, Kürt halkının ağır bedellere mal olan mücadelesiyle elde ettiği kazanımlara dönük bir saldırıydı. IŞİD’in yeni bir katliamı adeta kapıdaydı.

Kürt halkı iradesine, beklenilenin de ötesinde Kobanê’ye sahip çıktı. Doğu’da, Batı’da, Güney’de ve Kuzey’de, Kürdistan’ın irili-ufaklı her yerinde on binler halinde sokaklara çıktı, PKK’nin serhıldanlar dönemini anımsatan gösteriler gerçekleştirdi. Dikkate değer olan aynı kitlesellikte olmasa bile, bu kez Türkiye’nin metropollerinin de Kobanê ve dolayısıyla da Kürt halkıyla eylemli dayanışmalara sahne olmasıydı. Bir başka yenilik de sokağa çıkanların içinde bu kez AKP’ye oy veren Kürtler’in de olmasıydı.

Türk sermaye devleti bu denli yaygın, bu denli kitlesel, bu denli militan ve bu denli örgütlü bir tepki beklemiyordu. Deyim uygunsa buna hiç hazırlıklı değildi. Dolayısyla tam bir acz ve çaresizlik durumu yaşadı. Bu acz ve çaresizliğe bulduğu çözüm ise, bir kez daha sınırsız bir kin ve öfke ile batıda işçi, emekçi, ilerici ve devrimci güçlere saldırmak, Kürdistan'da ise Kürt halkına dönük kirli savaşı tırmandırmak, ‘90’lı yılları anımsatan kanlı saldırılara girişmek oldu.

 Sermaye devletinin dünkü başbakanı, bugünkü cumhurbaşkanı Erdoğan ve onun her dediğini harfiyen hayata geçiren AKP kurmayları, Kürt halkına hakaret etmekte, aşağılamakta ve milliyetçi-şoven saldırganlığı körüklemekte birbiriyle yarışa girdiler. Kürt halkına dönük tehdit ve şantajın ardı arkası gelmedi.

Hiç kuşkusuz bununla kalınmadı, sermaye devleti katliamcı kimliğini bir kez daha sergiledi. Sadece 6-7 Ekim günlerinde onlarca insan katledildi. Bu arada HDP tüm olayların sorumlusu olarak suçlanarak hedef tahtasına çakıldı. Yeniden bir gözaltı ve tutuklama furyası başlatıldı. İstanbul ve Gaziantep illeri başta gelmek üzere, pek çok yerde linç girişiminde bulunuldu, bu yönlü kampanyaların startı verildi. Faili meçhul cinayet örnekleri sergilenmeye başlandı. Son olarak, HDP PM üyesi Ahmet Karataş’ın Ankara’nın göbeğinde ve güpegündüz parti binasına girilerek boğazı kesildi.

Tüm bunların şaşılacak hiç bir tarafı yoktur. Türk sermaye devleti ve onun adına işbaşında olan AKP iktidarı kendine yakışanı yapıyor. Sermaye devleti adına icraatlarda bulunmak üzere işbaşına gelen gelmiş geçmiş hükümetlerin hepsi de birer kirli savaş hükümetleriydi. Tek devlet, tek bayrak, tek dil ve tek vatan hepsinin de vazgeçilmez ilkesiydi. Kürt halkına dönük inkar ve imha siyaseti tümünün de temel siyasetiydi. Hepsi de, Kürt halkının en doğal ve en meşru talepleri uğruna mücadelesini kanla bastırmışlardır, acımasız katliamlarla karşılık vermişlerdir. Dinci-gerici AKP iktidarı ise, gelmiş geçmiş en kalleş, en kinci, en acımasız, en kirli ve en katliamcı iktidardır.

En çok çocuk ve kadın, Erdoğan ve iktidarı döneminde katledilmiştir. Lice, sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil, uluslararası alanda da infiale yol açan Roboski ve Paris katliamları AKP iktidarı döneminde yaşanmıştır. Keza bu iktidar döneminde tarihin en keyfi kitlesel gözaltı ve tutuklama terörüne başvurulmuş, on binin üzerinde Kürt politikacı tutuklanarak cezaevlerine konmuştur. Adana/Pozantı Cezaevi’ndeki çocuk mahkumlara tecavüz utancı da Erdoğan ve dinci-gerici AKP’ye aittir.

 Erdoğan ve AKP kurmayları 6-7 Ekim Kobanê ile dayanışma eylemlerinin ardından yaptıkları açıklamalara ve HDP PM üyesi Ahmet Karataş’a dönük cinayet girişimi ile verilen mesaja bakılırsa, Kürt halkına dönük kirli savaşı tırmandıracakları kendiliğinden anlaşılacaktır. Türkiye’de ve Kürdistan’da, Kobanê ile dayanışma eylemlerine getirilen yasaklar, molotof kullanımının şiddet aracı olarak görülerek bundan böyle ağır yaptırımlarla karşılanacağının kararlaştırılması, polisin yeniden geniş yetkilerle donatılması, her iki cephede de yeni bir döneme girildiğinin somut işaretleridir.

Çözüm süreci”: Bir oyalama, aldatma ve teslim alma aracı

Kürt hareketi ve Öcalan da dahil, önderliği tarafından hangi anlamlar yüklenirse yüklensin, “çözüm süreci” olarak kodlanan, başından itibaren muhatapları tarafından bir oyalama ve Osmanlılara özgü bir sinsilikle kimi hedeflerine ulaşmak ve hiçbir karşılığı olmayan, gelinen yerde ise olmadığı ortaya çıkan söz ve vaadlerine inandırıcılık kazandırmak için kullandıkları bir aldatmaca aracı olmaktan başka bir şey değildir. Esasında bunun böyle olduğunu zaman zaman ve şimdilerde PKK önderliği ve HDP de dile getirmektedir.

 Öncekiler bir yana, Kobanê direnişi ile dayanışma eylemleri “çözüm süreci”nin Erdoğan ve dinci-gerici AKP iktidarı için anlamının bu olduğunu daha büyük açıklıkla ortaya koymuştur. Bu böyleyse eğer, karşılığı olmayan ve olmayacak olan beklentiler içine girmenin Kürt emekçileri içinde dayanaksız hayaller yayıp, yanılsamalara neden olmanın bir anlamı yoktur. Ne yazık ki, “çözüm süreci” bunca deneyime rağmen Kürt hareketi ve önderliği için bir zaaf alanıdır. Bunu, sermaye devleti ve Kürt hareketinin bugünkü muhatabı Erdoğan ve kurmayları da bilmekte ve kendi aşağılık amaçları için kullanmaktadırlar.

Tüm niteliği ayan beyan ortaya çıkan “çözüm süreci” Kürt sorununun bölge çapında gitgide ön plana çıktığı, Kürt hareketlerinin etkin bir konum kazandığı ve yeni kazanımlar elde ettiği, Suriye’ye dönük savaş çığırtkanlığının şahsında dinci-gerici AKP iktidarının maceracı ve saldırgan dış politikasının iflas ettiği ve tam da Rojava çıkışının yapıldığı bir sırada gündeme sokulmuştur. Denilebilir ki, diğer etkenlerin yanı sıra Türk sermaye devleti ve AKP’yi masaya oturmaya bir nevi mecbur bırakmada Rojava çıkışının rolü tartışmasızdır. Ne hazindir ki, Kürt özgürlük mücadelesi için bir üstünlük aracı olan bu nokta, her aşamada Kürt özgürlük mücadelesinin zaaf alanı olmaktadır. Şu ya da bu gerekçeyle bir ayak bağına dönüşebilmekte, her şeye rağmen bugüne dek paha biçilmez bir değere sahip olan Kürt halkının özgürlük mücadelesini, onun emekçi sınıflardan kaynaklı dinamizmini dizginleyici bir rol oynamaktadır. 6-7 Ekim’deki Kobanê ile dayanışma eylemlerinin bir anda geriye çekilmesi bunun en son ve en somut örneğini oluşturmuştur. Bu da, yine, “çözüm süreci”ni riske etmemek adına yapılmıştır ki, bu koca bir yanılsamadır. Oysa gerçek bunun tam tersidir. Asıl “çözüm süreci” mücadeleyi ve kazanımları risklerle yüklü hale getirmekte, kazandırmak yerine kaybettirmektedir.

Kobanê direnişi ve sonrası

Türk sermaye devleti ve Erdoğan “ha düştü, ha düşecek” diyerek günlerce Kobanê’nin düşüşünü bekledi. Nedir ki, büyük bir hüsrana uğradı. Kobanê düşmedi. Tam tersine IŞİD durduruldu. En önemlisi de, IŞİD’in en esaslı destekçisi, yaratıcısı ve hatta genelkurmayı olan Türk sermaye devleti ve Erdoğan’ın maskesi düştü. Bir kez daha Rojava’da ortaya konan iradeye ve onun şahsında da Kürt halkına sınırsız düşmanlıkları açığa çıktı. 

 Kobanê direnişi ile Erdoğan’ın ve kirli savaş kabinesinin kimyası iyice bozulunca gerçek niyetlerini ve bu arada “çözüm süreci”nin ne menem bir şey olduğunu da ortaya koydular. Amiyane deyimle baklayı ağızlarından çıkardılar.

Rojava’da ortaya konan iradeyi tanımıyorlardı. Bu tür bir çözüme asla onay vermeyeceklerdi. Kürtler özgür olamazlardı. Buna izin vermeyeceklerdi. Bir çözüm olcaksa eğer, bu ancak ve ancak onların dayattığı koşullarda olabilirdi. Onlar kayıtsız koşulsuz itaat bekliyordu. Tersi durumda olacaklar belliydi. Nitekim, Erdoğan, 6-7 Ekim’deki Kobanê ile dayanışma eylemlerini kastederek, “sınırları aşarlarsa, olabilecekleri aklımın ucundan bile geçirmek istemem” diye tehditler savurmaya başladı. Beşir Atalay ve İçişleri Bakanı Efgan Ala ise, iki günde onlarca insanın acımasızca ve keyfi biçimde katledilmesini “bazı yerlerde alan hakimiyetini kaybettik”, “kamu güvenliğinin sağlanması gerekir” diye gerekçelendirdiler. Öyle ya “bölgede devletin devlet olması” gerekiyordu.

Kürt halkına haklarından ve özgür iradesinden vazgeçmesi, bunun için bundan böyle sokaklara çıkmaması, yani kamu düzenini bozmaması, açıkça ve resmen istenen ve dayatılan budur. Bununla da kalınmamakta, Kürt halkını en alçakça biçimde aşağılamanın ifadesi bir tutumla, Kürt hareketinin kamu düzenini sağlamasını istemektedirler. Yani, “kendi halkınızın polisi olun ve bizim adımıza onları siz susturun” diyorlar. Aksi taktirde “çözüm süreci” biter diye de tehdit savuruyorlar. Bu aynı şey “Oslo süreci”nin ardından Filistin Kurtuluş Hareketi’ne de dayatılmıştı.

Düne kadar, dinci-gerici AKP iktidarı tarafından bir oyalama, aldatma ve dayanaksız hayaller yaymanın aracı olarak kullanılan “çözüm süreci”, gelinen yerde kayıtsız koşulsuz bir teslimiyet aracı haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenledir ki, Kürt halkının aslında fiilen askıya alınan “çözüm süreci”ne, Erdoğan’a ve AKP’ye inancı bir hayli zayıflamıştır. İşte tam da burada bir başka yanılsama devreye girmektedir.

Kobanê’de emekçi iradesi kazanmıştır

Rojava Kürt emekçilerinin eseridir. Kürt emekçilerinin özgür iradesini temsil etmektedir. IŞİD, arkasına ABD ve onun öncülüğündeki emperyalist koalisyonu ve en başta Türk sermaye devleti olmak üzere, Katar ve Suudi gericiliğini de alarak bu iradeye saldırdı. Fakat başaramadı. Kobanê destansı bir direniş ortaya koydu ve düşmedi. Kobanê’nin düşmesini bekleyenler hüsrana uğradılar. Emekçi iradesi kazandı.

Kobanê’nin düşmeyeceğini anlayan emperyalist koalisyon devreye girmekte gecikmedi. IŞİD’in bu gerçek efendileri hem de “IŞİD’e karşı savaş” planları ile Kürt halkının yanında bitiverdiler. Şengal'deki gibi önce havadan yardım ellerini uzattılar. Ardından 40-50 yıllık işbirlikçilerini mecbur bırakarak, Barzani’nin peşmergelerinin geçişi için “koridor” açtılar. Kürt halkına ve YPG’ye yardım konusunda birbirileriyle adeta yarış halindeler. Bunun da şaşılacak bir yanı yoktur. Zira bunu her yerde yapıyorlar. Nasıl yapacakları konusunda da oldukça deneyimliler.

Önleyemiyorsan dizginle, içeri sız, yozlaştır, ehlileştir ve kontrolüne al.” Tüm bir Latin Amerika onların bu türden icraatlarına tanık olmuştur. En görkemli gerilla hareketleri bu tür politikalarla ehlileştirilmiştir. Şimdi aynısını Kürdistan'da yapmak istiyorlar. Türk sermaye devleti Kürt halkına sınırsız düşmanlıkta ve sorunu çözmemekte ısrar ederken, ağababaları emperyalistler, Kürt sorununun hem de bölge düzeyinde çözümünü dayattığını, bölgedeki statükoları sarstığını, Kürt hareketlerinin gitgide etkin bir konum kazandığını ve Kürtler’in büyük bir güç haline geldiğini görüyorlar. Ve açıkçası, onları yanlarına çekmek, onlarla müttefik olmak ve onları kendi emperyalist planlarının bir parçası yapmak istiyorlar.

Türk sermaye devleti ve Erdoğan’ın AKP’siyle çözemiyorsan, ABD ve koalisyonla çöz” şimdi de yavaş yavaş bu dillendiriliyor. Emperyalistleri bizatihi Kobanê direnişinin yardıma mecbur bıraktığı kesin bir gerçekken, bu kez de, bizzat sorunun kaynağı bu güçler hakkında hayaller yayılıyor, ABD’nin ciddi ciddi çözüm gücü olarak devreye girmesi bekleniyor. Bilumum yeni dönem liberalleri koro halinde Lenin’in emperyalizm teorisinin geçerliliğini yitirdiğini, güncelliğe cevap olamayacağını ileri sürüp, ABD’yi ve emperyalist koalisyonu yardımseverlik katına çıkarıyorlar. Yeni dönem liberallerimize göre emperyalizmin özü değişmiştir. Günümüz emperyalizmi yardımseverdir, “İnsan hakları emperyalizmi”dir. Utanmasalar, ABD’nin her yere özgürlük taşıdığını, Ortadoğu ve Kürdistan’a da bu amaçla geldiğini ileri sürecekler.

Kürt hareketi deyim uygunsa yeni bir sınavla karşı karşıyadır. O, bugüne dek cepheden bir tutumun konusu yapmasa da, emperyalizme karşı mesafeli bir duruş içinde olmuş, emperyalist planların bir parçası olmayı reddetmiş, buna karşın bölge halklarıyla yakınlaşmaya ve dayanışmaya önem vermiştir. Bu tutum Kobanê direnişi sırasında tekrarlanmış ve bu nedenle son derece kazandırıcı olmuştur. Bilinmelidir ki, Kobanê düşmemişse eğer, bunda Rojava/Kobanê’nin destansı direnişinin ve tüm parçalardaki Kürt halkının Kobanê’yi sahiplenişinin yanı sıra, Türkiye’nin emekçi halkları da içinde, bölge ve dünya halklarının, ilerici ve devrimci güçlerinin enternasyonal destek ve dayanışması sayesinde mümkün olabilmiştir. Bu bakımdan da Vietman devrimi deneyimini hatırlamaktadır

Son söz yerine…

Bütün kazanımlarına ve çoğalan avantajlarına rağmen bölgenin toplamında Kürt sorunun akıbeti henüz belirsizliğini korumaktadır. Bunun gersinde bölgenin yeni alüst oluşlara gebe olması gerçeği ile birlikte bölge gericiliğinin halihazırdaki gücü vardır. belirsizliklerle dolu bu istikrarsızlık ortamında Kürt halkı kendi gücüne dayandığı ve bölge halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinden kpomadığı ölçüde süreçten en iyi kazanımlarla çıkmayı başarabilecektir. Emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre yeniden şekillendirme çabalarından yarar umduğu ve daha da kötüsü buna alet olduğu ölçüde ise bölge halklarıyla birlikte bunun acısını çekmek akıbetiyle yüzyüze kalacaktır.” (TKİP IV. Kongre Bilgirgesi, Ekim 2012 )

Kürt özgürlük hareketi bugüne kadar yaptığı gibi en başta ABD olmak üzere emperyalizmin bölgeyi kendi çıkarlarına göre düzenleme çabalarından uzak durmalı, bölgenin kardeş halklarıyla devrimci kader birliği çizgisinde ısrar etmeli, birleşik devrim perspektifine dönmelidir. “Çözüm süreci” aldatmacasının karşısına devrimci çözümle çıkmalıdır. Bilinmelidir ki, emperyalizmin ve sömürgeci Türk burjuvazisinin ortak iktidarı olan sermaye iktidarı birleşik bir devrimle yıkılmadan, ne gerçek bir özerklik ve ne de bağımsızlık mümkündür. Teori ve tarihsel tecrübeler doğrulamıştır ki, gerçek bir özgürlüğü ve eşitliği de ancak ve ancak sosyalizm sunabilir.

 

 

 

 

 

Hozat: İmralı görüşmeleri
oyalama siyasetinin malzemesi

 

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, İmralı'da Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerin bugünkü durumda sorunun demokratik çözümüne etki etmediğini, hükümetin hiçbir müzakere olmamasını istediğini söyledi.

Hozat, ciddi bir baskı altında kalan HDP’nin zaman zaman savunmacı pozisyona girdiğini ifade ederken, “İzahçı üslup çok ön plana çıkıyor. Bu da yanlıştır. HDP kendisine güvenen daha güçlü bir üslup tutturmalı. Zaman zaman bu konuda yetersizlik çıkıyor. HDP, Türkiye’nin demokrasisinin gelişmesinde önemli bir mesafe kat etti. AKP, rakibini zayıflatmaya çalışıyor. Buna gelmemek gerekir” sözleriyle HDP’yi eleştirdi.

KCK Eşbaşkanı Bese Hozat, hükümetin izlediği bu politikayı geliştirirken, İmralı görüşmelerinden bekledikleri sonuçları alamadıklarını ima ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “İmralı ile yapılan görüşmeler sorunun demokratik çözümüne etki etmiyorsa; tam tersine hükümet bu görüşmeleri oyalama siyasetinin malzemesi olarak kullanıyor, bundan yararlanıyorsa o görüşmelerin de bir anlamı fazla olmuyor ki. Çok fazla bir değer taşımıyor. Millet, kamuoyu, toplum müzakere bekliyor. Toplum, ‘yıllarca HDP heyeti İmralı’ya, sonra Kandil’e gitsin, devlet gitsin görüşsün. İmralı ile bu görüşmeler böyle gizli devam etsin hiçbir müzakeresi, hiçbir tarafı olmasın; ne üçüncü bir tarafı, ne izleme heyeti olsun ne çözüm kurulu olsun ne somut adım olsunu’ istemiyor ki. AKP böyle devam etsin, bunu adım, sorunun çözümü olarak lanse etmek istiyor. Hiçbir alakası yoktur. Oyalama siyasetinin malzemesidir.

 

 

 

 

 

Almanya’da Kobanê ile
dayanışma eylemleri

 

1 Kasım Dünya Kobanê Günü’nde Almanya’da yapılan eylemlerle IŞİD çetesinin saldırıları protesto edildi, Kobanê direnişi selamlandı.

Hamburg

Demokratik Kürt Toplum Merkezi’nin çağrısıyla gerçekleştirilen yürüyüş için merkezi tren garı önünde toplanıldı. BİR-KAR’ın da içerisinde olduğu eyleme katılan kurumlar bayrak ve flamalarıyla yürüyüşte yer aldılar. Toplanma yerinde ise IŞİD karşıtı konuşmalar yapıldı. “PKK terör örgütleri listesinden çıkarılsın” talebinin dile getirildiği konuşmaların ardından yürüyüşe geçildi. Kortejin en önünde, IŞİD katliamlarını teşhir eden fotoğraflar taşınırken çocuklar ve kadınlar ön saflarda yürüdü. Kobanê direnişini selamlayan, IŞİD’i lanetleyen sloganların atıldığı yürüyüş canlı ve coşkulu bir atmosferde geçti.

Türk Konsolosluğu’nun önüne gelinmesinin ardından IŞİD’in Kobanê’ye yönenik saldırıları protesto edildi. Eylem, konuşmaların ardından sona erdi. “Kürt halkıyla dayanışmayı büyütelim!” başlıklı bildirilerin dağıtıldığı yürüyüşte Kızıl Bayrak gazetesinin satışı da gerçekleştirildi.

Düsseldorf

NRW eyaletinin başkenti olan Düsseldorf’ta eyleme ağırlıklı bölümünü Kürt emekçilerin oluşturduğu yaklaşık 7 bin kişi katıldı. En önde PYD, YPG ve YPJ’ye ait IŞİD karşıtı pankart ve bayrakları taşındı.

Eylem için önce Düsseldorf merkezi tren istasyonu önünde toplanıldı. Burada, günün anlamı üzerine yapılan kısa açıklamaların ardından yürüyüşe geçildi. Yürüyüş boyunca sloganlar hiç susmadı. Arada Kürtçe marşlar söylendi, Kobanê direnişini selamlayan, buna karşın IŞİD çetesi ile Türk sermaye devleti, Katar ve Suudi gericiliğini lanetleyen kısa ajitasyon konuşmaları yapıldı. Uzun bir güzergahtan geçilerek tekrar yürüyüşün başladığı DGB binasının önüne gelindi. Eylem burada bu kez mitinge dönüştü, konuşmaların ardından sona erdirildi.

Sınıf devrimcileri eyleme, üzerinde “Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!” şiarının yazılı olduğu, TKİP imzalı pankart ve bayrakları ile katıldılar. “TKİP, Kürt halkı ile dayanışmayı büyütmeye çağırıyor başlıklı” Almanca ve Türkçe bildirinin dağıtımını yaptılar, 22 Kasım’da yapılacak olan merkezi parti gecesinin el ilanlarını dağıttılar. Eyleme, BİR-KAR da bayrakları ile katıldı. Essen BİR-KAR, yerelde sürdürdüğü Kobanê ile dayanışma kampanyası vesilesiyle çıkardığı yerel bildirinin dağıtımını yaptı.

Frankfurt

Tarihi tren garı karşısında bir araya gelen yaklaşık 7 bin kişi, burada yapılan kısa ajitasyon konuşmalarının ve atılan IŞİD karşıtı sloganların ardından kortejler oluşturarak Türkiyelilerin yoğun olarak yaşadığı Münchener Caddesi’nde yürüyüşe geçti. Uzun bir yürüyüşün ardından tekrar aynı yoldan dönülerek başlangıç yeri olan Alte Oper Meydanı’na gelindi. Burada yapılan konuşmaların ardından eylem sonlandırıldı. BİR-KAR’ın da içerisinde olduğu eyleme katılan kurumlar bayrak ve flamalarıyla yürüyüşte yer aldılar.

Stuttgart

Onlarca kurumun katılımıyla yapılan yürüyüş, Merkezi Tren Garı’nın bulunduğu Lautenschlagerstr Meydanı’nda başladı. İlerici yerli ve göçmen kurumlar, kendi pankart ve bayraklarıyla kortej oluşturarak yürüyüşte yer aldılar.

Eyleme katılan yaklaşık 15 bin kişi sık sık Kobanê lehine slogan attılar ve Türkiye, Katar, Suudi Arabistan ve IŞİD çetelerini kınadılar. Eylemde yapılan konuşmalarda, Kobanê’de büyük bir direnişin olduğu vurgulandı ve dayanışma çağrısı yinelendi. Enternasyonal dayanışmanın göze çarptığı yürüyüş, Schlsssplatz Meydanı’nda yapılan mitingle sonlandırıldı.

BİR-KAR da eyleme kendi flamaları ile katıldı. BİR-KAR’lılar, İzmirli işçilerin “Bir yevmiyemiz Kobanê halkına” şiarlı çağrısını bildiri olarak dağıttılar. Ayrıca alanda Kızıl Bayrak satışı yaptılar.

Bielefeld

Katılımın ve duyarlılığın yüksek olduğu miting, Bielefeld Kürdistan Zentrum ve Ezidi Federasyonu tarafından organize edildi. Bielefeld belediye binası önünde başlayan yürüyüş kortejlerin şehir merkezinden büyük tren istasyonuna yürüyüşüyle devam etti. Burada yapılan saygı duruşundan sonra Kobanê direnişinin önemi ve ihtiyaç duyulan yardımlara dönük konuşmalar gerçekleştirildi. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı miting yapılan konuşmaların ardından sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Almanya

 
§