28 Kasım 2014
Sayı: KB 2014/47

Sermaye düzeninin zorbalığı sökmeyecek!
Tecrit ve sansüre karşı ortak mücadele
“Yayın yasağı yok hükmünde”
Rojava kantonları IŞİD tehdidi altında
Sağlıkta dönüşüm fiyaskosu!
İşçiye mezar, babasına lastik ayakkabı!
BirGün ve Evrensel’in turnusol kağıdı: Ülker reklamı - T. Kor
‘74 Ülker işgali yol gösteriyor!
Diplomalı işsizlik gerçeği!
MESS dayatmalarına karşı fabrika eylemleri
“Benim gibi isyan eden yüzlerce işçi var”
İzmir’de DEV TEKSTİL tanıtım toplantısı
Karayolu işçisinin iradesi sendikal bürokrasiyi aşmaya yetmedi
Fabrika ile barikat arasında
Devrim için devrimci parti, devrimci sınıf!
TKİP’nin 16. kuruluş yıldönümü etkinliği.
16. yıl etkinliğine parti örgütlerinden mesajlar
Ferguson’da büyük öfke!
İntifada ruhu ezilmek isteniyor!
Gebze’de liseliler Oğuzhan Çalışkan için buluştu!
“Şiddete karşı mücadelede vardık, varız, varolacağız!”
EKK’dan 25 Kasım etkinlikleri
Burjuvazinin nüfusunu planlama değil, kökünü kurutma savaşı - Z. Eylül
“İnsan nasıl insan oldu” - Evrim Erdoğdu*
TKİP militanı Alaattin Karadağ mezarı başında anıldı
Basına sansür, tutsaklara tecrit!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Fabrika ile barikat arasında…

 

Kapitalist üretim süreci içinde emek sömürüsünün gerçekleştiği temel yerler fabrikalardır. İş gücünü kapitaliste belirli bir ücret karşılığında satan işçi, herhangi bir metanın üretimi için harcanması gerekli emek zamanını fabrikalarda geçirir. Fabrikalar, artı değerin üretildiği ve kapitalist tarafından el konulduğu dev sömürü çarkının temel dişlileridir. Emek ile sermaye, burjuva ile proleter arasındaki sömürü ilişkisinin, çelişki ve çatışmaların en yalın haliyle görüldüğü, yaşandığı alanlar olan fabrikalar, aynı zamanda sınıf mücadelesinin arenalarını oluşturur.

Sınıf mücadelesi hiçbir zaman düz bir çizgi üzerinde seyrederek yol almaz. İşçi sınıfının örgütlülük, bilinç ve hazırlık düzeyine bağlı olarak, sınıf hareketlerinin nabzı değişir; siyasal iktidarın ele geçirilmesine giden devrimci durumların ortaya çıkması olasılığı mümkün olabileceği gibi, gericiliğin cirit attığı ve mücadelenin gerilerde seyrettiği karanlık bir dönemin içine de dalınabilir. Burada, işçi sendikalarının militan bir mücadele yürütüp yürütmedikleri, işçilerin doğrudan inisiyatif alarak işyeri/fabrika temelli taban örgütlerini yaratıp yaratmadıkları, en önemlisi, işçi sınıfının güncel istemlerini proleter devrim mücadelesine bağlayan, böylece kitleleri talepleri etrafında kapitalist düzene karşı seferber eden devrimci bir partinin varolup olmaması işçi sınıfı mücadelesi açısından belirleyicidir.

Fabrika komiteleri ve sınıf mücadelesi

Sınıfın mücadele tarihinde taban örgütlülükleri olarak nitelendirdiğimiz işyeri/fabrika komitelerinin oldukça önemli bir yeri vardır. Fabrika komitelerinde, öncelikle fabrikanın somut sorunları üzerinden örgütlenen ve bu öz örgütlülükleriyle mücadele veren işçiler açısından fabrika komiteleri, aynı zamanda sınıf bilincini kazandıkları bir işçi okulu olarak da görülebilir. Bir diğer önemi ise, fabrika komitelerinin, alınan kararlarda tamamen işçilerin kendi inisiyatifine yaslanması, söz, yetki, karar mekanizmasının işlediği öz örgütlülük olmasıdır. İşçilerin örgütlülük ve sınıf bilinçlerini kazandıkları, mücadele pratiği içerisinde pekiştirdiği ve sömürüye karşı sosyal ve ekonomik hak mücadelelerinde bir soluk borusu bulduğu yegane örgütlülüklerdir fabrika komiteleri…

Fabrika komitelerinin sınıfa kazanımları sadece bunlarla kalmıyor aynı zamanda günümüzün en güncel sınıf hareketi sorunu olan, sınıf hareketinin seyrinde ve gelişmesinde barikat işlevi gören sendikal bürokrasi engelini de parçalamayı da mümkün kılıyor. Bürokrasi bataklığına batmış, ağaların elinde ihanetçi, uzlaşmacı çizgiye saplanmış sendikalar, sınıf hareketini, sınıfın mücadele ruhunu ve dinamiklerini düzen içi kanallara akıtmakla kalmıyor, aynı zamanda işçi sınıfının örgütlülük ve sınıf bilincini de geriletip gelişmesini felce uğratıyor. Çünkü şu bir nesnel olgudur ki; işçi sınıfının örgütlü gücü ve sınıf bilinci mücadele içerisinde pekişir, gelişir. Fakat mücadele direklerinde değil, uzlaşma direklerinde bayrağını göndere çeken bürokratik sendikalar, bu girişimleriyle, işçi sınıfı açısından bu gelişimi engelliyor. Bizler en güncel ve yakın örnek olarak Greif’te gördük ki; sınıf mücadelesinin önündeki güncel sorun olan sendikal bürokrasiyi parçalamanın, aşmanın tek yolu, fabrika komitelerine dayanan taban örgütlülükleriyle işçilerin inisiyatifi ellerine almalarıdır.

Greif deneyimleri ışığında
fabrika komitelerinin önemi

Fabrika komitelerinin önemini daha açık şekilde belirtmek için Greif işgali örneğinin üzerinde durmak daha iyi olacaktır. Kısaca hatırlayalım, ne olmuştu Greif’te? TİS görüşmelerinde işçiler ve patron arasında yaşanan tıkanma sonucu Greif işçileri komiteleri aracılığıyla inisiyatif kullanıp işgal iradesini harekete geçirerek fabrikayı işgal etmişlerdi. Fakat bu işgalin arkasında yatan bir örgütlülük vardı, taban örgütlülüğü vardı. Daha sonra sermayedarın ardı ardına gelen baskıları ve sendikal bürokrasinin karşı hamleleri, bu taban örgütlülüğü sayesinde püskürtülmüştü. Karşı hamleler sadece sermaye sınıfından değil, aynı zamanda sendikal bürokratik kasttan da geliyor. Dolayısıyla tabana dayalı sağlam bir örgütlenme olmadan, karşı hamleleri püskürtmek veya boşa düşürmek mümkün olmuyor. Fakat Greif deneyimi gösterdi ki, taban örgütlülüğüne sahip bir sınıf mücadelesi daima kendi kararları ve inisiyatifiyle karşı saldırıları, hamleleri boşa düşürerek, başarılı bir mücadele çizgisi izleyebiliyor.

Bilinçli, planlı mücadele

Greif işgali süresince döne döne altı çizildi; grev, direniş, işgal vb. eylemlerin başarısı, bu mücadelelere katılan işçilerin bilinçlendirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Mücadelenin direncini, kararlılığını ve iradesini yükselten, her zaman sınıf mücadelesinin öznesi olan işçilerin bilincinin açık olmasıdır. İşçiler grev, direniş veya işgal eylemine geçtikleri zaman, somut olarak bir patronla muhatap olsalar da, mücadeleleri, bir bütün olarak kapitalist sınıfı hedef alır. Direnişe katılan işçilerin çoğunluğunun kısa sürede, “biz sadece kendimiz için değil, aynı zamanda sınıfımız için de direniyoruz” demeleri, parçanın bütünle bağını kurmaya başladıklarını gösterir.

Bilinçlenme alanında somut kazanımların elde edilmesi, örgütlenme sürecini bir eğitim süreci gibi işletmekle diyalektik bir bağ içerisindedir. Örgütlenme sürecinde politik tartışmalar, eğitim çalışmaları, somut sorunları tartışma, fikir alma, işçilerin bu sorunların çözümlerinde izlenecek yollar konusunda görüşlerini alma, sınıf bilincini işçiye aşılayan, mücadeleye daha sağlam bir temelde bağlayan yollardır. Fakat bu yolların disiplinli ve düzenli yürümesi yine taban örgütlülüğünün varlığına bağlıdır. Taban örgütlülüğünün olmadığı bir alanda bu çalışamaların yapılması mümkün olamaz.

Sonuç yerine...

Tam bu noktada Greif deneyimine bakmak gerekiyor. 44 taşeronun olduğu bir fabrikada taban örgütlülüğünün sağlam bir şekilde örülebileceğini dosta-düşmana gösteren Greif işçileri, 60 gün boyunca fabrikada planlı, coşkulu, hareketli, dinamik bir direniş süreci örgütlemeyi, 60. gün sermayenin kolluk kuvvetlerinin baskınında irade göstermeyi bu sayede başardılar.

Greif işçileri, zor ama mümkün olanı başararak, sınıf kardeşlerine izlenmesi gereken yolu da gösterdiler. Sınıf hareketi sadece Greif Direnişi’yle hızlanmaz. Ancak Greifler çoğaltılarak bu süreç hızlandırılabilir. Dolayısıyla Greif Direnişi’nin bu yönünden dersler çıkarmak ve yeni Greifler yaratma çabasını hızlandırmak, günün önemli görevidir.

E. Özgür

 
§