2 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/37

Seçim sandıkları Kürt emekçilerin dertlerine derman olamaz!
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sandıktan çıkan değil, sokağa çıkan değiştirir!
“İllegal” seçimler için oy cambazlıkları
Kürt halkı direniyor!
Cenazeye dahi tahammül yok!
Katliam şebekesi güçlendiriliyor
Basına yönelik sansür ve devlet terörü
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Metalde son ‘kaleler’ düşerken...
SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
Suriye ve Ortadoğu’da yeni bir döneme doğru
Türkiye’nin Suriye politikasında manidar değişiklik
Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek - U. Evren
ABD ve AB’nin yeni haydutluk konsepti: TTIP ve CETA
Avrupa’da yükselen ırkçı dalga
Filistin intifadalarından Kürt serhîldanlarına...
ON’lara devrim sözümüz var!
Sermayenin işçi ve emekçi kadınlara yönelik saldırı paketleri
Öğrenci yoksul, eğitim pahalı ve kalitesiz
Katledilen her çocuğun hesabı sorulacak!
Eğitim’de ‘destek’ peşkeşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“İllegal” seçimler için
oy cambazlıkları

 

Savaş çığırtkanı gerici şef Erdoğan’ın ihbarcılık için örgütlemeye çalıştığı muhtarlar, AKP için seçim çalışmalarına başladı. Bazı bölgelerde jandarmayla el ele hareket eden saray muhtarları, 1 Kasım’da sandıklara ulaşıma engel olacak derecede kötü hava koşulları olacağı iddiasıyla -“1 Kasım’da kar yağacağı” öngörüsüyle(!)- il ve ilçe seçim kurullarına dilekçe göndermeye başladı. Bazı köylerde jandarmalar tarafından da gönderilen dilekçelerde, köylerde kurulacak sandıkların tek bir merkezde birleştirilmesi talep ediliyor.

Devlet kurumları AKP için çalışıyor

Şırnak’ın Cizre ilçesinde İlçe Seçim Kurulu, Cudi, Nur ve Sur mahallelerinde “güvenlik” gerekçesiyle seçim sandıkları kurulmayacağını açıkladı.

Bitlis Valiliği, YSK’ya başvuru yaparak, bazı köylerdeki sandıkların ilçe ve il merkezine taşınması önerisinde bulundu. Vali Ahmet Çınar, seçmen iradesi ve güvenlik açısından böyle bir çalışma yürütüldüğünü belirtti.

HDP sözcüsü Ayhan Bilgen’in açıklamasına göre de bazı yerlerde jandarma dilekçe hazırlıyor, Tugay Komutanı örnek dilekçeleri muhtarlara dağıtıyor.

Bütün bunlar şunu gösteriyor ki, devletin yerel kurumları ve kolluk güçleri tek bir amaç uğruna çalışıyor: Kendi burjuva yasalarını dahi çiğneyerek tezgahlanan ve bu açıdan “illegal” diye tanımlanabilecek 1 Kasım seçimlerinde, her türlü yöntemi kullanarak AKP’nin tek başına hükümet kurmasının önünü açmak.

Bilgen, HDP’nin yüzde 100 oy aldığı sandıklarda 50 bin oy kullanıldığına değinerek “koparılan fırtına 50 bin oy için” sözleriyle isteyerek veya istemeyerek bir gerçeği de gösteriyor. Bu fırtına esasta sermaye düzeni siyasetçilerinin kendi küçük çıkarları uğruna emekçilerin çıkarlarını nasıl görmezden geldiklerini gösteriyor. Zira eğer ulaşım sorunu yaşanacaksa bunun çözümü, emekçilerin ulaşımını daha da zorlaştıracak şekilde sandıkların merkezlerde birleştirilmesi olamaz. Bu yüzden valilik-jandarma-muhtar-saray-AKP işbirliğiyle yürütülmeye çalışılan oy cambazlığı düpedüz sahtekarlıktır. Fakat 7 Haziran seçimlerini tanımayan bu sermaye düzenin siyasetçilerinden ne beklenebilir ki!

Seçim aldatmacasına karşı
fiili-meşru mücadele

Kendi sözde “yasal seçimleri”ni tanımayarak “illegal” çalışmaktan çekinmeyen düzen memurları esasta kendi sömürü düzenlerini de böyle işletmektedir: Onlar için “yasalar” değil, temsilcisi oldukları sermaye sınıflarının çıkarları esastır. Bu çıkarlar için her yolu deneyerek kendilerini “meşru” göstermeye çalışmak esastır. Onlar için her türlü kirli yönteme, yalana, aldatmacaya, sahtekarlığa ve ikiyüzlülüğe başvurmak da “meşru”dur.

“Demokrasi” ve “yasa” diyen bu sermaye temsilcileri, işlerine gelmeyince “fiili” davranmakta, sömürü düzenini bu şekilde işletmekte, ağır sömürü koşullarıyla, savaşlarla, ırkçılıkla emekçilerin yaşamlarını heba etmektedir. Bunun istisnası da yoktur. 7 Haziran’dan bu yana “yasal” parlamento yollarını kullandırtmayan, “terör” demagojisiyle emekçilere savaş açan AKP kadar, CHP, MHP ve HDP de bu “yasal” yolu kullanmayarak; kullanamadıkları oranda emekçileri mücadeleye çağırmayarak; hatta HDP dışındakiler “terör” demagojisine ve dolayısıyla kirli savaşa da ortak olarak, meclisin gerçekte ne olduğunu, sömürü düzeninin “fiili” bir şekilde işlediğini göstermiştir. Tam da bu nedenle bugün daha da açık bir şekilde gözükmektedir ki, sermaye iktidarı koşullarında “seçimler”, “demokrasi” ve “yasalar” emekçileri aldatmak ve oyalamak işlevini görmektedir. Tüm ezilen, sömürülen sınıfların çözüm yöntemi de bu yüzden sermaye iktidarına karşı fiili-meşru mücadele olmalıdır, sorunların çözümü yalnızca bu şekilde mümkündür. 1 Kasım seçimleriyle birlikte emekçilerin tüm sorunlarının çözüleceği; istikrar, huzur ve refah geleceği büyük bir yalandır!

 

 

 

 

AKP Kürt halkı için “ya benimsin ya kara toprağın” diyor!

 

7 Haziran seçimleri öncesinde HDP binaları basılmış, bombalanmış, düzenlenen seçim mitinglerinde yine bombalar patlatılmış, insanlar katledilmişti. Ancak tüm bu devlet terörü AKP’yi Kürdistan’da seçim yenilgisi almaktan kurtaramamıştı. Devlet terörü şimdi ise 7 Haziran öncesinden çok daha kanlı bir şekilde sürüyor. Yine HDP binaları basılıyor, Kürt emekçilere yönelik linçler gerçekleştiriliyor, gözaltılar, tutuklamalar aralıksız sürüyor. Cizre’de, Yüksekova’da ve daha birçok Kürt kasabasında sömürgeci devlet “kadın da olsa, çocuk da olsa” katlediyor.

Yani kirli savaş ve devlet terörü aralıksız, artarak devam ediyor. Ancak yetmiyor. YSK eliyle sandıklar köylerden başka uzak merkezlere taşınıyor. Bu ortamda yapılacak seçimlerle AKP, Kürt illerindeki oy oranını arttırmayı amaçlıyor. Bu yönde sandıklara erişim üzerinden yeni düzenlemelerle, “özel güvenlik” uygulamalarıyla Kürt halkının tercihi engellenmek isteniyor. Bir taraftan öldürerek Kürt seçmeni bırakmak istemeyen AKP diğer taraftan sandıkları şimdiden kaçırarak bölgeden başarılı çıkmak istiyor.

Bu haliyle her fırsatta sandığı adres gösterenlerin söylediklerinin nasıl bir yalan olduğu ortaya çıkıyor. “Sandıkta hesaplaşalım” diye meydan okuyanlar sandıklardan istedikleri sonuçların çıkması için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Bu haliyle zaten hiçbir dönem gerçek bir demokrasi olmamış olan sandık demokrasisi tam bir komediye dönüşüyor.

Anlaşılan o ki Erdoğan ve AKP, devamcısı oldukları 12 Eylül’ü her şeyiyle taklit ediyorlar. Anti-demokratik uygulamalarıyla, baskılarıyla, yasaklarıyla, katliamlarıyla 12 Eylül’ü taklit edenler seçimlerinde de 12 Eylül demokrasisini hayta geçiriyorlar. Faşist bir terör sonucu, zorla onaylatılan 12 Eylül Anayasası gibi, 12 Eylül döneminde yapılan seçimler gibi “demokratik” bir yol izliyorlar.

1 Kasım öncesi yaşananlar gösteriyor ki, sermaye devleti Kürt halkına seçim öncesi bu vahşeti uygulayabilecek kadar düşmansa, bu durum seçimlerin hemen sonrasında, sonuçları ne olursa olsun değişmeyecektir. Kürt halkı bu rejim tarafından daha ilk günden itibaren düşman bellenen bir ulustur. Ancak sömürücü sermaye sınıfının düşmanı olan kardeş Kürt halkı Türkiyeli işçi ve emekçilerin gerçek dostudur. Bu yüzden kader ortaklığı, sahte bir oyun olan seçim sandıklarında değil mücadele alanlarında kurulmak için çabalanmalıdır.

 
§