2 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/37

Seçim sandıkları Kürt emekçilerin dertlerine derman olamaz!
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sandıktan çıkan değil, sokağa çıkan değiştirir!
“İllegal” seçimler için oy cambazlıkları
Kürt halkı direniyor!
Cenazeye dahi tahammül yok!
Katliam şebekesi güçlendiriliyor
Basına yönelik sansür ve devlet terörü
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Metalde son ‘kaleler’ düşerken...
SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
Suriye ve Ortadoğu’da yeni bir döneme doğru
Türkiye’nin Suriye politikasında manidar değişiklik
Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek - U. Evren
ABD ve AB’nin yeni haydutluk konsepti: TTIP ve CETA
Avrupa’da yükselen ırkçı dalga
Filistin intifadalarından Kürt serhîldanlarına...
ON’lara devrim sözümüz var!
Sermayenin işçi ve emekçi kadınlara yönelik saldırı paketleri
Öğrenci yoksul, eğitim pahalı ve kalitesiz
Katledilen her çocuğun hesabı sorulacak!
Eğitim’de ‘destek’ peşkeşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Metalde son ‘kaleler’ düşerken...

 

Metal fırtınasının üzerinden beş koca ay geride kalırken artık hareketin form değiştirdiğine ve geri çekilişin başladığına tanıklık ediyoruz. İşçi kıyımları karşısında başarısız eylemler örülmesine karşın denemeler olması ve hareketin politik atmosferini dağıtamaması ona bir süre daha yaşam alanları yarattı. Ki bu sayede hareketin içinden çıkan bir dizi mevzi lokal eylem iradesi gösterebildi, yeni eylem alanı olan fabrikalar ortaya çıkabildi, hareket kendini yeni şehirlere taşıyabildi.

Fakat gelinen aşamada bunlar da artık geride kalmış bulunuyor. Ve bugün hareket saldırılar karşısında pasifize olmasıyla birlikte geri çekiliş noktasına varmış bulunuyor. Bu yanıyla geçilen süreçten çıkarılacak derslere odaklanmak oldukça önemlidir. Zira hareket şekil değiştirerek geri çekildi derken kasttettiğimiz aynı zamanda metal işçisinin yeni bir kavgaya hazırlanmasıdır. Metal fırtınası, kısmi kazanımlar elde etmenin ve Türk Metal çetesinin esaretinden çıkma adımlarının yanı sıra 2017 MESS Grup TİS sürecini hedeflemişti. Yarım kalan kazanımlar için 2017 TİS’ini bir kavga alanı olarak gördüğünü bir çok kez göstermişti.

Metal fırtınası özünde metal işçilerinin özgüvenle fiili-meşru mücadele çizgisine girmesi anlamına geliyordu. Ne zaman ki sermaye, devlet ve sendikal bürokrasi ağı bu algıyı aşmayı başardı hareketin ileri çıkışı kırıldı. Ve bundan sonrasıysa yarım olan taban örgütlülüğü inşasının gözardı edilmesiyle kendi kendini daralatan bir süreç yaşandı. Sonuç olarak hareket metal işçileri şahsında Türkiye işçi sınıfının gündemine fiili grevleri bir eylem biçimi olarak yerleştirdi, fakat daha ileri çıkışların önü şimdilik kapandı. Binlerce istifanın ardından birçok fabrikada neredeyse atanmış temsilciler haricinde fabrikaların dışına düşen Türk Metal çetesi bu boşlukta tekrar zemin buldu. Türk Metal’in ne hediye çekleri ne de tehditleri metal işçilerinin geri dönüşü için neden değildir. Metal işçileri alternatifsizlik içerisinde kaldığı, kendi alternatifini de gereğince örgütleyemediği için Türk Metal tekrar fabrikalara girdi. Keza Tofaş, Ford, Renault, Trakya EGO gibi örneklerde olduğu gibi aynı alternatifsizlik ikincil seçenek görülen Birleşik Metal-İş ve Çelik-İş’e yönelmeyi de getirdi. Sendikal örgütlülüğü salt üyelik olarak gören ve kendini sendikal bürokrasinin ellerine bırakan bu anlayış kısır bir döngüyle Türk Metal’in girişini hızlandırmış oldu. Meseleyi mevcut sendikalar arasında bir tercih olarak gören bu anlayış hareketin aşamadığı kendi bilincindeki sınırdır. Keza yeni sendika inşası da aynı algıya çarptığı için kısırlaştı. Sınıf için önemli bir ileri adım olan TOMİS’in tüzüğündeki önemli maddeler mücadele içerisinde yaşam alanı bulamadı. Yine sendikada yönetim, fabrikada temsilci algısına sıkışan “yeni sendika” bunun için özneleşemedi. Kurucularının da bu açmazlar içerisinde kalması bugün için pasif bir sendika durumu yarattı. Resmi olarak kabul edilene kadar fabrikalarda örgütlenme için komite kurmadan bekleyen, mevcut temsilcileriyle süreci götürmeye çalışan kurucular, e-devlete girdikten sonra da aynı atıllığı sürdürerek hareketin ruhundan uzak bir girişim ortaya çıkardılar.

Metal hereketi yeniden dinamik bir mücadele sürecine girer ve bugünün eksikliklerini kapatarak yol alırsa yeni sendika iddiasını taşıyan TOMİS de ayakları üzerinde durur. O güne kadar bir grup onurlu işçinin çabası ve hareketin politik ürünü olarak doğmuş, sınırlı bir işleve sıkışmış olarak kalacaktır.

Sendikal tercihlerinden bağımsız olarak metal hareketi bir kısır döngü içerisine girdi. ORS grevi bunun en açık ve son örneği oldu. Metal işçileri sendikasız da olsalar yıllardır bekledikleri gerçek mücadelelere girebiliyorlar fakat takıldıkları sermayenin baskısı değil yine kendi iç engelleri oluyor. Grevi kararlılıkla sürdüren ORS işçileri hareketin içinde aynı eyleme çıkan hemen hemen diğer tüm örneklerde olduğu gibi temsilcilerin kararına inisiyatifi bıraktı. Bir grup öncü işçinin ileri taşıyan pratikleri bir sürükleyişle direnişi güçlendirse de bunlar da yine bireyselliğin parçası oldu. Ve sonuç 14 günlük kararlı direniş öncülerin atılması talebini kabul ederek direnişi bitirmek oldu. Bunun karar mekanizması bir taban örgütlülüğünü değil sözcülerin değerlendirmelerini işaret ediyordu. Bu yanıyla ORS direnişi, hareketin son ileri çıkış örneği ve özeti olduğu için dönüp bir kez daha bakmak gerekiyor. Seçilmiş temsilcilerin olması onların mücadele içindeki görevlerde sınırlı kalmasını aşmaya yetmediği bir kez daha görüldü. Grev bitiminde 33 işçinin dışarda kalmasını kabul etmek ardından gelecek saldırıları da kabul etmek anlamına geliyorken grev zamanı “başsözcü Kazım”ın sözüne indirgenen direniş, ardından içerde kalan tek sözcü Polat’ın dediğini dinlemek oldu. Bu da direnişi bir nebze ileri taşıyan öncülerin sınırlarının yaratacağı sorunları da gözler önüne sermiş oladu.

Hafta başında Delphi fabrikasında Harranlılar’ın temsilciliğini tasfiye hamlesi de bunun açık bir diğer örneğidir. Türk Metal’den çıkışın ardından en güçlü direniş odaklarından biri olan, hareketin fiili-grevlerinin bittiği bir dönemde eyleme çıkan ve kazanımlar elde eden Delphi, politik olarak da hareketin en ileri fabrikasıydı. Bu yanıyla hareket içinde sıkça kullanılan “kale” sıfatını alan Delphi de süreç içerisinde kendi kendini pasifize ederek kazandığı mevziyi kaybedecek noktaya geldi. Türk Metal tekrar fabrikaya girmeye başlarken şirketin saldırısı da işçi temsilciliğinin düşmesini getirdi. Fakat buna karşı yaprak kıpırdamamasının nedeni ayları bulan öncesindeki süreçte yatıyor. Temsilcilik odası için yönetim binasını işgale kadar giden, iş bırakma deneyimi olan Delphi işçileri biraz rehavet biraz da hareketin bütününü saran yasal cenderede boğuldu. Fabrikadaki herhangi sorunu eski tarz şirket yönetimiyle görüşme üzerinden çözmeye çalışan, tüm işçileri özneleştirecek pratiklerden kaçan “Harranlı temsilciler” bir noktadan sonra sadece bayramlaşmada görünen yüzlere döndüler. Fabrikadan kovulan Türk Metal temsilciliğinin küçük ve niyet bakımından farklı kopyası oldular. Eşyanın tabiatı gereği bu arkasında kitlesiz kalmayı getirdi. Fabrikada genel işçi toplantısı yapma çağrılarına kulak tıkayan temsilciler kendi darlıklarına çarpmış oldular. Bu yanıyla kalenin düşüşü, Türk Metal ya da Delphi yönetiminin değil yine hareketin kendi sınırları nedeniyle oldu.

Görev belli: Deneyimlere yaslanarak hazırlanalım!

Öncü metal işçileri ve sınıf devrimcileri bu nedenle bir kez daha önlerine taban örgütlülüğü üzerine bir hedefi almak zorundadır. Bu halka kavranmadan en ileri birlikler, en güçlü fiili-meşru eylem yöntemleri dahi kendi sınırlarına takılarak karşı cephenin saldırısına açık hale geliyor. Son kaleler düşerken, bunun değerlendirilmesi için yine ilk tartışma noktası taban örgütlülüğündeki zayıflık olursa, yarının yeni metal fırtınalarında daha güçlü yol alınacaktır.

Nisan’da başlayan hareket her biri birbirinden anlamlı içerikler taşıyan, -hareketin diliyle- işçi kurulları örnekleri yarattı. Delphi İşçi Komitesi’nden ORS İşçi Kardeşliği’ne kadar bir dizi örneğin üzerinden metal işçilerinin barındırdığı mücadele dinamiğinin açığa çıkış zeminleridir. Yarın bunun kolektif ve merkezi örgütlü gücüne dönüşebilecek Fabrikalar Arası Kurul gibi oluşumlar, taban örgütlülüklerinin mevzilerle sınırlı kalmadan tüm direniş hareketinin öncü gücünü de kendi içinden yaratabileceğini gösterdi. Fakat bugün gelinen yerde bunların hepsi tam da kendi içinde pasifize edildiği için kaybedildi.

Son olarak şunu vurgulamak gerekiyor ki; metal fırtınası bu anlamıyla direniş sürecinde yarattığı kaleleri kaybetse de temel politik değerini kaybetmedi. Sınıf içerisinde fiili-meşru eylem çizgisi artık kitlesel bir alan bularak sınıf bilinçli öncü işçilerin elinde yeni bir bayrak olarak dalgalanmaktadır. Taban örgütlülüğü deneyimleri ve yakıcı rolü de kazanımlarda olduğu kadar kayıplarda da görülmüştür. Bundan sonrası bu hareketin deneyimlerinden süzüleceklerle yeni kavgalara hazırlanmakta.

Bu kavganın çok geçmeden geleceği metal sektöründe sermaye cephesinden de, işçilerin cephesinden de görülüyor. 2015 metal fırtınası bir eşikti ve hedefleri açısından yarım kaldı. Şimdi bunun üzerine gelecek süreç bunun ardılı olmaktan çok bunun biriktirdikleri ile yeni bir boyut kazanmış hali olacaktır. Bu yanıyla çıkardığımız her ders ile yarına hazırlanmakla mükellef olanlar için kalelerin düşüşü bir kayıp anlamına gelmiyor. Kavga bitmedi, sermayenin işçi kıyımları, kara liste fişlemeleri metal işçilerini yıldırmış değil. Metal sektöründe yeni fiili grevlere bileylenen bir işçi bölüğü var. Yoksa Tofaş’tan Mako’ya, Empay’dan İzmir örneklerine kadar birçok başarısızlık ya da işçi kıyımı örneklerine rağmen hareket bu noktaya gelmezdi. Fakat böyle bir atmosferde Kocaer işçileri atılan işçi için üretimi durduruyorsa, Gamak işçileri TİS sürecini aynı metal fırtınasını tetikleyen Bosch işçileri gibi eylemlerle karşılıyorsa bu hareketin yeni dönemine dair önemli işaretlerdir.

Kayıp nedenlerini doğru okuduğumuz her savaş bizim için işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinde bir ders olacaktır. Metal işçileri yeni savaşlara hazırlanırken sınıf devrimcileri de, öncü metal işçileri de bu süreci tartışmaya devam etmelidir.

 

 

 

 

Bu kavga son kavga değil!

 

Yıllardır ağır sömürü ve baskı koşulları altında, sendikal ihanetle soluğu kesilen metal işçileri Bursa’dan başlattıkları fırtına ile üzerindeki ölü toprağını bir kenara attı. Yüzü aşkın fabrikada metal işçileri Türk Metal çetesinin ihanetlerine ve sömürü koşullarına karşı Türk Metal’den istifa ederek ve fabrika direnişleriyle tepkilerini ortaya koydu.

Gelinen yerde bu eylemler ve ayağa kalkış bir noktaya ulaştı, sonuç olarak eylemler ve mücadele daha ileri bir boyutta devam etmediği oranda gerilemeye başladı. Fabrika zeminlerinde işçilerin oluşturdukları birlikler zayıflamaya ve güç kaybetmeye başladı. MESS ve Türk Metal el birliği ile işçilerin birliklerini dağıtmaya-parçalamaya, eskisi gibi yollarını düzlemeye çalışıyorlar. Bu noktada devreye işten atmaları soktular. Onlarca fabrikada bu süreçte önde yürüyenlerin ve adım atan öncü işçilerin işlerine son verildi. Kara listeler hazırlanarak içeride çalışmaya devam eden işçilere korku aşılandı. İşten atma saldırılarında bu kara listeler Türk Metal ve MESS işbirliği ile hazırlandı. İşten atma saldırılarının yanı sıra sus payı için paralar dağıtıldı. Bu saldırılarla işçiler korku ve atalet içine sokulmak istendi. MESS ve sadık uşağı burada belli başarılar da elde etti. Bununla da yetinmeyerek en zor zamanlarda mücadelenin sorumluluklarını omuzlayan öncü işçiler “terörist” yaftası ile iş yerlerinde yalnızlaştırıldı. Süreçten ders çıkaran ve birliklerini daha da güçlendiren Türk Metal ve MESS, hareketin ileriye çıkmasının önüne geçti.

Evet mücadelenin doğal sonuçları arasında işten atılmak da var. Bu korku çoğu zaman mücadele eden dinamik güçlerin geri çekilmesine neden oluyor. Peki geri çekilmek, mücadeleden uzak durmak sorunları çözüyor mu? Hayır. Peki “terörist” damgası yememek adına korkup geri durunca sorunlar çözüldü mü? Hayır. “Mücadele ettim her şeyi yaptım ama olmadı” diyerek geri durduğunda ne oldu, her şey eskisinden daha iyi mi oldu? Hayır. “İşten atılırsam, dışarıda başka işyerlerine giremem, beni kara listeye almışlardır” diyerek olup bitene duyarsızlaşınca sorun kalmadı mı? Hayır. Bu korku ve endişe durumunun mücadele içinde kazanılan direniş ruhunu bir kenara bırakmak demek olduğunu unutmamak lazım. Bu da metal işçisi için baskının ve sömürünün daha da ağırlaşması demek olacaktır. Yeni ihanet sözleşmeleri demek olacaktır. Türk Metal Sendikası'nın ve yalakalarının işçilerin sırtından kurduğu saltanatın büyümesi demek olacak. İşçiler ne zaman bu tür kaygılar ve endişeler içerisine düştü, tamda o zaman süreç MESS ve Türk Metal lehine döndü. Tam da onların istediği gibi herkes kendi köşesine çekilip kendi kaderini bekleme durumuna geldi. Tabi hali hazırda var olan, zayıf da olsa birliklerini koruyan güçleri bunun dışında tutmak gerekiyor.

MESS ve Türk Metal ortaklığı daha da güçlendi, deneyimleri artık daha fazla. Şunu biliyoruz biz birlik olduğumuzda hiçbir güç bizim önümüzde duramıyor. İşçinin akan selinin aşamayacağı engel yoktur. Metal patronlarının birliğini dağıtabilmek ancak sınıfa karşı sınıf bilinciyle mücadele etmekle mümkün olabilir. Artık kafamızda “iyi patron”, “iyi adam”, “aslında patron vermek istiyor ama müdürler ve Türk Metal engel oluyor” gibi kafa bulanıklıklarına yer vermeyelim. Bunun kendisi metal fırtınası sürecinde ve sonrasında bir çok işçide var olan bir algıydı.

Tüm bu ayak oyunlarına ve saldırılara karşı işçilerin elindeki en büyük silah fiili meşru bir hatta yürüyecek olan mücadeleleridir. Bu yoldan yürüdüklerinde metal fırtınası sürecinde nasıl kazanımlar elde edildiğini gördüler. Bugün ise işten atma saldırılarına ve kara listelere karşı mücadele etmek işçiler için bir o kadar meşrudur. Hergün hangimiz atılacağız diye bekleyerek, "bugün ben atılmadım çok şükür" diyerek patronların saldırıları karşılanamaz. Bu ruh hali ile MESS-Türk Metal ablukası dağıtılamaz.

Metal fırtınası sonrasında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, metal işçisinin artık köle olmayacağını, MESS-Türk Metal ihanet şebekesinin oyunlarına boyun eğmeyeceğini göstermek için saflar daha da sıklaştırılmalı. Birlikler güçlendirilmeli, fabrikalarda komiteler tekrardan işleyen organizmalara dönüştürülmeli, buralarda önümüzdeki süreçler planlanmalı, yeni grevlerin ve direnişlerin hazırlığı yapılmalıdır. Kavgayı sadece kendi fabrikamızla sınırlamamalı, tüm fabrikalardaki mücadeleler ortak bir çatıda birleştirilmelidir. Bu kavganın son kavga olmadığını göstermek, ancak yeniyi örmekle mümkündür. Yeni 26 Nisanlar, 5 Mayıslar örgütlenmeli, hem de o önemli günleri aşacak biçimde.

Trakya’dan bir metal işçisi

 
§