2 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/37

Seçim sandıkları Kürt emekçilerin dertlerine derman olamaz!
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!
Sandıktan çıkan değil, sokağa çıkan değiştirir!
“İllegal” seçimler için oy cambazlıkları
Kürt halkı direniyor!
Cenazeye dahi tahammül yok!
Katliam şebekesi güçlendiriliyor
Basına yönelik sansür ve devlet terörü
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Metalde son ‘kaleler’ düşerken...
SeraPool işçileri direnmeye devam ediyor!
Burjuva parlamentosu ve burjuva düzen altında genel oy
Suriye ve Ortadoğu’da yeni bir döneme doğru
Türkiye’nin Suriye politikasında manidar değişiklik
Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek - U. Evren
ABD ve AB’nin yeni haydutluk konsepti: TTIP ve CETA
Avrupa’da yükselen ırkçı dalga
Filistin intifadalarından Kürt serhîldanlarına...
ON’lara devrim sözümüz var!
Sermayenin işçi ve emekçi kadınlara yönelik saldırı paketleri
Öğrenci yoksul, eğitim pahalı ve kalitesiz
Katledilen her çocuğun hesabı sorulacak!
Eğitim’de ‘destek’ peşkeşi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Çin, ABD’nin hegemonya krizini büyütecek

U. Evren

 

Geçtiğimiz hafta Xi Jinping, Çin Devlet Başkanı olduğundan beri ABD’ye ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Aralarında Microsoft, Apple, IBM, General Motors, Cisco, Boeing, DuPont gibi dünyanın en büyük şirketlerinin olduğu sermayedarlarla Seattle’da buluşan Jinping, ziyaretinin devamında da Washington’da Obama’yla görüştü. Bir yandan Asya-Pasifik’te emperyalist rekabetin keskinleştiği, diğer yandan Çin ekonomisine dair kaygıların arttığı bir dönemde gerçekleşen görüşmede, özellikle ABD hegemonyasını “tehdit eden” noktalarda kayda değer bir “sonuç” elde edilemedi. Ortadoğu’da Rusya’nın etkinliğiyle hegemonyası sarsılan ABD, Asya-Pasifik’te de Çin’in yükselişi ile başa çıkmaya çalışıyor. Şirketlerle gerçekleştirdiği görüşmelerden aldığı izlenimle Obama’yla görüşen ve açıklamalarda bulunan Jinping, ABD-Çin arasında öne çıkan sorunlarda ABD’nin çıkarları yönünde geri adım atacağına dair herhangi bir izlenim vermedi.

Siber casusluk

Siber casusluk gündemi, ABD’nin Çin’i uluslararası kamuoyunda ‘suçlu’ olarak göstermeye çalıştığı temel başlık olarak göze çarpıyor. Xi Jinping’in ABD ziyareti öncesinde bu konuyu tekrar gündeme getiren ve yaptırım tehditlerinde bulunan ABD, Çin’e kendi hegemonyasını dayatmaya çalışıyor. Obama mevcut konuyu görüşmede temel gündem olarak öne çıkararak Çin’e baskı uygulamaya çalışırken, görüşme sonrasında yaptığı açıklamalarda Jinping, bu konuda ABD’nin uyarılarını ve tehditlerini haklı çıkaracak hiçbir vurgu yapmadı. Somut bir adımın ortaya konmadığı “ortaklaşma” açıklamalarıyla birlikte “karşılıklı çatışmanın iki tarafta da kayıplara yol açacağını” belirten Jinping, ABD hegemonyasına kafa tutacağını gösterdi.

Asya-Pasifik’te güvenlik ve
insan hakları ihlalleri

Benzer açıklamalar ABD’nin Çin’i köşeye sıkıştırmaya çalıştığı “insan hakları ihlalleri” ve Güney Çin Denizi’nin ‘güvenliği’ meselelerinde de yapıldı. Hegemonyasının sarsılmasıyla yüzleşen ve dünyanın dört bir yanında saldırganlığın dozunu arttıran ABD, Japonya’daki askeri hamleleri destekleyerek ve Asya Pasifik’teki askeri etkinliğini arttırarak Çin’i kuşatmaya çalışırken, Çin’in Doğu ve Güney Çin Denizi’nde attığı ‘askeri’ adımlardan dolayı “güvenlik” sorununu gündeme getiriyor. Obama sorunu kastederek “bölge ülkelerinin, anlaşmazlıkları barış içerisinde çözmesini zorlaştırıyor” ifadelerini kullanırken, Jinping ise “kendi karasularımızda bağımsızlığımızı, denizlerdeki yasal ve hukuki çıkarlarımızı savunma hakkına sahibiz” diyerek attıkları adımların hiçbir ülkeyi hedeflemediğini, militarist bir çaba içerisinde olmadıklarını öne sürdü.

Obama’nın, Çin’in bazı avukatlara, basına, STK’lara yönelik baskılarını “insan hakları ihlalleri” olarak tanımladığı ve Çin devletini suçladığı açıklamasını ise Jinping adeta ciddiye almadı. “Demokrasi ve insan haklarının insanlığın ortak gayesi olduğunu” ifade eden Jinping, ABD’nin insan hakları ihlallerine ithafen “ülkelerin faklı tarihsel süreçleri ve gerçekleri olduğunu göz ardı etmemeli, bütün ülke vatandaşlarının kendi ülkelerinin gelişme yolunu bağımsız olarak seçme hakkına saygı göstermeliyiz” dedi.

İklim değişikliği

İklim değişikliği de ikili arasındaki görüşmede öne çıkan gündem oldu. Dünyadaki sera gazları salınımının büyük çoğunluğundan sorumlu olan ABD ve Çin, bu alanda ortak adımlar atacaklarını, Paris’te gerçekleşecek 2015 iklim zirvesine bu doğrultuda bir hazırlık yapacaklarını belirttiler. İki ülke bu alanda da geçtiğimiz dönemde birbirlerini suçlamışlar, çevre kirliliğine sebep olan enerji tüketiminde elle tutulur değişiklikleri hayata geçirmekten uzak durmuşlardı. Nitekim, Volkswagen’ın “ortaya çıkan” skandalı bu alanda sermaye sınıflarının ne derecede “duyarlı” olduklarını açık bir şekilde gözler önüne sermiştir. Sera gazı salınımının kaynağı olan hidrokarbonlara dayanan diesel teknolojisi Avrupa otomotiv pazarının yarısına hakimken, bu sözde “çevre dostu” teknolojide dahi sermayenin her türlü sahtekarlıktan geri durmayacağı açıkça görülmüştür.

Çin’in güvencesi ABD’nin
ekonomik bağımlılığı

Jinping’in ABD ziyaretinin ana gündemi ise Seattle’da sermaye baronlarıyla gerçekleştirdiği görüşmeyle birlikte ABD-Çin ekonomik ilişkilerinin nasıl geliştirileceğiydi. Çin ekonomisindeki yavaşlama ve sermayenin bu ülke piyasasından kaçış eğilimi Çin’in karşı karşıya olduğu en önemli sorunken Jinping’in Seattle’daki görüşmesi bu soruna bir çözüm üretmeyi hedefliyordu. Çin’in yaşadığı ekonomik sorunlar, 2014 yılında aralarındaki ticaret hacmi 555,1 milyar dolar olan Amerikan sermayedarlarını belki de daha çok ilgilendirdiğinden Seattle görüşmesi ABD ziyaretinin en önemli gündemiydi.

Aynı süreçte, Boeing’in Çinli şirketlerle 38 milyar dolar değerinde yeni bir antlaşmaya imza atması ise önümüzdeki dönemde Çin ile kurulacak ilişkilerin habercisi niteliğindeydi. Nitekim buna yaslanan Jinping, Seattle’daki görüşmede ABD’li sermayedarlardan daha fazla yatırım talebinde bulundu. Ekonomisini ABD şirketlerine daha fazla açacağının, ülkesinin büyümesinin yüzde 7 olarak gerçekleşeceğinin ve orta sınıfların artan tüketim ihtiyaçlarıyla birlikte Çin’in ABD’li yatırımcılar için kârlı bir pazar olduğunun güvencesini verdi.

Çin’in dünya piyasasındaki etkinliğini arttırması, yeni bir yatırım bankası (AIIB) açması, birçok ülkeyle ortak ticarette doları devre dışı bırakması, para birimi renminbi üzerindeki devlet kontrollerini kaldırarak dünya rezerv para birimi olması için adımlarını sıklaştırması, ABD’nin hegemonyasını tehdit etmekte ve Amerikan sermaye devletini Çin’e karşı saldırganlaştırmaktadır. ABD’li sermayedarlar ise bu pazardan elde edecekleri kârların peşinde bir stratejiyle iki ülke ilişkilerinin “normalleşmesini” beklemektedir. ABD’nin tehditlerine kulak asmayan Çin Devlet Başkanı Jinping de bu çıkarların bilincinde, hatta bu görüşmeden aldığı güvenceyle Obama’nın tehditvari açıklamalarına “çatışmanın iki tarafta da kayıplara yol açacağı” yanıtını vermiştir.

Jinping’in Obama’yla görüşmesinin ardından yaptığı açıklamalar, ABD hegemonyasını kabul etmeyen, hatta ABD’yi “çatışmasızlığa” çağıran ifadeleri, ABD’nin kendilerine olan bağımlılığına dayanmakta ve önümüzdeki dönemde ABD’nin hegemonya krizinin derinleşeceğine dair belirtiler barındırmaktadır. Çin’i kuşatmaya dönük attığı adımlarda bölgedeki ilişkilerine yaslanan, Asya-Pasifik’teki ülkelerle ikili ilişkilerini ve askeri ittifakını geliştirmeye çalışan ABD, bir yandan kendi sermaye sınıflarının çıkarlarını gözeterek -öncelikle yaptırımları hayata geçirerek- Çin’i tehdit etmeyi sürdürecek, diğer yandan da bölgeye yaptığı askeri yığınağı yoğunlaştıracaktır. Bu adımlar ise ABD’nin hegemonya krizini genişleyen savaşlarla yeni bir evreye taşıyacaktır. Çin sermaye devletinin askeri hazırlığı ve bu alanda hayata geçirdiği yeni teknolojiler, yaklaşan emperyalist paylaşım savaşına hazırlığın bir parçasıdır. Ortadoğu’da batağa saplanan ve bölgedeki nüfuz gücünü Rusya’ya kaptıran ABD’yi Asya-Pasifik’te de zor günler bekliyor.

 
§