16 Ekim 2015
Sayı: KB 2015/39

Katliamcı düzenden hesap sormak için...
12-13 Ekim grev, boykot, eylemleri
“Zaafiyet” yok, kusursuz bir devlet katliamı!
Akli dengesi bozuk, katliama meyilli bir devlet
Katliama karşı tavır almak - B.Çağ
Sermaye devletinin tarihi katliamların tarihidir!
Katliamda yaşamını yitirenler uğurlandı
Ankara Katliamı’na karşı öfke sokaklara taştı
İstanbul’da grev yürüyüşüne polis engeli
Katliama karşı genel grev!
Kalıcı barış için düzene karşı savaş!
Gün gelecek kan içinde boğulacaklar
Çözüm ne seçimde ne sermaye diktatörlüğünün parlamentosunda!
Belirsizliklerle dolu bir dönem
Barışı savunmak...
“Teröre karşı savaş” yalanıyla barbarlık uygulanıyor - U. Evren
Filistin sorununun çözüm adresi
Güney Kürdistan’da düzen partilerine büyük öfke
İşçi ve emekçiler hakları için sokaklarda
Üniversiteler katliama karşı boykot dedi
“Yılmayacağız, direnmeye devam edeceğiz”
"Sonuna kadar direnirim yeter ki dayanışma olsun!"
ORS işçisinin birliğini hiçbir kuvvet bozamaz!
Kamuda taşeronluk aldatmacası
AKP’nin seçim programı ve emekçi kadınlara yansıması
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

12-13 Ekim grev, boykot, eylemleri...

Dinamikler, olanaklar, yüklenilecek alanlar

 

Yüz binlerin kirli savaşı protesto etmesinden rahatsız olan dinci-faşist iktidar, Cumhuriyet tarihinin en vahşi en pervasız katliamlarından birini gerçekleştirdi. Bu saldırıyla barbarlıkta sınır tanımadığını tüm dünyaya gösterdi. 10 Ekim Ankara eylemini gerçekleştiren DİSK, KESK, TTB, TMMOB dörtlüsü, katliamı protesto etmek için iki günlük grev ilan etti. Uzun süreden beri grev silahını kullanmaktan imtina eden dörtlünün iki günlük grev ilanı olumlu bir adım oldu.

Haziran Direnişi ve 17-25 Aralık yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık skandalında maskesi düşen dinci-faşist AKP iktidarının toplumsal meşruiyeti zaten dibe vurmuştu. Suruç katliamının hemen ardından Kürt halkına karşı başlatılan kirli savaş suçunu işleyen bu iktidarın kanlı siciline Ankara katliamını eklemesi, meşruiyetini tamamen ortadan kaldırmıştır. Katliamdan sorumlu olan iktidarın bakanlarının kameralar karşısında pişkince sırıtmaları, barbarca saldırıyı ise “sıradan vaka” havasında ele almaları, bu eli kanlı iktidara karşı biriken öfkeyi daha da biledi.

Bu atmosferde hem üretimden gelen gücün etkin bir şekilde kullanılması hem sokak eylemlerinin kitlesel, meşru/militan bir zeminde örgütlenmesinin koşulları vardı. Ülkenin dört bir yanında gerçekleşen onlarca eyleme on binlerce işçinin, emekçinin ve gencin katılması bunu somut olarak göstermiştir.

Emekçileri sindirme saldırısı
ters tepti

Vahşi katliamın ertesi günü Ankara’da yapılan anmaya binlerce emekçinin katılması, kitleleri sindirmenin artık kolay olmadığını gösterdi. Nitekim grev/boykot eylemlerinin ilk günü yapılan sokak gösterilerine on binlerin katılması ve ikinci günde de ülkenin dört bir yanında eylemlerin devam etmesi katliamın korkudan çok öfke yarattığını gösterdi.

Polis terörüyle başaramadığını IŞİD’in ölüm makinelerini kullanarak başarmaya heveslenen dinci-faşist iktidar on binlerin öfkesiyle karşılaştı. İşçilerin, emekçilerin, gençlerin grev, boykot ve sokak eylemlerine kitlesel katılımı hem katillerden hesap sorma hem faşist baskı ve teröre karşı direnme eğiliminin güçlü olduğuna işaret ediyor.

Korku-sinme değil,
katillerden hesap sorma…

Gerici-faşist sermaye iktidarları kitleleri sindirmek için şiddetin en iğrenç yöntem ve araçlarına başvururlar. Kapitalizm tarihinde bunun sayısız örneği mevcuttur. En kanlı sicillerden biri de Türk sermaye devletine aittir. Bir dönem –eli kalem tutan liberallerin de desteğiyle- “mazlum edebiyatı” yapan dinci iktidarın sergilediği pervasızlığın boyutu ise, Ankara katliamıyla gözler önüne serilmiştir.

Vurgulanmalıdır ki, sermaye devletinin fütursuz saldırganlığı devrimci harekete, Kürt hareketine, işçi sınıfı ve emekçilere ağır bedellere mal olmuştur. Ancak buna rağmen sömürüye, baskıya, ırkçılığa, devlet terörüne karşı mücadele iradesi hiçbir zaman kırılamamıştır. Ankara katliamının ardından devletin tehditlerine ve polis saldırganlığına rağmen on binlerin grev/boykot ve sokak eylemlerine katılmaları, emekçilerin sinmediğini, tersine vahşi kıyımın faillerinden hesap sorma eğiliminin güçlü olduğunu gösterdi.

Birleştiren şiar;
“Katil devlet hesap verecek!”

İki günlük grev/boykot/eylem süreci işçi sınıfını, emekçileri, gençliği ve Kürt halkını “Katil devlet hesap verecek!” şiarı etrafında birleştirdi. Roboski, Soma, Suruç, Ankara katliamlarının faillerinin aynı olduğu yüzbinler tarafından fark edildi, eylemlerde dile getirildi.

İşçilerin, emekçilerin, Kürt halkının, gençliğin acılarda, öfkelerde, eylemlerde, şiarlarda birleşmesi önemli bir kazanım sayılmalı. Zira aynı merkezden, dinci-faşist sermaye iktidarı tarafından icra edilen saldırıların hedefinde olan ilerici-devrimci toplumsal muhalefetin bu temel güçlerinin eylem ve şiarlarda birleşmeleri büyük bir önem taşıyor. Kuşkusuz ki, bu henüz bir başlangıçtır. Ancak azgınlıkta sınır tanımayan dinci-faşist iktidarın saldırılarının püskürtülebilmesi için bu birliğin eylem alanlarında geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve süreklileştirilmesi de özel bir önem taşımaktadır.

Hesap sormak için
devrimci bir sınıf hareketi

12-13 Ekim genel grev/boykot eylemine on binler katıldı. İşçi sınıfının anlamlı ancak sınırlı bir katılımı oldu. Birkaç sendika yerellerde greve katılım sağlasa da esas katılımı belediye işçileri sağladı. Birleşik Metal-İş’in nispeten yaygın katılımı ise, ilk gün iki saatlik iş bırakma sınırlarında kaldı. Oysa dinci-faşist iktidarın neoliberal saldırılarının öncelikli hedefi olan ve iş cinayetlerinde ağır kayıplar veren işçi sınıfının ileri, öncü kesimlerinde birikmiş öfke, Ankara katliamıyla daha büyüdü. Metal işçilerinin Türk Metal çetesiyle MESS kodamanlarına karşı estirdiği fırtına hatırlanırsa, işçi sınıfı saflarında biriken mücadele dinamiklerinin önemi daha iyi anlaşılır.

Vurgulamak gerekiyor ki, sermaye iktidarının dinci-faşist temsilcilerinden hesap sormak için, işçi sınıfının tek tek bireyler değil bir sınıf olarak eylemlerde yerini alması kritik bir önem taşıyor. Katliamların hesabını sorabilmek için işçi sınıfının hem üretimden gelen gücünü kullanması hem sokak eylemlerinde etkin şekilde yer alması gerekiyor.

Sınıfın, özellikle ileri/öncü kesimlerini örgütlemenin hem sermayenin neo liberal saldırılarına hem emekçileri köleleştirmeyi hedefleyen bu iktidarın pervasızlığına karşı hem de Kürt halkının eşitlik ve özgürlük taleplerini desteklemek için harekete geçirmenin kritik bir önemi var. Sermayeye ve onun hizmetindeki bu zorba iktidara geri adım attırmak, işlediği ağır suçların hesabını sormak ve tekrarlanmasını önlemek için işçi sınıfının hem üretim sürecinde hem meşru/militan kitle eylemlerinde yerini alması şarttır.

Sınıfın bu düzeye gelmesi için devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesi gerekiyor. Mısır’daki halk isyanında işçi sınıfının genel grev ilan ederek sürece bir sınıf olarak dahil olmasıyla, onlarca yıldır iktidarda olan diktatör Hüsnü Mübarek’in alaşağı edilmesi, sınıfın sürece dahil olmasının ne kadar etkili olduğunu gösteren somut bir olaydır. Dinci-faşist iktidar ve onun ardındaki sermayeden hesap sorabilmek için gerekli olan şey devrimci bir işçi sınıfı hareketinin yaratılmasıdır. Mevcut tüm imkan ve araçların bu uğurda seferber edilmesi gerekiyor. Sermayeden ve onun dinci-faşist iktidarından hesap sorma konusunda gerçekten samimi olanlar, bu yönde çaba sarf etme sorumluluğuyla karşı karşıyadırlar.

 
§