5 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/05

Bahar dönemi, gelişmeler ve görevler
Eski düzende yeni anayasa hayalleri!
Yeniden imha, yeniden inşa!
Sermaye devleti yeni karakollar kuracak
Sermaye tam kölelik dayatıyor
Ek ücret zammı için ortak mücadele!
MİB’den iki günlük çalıştay!
EKU’da işçiler kararlılıklarını koruyor
Köle pazarları kurulmak isteniyor
“Ve (aynı) katil cinayet mahalline döner”
Mücadele tarihinde kadının yeri: İşçi kadınlar en ön safta!
Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyet’in ilk yıllarına...
Greif deneyiminden öğrenelim!
Yasalar kadını koruyabilir mi?
Torba yasa işçi ve emekçilere esnek çalışmayı dayatıyor!
“Yeni mücadele döneminde liseleri fethedelim!”
3. Cenevre görüşmeleri; “Üçlü şer ekseni”nin kundakçılığı
Kapitalizm insana dair hiçbir sorunu çözemez!
Hayaller ve sınıfsal gerçekler!
Essen’de ‘Kürt sorunu’ konulu panel
Zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var?
Hasta tutsak Türkan Özen’e ‘siyasi cezalandırma’
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Eski düzende yeni anayasa hayalleri!

 

Katliamların sürdüğü, her gün ölüm ve tutuklama haberlerinin geldiği şu günlerde yeni anayasa tartışmaları da yapılıyor. AKP gericiliğinin yeni anayasadan beklentileri biliniyor. Bu tartışmalara Kürt hareketinin ve HDP’nin anayasa tartışmaları da eklenmiş bulunuyor.

Geçtiğimiz günlerde yapılan HDP kongresinde gündeme getirilen ve Selahattin Demirtaş’ın altını çizdiği ifadelerden, önümüzdeki süreçte HDP-HDK çalışmalarının hedefinde “demokratik Anayasa hareketinin” yaratılması olduğu anlaşılıyor. HDK genel kurulu böylesi bir hedefle “Anayasa yapım sürecinde belirleyici rol oynaması için en küçük birimlerden başlayarak etkin çaba içinde olacaktır” kararı almış bulunuyor.

Elbette anayasa çalışmalarının başlayabilmesi için, “savaş halinin sona erdirilmesi, karşılıklı çatışmasızlığın güvence altına alınması ve halkların anayasal taleplerini dile getirmelerinin önündeki bütün engellerin ortadan kaldırılması” şartı konuluyor.

Demirtaş, “Anayasa uzlaşma komisyonunda önyargısız bir şekilde barış arayacağız. Gönlümüzü, kapımızı açtığımızı göstermek istiyoruz. Samimiyetimizi ortaya koymak istiyoruz” diyerek, devlete ve devlet kurumlarına dair beklentiler yaymayı sürdürüyor. Devamında, “Anayasaya giden yolda temizlik yapacağız. Medyayı özgür bırakacağız, fikirleri özgür bırakacağız. Çatışmayı, ölümleri durduracağız. Müzakere masasını kuracağız ve parlamentoda anayasayı daha rahat konuşacağız. ... HDP olarak bu yol temizliğini yapacak partilerle birlikte çalışmaya hazırız” deniliyor.

Belli bir süre “çözüm süreci” adı altında devlet heyeti ve Öcalan’la yapılan görüşmeler, HDP çizgisinde ciddi bir beklenti yaratmıştı. Kurulan “masa”ya çokça anlam yüklenmişti. Dolmabahçe’de yapılan toplantı sonrasında tam bir iyimserlik havası yayılmıştı. “Çözüm süreci”nin somut bir zemine kavuştuğu, müzakere aşamasına geçildiği düşünülüyordu.

Kürt hareketinin tüm bileşenlerinde var olan bu iyimserlik, devletin imha ve inkâra dayalı geleneksel politikasının devam ettiği katı gerçeğine çarptı. Erdoğan tarafından “masa da yok, mutabakat da” denilerek, süreç “buzdolabına kaldırıldı”. Bir kez daha devletin Kürt halkına, “çözüm masası” üzerinden, kırıntı dahi olsa hak vermeye niyeti olmadığı görüldü.

Buna rağmen son yapılan açıklamalar ,“çözüm masası”na dönme, anayasal değişiklikle çözüm arama beklentilerinin yayılmasına hizmet ediyor. Devrime dayalı mücadele programını çoktan terk etmiş bulunan Kürt siyasal önderliği, sermaye düzeni ve devleti gerçeğini atlayarak bu devletin demokratik dönüşüme uğrayabileceği beklentilerini beslemeyi sürdürüyor. Sorunu AKP gericiliği ve Erdoğan’ın despotluğu ile açıklayan bir bakışla hareket edilerek, çözüm hala da yeni anayasal düzenlemelerde aranıyor.

Kürt halkının eşitlik ve özgürlük istemleri mevcut düzen gerçekliğinde anayasal değişikliklere sığmaz. Bu istemler ancak devrime dayalı bir mücadele programını gerektirir. Ötesi geçici ve kısmi kazanımlar olabilir. Bunun dahi verilmediği bir siyasal ortamda Kürt halkını anayasal beklentiler içine sokmak, büyük bir yanılsama yaratmaktır.

 

 

 

 

Türkiye krize doğru yol alıyor

 

Türk sermaye devleti, kapitalizmin dünya çapında yaşadığı bunalımın da etkisiyle krize doğru adım adım ilerliyor. Dünya çapında emperyalist tekeller arasında rekabetin artmasıyla birlikte petrol, çelik vb. ürünlerin fiyatlarının düşmesi, genel olarak yatırımlardaki göreli düşüşler ve gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışlarının devam etmesi bu ülkelerde krizlerin patlak vermesine sebep oluyor. Türkiye de kapitalizmin bu bunalımından etkilenme potansiyeli yüksek olan ülkelerin başında geliyor.

Burjuvazi döviz borçlarını ödeme sorunuyla yüz yüze

Son olarak açıklanan yabancı sermayedarların Türk devlet tahvili satışlarına dair 12 ayda 7,3 milyar dolarlık rakam, sermayenin Türkiye piyasalarından kaçmakta olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Güvenli ve güçlü gördükleri dövize yatırım yapan sermayenin bu hareketi Türkiye’de dövizle borçlarını ödemek durumundaki burjuvazi için büyük bir kriz dinamiği anlamına geliyor. Öte yandan doların TL karşısında değerlenmeye devam etmesi, başka bir deyişle dolardaki yükseliş de bu durumu pekiştiriyor.

İhracatta düşüş sürüyor

TL’nin değer kaybetmesinin olumlu bir etkisinin olması beklenen ihracat rakamları açısından ise daha vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) açıkladığı 2016 Ocak ayı ihracat rakamlarına göre son 12 aylık ihracat 140 milyar 635 milyon olarak gerçekleşirken bu yüzde 9,8’lik bir düşüşe tekabül etti. 2015 Ocak ayına kıyasla ise ihracat yüzde 14,4 azaldı.

TİM’in yayınladığı açıklamada sermaye temsilcisi AKP hükümetinin açıkladığı işçi ve emekçilerin haklarını gasp etmeye dönük Orta Vadeli Program’a işaret edilerek “yapısal reformlar”ın hayata geçirilmesi ihtiyacına da özel bir vurgu yapıldı.

Kısacası sermaye, işçi sınıfına “müjde”ler vaat eden sözcüsü AKP’nin, kıdem tazminatı hakkının gaspı, kölelik işçi bürolarının yaygınlaştırılması gibi adımlarını dört gözle bekliyor. Bu da demek oluyor ki, işçi sınıfına topyekûn saldırı, tam da “krizi aşmak” için...

 
§